Giriş yapmadınız.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

26.11.2009, 08:49

Beraat Kararını AİHM Verdi

BERAAT KARARINI AİHM VERDİ



Kutlular: “Hak ve adalet yerini buldu. Bundan elbette memnunum. Bu
cezayı hak etmemiştim. 276 gün beni içeride tutmamaları lâzımdı.
Vicdanım rahat, çünkü ben suç işlemedim. Beni mahkûm edenler utansın.
Ve beni beraat ettiren, bizim mahkeme değil, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi. AİHM ‘Hayır, bu suç olamaz. İlâhî ikaz sözü hürriyetin
gereğidir’ dedi ve devleti 5 bin euro tazminata mahkûm etti. Bu beraat,
ondan sonra geldi.”

TÜRKİYE'NİN SORUNU ASKERî MÜDAHALELER

“Türkiye'de maalesef sıkıntı demokratikleşememek. Her 10 senede
bir asker bu müdahaleleri yapıyor. 60'ta, 71'de, 80'de üç ihtilâl, 28
Şubat'ta postmodern darbe... Onların işi ne ki kalkıp fişleme
yapıyorlar? Senin işin ne ki devamlı şekilde başörtüsünün yasaklanması
için uğraşıyorsun? Bu kadar öğrenci sokağa atıldı. Bizim de bunları
dile getirmemiz gerekiyordu, dile getirdik. Bundan rahatsız oldular...”

276 GÜNLÜK HAPSİN YANLIŞLIĞI ANLAŞILDI

Av. Mehmet Ali Aslan: “Biz Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
görevsizlik kararı vererek dosyayı Asliye Ceza Mahkemesine göndermesini
talep etmiştik. Mahkeme bu dosyanın ‘uyarlama dosyası’ olduğunu
düşünerek esasa girdi ve beraat kararı verdi. Kararla, Kutlular’ın 276
gün cezaevinde yatırılmasının yanlış olduğu anlaşıldı. Kutlular özel
hukuktan doğan haklarını arayabilir.”
Marmara depremine ilişkin sözleri üzerine daha önce, ‘’Halkı, sınıf,
ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa
açıkça tahrik ettiği’’ iddiasıyla 2 yıl 1 gün hapse mahkûm edilen
gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, cezasının 5237 Sayılı yeni
Türk Ceza Kanunu’na (TCK) uyarlanması için yapılan duruşmada beraat
etti. Yargılamanın yenilenmesi ve uyarlama başvurusu üzerine Ankara 11.
Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya Kutlular’ın avukatı Mehmet Ali
Aslan katıldı. Esas hakkındaki görüşünü bildiren Cumhuriyet Savcısı
Mustafa Bilgili, yargılamanın iadesi talebinin, yasada öngörülen süre
yönünden reddedilmesini istedi. Bilgili, ancak yeni TCK’nın sanık
lehine hükümler içermesi ve dâvâya ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararı sebebiyle, dâvânın yeni TCK’ya uyarlanmasını ve
Kutlular’ın beraatını talep etti. Avukat Aslan da müvekkili için beraat
talebinde bulundu. Mahkeme, yargılamanın iadesi talebini reddederken,
AİHM’nin, dâvâyla ‘’ifade özgürlüğü hakkının ihlâl edildiği’’ yönündeki
kararı çerçevesinde, Kutlular’ın beraatına karar verdi. Ankara / aa
CEZANIN YANLIŞ OLDUĞU ANLAŞILDI

