Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

25.11.2010, 12:49

Füzedeki İsrail tuzağı

Kazım GÜLEÇYÜZ



Füzedeki İsrail tuzağı
















NATO Genel Sekreteri Rasmussen, balistik füze sahibi 30’u
aşkın ülkeden söz etti, ama Sarkozy füze kalkanının özellikle İran’a
karşı kurulduğunu ısrarla söyledi. Ve İran’ın adının geçtiği her yerde,
insiyakî bir şekilde İsrail de gündeme geldi ve konuşuldu.

Bu cihetiyle kalkan, İsrail’i İran’dan fırlatılacağı varsayılan
füzelere karşı NATO şemsiyesi ile koruyacak ek bir güvence olarak
niteleniyor.

Ve bu, başından beri de böyle konuşuldu.

Washington’da “Demokrasileri Savunma Vakfı (Foundation for
Defence of Democracies)” adı altında faaliyet gösteren kuruluşun
Direktörü Mark Dubowitz, NATO zirvesinden üç hafta önce bir Türk
gazetesine şöyle diyordu:

“Füze savunma sistemi, elbette İran’a yönelik bir sistem olarak
gelişiyor. Bunda bir değişiklik olduğunu düşündürecek hiçbir gelişme
yok.”

Şenay Yıldız’ın “Aralarında İsrail’in de bulunduğu diğer nükleer
silâh sahibi ülkelere hiç ses çıkarılmazken, İran konusunda bu kadar
baskı yapılması çifte standart değil mi?” sualine de hiç eğip bükmeden
şu cevabı vermiş Dubowitz:

“Elbette çifte standart. Haklı olabilirsiniz, ama zaten kimse
mükemmel bir dünyada yaşamıyor. Kredi geçmişiniz iyiyse, bankadan kredi
alabilirsiniz, yoksa alamazsınız. Hayat geçmişte yaptıklarınız ve
gelecek niyetleriniz üzerine objektif değerlendirmenin yapıldığı çifte
standartlarla dolu. İran, geçmişte yaptıklarıyla dünyaya tehdit olduğunu
ispatladı...” (Akşam, 29.10.10)

Dubowitz “Türkiye İran ve İsrail politikaları nedeniyle ABD
Kongresinde desteği yitirdi. Çünkü Kongrede İsrail Türkiye’ye tercih
edilir” şeklinde “tehdit” yüklü mesajlar da vermiş.

Herhangi bir arama motoruna girip hakkında yapılacak kısa bir
araştırma, Dubowitz’in direktörü olduğu vakfın tümüyle İsrail için
çalışan ve neocon’larla içli dışlı olan bir kuruluş olduğunu gösteren
ayrıntılı bilgileri önümüze koyuyor.

Ve o günlerde, aynı maksat için harekete geçen birbiriyle
irtibatlı diğer adreslerden de benzer mesajlar gelmesi, organize ve
sistemli bir psikolojik harekâtın yürütüldüğünü gösteriyor.

Cumhurbaşkanı Gül NATO zirvesi dönüşünde yaptığı açıklamalarda
“Türkiye üzerinde bilinçli, örgütlü ve kasıtlı olarak bazı merkezler
tarafından yürütülen psikolojik bir harekât var” derken bunları da kast
etmiş miydi, bilmiyoruz.

Ama neticede zirveden çıkan sonuç, İsrail’in ve ABD’nin arzu ettiği istikamette şekillendi.

Ve Gül’ün Davutoğlu ile beraber seslendirip Türk medyası
kanalıyla içeriye yönelik olarak verdiği “Bütün şartlarımız kabul edildi
ve NATO’nun prestijini koruduk” mesajları ise, işin aslı ortaya
çıktıkça ters tepme ihtimali yükselen manipülasyon çabaları olarak
kayıtlara geçti.

Bu mesajların Obama’yı Gül’ün omuzuna dokunur veya sırtını
sıvazlarken gösteren fotoğraflarla “desteklenerek” verilmesi ise, yine
bizim medyaya has yeni magazin örnekleri oluşturdu.

Sonuçta, gerek dünya kamuoyunu, gerekse ABD başta olmak üzere
devletlerin karar verici konumdaki kadrolarını kendi görüşleri ekseninde
yönlendirme gücüne sahip lobiler varken ve bunlar İsrail’in elindeki
nükleer silâhların hiç gündeme getirilmemesinin ortaya çıkardığı çifte
standardı dahi büyük bir pişkinlikle savunurken, İsrail’e karşı “İran
tarzı” mücadelenin başarı şansının ne kadar zayıf olduğu yine görüldü.

İran’ın geliştirdiği füzeleri kendisine tehdit olarak gören veya
öyle gösteren, bu ülkenin nükleer çalışmalarını da—Tahran her ne kadar
“barışçı amaçlar”la açıklamaya çalışsa da—yine aynı mantıkla bir tehlike
olarak sunan İsrail, allem etti kallem etti, ABD desteğiyle NATO’yu
arkasına alarak Türkiye’yi de bu yoldan dolaylı şekilde yanına çeken bir
sonuç üretmeyi başardı.

Ve bu sonuç, “one minute” çıkışını da, Mavi Marmara katliamında
Türkiye’nin İsrail’den taleplerini de unutturacak bir süreci
başlatabilir.

Bakalım, gelişmeler ne gösterecek?


25.11.2010

"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

hasan_yıldız

Profesyonel

  • "hasan_yıldız" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

2

25.11.2010, 21:46

kazım abi çok güzel teşhis etmiş. birileri iran adının geçmemesişni zafer olarak telakki ediyor. halbu ki adının geçmemesi gerçegi mi değiştiryor yoksa radarın yönunu mü??
hy120 nickim değişti

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

3

25.11.2010, 23:04

Hatta daha da kötü simdi gayri resmi yollardan Irani düsman gösterecekler ve nasilsa füzelerimiz var bunlarla uzaktan vuralim diyebilecekler. Tehlikenin ismi koyulmazsa seffafiyet ortadan kalkar bizim icin muglak hale gelir. Allah yardimcimiz olsun..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir