Kamusal alan HÂLÂ Başörtülülere Kapalı !
KAMUSAL ALAN HÂLÂ BAŞÖRTÜLÜLERE KAPALI
Çok sayıda sivil toplum kuruluşu, 28 Şubat’ın son tortusu olan,
vahim başörtüsü yasağının ortadan kaldırılmasını talep etti. 28 Şubat
sürecinin 13. yılında AKDER çatısında bir araya gelen STK'lar,
"Kaldırın başörtüsü yasaklarını!" başlıklı ortak açıklama yaparak,
başörtüsü yasağının kaldırılmasını istedi. Açıklamada, 28 Şubat 1997’de
sivil siyasete inen darbe ile başını örten hanımlara "devletin alanı"
olarak ilân edilen "kamusal alan"ın kapılarının sım sıkı kapatıldığı
belirtildi.
KUR’ÂN’A YAŞ SINIRI, İHL’LİYE KATSAYI ENGELİ
Açıklamada, üniversiteler ve devlet dairelerinde katı bir
şekilde uygulanan yasağın 13 yıl içinde toplumsal her alana nüfuz
ettiği belirtildi. Darbe planlarının yargılandığı bu günlerde 28 Şubat
postmodern darbesinin tortularından olan EMASYA Protokolünün
kaldırıldığı hatırlatılarak, 28 Şubat’ın ürünü olan, “başörtüsü yasağı”
başta olmak üzere Kur’ân öğrenmede yaş sınırı, katsayı gibi yasakçı
uygulamaların hâlâ orta yerde durduğu vurgulandı.
Yasaklar kalkmadan 28 ŞUBAT BİTMEZ
AYRIMCILIĞA Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER) çatısı altında
biraraya gelen çok sayıda sivil toplum kuruluşu, 28 Şubat postmodern
darbenin son tortusu olan, vahim başörtüsü yasağının ortadan
kaldırılmasını talep etti. 28 Şubat sürecinin 13. yılında AKDER
çatısında bir araya gelen çok sayıda STK, “‘28 Şubat 1000 yıl süremez
mi?’ diyorsunuz: Kaldırın başörtüsü yasaklarını!” başlıklı ortak
açıklama yaparak, başörtüsü yasağının kaldırılmasını istedi.
Açıklamada, 28 Şubat 1997’de sivil siyasete inen darbe ile başını örten
kadınlara “devletin alanı” olarak ilan edilen “kamusal alan”ın
kapılarının sımsıkı kapatıldığı belirtildi. Bir sürek avı ile bu
kadınların askeriyede, bürokraside ya da herhangi bir resmi karar
makamında olan aile fertlerinin tespit edilip türlü şekilde
cezalandırıldığı ifade edilen açıklamada, başörtüsü yasağını hukuk dışı
bir uygulama olarak gören hâkimler ve savcıların sürgün edildiği ya da
görevlerinden ihraç edildiği kaydedildi. Açıklamada, sadece başa
örtülen örtüyü değil, onun yerine ikame edilen şapkaları ve ideolojik
olduğu iddia edilen perukları dahi yasaklayan uygulamanın doğrudan
başları örtülü kadınları, dolaylı olarak da aile üyelerini ve toplumu
hedef aldı belirtilerek, ayrımcılığa maruz kalan pek çok kesime
başlarını örten kadınlar da eklendiği hatırlatıldı,
1997’NİN ÜZERİNDEN 13 YIL GEÇTİ
Açıklamada, üniversitelerde öğrenciler ve devlet dairelerinde
memurlar üzerinden devlet eliyle uygulanmaya başlanan yasağın 13 yıl
içinde toplumsal her alana nüfuz ettiği belirtildi. Açıklamada, şu
ifadelere yer verildi:
“Bugün artık başları örtülü kadınlar kendi ilçelerindeki
belediyelerin meclislerine dahi seçilemiyorlar. Ülke çapında temsili
yet hakkı şöyle dursun, sokaklarındaki çöp sorunu üzerine dahi söz
söyleyemeyecek hale getirildiler. Türkiye, kadınlarının 1934 yılında
seçimlere katılma hakkına sahip olduğuyla övünen bir ülke. Buna rağmen
ülkedeki kadın nüfusunun yüzde 62’sini oluşturan başları örtülü
kadınlar bugün 2010 yılında seçilme hakkından tamamen mahrum
bırakılıyorlar. Üniversite eğitimi almak bir yana, devletin dikiş-nakış
kursunda dahi başlarını açmaya zorlanıyorlar. Yasağı uygulamayı kendine
vazife edinen kişilerin kraldan çok kralcı tutumuyla, mahkemelerden,
belediye binalarından, lokantalardan, otellerden, misafirhanelerden,
apartman yönetiminden ve hatta herhangi bir çay bahçesinden dahi
başları örtülü olduğu gerekçesi ile dışarı çıkartılabiliyorlar,
girişleri engellenebiliyor. Bu ayrımcı uygulamaları şikâyet edecekleri,
haklarını talep edecekleri resmî makamların kapıları da ayni yasak
sebebiyle kapalı...”
“HÜKÜMETİ GÖREVE
DAVET EDİYORUZ”
Türkiye tarihindeki darbelerin kınandığı, darbe planlarının
yargılandığı bu günlerde 28 Şubat post-modern darbesinin son tortusu
olan EMASYA Protokolü’nün kaldırıldığı hatırlatılan açıklamada, 28
Şubat’ın kolonlarından en kalını olan “başörtü yasağı”nın hala orta
yerde durduğu vurgulandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin
Kıvrıkoğlu’nun, “28 Şubat’ın etkisi 1000 yıl sürecek” dediği hatırlalan
açıklamada, şöyle denildi:
“13 yıl gitti, geriye 987 yıl kaldı. 987 yıl boyunca bu
ayrımcılığın sona ermesini ve adaletin sağlanmasını beklemek yerine,
adalet talebimizi bugün, şimdi, burada, ertelemeden ve başka herhangi
bir sorunun çözülmesine tahvil etmeden dile getiriyoruz. 28 Şubat’ın en
koyu tortusu, halen başlarını örtmeyi seçen kadınların üzerindedir. Bu
karabasana dönen tortunun daha 1000 yıl sürmemesi için, başörtüsüyle
ilgili bütün yasaklar kaldırılmalıdır.
Aşağıda imzası bulunan kurum ve kişiler olarak bizler darbeler
tarihi ile yüzleşme inisiyatifinin toplumun çeşitli kesimleri
tarafından ortaya konduğu ve darbe planlayanların yargılandığı bu
süreçte 28 Şubat’ın son tortusu olan bu vahim yasağın ortadan
kaldırılmasını talep ediyoruz.
Bizler ‘bu ülkede kadınların kıyafetleri yüzünden
aşağılanmasını, haklarının gasp edilmesini, tacize uğramalarını
istemiyoruz’ diyen herkesi bu ahlâksız yasağa karşı sesini yükseltmeye
ve ‘ama’sız bir mücadeleye çağırıyoruz. Hükümeti de bu yasağın hayatin
her alanından kaldırılması için derhal göreve davet ediyoruz. Zira
yarın ‘denedik ama olmadı’ sözünün mağdurlar indinde hiçbir değeri
olmayacaktır. Türkiye’nin sabırla yaşayacağı bir 987 yılı daha yok!”
http://www.yeniasya.com.tr/2010/02/27/guncel/h2.htm
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.
Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Muhammed" (10.03.2010, 10:45)