Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.
Alıntı sahibi ""Ali Eren köşe yazısında""
Risale-i Nur Sempozyumu’nda bir ders ve ikaz
3 günlük 7. Risale-i Nur Sempozyumu’nun birinci günü Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda, diğer iki günü de Beylikdüzü’ndeki Kaya Ramada Oteli’nde gerçekleşti.
ılk günkü konuşmalardan en tesirli olanı, Filipinli Sally Tayaban isimli bayanın konuşmasıydı. Bu genç hanım, sade, basit ve samimi konuşmasında, önce koyu bir Katolik olduğunu, sonra dinsiz, daha sonra da Müslüman olduğunu söyledi. Gökteki yıldızların ve her şeyin Allah’ın varlığına delil olduğu ifadelerini okumuş ve bu ifadelerin tesiri altında kalmış. “Ben, dinsiz ve başıboş giden bir avâreydim. Bu cümleler imdadıma yetişti” dedi.
Memleketinde sadece bir defa ezan işittiğini söyledi. “ıstanbul’a geldiğimde her taraftan okunan ezanları tekrar tekrar dinledim ve ağladım. Allahu ekber, Allahu ekber...” diyerek hislerini beyan etti. Öyle içten, öyle sade ve öyle samimi konuşuyordu ki, dinleyiciler göz yaşlarını tutamıyordu. Bu hislerle, Âli ımran Sûresi’nin şu mânâya gelen 19. âyetini Arapça aslıyla okudu:
“Hiç şüphe yok ki, Allah indinde din ıslâmiyet’ten ibarettir.” (...)
Açılış konuşmacılarından biri de, başında Yahudi kippası olan ABD’li Prof. Yehezkel Landau idi. Bazı konuşmacılar gibi o da dinlerarası diyaloğa vurgu yapıyordu. Tam o sırada, konuşmayı tercüme eden Ahmet Akgündüz bir ara sustu ve biraz sessizlik oldu. Sonra ıngilizce bir iki cümle söyleyip tercümeye devam etti. Anlaşılamayan bu sessizliğin sebebini Ahmet Bey bana, Kaya Ramada’da “Ne oldu biliyor musun?” diye şöyle anlattı:
Meğer Ahmet Akgündüz’ü susturan, ön sıralarda oturan ve Bediüzzaman’ın eski talebelerinden olan Sayın Mustafa Sungur imiş. Demiş ki, “Bir dakika! Dinlerarası diyaloğa evet, ama ıslâmiyet’ten taviz vermeden olacak. Bunu o profesöre söyle.” Ahmet Bey’in ıngilizce söylediği işte buymuş. Bizim de senelerdir diyalog hakkında söylediğimiz, fakat bazılarının bir türlü anlamak istemediği, Sungur Ağabey’in söylediğinin aynısı... Ahmet Bey’e, “Keşke onu bir de Türkçe söyleseydin de, hepimiz anlasaydık” dedim. “Keşke öyle yapsaydım” dedi.
Müslüman olan ABD’li bir üniversite hocası hanım da konuşmacılar içindeydi. Müslüman talebeler vasıtasıyla Müslüman olmuş. Demek ki; diyalog, teslimiyet değil, “Tebliğ” olunca işe yarıyor.
Vakit, 7.10.2004
Ali EREN
08.10.2004
Alıntı
Mustafa Çalışan ve Mustafa Başaran Beylere teşekkür ediyorum, beni camianın “Ağabey” kabul ettiği sayın Mustafa Sungur’la görüştürdüler. O da, banta aldığım konuşmasında, “Risale-i Nur talebeleri Hıristiyan ve Yahudilerin cennete gireceğini söylemezler” dedi.
Söylememeliler; çünkü aksi, “Peygamberimiz’e ve Kur’an’a inanılmasa da olur” mânâsına gelmektedir. Vesselâm...