28 Şubattan sonra başörtülüler, dindar zannedilenler tarafından yalnız bırakılmıştır..!
Yalnız yalnız bırakılsalar, hizmet adı altındaki kuzu postunda kurt ile yenilip yutulmuşlardır..!
Fransız askerinin yapamadığını, bir cemaat hizmet uydurmacasıyla yapmıştır..!
Yirmi Dördüncü Lem’a
Dört Hikmeti hâvîdir.
-2-
(ilh.) gibi âyetlerle, Kur’ân-ı Hakîm, tesettürü emrediyor. Sefih ve mimsiz medeniyetin ise, Kur’ân’ın bu hükmüne karşı muhâlif
1 Sizin yaratılmanız da,
diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir.
(Lokman Süresi: 28.) Kıyâmetin gerçekleşmesi göz açıp kapayıncaya
kadar, yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi: 77.)
2 Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Ey Peygamber! Hanımlarına kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına
söyle, evlerinden çıktıklarında dış örtülerini üzerlerine alsınlar.
(Ahzâb Sûresi: 59.)
gittiğini ve tesettürü
fıtrî görmediğinden, "bir esârettir" deyip, dinsizcesine bir suâline
karşı, Kur’ân-ı Hakîmin bu hükmü tam yerinde olup, belki esâret
olmayıp, tesettürün fıtrî olduğunu çok tecrübe ve misallerle izah ve
ispat edip, onları iskât ve tesettüre katî emrediyor.
BİRİNCİSİ
Kadınların fıtratı tesettürü iktizâ ediyor. Çünkü, hilkaten zaîfe
ve nâzik olduğundan, kendi hayatından ziyâde çocuklarını himâyeye
fıtraten bir meyli bulunduğundan, onu himâye edene karşı kendini güzel
göstermek ve nefret ettirmemeye ve ittihâma mâruz kalmamak için fıtrî
bir meyli bulunduğunu; hem kadınların ondan altısı ya ihtiyar, ya
çirkin olmak cihetiyle, çirkinliğini herkese göstermek istemediğini;
hem güzellerden kendini göstermekten sıkılmayanlar, ancak ondan bir iki
olup, diğerleri ise, pis ve şehevânî ve sakîl insanlann nazarlarından
istiskal ettiğinden, kendini göstermek istemediğini; ve Kur’ân-ı
Hakîmin tesettüre emri fıtrî olmakla beraber, o nâzik ve zaîfeyi, bir
refika-i ebediye olabilmesi için, tesettürle zâhiri ve bâtınî zilletten
ve mânevî bir esâretten kurtarıyor diye gâyet güzel bir cevapla gaddar
medeniyeti iskât ediyor.
İKİNCİ HİKMET
Erkek ve kadın arasında şiddetli bir muhabbet, yalnız bu hayat-ı
dünyeviyenin ihtiyâcından ileri gelmediğini; belki ebedî bir hayatta
ciddî bir arkadaş olmak için, o muhabbeti âhir ömre kadar devam ettiği
ve etmesi lâzım geldiği cihetle, o kadının, ebedî arkadaşı olan
kocasının ebedî arkadaşlığından mahrum kalmamak için tesettürü katiyen
ve fıtraten iktizâ ettiğini; ve sefih, gaddar medeniyetin "gayr-ı fıtrî
ve esârettir" demelerini iskât etmekle beraber, tesettüre katî
emrediyor.
ÜÇÜNCÜ HİKMET
Âile saâdeti, kadın ve koca mâbeyninde bir emniyet-i mütekâbile ve
samîmi bir muhabbetle devam ettiğini; ve tesettürsüzlük, o emniyet ve
muhabbeti bozduğunu ve kırdığını; ve açık saçık kadının ondan bir
tanesi, kocasından daha iyisini gönnediğinden, kendini başkalara
göstermek istemediğinden ve yirmi adamdan ancak bir tanesi karısından
daha güzelini görmediğinden, açık saçıklık ve ·hayvânî nazarlar o
emniyet ve muhabbeti kırdığını; hattâ o hayvânî, süflî ve pis görünmek,
akrabâlık misillü olanda dahi o emniyeti kırdığını; ve o çıplak bacakla
görünüş, akraba misillü olanda dahi o emniyeti kırdığını; ve o çıplak
bacakla görünmesi, akrabânın mahremiyeti dahi gayr-ı mahrem olduğunu,
gâyet katî bir sûrette ispat eder.
