Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

17.09.2010, 01:41



Zulmen idam edildi, rahmetle hatırlanıyor

1978 yılıydı. Van’da Çarşı Karakolunun önünde İsmail Yaprak’ın (merhum) bakkal dükkânında oturuyorduk.

Bu mütevazı mekânın müdavimlerinden birisi de o yıllarda Van’da Merkez Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü yapan İbrahim Ensari Ağabeydi. Bu zat, Bediüzzaman Hazretlerini askerliği döneminde Emirdağ’da ziyaret ederek, sohbetlerine mazhar olanlardandı.

Aynı zamanda Bediüzzaman’la Menderes’in alâkadarlığını iyi bilen bir zattı. Bir gün yine gelmiş, fakat elinde bir poşet vardı. Bizi görür görmez: “Ben de seni arıyordum. Al, bunlar senin. Bunlar Menderes ve arkadaşlarına ait belgelerdir. Onların hikâyesidir. Depoyu temizlettirirken atılıvermişti bir kenara, değerlendirirsin diye sana veriyorum” demişti.

Tomar halindeki belgeleri alarak eve gitmiş, sonra da saklamıştım.

Aradan çok uzun yıllar geçmesine rağmen belgeleri büyük bir itina ile muhafazaya çalıştım. Belgeler zamanın Başbakanı Adnan Menderes ile Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun yanı sıra diğer bakan ve milletvekilleri hakkında düzenlenen 1960 tarihli Yüksek Soruşturma Kurulunun Yüksek Adalet Divanına sevkine “ittifakla” verilen kararlardı. Kararları ihtiva eden belgeler çok sayıdaydı. Bu kararların yanı sıra bir de çok sayıda fotoğraf ve o zaman Menderes ve hükümetiyle ilgili karikatürler de bulunuyordu.

Türk siyasî tarihi içinde, Demokrat Parti döneminde ülkemizin kaderi değişmiştir. Özellikle hak ve hürriyetler konusunda birçok yenilik ve güzellikler ülkeye kazandırılmıştır.

Peki, hal böyleyken, bu vatan evlâtlarının suçları neydi ki hayatları darağaçlarında sonuçlandı?

YENİ BİR KONJÖNKTÜR


Adnan Menderes (merhum) ve arkadaşları bir araya gelerek parti kurarlar. Kurdukları partinin adını demokrasiyle özdeşleşen bir anlayışı esas alarak “Demokrat Parti” olarak seçerler. Uzun yıllar ülkeyi idare eden Tek Parti anlayışının hakim olduğu bir konjonktürü ıslâh edip yerine demokrasi unsurlarının hakim olacağı idareyi tesis edip, ülkeyi rahatlatma yolunu tercih ederler.

Bu yolun aşılmasında çok badirelerin olduğu gerçeği de Adnan Bey ve arkadaşları tarafından bilinmektedir.

DEMOKRAT PARTİ'NİN KURULUŞU

Tek Parti hakimiyetinin ülke ve insanına yaptığı olumsuzlukların çekilmez hale gelişi karşısında 7 Ocak 1946 tarihinde Demokrat Parti'nin kuruluşu tamamlanır ve halkın tabiriyle "demirkırat," tarih sahnesinde yerini alır.

Artık çok partili bir devir de başlamıştır. 21 Temmuz 1946 tarihinde genel seçimler yapılmış, 21 Temmuz gecesi oy sayımı ilerledikten sonra bir açıklama yapılmış ve seçimleri DP’nin kazanmakta olduğu bildirilmiştir. Ama, açık oy gizli tasnif garabeti ile yapılan seçimlere hile karıştırılmış ve DP'nin iktidarı dört yıllığına gasp edilmiştir. (27 Mayıs’tan Yassıada Mahkemelerine Menderes R. Ş. Apuhan Timaş Yay. S.76)

DP İKTİDARI

Ülkede gerçekleşen 14 Mayıs 1950 seçimlerinde % 53 oy oranıyla iktidara gelen Demokrat Parti, Adnan Menderes başkanlığında 29 Mayıs 1950 tarihinde güvenoyu alır. Cumhurbaşkanı Celâl Bayar hükümeti kurma görevini Adnan Menderes’e tevdi etmiştir.

TARİHİN AYNASINDAN BAKIŞ

On yıllık başarılı icraatları ihtilâlciler tarafından cezalandırılan Adnan Menderes ve arkadaşları yargılanarak idam sehpasına çıkartıldı ve idam edildiler. İdam edilen bu vatan evlâtlarıyla birlikte birçok dâvâ arkadaşları da yargılanarak çeşitli zulümlere maruz bırakıldılar.

Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin ardından yarım asır geçmesine rağmen onlar ekser vatandaşlarımızın gönlünde taht kurdular.

