Giriş yapmadınız.

1

14.05.2010, 00:45

Cumhuriyet’in Demokrasi Tacını Giydiği Gün: 14 Mayıs



14 MAYIS 1950'DE YENİ BİR DEVİR BAŞLADI

Bugün 14 Mayıs. Türkiye’nin demokrasi açısından dönüm noktası olan ilk çok partili hür seçimlerin yapıldığı, demokrasinin milâdı kabul edilen gün. 14 Mayıs 1950 günü siyasî tarihimize “Beyaz ihtilâl” olarak geçti. CHP'nin 27 yıllık tek parti diktasını halkın oylarıyla deviren bu seçim zaferi, aynı zamanda Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Türkiye gerçek mânâda cumhuriyet rejimiyle 14 Mayıs 1950 günü tanıştı. Ancak demokrasi tarihimizde 60 yılı geride bırakmamıza rağmen demokrasimizin tam olarak yerleştiğini söylemek maalesef hâlâ mümkün değil.

HÂLÂ GERÇEK DEMOKRASİYE HASRETİZ


60 yıllık çok partili dönemde Türkiye, demokrasiyi kesintiye uğratan iki askerî darbeye maruz kaldı. Birçok darbe girişimini ramak kala atlattı. 12 Mart muhtırasını yaşadı. 28 Şubat postmodern müdahalesini gördü. 27 Nisan e-muhtırasına muhatap oldu. Rejim mücadelelerini bitiremedi. Rejim tartışmaları, kuvvetler arasındaki yetki ve güç savaşları devam ediyor. Ve Beyaz İhtilâlin 61. yılına girerken, hâlâ çağdaş kriterlere uygun gerçek bir demokrasiye hasretiz.

BEYAZ İHTİLÂLİN 60. YILDÖNÜMÜ

Cumhuriyet’in demokrasi tacını giydiği gün: 14 Mayıs

Cumhuriyeti kuran kadrolar güç ve iktidar dengesi kendi ellerine geçince hak ve hürriyetleri kıstı. Milletin temel değerleri ile çelişen milletin, cumhuriyet idaresinden beklediği hürriyet ortamı kısıtlanınca Meclis de cumhuriyet de milletten kopmaya başladı. Cumhuriyet idaresi bu konuda ilk işaretleri 1924 yılında Mecliste oluşan yeni vekil kadrosu ile verdi. Birinci Mecliste görev yapan çok sayıda milletvekili, seçimlerde listelere konulmadı. Şeyh Said isyanı gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu, hürriyetleri iyice kısıtladı. Vatan savunmasında canla başla çalışmış insanlar rencide edildi. Milletle devlet arasında başta var olan sıkı bağlar gevşedi. Devrim Kanunlarını yerleştirmek bahanesiyle girişilen antidemoktarik uygulamalar milleti derinden sarstı. Bu dönemde kurdurulan Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHP) karşısında bir anda güçlendi. Millet akın akın bu partiye kayıyordu. Bu muhalefet haraketi Şeyh Said isyanı ile irtibatlandırılarak, muhalefet kanadında yer alan kadrolar devre dışı bırakıldı. İstiklâl Mahkemeleri, sürgünler... idamlar... milleti sindirmekten, devlet ile millet arasındaki makasın iyice açılmasından başka bir işe yaramadı. Bu süreçte tam bir tek parti hegemonyası hakimiyetini güçlendirdi. 14 Mayıs 1950’ye gelinceye kadar tek partinin baskıcı yönetimi milleti ezmeye devam etti.

***

Bugün 14 Mayıs. Yani Türkiye’nin demokrasi açısından dönüm noktası olan ilk çok partili hür seçimlerin yapıldığı demokrasinin milâdı kabul edilen gün. 14 Mayıs 1950 günü siyasî tarihimize “Beyaz ihtilâl” olarak geçti. Bundan tam 60 yıl önce yaşanan bu tarihî hadise, diğer tarihî hadiseler gibi genç kuşaklar tarafından maalesef yeterince bilinmiyor.