KararI gazetemize değerlendiren Mehmet Kutlular’ın avukatı
Mehmet Ali Aslan, kararın eski hükmü kaldırdığını belirterek, “TCK yeni
değişiklik 5237 sayılı kanunun 216. maddesinde bu suça getirilen tanım
ile AİHM’nin kararı üzerine konu yeniden değerlendirildi. Bu yüzden suç
oluşmadığı gerekçesiyle berat karar verildi” diye konuştu. Aslan,
Yargıtay’ın daha önceki bozma kararında da yeni duruma göre suçun
oluşup oluşmadığının yeniden değerlendirilmesi talep edildiğini, buna
göre yapılan yargılamaya göre beraat kararının verildiğini söyledi.
Yargıtay’a kararın bozulması için dilekçe verdiklerini söyleyen Aslan,
şöyle devam etti: “Yargıtay’a kararın bozulması dilekçe vermiştik.
Dilekçede, bu suç artık CMK 250. maddede yazılı suçlara bakan özel
görevli ağır ceza mahkemesinin görev alanından çıkmıştır. Dolayısıyla
Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararı vererek dosyayı
Ankara Aslî Ceza Mahkemesi’ni göndermesini talep etmiştik. Ancak
mahkeme bu dosyanın ‘uyarlama dosyası’ olduğunu düşünerek esasa girdi
ve beraat kararı verdi. Bu durumda Mehmet Kutlular’ın daha önce derdest
edilip 276 gün cezaevinde yatırılmasının yanlış olduğu anlaşıldı.
Kutlular, özel hukuktan doğan haklarını arayabilecektir.” Ankara / M.
Fatih Kara
AİHM DE HAKLI BULMUŞTUBedİüzzaman Said-i Nursî’nin ölümünün 39.
yıl dönümü sebebiyle 10 Ekim 1999’da Ankara Kocatepe Camiinde okutulan
mevlitte ‘’İlâhî İkaz Deprem’’ adlı kitapçık, Yeni Asya Gazetesince
hediye olarak dağıtılmış, Kutlular da gazetecilerin sorularını
cevaplamıştı. Kutlular, bunun üzerine, hakkında açılan dâvâda, ‘’halkı,
sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve
düşmanlığa açıkça tahrik ettiği’’ iddiasıyla 2 yıl 1 gün hapse mahkûm
edilmişti. Cezası Yargıtay tarafından da onanan Kutlular, bir süre
cezaevinde kalmıştı. Kutlular, aldığı ceza üzerine AİHM’e başvurmuştu.
AİHM, Kutlular’ın sözlerinin ifade özgürlüğü sınırları içinde olduğuna
karar vererek, Türkiye’nin Kutlular’a manevî tazminat ödemesine
hükmetmişti. Kutlular, AİHM’nin kararı ve 5237 Sayılı TCK’nın yürürlüğe
girmesinin ardından yargılamanın iadesi ve cezanın uyarlaması için
avukatı aracılığıyla mahkemeye başvurmuştu.

Gazetemİz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular yaşanan dâvâ sürecini ve son beraat kararını değerlendirdi.

“Deprem İlâhî ikaz” sözünü sarf ettikten sonra hakkınızda bir süreç işledi. Bu süreçte neler yaşadınız?

Hakkımda 312. Madde’den dâvâ açtılar. Madde; bölge, mezhep, ırk
farklılığı gözeterek halkı kışkırtmak olarak geçiyordu. Neticede bana 2
sene 1 gün ceza verdiler. Bu çok ağır bir karardı. Çünkü siyasî
haklarınız, basın kartınız elinizden alınıyor, bir vakfın mütevelli
heyetinde bile olamıyorsunuz. Böyle neticeleri veren, bu kadar ağır bir
madde bu. 2 sene 1 gün ceza verilince, mahkemeye; “Bu cezayı şerefimle,
dünya-ahiret boynumda taşırım; siz bunu taşıyabilecek misiniz?” diye
sordum. Sonra Temyiz yani Yargıtay cezayı tasdik etti. Cezam
kesinleştiğinde Avustralya’daydım. Bana bilgi geldi. O sırada hacca
gidecektim. “Kutlular kaçtı” dedirtmemek için, uçağa bindiğim gibi
memleketime geldim. Cezaevine girdim.

Ankara DGM’nin emriyle İstanbul savcıları ifadenizi aldı. Bu süreç nasıl gelişti?

Savcılar ve emniyet emir kulu. Ancak burada meseleye ideolojik
olarak yaklaştılar. Meselâ Marmara zelzelesinde binlerce can kaybı
oldu. “İlâhî ceza, ikaz” denmesinin dinimizde, Kur’ân’da yeri var.
Geçmiş kavimler de isyan ve zulümlere saptıklarında Allah onlara
felâketler vermiş. Ad, Nuh, Semud gibi kavimleri tarih yazıyor.