Peki, Adnan Menderes ve arkadaşları neden idam edildiler? Aynı dâvâya gönül veren onlarca arkadaşları neden yargılandılar? Vicdanlara ma’kes bulan bu sualler hep sorulmaktadır.

Zulme maruz kalışlarının üzerinden elli sene geçmesine rağmen sorulan bu suallerin cevapları olması lâzımdır diye düşünenlerdeniz.

ADNAN MENDERES KİMDİR?

1899 yılında Aydın’da doğdu. Öğrenimini İzmir’de yaptı. Önce İttihat-ı Terakki İdadisi’nde, sonra Kızılçullu Amerika Koleji’nde öğrenim gördü.

Kurtuluş Savaşı sırasında yedek subay olarak çeşitli görevlerde bulundu. Kırmızı şeritli İstiklâl madalyası aldı.

1930 yılında siyasete girdi. 1931 yılında milletvekili oldu. Bu arada Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1945’te kurulan Demokrat Parti’nin kurucuları arasına katıldı. 1946’da Kütahya milletvekili olarak meclise girdi. Meclis içi ve dışı çalışmalarıyla milletin sevgisini kazandı. 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti büyük çoğunlukla seçimi kazandı. Adnan Menderes başbakan oldu. İktidarda on yıl kaldı. İktidarı döneminde, memleketin maddî manevî kalkınmasında büyük katkıları oldu. Hastaneler, yollar, barajlar yaptırdı. Vicdan ve din hürriyetinin kâmil mânâda tezahürüne yardımcı oldu.

Ülkenin refah seviyesi de böylece yükseklerde seyretti. Demokrat Parti’nin ve Menderes’in başarılarını çekemeyenler onu çeşitli ifsat komiteleriyle halkın nezdinde düşürerek işi tutuklamaya kadar vardırdılar.

Sonunda Yassıada’ya sevk edildi. Yassıada’da Millî Birlik Komitesi’nin oluşturduğu Yüksek Adalet Divanınca yargılandı, Anayasa’yı ihlâlden onu, iki arkadaşıyla birlikte idam cezasına çarptırdılar.

Hüküm 17 Eylül 1961’de İmralı’da yerine getirildi.

Merhum Adnan Menderes’le alâkalı Yeni Asya Gazetesi’nden Kâzım Güleçyüz’ün 17 Eylül 2009 tarihli manidar bir yazısını birlikte paylaşalım.

Menderes ve Kadir Gecesi

Bediüzzaman’ın “İslâm kahramanı” olarak tavsif ettiği şehit Menderes’i, 27 Mayısçılar tarafından vahşice idamının 48. yıldönümünde bir kez daha rahmetle anarken, merhum DP milletvekillerinden Atıf Benderlioğlu’nun rahmetli Ali Ulvi Kurucu’ya anlattığı Menderesli bir Kadir Gecesi hatırasını nakletmek istiyoruz.

Adalet tarihine kara bir leke olarak geçen Yassıada yargılamalarında hapse mahkûm edilip diğer DP’lilerle birlikte Kayseri Cezaevine konulan Benderlioğlu, aslında yine DP milletvekili olup o da hapiste bulunan yakın dostu merhum Mustafa Runyun’u ziyaret için gelen Kurucu’nun bu vesileyle görüştüğü önemli isimlerden biri.

Kurucu’nun “Nurlu, vakur, ibadete yalnız hapishane hayatında değil, eskiden alışkın bir siması vardı” dediği Benderlioğlu’nun hatırası şöyle: “Bir Kadir Gecesinde İstanbul’da bulunuyoruz. Adnan Bey bizi iftar için Park Otel’e dâvet etti. İftarı orada yaptık. Benim niyetim o akşam, hem Kur’ân-ı Kerim, hem de Delâil-i Hayrat hatimlerim vardı, onları tamamlamaktı. Fakat Adnan Bey, daha önce bana, Fatin Rüştü Zorlu’ya ve Hasan Polatkan’a, ‘Bu gece bir yere söz vermeyin, sizi bir yere götüreceğim’ demişti. Onlar da akşamdan sonra otele geldiler.

“Menderes bizleri arabasına aldı, götürüyor, nereye gittiğimizi de söylemiyor. Derken, Fatih Camiine geldik. Cami dolmuş, avlu dolmuş, cemaat dışarı taşmış. Teravih kılınmış, millet vaazı dinliyor. Merhum dedi ki: ‘Arkadaşlar, bu millet, bu mübarek ve mukaddes geceyi nerede ve ne şekilde geçirir, görün diye sizi buraya getirdim. Bu manzara bu milletin ruhunun aynasıdır. Yağmur da, kar da, tipi de yağsa, bu gördüğümüz halk böyle mıhlanıp kalmıştır. İmanı onu ALLAH’ın huzurunda perçinlemiştir. Bu millet budur. Hicranım nedir arkadaşlar, biliyor musunuz? Bu kalabalığın içine girememektir. Böyle arabanın içinden seyretmek çok acıdır. Bizler milletten kopmuşuz, onun kalbine girememişiz. Kafesteki kuş gibi çırpınıyoruz, bizim halimiz budur.’