DÖRDÜNCÜ HİKMET
Kesret-i nesil her cihetle matlup olup, her millet ve her hükûmet
buna taraftar olduğu, hattâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,
-1- yani, "İzdivâc
ediniz; ben sizin çokluğunuzla iftihar ederim" buyurmasını;
tesettürsüzlük izdivâcı çoğaltmayıp pek azalttığını, çünkü serseri asrî
bir genç dahi refikasının gâyet nâmuslu olmasını istediğini; ve kadın
ise, erkeğin çoluk ve çocuk ve malına ve herşeyine dâhilî muhâfız
olduğundan, kadında sadâkat ve emniyet lâzım olduğunu; tesettürsüzlük
ve açık saçıklık ve hayâsızlık ise, o sadâkati ve emniyeti kırdığından,
erkeğe vicdan azâbı çektirdiğini ve kadınlarda şecaat ve sehâvet, o
sadâkat ve emniyeti ihlâl ettiğini; ve memleketimizin Avrupa’ya kıyas
edilemeyeceğini, eğer kıyas edilse, neslin zaafına ve kuvvetin sukûtuna
sebep olacağını; ve şehirliler köylülere kıyas edilemeyeceğini, çünkü
köylüler maîşet meşgalesiyle uğraştığından, sanat ile iştigal eden
şehirliler onlara kıyas edilemeyeceğini; ve daha çok hikmetlerini gâyet
katî ispat eder.
Rüştü
Ehl-i îmân âhiret hemşirelerim olan kadınlar tâifesi ile bir muhâveredir.
Risâle-i Nur’un mühim bir esası şefkat olması ve kadınlar
tâifesinin şefkat kahramanları bulunmaları cihetiyle fıtraten Risâle-i
Nur’la alâkaları bulunduğunu; fakat bazı fena cereyanlarla o kıymetli
seciyenin sû-i istimâl edildiğini; ve kadınların saâdet-i uhreviyesi
gibi saâdet-i dünyeviyelerinin de çâre-i yegânesi, dâire-i İslâmiyedeki
terbiye-i dîniye olduğunu izah eden kıymetli bir mektuptur.
-1- yani, "İzdivâc
ediniz; ben sizin çokluğunuzla iftihar ederim" buyurmasını;
tesettürsüzlük izdivâcı çoğaltmayıp pek azalttığını, çünkü serseri asrî
bir genç dahi refikasının gâyet nâmuslu olmasını istediğini; ve kadın
ise, erkeğin çoluk ve çocuk ve malına ve herşeyine dâhilî muhâfız
olduğundan, kadında sadâkat ve emniyet lâzım olduğunu; tesettürsüzlük
ve açık saçıklık ve hayâsızlık ise, o sadâkati ve emniyeti kırdığından,
erkeğe vicdan azâbı çektirdiğini ve kadınlarda şecaat ve sehâvet, o
sadâkat ve emniyeti ihlâl ettiğini; ve memleketimizin Avrupa’ya kıyas
edilemeyeceğini, eğer kıyas edilse, neslin zaafına ve kuvvetin sukûtuna
sebep olacağını; ve şehirliler köylülere kıyas edilemeyeceğini, çünkü
köylüler maîşet meşgalesiyle uğraştığından, sanat ile iştigal eden
şehirliler onlara kıyas edilemeyeceğini; ve daha çok hikmetlerini gâyet
katî ispat eder.
Rüştü
Ehl-i îmân âhiret hemşirelerim olan kadınlar tâifesi ile bir muhâveredir.
Risâle-i Nur’un mühim bir esası şefkat olması ve kadınlar
tâifesinin şefkat kahramanları bulunmaları cihetiyle fıtraten Risâle-i
Nur’la alâkaları bulunduğunu; fakat bazı fena cereyanlarla o kıymetli
seciyenin sû-i istimâl edildiğini; ve kadınların saâdet-i uhreviyesi
gibi saâdet-i dünyeviyelerinin de çâre-i yegânesi, dâire-i İslâmiyedeki
terbiye-i dîniye olduğunu izah eden kıymetli bir mektuptur.