Yaşar Nuri Öztürk “İlâhî şamar” diye bir kitap yazdı. Diyanet
“İlâhî ceza” dedi. Benimkisi bunlara göre hafifti. Onlara dâvâ
açılmadı, ama bana açıldı. Sonuçta İlâhî ikaz bir uyarıdır. Demek
toplumun yapmış olduğu büyük hatalar vardı. Kader de zelzele
felâketiyle bizi cezalandırdı, ikaz etti. Eğer bu suç olsaydı Yaşar
Nuri Öztürk’e de dâvâ açılmalıydı. “İlâhî şamar” dedi çünkü.

O zaman ceza almanızda başka bir saik mi var?

Saik, bizim Nur Talebesi olmamız. Onları en çok rahatsız eden
mesele de şu: “İlâhî ikaz” dediğimiz zaman Ankara Kocatepe Camii’nde
Bediüzzaman Hazretleri için mevlid okutuyorduk. Bediüzzaman’ın
Risâlelerde zelzele bahisleri var. Onları toparlayıp broşür hâline
getirip, orada dağıtmıştık. Kocatepe’deki mevlidde bir basın toplantısı
yaptım. Basın mensupları suâller sordular, ben de cevap verdim. Ondan
da rahatsız oldular. Belki şundan rahatsız oldular: “İlâhî ikaz nasıl
olur, zulüm nerede?” diye soruldu. Ben de “Şu kadar sayıda kız öğrenci
başörtülü olduğu için okuldan uzaklaştırıldı. Kâinatta tesadüf diye bir
şey de yok” dedim. Neydi tesadüf olmayan? O zaman cumhurbaşkanı
Demirel’di. Kandilli Rasathanesini ziyarete gitmişti. Ahmet Mete
Işıkara ona brifing verdi. Işıkara, orada “Efendim, depremin merkez
üssü maalesef Gölcük Donanma Komutanlığı’dır” dedi. Ben de o zaman
“Kâinatta tesadüf mü var?” dedim. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven
Erkaya, bütün dindar grupları fişledi. Batı Çalışma Grubu adı altında
yaptı bunları. Başörtüsünün yasaklanması için gayret de sarf etti.
Oranın da, ilmen, zelzelenin merkez üssü olduğu açıklandı.

“Kâinatta tesadüf yoktur” cümlesini bu şekilde kullandım. Bu
sözler onları rahatsız etti. Bana verilen o ceza “hukukî” değildi.
“Senin dilin uzun, senin gibi başkalarına gözdağı olması için sana bu
cezayı verelim” denilmek istendi. Aslında işin altında yatan buydu.

Özel bir cezaydı yani…

Siyasî bir karardı o. Burada kimseye hakaret etmedim. Bir
gazeteci olarak Türkiye’de olan vakıaları dile getirdim. Türkiye’nin
meselesi de öyleydi zaten. Batı Çalışma Grubu tarafından bütün İslâmî
gruplar, iş adamları, insanlar vs. fişlendi.

Siyasî sürecin etkisi oldu demek istiyorsunuz?

Siyasî sürecin etkisi oldu, ama siyasetin üstünde Türkiye’mizde
maalesef sıkıntı demokratikleşememe. Bu ne demek? Türkiye’de 50’den
sonra her 10 senede bir müdahaleler yapılmış. Ortada ihtilâller var.
60’ta bir ihtilâl, 71’de bir ihtilâl, 80’de bir ihtilâl, 28 Şubat
sürecindeki postmodern darbe... Her 10 senede bir asker bu müdahaleleri
yapıyor. Onların işi ne ki kalkıp fişleme yapıyor? Senin işin ne ki
devamlı şekilde başörtüsünün yasaklanması için uğraşıyorsun? Bu kadar
öğrenci sokağa atıldı. Bizim de bunları dile getirmemiz gerekiyordu,
dile getirdik. Bundan rahatsız oldular.