“Menderes bunları söyler, biz de öyle hicran, aşk ve şevk içinde hayretle bakarken, halk farkına vardı. ‘Menderes’ diye bir feryat koptu.

“Baktık ki, cami içi bile boşalacak. Binler, arılar gibi geliyorlar. Arabanın içinde ezileceğiz. Menderes şoföre ‘Yavaş yavaş çekilelim’ dedi.”

Tarihçe-i Hayat’taki o muhteşem “Önsöz”ün de yazarı olan Ali Ulvi Kurucu’nun, değerli araştırmacı ve yazar M. Ertuğrul Düzdağ tarafından derlenerek Kaynak Yayınları tarafından üç cilt halinde yayınlanan hatıralarının birinci cildinde (s. 284) yer alan bu hatıranın bir benzeri, Aydın Menderes tarafından da birçok defa anlatıldı.

Menderes, çocuklarını da kandil gecelerinde tarihî selâtin camilerine götürüp, oralardaki manevî atmosferi teneffüs etmelerini sağlarmış. Kurucu, Benderlioğlu’na sorduğu “Beyefendi, Adnan Bey bizi bu kadar yaktı da sizi ne yaptı?” sualine ondan şu cevabı aldığını da aktarıyor:

“Sevilen insanın sevgisi bambaşka olurmuş. Meğer biz Adnan Beyi, maiyetinde bulunduk, bizi bakan yaptı diye sevmezmişiz. Onun akrabası olan Ethem Menderes yüzünden başımıza epey belâlar da geldi. Fakat aramızdaki bütün maddî bağlar sona ermesine rağmen, bu zatın vefatına, anamıza, babamıza, kardeşimize ağladığımızdan daha fazla ağladık.” (a.g.e., s. 283) Bu hatıralar, 27 senelik tek parti diktasından sonra Türkiye’yi demokrasiyle, hak ve hürriyetlerle tanıştıran, ezan-ı MUHAMMEDîyi özgürlüğüne kavuşturan, dinî hayat üzerindeki baskıları kaldıran DP hareketinin başındaki sembol ismin ve arkadaşlarının ruh ve gönül dünyasına ışık tutan çok manidar ve ibretli mesajlar içeriyor.

Ve gönüllerde taht kuran üç aziz şehidi, Menderes’le Zorlu ve Polatkan’ı, vefat yıldönümlerine tevafuk eden bir Kadir Gecesi sonrasında yine rahmetle, duâlarla, Fatihalarla anıyoruz. Diğer imanlı DP mensuplarıyla birlikte.

FATİN RÜŞTÜ ZORLU

20 NİSAN 1910 tarihinde İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni, Paris Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi ile Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi.

Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir çok görevde bulundu. 1952’de büyükelçiliğe yükseldi. NATO’da Türkiye daimî temsilciliğine getirildi.

Siyasî hayatında 1957 Demokrat Parti’den Çanakkale milletvekili oldu. Menderes hükümetinde Başbakan Yardımcılığı, Devlet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yaptı.

27 Mayıs 1960 Darbesi’nde tutuklanarak, yeni oluşturulan ve Cunta Mahkemesi olan “Yüksek Adalet Divanı” tarafından Yassıada’da yargılandı ve 16 Eylül 1961’de idam edildi.

İdamından önce ailesine yazdığı bir mektup şöyledir:

Anneciğim, Emelciğim, Sevinciğim ve Ağabeyciğim, Şimdi Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim. Huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerinde sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. Bir ve beraber olun. Allah’ın takdiratı böyle imiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.

Merhum Fatin Rüştü Zorlu ile alâkalı Tarık Berk’in kaleme aldığı “Fatin Rüştü Zorlu Neden Asıldı? Yazısını manidar bulduğumuzdan sütunlarımıza alıyoruz.

27 Mayıs’ın Bilinemeyen Bir Yönü:

FATİN RÜŞTÜ ZORLU NEDEN ASILDI?

27 Mayıs’ın üzerinden 48 yıl geçtiği bugünlerde gerçek nedeni hiç sorgulanmamış bir konuyu, dahası hiç sorulmamış bir soruyu ele almak istiyoruz: Fatin Rüştü Zorlu neden asıldı? Bu sorunun cevabını verirken, hayatı boyunca 27 Mayıs’ın, CHP’nin, İsmet İnönü’nün yanında olmuş, İnönücülüğü, katı laikçiliği tartışmasız bir sol Kemalist olan Cumhuriyet yazarı gazeteci-siyasetçi Orhan Birgit’in (öyle ki Orhan Birgit, 27 Mayıs sonrasından bir grup gazeteciyle birlikte “Yassıada Saati” adlı programı hazırlayan kişidir) kitabından [1] yararlanacağız.

Önce özetlersek, Fatin Rüştü Zorlu’nun asılma sebebini şöyle açıklamak mümkündür:

1. Adnan Menderes’in bacanağı, Tevfik Rüştü Aras’ın damadı ve dolayısıyla Evliyazade ailesinin damadı olması.

2. Dışişleri Bakanı olarak neo-Osmanlı bir tavır sergilemesi, hariciyedeki ürkek ve pasif politikalara son verip Türk dışişlerinin emperyalizmi korkutan çıkışlar yapması. Bunlar arasında en önemlisi Kıbrıs konusunda izlediği millî tutumdu.

Ayrıntıları Orhan Birgit’ten okuyarak anlamaya çalışalım:

“Zaferi kazanan DP’nin Üçüncü Hükûmeti’ni de Adnan Menderes kurdu. Bakanlar Kurulu’nda yedi yeni bakan yer aldı. Çanakkale Milletvekili Fatin Rüştü Zorlu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı oldu…

Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı’na yeniden seçildiğini söylemek gereksiz. Ama DP’nin dört kurucusundan diğer ikisi, yani Koraltan ve Köprülü’nün bu kez eski makamlarına gelemeyecekleri yolundaki basın tahminleri sadece temenniden ibaret kaldı. Refik Koraltan TBMM başkanıydı. Köprülü de şimdilik yine Dışişleri Bakanı’ydı.

Adnan Menderes’in parlamentoya aldığı yeni çehre Fatin Rüştü Zorlu, Hoca’nın Dışişleri koltuğunu kısa bir süre içinde sallayacak ve yerini alacaktı.

Köprülü, Türkiye’nin geleneksel dış politikasını, yani karınca ezmez bir politik yaklaşımı dikkatle uygulamayı sürdürüyor; koltuğunu devraldığı CHP’li Necmettin Sadak’ın Kıbrıs’a bakış açısını değiştirmiyordu. Bu yüzden de İngiltere’nin İkinci Dünya Savaşı sonunda birçok dominyonunda olduğu gibi Akdeniz’deki bu stratejik önemi hayatî olan adadaki egemenliği bırakmaya hazırlandığı bir dönemde Yunanlıların ilhak politikası gündeme gelince Türkiye, bakış açısının yanlışlığını gördü. Yeni Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü bu fark edişin asıl mimarı olacaktı. Ama bu alandaki hizmetlerinin değerlendirilmesi için, onun Yüksek Adalet Divanı’ndaki hazin sonunu izleyen uzun yıllar geçmesi gerekecekti. Zorlu, Londra ve Zürih Antlaşmalarını gündeme getiren, Kıbrıs Mukavemet Örgütü’nün oluşturulmasında rol alan bir “adam”dı.

(http://www.stratejikboyut.com/yazi/fatin…asildi-404.html)

YARIN: HASAN POLATKAN

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ

Yeni Asya
17.09.2010
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

recep1

Orta Düzey

  • "recep1" bir erkek

Mesajlar: 390

Konum: BORNOVA/ıZMıR

Meslek: Emekli

Hobiler: Kitap okumak,

  • Özel mesaj gönder

2

17.09.2010, 08:18

Allah razı olsun kardeşim.

Size ve Demokrasi Şehitleri için Fatiha suresi okudum.
İmandan sonra en yüksek hakîkat Namazdır.

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ

3

18.09.2010, 00:58

‘ADNAN MENDERES DİN KAHRAMANIDIR’

HASAN POLATKAN

1915 yılında Eskişehir’de doğdu. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdi. 1946 yılında Demokrat Parti’den Eskişehir milletvekili seçilerek meclise girdi. 1950 yılında ikinci defa milletvekili seçildi. Menderes hükümetinde çalışma Bakanlığı yaptı. Daha sonra Maliye Bakanlığı’na getirildi. Daha sonra kurulan Demokrat Parti hükümetinde on yıl boyunca Maliye Bakanı olarak görev yaptı. 27 Mayıs İhtilâli’nde Kütahya’da tutuklandı ve yargılandı. 16 Eylül 1961’de İmralı adasında asılarak idam edildi. Yassıada denildiğinde hep Başbakan Adnan Menderes ve İmralı’da kurulan darağaçları akıllara gelir. Onun kader arkadaşlarının yaşadıkları ise ‘gölgede kalan acılar’ hanesinde yazılı. Mezarları Topkapı’da yan yana olan bu üç kader arkadaşının eşlerinden tek hayatta kalan 80 yaşındaki Mutahhara Polatkan. 41 yıldır gözyaşı döküyor. Onun da Menderesler gibi eşine yazdığı mektupları, paylaşmak istediği birçok hatıra, anlatmak istediği önemli gerçekler var.