1946’ya kadar gelen döneme baktığımız zaman Türkiye’nin siyasî hayatında şöyle bir çarpıklık görüyoruz. On yıllardan beri tek bir partinin yönetimi var. Bütün illerdeki valiler CHP’nin il başkanları, ilçelerdeki kaymakamlar da ilçe başkanları. Bugün böyle bir durum komik gelebilir, ama o zamanki şartlarda buna kimse itiraz edemezdi. Mecburî istikametle bütün oylar aynı partiye veriliyordu. Cumhuriyetin ruhuna ters olan bu durumdan memnun olanlar iktidarlarını baskı ve zorbalıkla devam ettiriyorlardı.

Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi başarısızlıkla sonuçlanan demokrasi deneyimleri yaşanmıştı. Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönetmesi olarak tanımlanırken halk yönetime bir türlü dahil edilememişti. Demokrasiden yoksun bir cumhuriyet sözkonusuydu.

***

Türkiye II. Dünya Savaşı’nın bitiminde kurulan IMF, Dünya Bankası gibi dünya ekonomisinde söz sahibi olacak kuruluşlarla CHP’li tek parti döneminde ilişkiye girdi. Stalin’in 1945’te Kars ve Ardahan’ı istemesi, Boğazlar’ın statüsünü tartışmaya açması, Türkiye’yi Amerika’ya daha da yakınlaştırdı. Birleşmiş Milletler kurululurken Türkiye de bu kuruluşun içinde yer almak istiyordu. Ancak bu kuruluşun içine çok partili siyasal sistemi benimseyen demokratik ülkeler katılabiliyordu. Birleşmiş Milletler o zaman II. Dünya Savaşının galipleri tarafından kurulduğu için güçlü ve az sayıda devlet tarafından oluşuyordu. 8 Mayıs 1945 ‘te savaş bitti. 25 Nisan 1945’te San Fransisko Konferansı toplandı. 26 Haziran 1946 günü Türkiye Birleşmiş Milletler Anayasasını onayladı. Türkiye, Amerikan müttefikliğini kabul etse de Amerika Türkiye’nin devletçi ekonomi sistemini kabullenemiyordu. CHP bu haliyle tam köşeye sıkışmış çıkış yolları arıyordu. CHP bu sıralar için için kaynıyordu. Yeni kurulacak bir partinin iktidara gelmek gibi bir lüksü olmamalıydı. Türkiye BM’ye üye olunca tek parti dönemi sona ermiş, böylece yeni partilerin kurulması için yol açılmıştı. 18 Temmuz 1945’te Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. muhalefet partisi olan Millî Kalkınma Partisi (MKP) Nuri Demirağ tarafından kuruldu. Nuri Demirağ zengin bir iş adamıydı. MKP’nin Genel başkanı Nuri Demirağ, parti toplantılarını genellikle akşam yemeklerinde yapıyor, yemeklerde de genellikle “kuzu çevirme” yeniyordu. Bu yüzden parti kuzu partisi olarak anılır oldu.