Birileri bana “Sen de konuştuklarını biraz tevil et. ‘Yanlış
anlaşıldım’ de” dediler. Katiyetle “Hayır” dedim. “Ben tevil etmem.
Benim sözlerim yerinde ve doğrudur. Sözlerimin arkasındayım” dedim.
Sonra bu söz meşhur oldu. Kaba tabirle kıvırsaydım, özür diler gibi
olsaydım belki tâ o zaman beraat edecektim. Mevlid sonrası
konuştuklarımızı ve dâvâ esnasında yaşadıklarımızı ve cevaplarımızı
“Deprem İlâhî İkaz, Sözlerimin Arkasındayım” diye broşür hâline
getirdik.

Jandarma beni gece yarısı evimden alıp tevkif etti. Metris’e
götürdüler. Orada 12-13 gün yattım. Kırklareli Vize’de cezamı çekmek
için müracaat ettim. Orada 276 gün yattım. 2 sene bir gündü, ama
çeşitli indirimlerle 276 gün oldu. O sıralarda Tayyip Erdoğan için
madde değişti. Malûm o da bir şiir okumuş ve 10 ay ceza almıştı. Parti
genel başkanıydı, ama milletvekili olamıyordu. Partisi seçimi
kazanmıştı. Problem olmasın diye madde değişti. Gerisi bilinen
meseleler zaten.

28 ŞUBAT SÜRECİ İFLÂS ETTİ


28 Şubat döneminde, bu süreç için bin yıl sürecek
denmişti. Beraat kararına göre bu sürecin bittiğini, iflâs ettiğini
söyleyebilir miyiz?


Yalnız bu beraat kararı bizim mahkememizden değil. Öyle olunca
AİHM’e müracaat ettim. AİHM dedi ki; “Hayır bu suç olamaz. İlâhî ikaz
sözü hürriyetin gereğidir.” Devleti de 5 bin Avro tazminata mahkûm
etti. Biz tam üye olmasak da AB’ye üyelik sürecimiz sürüyor. Yargıtay
çok da uzattı bu kararı. 2 sene sonra verdi.

Netice olarak aslında beni AİHM beraat ettirdi. Ben o zaman
demiştim ve gazetecilere açıklamıştım; Avrupa mahkemelerinde haklı
olduğumuzu ispatlamamız lâzımdı. Bundan dolayı üzgünüm. Ama başka bir
çare de yoktu. Kendi memleketimde bulamadığım adaleti AİHM’de buldum.
Burası yani Yargıtay 2 seneden fazladır bu kararı sürüncemede
götürüyordu. Mahkeme bizi bu yeni AİHM kararına uyarak bizi beraat
ettirdi. Kendilerinden değil yani.

Kısacası bu kararı 28 Şubat adlı sürecin sonu olarak adlandırabilir miyiz?

Gayet tabiî. Tam sürecin sonu değil, ama bitmek üzere olduğunun
göstergesi. Niçin? Çünkü burada tarihimizde yapılan hatalar, zulümler,
yanlışlar ortaya çıkıyor. Akademisyenler ve basın mensupları bunları
dile getiriyor. Meselâ Dersim. Ayaklanma deniyordu, ama öyle değilmiş.
Bunun gibi birçok hadisenin daha farklı şekilde olduğu açığa çıkıyor.

Artık bunun bitmesi, millî iradenin hâkim olması gerekli.
Askerin kışlasına çekilerek milletin emrine girmesi lâzım. Bu ihtilâl
ve müdahalelerin sona ermesi lâzım. İnşaallah sona erecek. Biz de
gerçek mânâsıyla demokratikleşmiş olacağız.

Netice itibariyle hak ve adalet yerini buldu. Bundan elbette
memnunum. Bu cezayı hak etmemiştim. 276 gün beni içeride tutmamaları
lâzımdı. Vicdanım rahat çünkü ben suç işlemedim. Beni mahkûm edenler
utansın.




RECEP BOZDAĞ
/ İSTANBUL

http://www.yeniasya.com.tr/2009/11/26/guncel/h1.htm









"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

26.11.2009, 16:21

Neden? Çünkü Avrupa'da Kemalizm denen virüs yok...

Bu konuyu değerlendir