Mutahhara Polatkan, Zaman Gazetesi’nden Erdal Şen’e Şişli’deki evinin kapılarını 2002 yılında açtı. Bayan Polatkan’ın içi yanık, gönlü kırık, gözü ise hep yaşlıydı. Bu röportajda önemli açıklamalarda bulundu. Dönemin Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu da idam sehpasında hayatlarını noktalamış; eşlerine, çocuklarına hasret bu dünyadan ayrılmışlardı. Mutahhara Polatkan eşiyle, Demokrat Partili bir mebus arkadaşının evinde tanışıp daha sonra 1949 yılında da evlenmişler. 27 Mayıs sabahı silâh sesleri duyan Mutahhara Polatkan, dışarı baktığında evin etrafının askerle çevrildiğini görür. Ne olduğunu anlamak için telefona sarıldı ve Dahiliye Vekili Namık Gedik’in evini aradı. Telefonu açan Gedik’in oğlu, “İhtilâl oldu teyze. Babamı götürdüler” deyince donakaldı. Ama onu daha da şaşkına çeviren karşı evden duyulan alkış ve yuh sesleriydi. Sesler, İsmet İnönü’nün damadı Metin Toker’in evinden geliyordu.

İhtilâlin ilk gününde Eskişehir’de tutuklanan Hasan Polatkan bir süre Ankara Harbiye’de tutuldu. 11 gün sonra da İmralı’ya nakledildi. Fakat evinin etrafındaki silâhlı birlik geri çekilmemişti. Arada sırada silâhlar patlıyor ve evin içinde bulunan Mutahhara Polatkan, iki kızıyla beraber tir tir titriyordu. O anki korkularını şöyle ifade ediyor Mutahhara Polatkan: “Heyecan, titremek, üzülmek, korkmak, yemek yememek, uyuyamamak. Bunların hepsini ben iki çocuğumla beraber hissettim o günlerde.” Mutahhara Hanım daha sonra Ankara’dan ayrılıp İstanbul’a gelmeye karar verdi. Tutuklu bulunan eşine daha yakın olmayı düşünmüştü.

Mutahhara Polatkan, eşinin başına gelenleri: “İsmet İnönü seçimle tekrar gelemeyeceğini anladı ve askerleri kışkırttı. Onlara yardım etti ve ihtilâl yaptırdı. Eğer İnönü o zaman ‘idam edilmemeli’ diye beyanat verseydi askerler bunu yapamazlardı. Sesini bilâkis çıkarmadı. Çünkü cezaevinden çıkarlarsa şefaatçileri çok olur diye düşünüyordu.”

Polatkan ailesinin sıkıntısı bununla bitmedi. Babaları idam edildiği gün okula başlayacak olan iki kız çocuğunu okullar kabul etmedi. Okuma yazmaya yeni başlayan Nilgün ise 19 Mayıs İlköğretim Okulu’ndaki öğretmeni tarafından alaya alınıp küçük düşürüldü. Öğretmeni bir gün Nilgün’ü tahtaya kaldırarak sorular sormaya başladı: “Babanın adı ne? Ne iş yapıyor? Şu an nerede? Neden orada?” Bu alaycı sorular Nilgün’ü arkadaşlarının içinde yıllarca mahcup durumda bıraktı. Sema da babası idam edilmeden önce beşinci sınıfta okurken benzer bir durumla karşılaştı. Babasının İmralı’daki hali sınıfta kendisine zorla izlettirildi ve babasının bir deri bir kemik halini gören kızı çok üzüldü. O kadar etkilendi ki babası idam edildikten sonra annesini yalnız bırakmamak için hiç evlenmedi. Mutahhara Polatkan, ‘Vehbi Koç şahitlik yapsa eşinin idam edilmeyeceğine’ inanıyordu. Anlattığına göre, Hasan Polatkan CHP’li olarak bilinen Vehbi Koç’a büyük destek çıkmıştı. Hatta ona 10 fabrika kurdurmuştu. Halbuki kendisine yapılan suçlama, “Bakanlık kaynaklarını Demokrat Partili yandaşlarına akıtıyor” şeklindeydi.