***

CHP, Çiftçiyi Topraklandırma Kanununu Meclise getirdi. Yapılan tartışmaların ardından kanun 11 Haziran 1945’te kabul edildi. Bundan tam 4 gün önce 7 Haziran’da dört milletvekili CHP içinde demokratikleşme ve liberalleşme hareketinin başlamasını istedi. Tarihe “dörtlü takrir” olarak geçen bu belge aslında Demokrat Parti'nin kurulması için atılan ilk adım sayılır. Bir demokrasi manifesto olarak CHP Grubu’na sunulan bu metin CHP’yi sarstı. Günlerce milletvekilleri bu “dörtlü takriri” tartıştı. İzmir Milletvekili Celal Bayar, İçel Milletvekili Refik Koraltan, Kars Milletvekili Fuad Köprülü ve Aydın Milletvekili Adnan Menderes tarafından Meclise sunulan bu belge milletin taleplerini dile getiriyordu. Takrir CHP Grubu’nda 12 Haziran 1945 günü 7 saat süre ile görüşüldü. Takriri veren dört kişi dışında takrir oybirliği ile reddedildi. Menderes ve arkadaşlarının bu çıkışı parti yönetimi tarafından çatlak ses olarak değerlendirildi. CHP Başkanlık Divanı 21 Eylül 1945‘te toplanarak aldığı kararla Adnan Menderes ve Fuad Köprülü’nün partiden ihracını kararlaştırdı. 26 Eylül’de Celal Bayar, arkadaşlarına sahip çıktığını göstermek için milletvekilliğinden istifa etti. 3 Aralık 1945’te de CHP üyeliğinden ayrıldı. Refik Koraltan da Vatan Gazetesi’ndeki yazılarında CHP’yi eleştirdiği için 27 Kasım 1945 günü CHP’den ihraç edilmişti. Böylece dörtlü takriri veren milletvekillerinin hepsi CHP’den ayrılmış oldu.

***

CHP’den çıkarılan bu dört milletvekili yeni bir parti kurma hazırlıklarına giriştiler. Bu dört kişi Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı parti programını hazırlayarak 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdular. DP, hızla ülke genelinde teşkilâtlanmaya başladı. Bu teşkilâtlanma sırasında CHP devlet gücünü de kullanarak, halkı sindirmeye yöneldi. Baskılar yapıldı. Demokrat Partinin tam teşkilâtlanmasına fırsat verilmemesi için belediye seçimleri öne alındı. Bu seçimlere DP katılamadı. CHP 10 Haziran 1946’da aldığı bir kararla 21 Temmuz 1946 Pazar günü genel seçimlerin yapılmasını karara bağladı. Düpedüz bir baskın seçim olan olan 1946 seçimleri, yapılan bütün seçim hilelerine, “açık oy, gizli sayım” düzeneğine rağmen DP’nin seçim başarısı gizlenemedi. Ne de olsa artık mızrak çuvala sığmıyordu. Seçim sonucunda yapılan açıklamada CHP 394, DP 65, Bağımsızlar da 7 milletvekili kazanmıştı. 4 yıl süren zorlu bir muhalefetin ardından Demokrat Parti 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerden zaferle çıktı. Tarihe Beyaz İhtilâl olarak geçen bu seçim zaferi, aynı zamanda Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Türkiye gerçek mânâda cumhuriyet rejimiyle 14 Mayıs 1950 günü tanışmış oldu.

Demokrasi tarihimizde 60 yılı geride bırakmamıza rağmen hâlâ demokrasimizin tam olarak yerleştiğini söylemek maalesef mümkün değil. 60 yıllık çok partili hayatında Türkiye, 2 askerî darbeyle tanıştı. Birçoğunu da ramak kala atlattı. 12 Mart Muhtırasını yaşadı. 28 Şubat post modern darbesini gördü. 27 Nisan e-muhtırasını gördü. Türkiye’nin çevresinde savaş, kriz hiç eksik olmadı ve rejim mücadelelerini bugüne kadar hiç bitiremedi. Rejim tartışmaları, kuvvetler arasındaki yetki ve güç savaşları halen devam ediyor.

Ümit edelim ki en kısa zamanda bu sorunları aşıp cumhuriyetimizi demokrasi ile taçlandıralım.


MUSTAFA GÖKMEN mgokmen@yeniasya.com.tr

14.05.2010
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

2

14.05.2010, 18:06

14 Mayıs seçimleriyle çeyrek asrın diktatöryası zîr ü zeber edilip çatır çatır yıkılırken, millet, kendi mukadderâtına hâkim olmaktan duyduğu hudutsuz bir sevinç içersinde bayram ediyor.

Tarihçe-i Hayat
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

Benzer konular

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir