Giriş yapmadınız.

1

19.01.2010, 07:26

Demokrasi engelimiz: AKP

Demokrasi engelimiz: AKP
Yazar: M. Nureddin Kutan


Rabbimden niyaz ediyorum ki, hissiyat, tarafgirlik ve partizanlık bu yazının içine girmesin...

Siyasete taalluk eden meselelerde herkes objektiv davrandığını zannneder. Hatta bitaraflık iddiasında bulunanlar da olur. Biz elimizden geldiği kadar bazı tahliller ile hakperestlik çerçevesinde kalmağa çalışacağız.

Demokratik rejimlerde ”demokrasiyi” hakim kılmaya çalışan gücün millet olduğunu ve milletin hür iradesiyle oluşturduğu partiler olduğunu herkes bilir. Diktatörlerin vesayetindeki partiler ile hürriyete dayanarak milletin iradesini ortaya koyan partiler arasındaki en önemli farkın, milletin hür iradesiyle her zaman demokratik şartlara müdahale, sorgular ve denetleme ve gerekirse yargılama imkanlarının olmasıdır. Sevmediği, benimsemediği ve değerlere zıt bulduğu hükümetlerin icraatına millet anında dur diyemiyorsa, sistemin demokratik olmadığı neticesine ulaşılır.

Türkiyemiz içerdeki kemalistlerle, dışardaki destek güçlerin mütemadiyen darbelerine maruz kalmış bir ülke olduğundan, darbe hükümetleriyle milletin öz iradesiyle gelen hükümetler arasında devamlı karmaşalar yaşanmış ve yaşanıyor. Askerlerin bazı iç ve dış mihraklarla iktidardan 1960´da uzaklaştırdıkları Demokrat Partiden sonra hükümet olan İsmet İnönü ve koalisyon ortaklarından demokrasiyi beklemek abesle iştigal olmazmıydı? Hatta darbecilerin şaşırtmalarından bir müddet sonra millet, Menderes ve Demokratların karşıtlarına tepkisini ortaya koydu. Adalet partisinin demokratik zemine geçişi için beş-altı sene gerekmiştir. 12 Mart muhtırasına müteakiben iş başına getirilen Nihat Eren hükümetinden de hiç kimse “demokratik çalışma” beklememiştir. 12 Mart´ın Türkiye´ye hediyesi sayılan MSP ile Türkiye ancak beş sene sonra demokrasi platformuna az çok dönebilmiş.

12 Eylülün başlıbaşına derin münafıklarla örülü bir manifesto olduğuna inanmayanlar, yanlış yapmada 2008´de kalmışlar, belki 2010´u da boylarlar kanaatindeyiz. Başlı başına bir siyasi tarih araştırması olacak mevzun merkezindeki eski MSP´li Özal ile, bir ANAP derisinden üç-dört post çıkaran 12 Eylülün münafık zihniyeti, maalesef milleti iğfal üzerine iğfale uğrattı. Kenan Evren, Necdet Ürüğ çatışmasındaki Evren ve Özal ittifakları, Özal´ın Alexander Haigh ile Amerika´daki maceraları, Amerika´da yetiştirilip gönderilen Güneş Taner´lerin ekiplerinin icraatlari detaylıca yazılmadan, 28 Şubat´ın mahiyeti anlaşılamayacağı gibi, AKP´nin misyonunu öğrenmeniz de zorlaşacaktır.

Tayyip Bey´i “delikanlı ve cesur” görenlerin Özal´ın hakkını yediklerinide belirtmeliyim. Kartal Demirağ senaryosunda merhumun dünyaya gürleyişi hala hafızalardadır. Konsey üyelerinin delaletiyle Genelkurmay başkanı değiştirmeleri, Evren adına Üruğ paşa cephesine açtığı savaşlar. Hatta şortla askerleri selamlaması... Arşivi açtığınızda Tayyip Bey´e parmak ısırttıracak bir çok “delikanlılık ve cesaret” örneklerini göreceksiniz. Fakat 28 Şubat´ın devamı niteliğindeki AKP´yi kuranlar, Tayyip Bey´i Kenan Paşaya elçi olarak gönderdiklerinde anlaşıldı ki, Özal yalnızca 12 Eylülcülerin emirlerini yerine getirmekle yetinmiş. Başkada bir şey yapması mümkün değildi, zira ANAP 12 Eylülcülerin muvazaalı bir şekilde piyasaya sürdükleri bir siyasi oluşumdur.

Apo´yu Nairobi´den paketleyip gönderenler Ecevit ile Bahçeli´nin iktidar olmalarını medya yoluyla dünyaya duyurdular. 12 Eylül´ün iğfal ettiği milleti, demokratlar iktidara gelemediklerinden, uyandıracak kimse olmadı. Dışardaki dinsiz düşmanların içerdeki kemalistlerle birleşince, yürüme ve konuşma özelliğini kaybetmiş ihityar bir siyasetçinin nasıl iktidara taşındığını bu millet şahit olduğu gibi, 28 Şubat´tan sonra, Refah ve Fazilet partilerinden nasıl renksiz, liberal ve gömlek değiştirmiş bir iktidarın oluştuğuna da şahit olacaktı. Erbakan ve arkadaşlarına yasak gelmeseydi Tayyip Bey ve arkadaşları elbette AKP´yi kurmazlardı. Yani 28 Şubat´ın devamı olan AKP´yi millet iradesine bağlama hadisesinin yalnızca bir aldatma olduğunu millet gecikmeli öğreniyor.

Ekranlardaki senaryoların hiçbirisini türk milleti yazmadığı gibi, ekseriyet olarak mahiyetinden de haberdar değildir. Ne kemalistlerle dindar AKP´nin, ne PKK´nın siyasallaştırılmasını, ne tukaka edilen anayasa ve temel haklarımızı ve ne de kapatma davası ile iyice mengeneye çekilen ”din ve vicdan” hürriyetlerinin akibetinden milletin haberi yok. Zira yalan makinaları olan ekranlar, küresel rüşvetlerle çalışırken, AKP´lilerle ulusal Kemalistlerin ´Kayıkcı kavgaları´ da devam ediyor. Zavallı millet de, demokrasinin yollarını çok büyük hile, takiyye ve rüşvetlerle tıkamış siyasetçilerden “demokratik açılımlar” bekliyorlar. Neocon ve Neoliberallerin kampında çalışmayı kabul etmiş ve onlarla bunca geçmişi olan bizim muhafaza körlerden AB yolunda reformlar yapmalarını istiyorlar. İşte akıl bu noktalarda medyatik sihirlere yenik düşüyor. 28 Şubat ile birlikte 12 Eylülün de bekçiliğini yapan siyasetçilerden o darbelerin yaptıkları zulümleri gidermelerini beklemek, akla zarar verecek bir uç nokta olsa gerek. 1960 ihtilalinden sonra İnönü hükümeti, 12 Mart´tan sonra Evren hükümeti ve 12 Eylül sonrası Özal hükümeti hangi vazifeleri ifa etmişlerse, AKP de 28 Şubatçıların öngördükleri görevleri eksiksiz yerlerine getireceklerdir. Münafık 12 Eylülün ortaya sürdüğü Özal ve ekibin mahiyetinin anlaşılamaması maalesef medyaya milleti körelttirip sağır yapma imkanı veriyor. Nur-u Kur´an dan başka bu sihiri bozacak ve bu manyetik çerçeveyi kırabilecek bir kuvvet de yoktur.


NUREDDİN KUTAN
Diğer Yazıları


Copyright © EuroNur - www.SaidNursi.de - Kaynak gösterilerek veya izin alınarak yayınlanabilir.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

20.01.2010, 08:25

@abdullah kardeş Allah razı olsun..Şahsım adına istifadeli bir makale okudum..Paylaşım için teşekkürler...ve dostlarıma da okumalarını tavsiye ettim.

Bu konuyu değerlendir