‘Öldürün; ama hakaret etmeyin’

Mutahhara ve Hasan Polatkan’ın ikinci ve son görüşmesi idamdan 20 gün önceydi. Kocasını bitkin halde gören bayan Polatkan oldukça üzüldü. 83 kiloluk adam 16 ayda 38 kiloya düşmüştü. Görüşme sırasında bir başka gerçeği daha öğrendi: “Elinin üzerinde bir ben olduğunu gördüm. (O ne?) diye sordum. (Yok hiçbir şey) dedi ve elini sakladı. Sonra arkadaşlarından öğrendim ki elinin üzerinde sigara söndürmüşler. Zaten çok eziyet etmişler Hasan Bey’e. Yarı beline kadar gelen soğuk suyun içinde tutuyorlarmış. Sürekli hakaret ediyor ve poposuna tekmeyle vuruyorlarmış. Hasan Bey bir gün kumandana ‘Bizi öldürecekseniz hemen öldürün; ama lütfen bu hakaretleri durdurun. Artık tahammül edemiyorum’ demiş.”

Takvimler 16 Eylül 1961’i gösterdiğinde Polatkan’ın İstanbul’daki evi artık bir cenaze eviydi. Eve gelen misafirler idamı biliyorlar, ama belli etmiyorlardı. Mutahhara Polatkan, kara haberi kısa bir süre sonra kayınbiraderinden öğrendi: “Abimi idam ettiler.” O an sessizlik bir çığlık sesiyle bozuldu. Bayan Polatkan fenalık geçirdi ve sokağa fırlayarak kendini araçların arasına attı. Mutahhara Polatkan eşinin öldüğüne uzun zaman inanamamış. Ölümünün 40. günü okutulan mevlit sırasında bile, eşinin çıkıp gelivereceğini düşünmüş. (Erdal Şen: 7.2.2002)

27 MAYIS 1960 İHTİLÂLİ

İlk mektep çağında, daha henüz çocuk sayılabilecek yaştaydık. Rahmetli babamın köyümüzün cami duvarı dibinde, birkaç köylüyle fısıldayarak konuşmasını dinlemem hafızamda henüz silinmiş değildir. Babamın ve bir grup köylünün sohbette konuştuğu kelimeler arasında Menderes ve arkadaşlarının ismi geçiyordu. O arada söylenen, “Menderesi asmışlar” sözünü hiç unutmuyorum. O korku dolu sessiz sohbet anından geriye kalan bir anekdot bu. Ne acı, Menderes ve arkadaşları idam edilmişti.

27 Mayıs 1960 yılında yapılan bir ihtilâlle alaşağı edilen Menderes ve arkadaşlarının meşrû iktidarlarına ihtilâl yoluyla son verilmişti. Şu mübarek vatanın ekmeğini yiyen, suyunu içen üç vatan evlâdı idam edilmiş, bir çok arkadaşı da yargılanarak çeşitli cezalara çarptırılıp hürriyetleri kısıtlanmıştır. Korkunç bir hal.

BU HAL NE HALDİR?

Saatler gece yarısını çoktan geçmişti. Yarasa zihniyeti ülkenin içine düşecek kaosun umurunda bile değillerdi. Çirkin emel ve arzularının tahakkuku öne çıkmış, his ve duygular kabarmış, akıllar rafa kaldırılmıştı. On yıl süren bir iktidarın devrilişi planlarının sonuna gelinmiş, düğmeye basılmıştı. Karanlık bir zihniyetin, karanlık arzu ve iştiyakları bir çok vatan evlâdının ölümüne varacak menfur emelli planları uygulanmaya konulmuştu.

Koca bir milletin hasret duyduğu demokrasinin rafa kaldırılışı anonsu gece yarısı 03:30’da start almıştı. Ankara radyosundan saat 05:25’te ihtilâl anonsu yapılmıştı. İhtilâl sabahı Eskişehir’den Kütahya’ya gelen Adnan Menderes, yanında bulunan Maliye Bakanı Hasan Polatkan’la birlikte Kütahya’da Hava Er Eğitim Tugayı tarafından tutuklanmıştı. Koca bir millet hayret ve dehşet içinde kalarak seher vaktinin ışığı ile birlikte soruyordu: “Bu hal ne haldir?”diye.

MAHKEME YOLU

27 Mayıs 1960 ihtilâli sonucu sıkı yönetim mahkemeleri kurulmuş, düzmece raporlar sözde mahkemelerde elde edilen gayri meşrû gerekçelerle deliller toplatılarak mahkeme yolu aşındırılıyordu. Bütün karanlık hal ve hareketlerin geri planında –tabiri caizse- kumandayı elinde tutan ülkeye ve ülke insanına 25 seneyi aşkın bir zaman diliminde kan kusturan malûm zihniyetin yönetimi mevcuttu. Zinde kuvvetler, radyolar, gazeteler ve mahkemeler hepsi çok iyi kullanılmaktadır. Menderes ve arkadaşları on yıldır yönettiği ülkenin kalkınmışlığı, refah seviyesinin yükselişi çok partili döneme geçişle başlayan demokrasinin terakkisi, ihtilâl ve ihtilâlci zihniyet nezdinde hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktu. Amaç, tekti: iktidarı devirmek…

MAHKEME SAFAHATI

Tutuklanarak işkenceli bir vaziyet seyrine maruz bırakılan Adnan Menderes ve arkadaşlarına mahkeme öncesi uygulanan psikolojik hareketlerde, yürek paralayıcı hallerde, sonuçta mahkemeye çıkarılan Menderes ve arkadaşları, gayri resmî kararlarla idama doğru sürükleniyorlardı. Ne acı ki, cezalar mahkemeden önce CHP’de tesbit edilmiştir. İdam edilen Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın tek bir kelime bile savunması alınmamıştır. (27 Mayıs’tan Yassıada Mahkemelerine, R. Şükrü Apuhan) İsnat edilen suçlara mukabil, savunma vermek insan hakkı değil midir? Tarih ve insan hakları savunucuları buna ne der ve ne demeli ve neden denilmeli? Maalesef, “Mahkeme DP’yi kötüle kurtul” yöntemi uyguluyordu. (A.g.e).

Bir diğer tarafta idam edilen Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu şöyle diyordu: “Dedemin servetini benden soruyorsunuz. Dosyamı okuyayım diyorum, izin vermiyorsunuz. Buna mahkeme demezler. Bu ona Ortaçağ usûlü ile, teşhir derler.” (A.g.e: 218)

Merhum Adnan Menderes’in mahkemedeki yargılanması ise, bunlardan çok daha acıdır. Ey insanlık! Ey Adalet! Neredeydiniz? diye sormadan edemiyor insan… Sonuçta 16 Eylül 1961 günü, saat 04:40’ta Hasan Polatkan; aynı gün saat 05:12’de Fatin Rüştü Zorlu ve 17 Eylül 1961, saat 13:25’te Adnan Menderes idam edilmişti. Oy zulüm zulüm…

ADNAN MENDERES VE ARKADAŞLARI İÇİN YAZILANLAR

KOCA bir millete sevda olmuş Adnan Menderes ve arkadaşlarıyla alâkalı kim ne dedi?

Bu kısımda, ülkemizin on yıl iktidar olmuş bir partinin genel başkanı ve onunla birlikte dâvâsına gönül vermiş insanların serencamı hakkında aziz milletimizin his ve duygularına tercüman olan bazı yazıları yorumsuz yayınlıyoruz.

Said Nursî ve Adnan Menderes

Bediüzzaman Said Nursî, 1923 yılı başında Mecliste yaptığı konuşmanın ardından, Ankara’nın siyasî havasından rahatsız olup Van’a giderek, mesaisinin tamamını iman hizmetine teksif etti. Yıllarca siyasî atmosferi, basını takip etmediği gibi İkinci Dünya Savaşı sırasında dahi dünya ile alâka kurmadı. Ancak, savaşın acı sonuçlarından da kaynaklanan hürriyet arayışları ve bizdeki yansıması olan çok partili hayata geçişle birlikte siyasetle alâkadar olup Demokratları destekledi. Menderes’i açık bir şekilde destekleyerek talebelerini de bu doğrultuda yönlendirdi. Bu desteğinin sebeplerini muhtelif vesilelerle izah etmiştir. Bu izahlarının bir kısmı şöyledir:

Demokratları küfre karşı muhafaza edip destekliyoruz. Desteğimizi çekersek Demokratlar yıkılacak ve küfür ortaya çıkacaktır. Menderes komünizm, anarşizm tehlikesini bertaraf etmek, dinsizlik hareketini durdurmak konusunda Risâle-i Nurların önemini anlamış olup, bu Nurların okullarda ders kitabı olarak okutulması için etrafındakileri iknaya çalışmaktadır. Adnan Menderes Nurların neşri için maarif vekili Tevfik Beye emir verdi. Menderes İslâmiyet’in ulviyetini anlayan samimî bir Müslüman’dır. Adnan Menderes’le çok alâkadarım. O’nu duâma dahil ettim.

Bediüzzaman Hazretleri bir yandan Demokratları desteklemiş, diğer yandan da ikazlarıyla onlara Kur’ân hakikatlerini hatırlatmaya devam etmiştir. Menderes’e bir mektup yazarak, İslâm’ın çok önemli olan ancak günümüz siyasî cereyanları tarafından dikkate alınmayan ve ihmali büyük cinayetlerin işlenmesine sebep olan üç hususa özellikle dikkatini çekmiştir:

1- “Birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz” (En’am Sûresi, 164. âyet) esası, tarafgirlik ve particilikle ihlâl edilmemeli, bu tehlikeye karşı İslâm kardeşliği esas alınıp Kur’ân’ın söz konusu hükmü dayanak yapılmalı.

2- “Kavmin efendisi, onlara hizmet edendir” şeklindeki Peygamber (a.s.m.) emri hayata geçirilmeli, memuriyetin bir hizmetkârlık olduğu şuuru yerleştirilmelidir. Memurluk, hakimiyet ve tahakküm aracı olmamalıdır. Memuriyeti hizmetkârlıktan çıkarıp tahakküme dönüştürmek, kıblesiz namaz kılmaya benzer.

3- “Mümin mümine karşı bir binanın kenetlenmiş taşları gibidir” hadisini esas yapıp hariçteki düşmanlara karşı dahildeki adavet unutulmalı, dayanışma sağlanmalıdır. Bu esas göz önüne alınırsa sosyal hayatı sağlam temele oturtmak mümkün olacaktır.

Üstad, Menderes’i ziyarete giden talebelerine; kendisinden selâm söylemelerini, kendisini dindar bir vekil olarak bildiğini, onun hatırı için bu memlekette kaldığını, kendilerine yardımcı olunmasını söylemiştir. Menderes selâmı hürmetle almış ve kendilerinin müsterih olmalarını, arzularının yerine getirileceğini beyan etmiştir. Bilâhare Menderes’in, milletvekili Tahsin Tola’ya: Seni vazifelendiriyorum. Hemen faaliyete geçin, Diyanet İşlerine gidin.... Eyüp Sabri Efendi (Hayırlıoğlu) ile görüşün... Risâle-i Nurları neşretsin, dediği ifade edilmektedir.

Bediüzzaman’ın Menderes ve kendisi ile ilgili tesbiti de çok dikkat çekicidir. “Menderes bir din kahramanıdır. Dine büyük hizmetleri olmuş ve olacaktır. Fakat Adnan Bey arzu ettiği hizmetinin semeresini göremeyecektir. Benim de dine hizmetim olmuştur. Ketm etmeyeyim... Ama ben de hizmetimin semeresini Adnan Bey gibi göremeyeceğim. Her ikimizin de hizmetlerimizin semeresi ileride görülecektir.”

Bediüzzaman’ın Menderes’e desteğinden en çok rahatsız olanların başında CHP lideri İnönü gelir. Bu konuda gerek kendisi, gerekse partisinin yayın organı gibi hizmet gören bazı gazeteler çok sert eleştirilerde bulunmuşlardır. Üstad’ın Ankara ziyareti mecliste çok sert tartışmalara sebep olmuştur. İnönü’nün meclis kürsüsünde Menderes’e hitaben: “Siz şeriatı hortlatıyorsunuz, irticayı hortlatıyorsunuz. Bediüzzaman’ı gezdiriyorsunuz...” sözlerine karşılık Menderes’in:

“Allah aşkına, Paşa niçin bu kadar dinden, dindarlardan rahatsız oluyor, öleceğini bilmiyor mu? Şimdiye kadar kendisine ne zararları dokunmuştur. Bütün hayatını dine vakfetmiş bir pir-i faniden ne istiyor? Niçin eziyetinden hoşlanıyor, niçin meşakkat çekmesinden hoşlanıyor, niye bu kadar dine ve dindarlara karşıdır, anlayamıyorum?” cevabı üzerine İnönü: "Efendim siz, Atatürkçülerle istihza ediyorsunuz. Öyle zaman gelecek ki, sizi ben dahi kurtaramayacağım” şeklindeki meşhur tehdidini savurmuştur. Üstad’ın 23 Mart 1960’da vefatından iki ay sonra Demokrat Parti iktidarı da ihtilâlciler tarafından sona erdirildi ve Demokratlara on yıllık hizmetlerinin bedeli hapisler, sürgünler ve üç idamla ödetildi!

Risale-i Nur Enstitüsü, Porte, Demokrasi Şehidi Adnan Menderes

YARARLANILAN KAYNAKLAR

1. Risâle-i Nur Külliyatı (Y. A. Neşr.) Said Nursî.

2. Nur Sancısı, Mustafa Öztürkçü.

3. Yeni Asya Gazetesi’nin muhtelif sayıları.

4. Zaman Gazetesi’nin muhtelif sayıları.

5. Bir Yiğit Vardı, Erdal Şen, Yitik Hazine Yay.

6. 27 Mayıs’tan Yassıada Mahkemelerine, Recep Şükrü Apuhan, Timaş Yay.

7. Yüksek Adalet Divanı Kararları, Kabalcı Yay. İst. 2007.

8. İbrahim Ensari, 1979 yılı Van Halk Eğitimi Merk. Müdürü (merhum).

9. sorularlarisaleinur.com

10. sentezhaber.com

11. nurpenceresi.com

12. nuriklimi.com

13. zaman.com.tr

14. aktifhaber.com

15. vikipedi,özgün ansiklopedi

17. yeniasya.com.tr

18. Risale-i Nur Enstitüsü.

SON

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ



Yeni Asya
18.09.2010
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

Bu konuyu değerlendir