Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

06.10.2006, 07:43

Dua edenin, 'Rabbim' demesi, Allah'ın ''efendim'' demesinin.

Dua edenin, 'Rabbim' demesi,
Allah'in 'efendim' demesinin ta kendisidir...


Birisi her gece kalkip Allah'i aniyor, O'na dua
ediyordu..

Seytan ona dedi:

Ey Allah'i çok anan kisi !
Bütün gece Allah deyip çagirmana karsilik seni buyur eden var mi?
Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?


Adamin gönlü kirildi, basini yere koydu ve uyudu.

Rüyasinda ona söyle dendi:

Kendine gel uyan!
Niye duayi, zikri biraktin? Neden usandin?
Adam: Buyur diye bir cevap gelmiyor ki, kapidan
kovulmaktan korkuyorum dedi.


Bunun üzerine dendi ki ona:

Senin Allah demen, O'nun buyur demesi sayesindedir...

Senin yalvarisin, Allah'in senin ruhuna haber
uçurmasindandir...


Senin çabalarin, çareler araman, Allah'in seni kendine
yaklastirmasi, ayaklarindaki baglari çözmesindendir...

Senin korkun, sevgin, ümidin Allah'in lütfunun
kemendidir...

Senin her Yarabbî demenin altinda, Allah'in buyur
demesi vardir...

Gafilin, cahilin canı, bu duadan uzaktir...

Çünkü Yarabbî demeye izin yok ona...

Agzinda da kilit var, dilinde de...

Zarara ugradigi zaman, aglayip, sizlamasin diye Allah ona dert, agri, sizi, gam, keder vermedi...

Bununla anla ki, Allah'a dua etmeni, O'nu çagirmani saglayan dert,

Dünya saltanatindan daha iyidir...

Dertsiz dua soğuktur.
Dertliyken yapılan dua gönülden kopar...


Mesnevi.....

2

06.10.2006, 12:14

ne kadar da güzel...

bir başka güzellikde onu anarak yalvarmak...
ona açılan eller çevrilirmi hiç...
Rabbim dogru ve hayırlı olan yolundan ayırmasın inşallah...


harika bir paylaşım ALLAH razı olsun...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

3

06.10.2006, 18:20

Re: Dua edenin, 'Rabbim' demesi, Allah'ın ''efendim'' demesi

Alıntı sahibi ""insirah""

Dua edenin, 'Rabbim' demesi,
Allah'in 'efendim' demesinin ta kendisidir...


Bu kelime izzet ve azamet-i ılahiyeye ters gibi geliyor bana. Mesnevîden tercüme derseniz, Mesnevî Farsça idi, mota mot tercüme de her zaman tutmaz, çevirirken de iyi düşünmek, vebalden korkmak lazım.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

4

06.10.2006, 20:43

Onu okurken insan daha farklı duygulara giriyor..Haksız değilsiniz ama ben o şekilde düşünmemiştim.

5

07.10.2006, 11:43

Süleyman KÖSMENE

Makbul duâlar için




Urfa’dan bir okuyucumuz: “Cuma günü duâların kabul edildiği bir saat varmış. Bu doğru mu? Bu saat ne zamandır?”

Her zaman, herşeyi vesîle kılarak Rabb’imize duâ ve ibâdete devam etmeli, hiçbir zaman duâ halini kesmemeliyiz. Çünkü hiçbir saat ve hiçbir vakit bizim kul olarak Rabb’imize dönüşümüz için elverişsiz ve kapalı değildir. Hayatımızın her ayrıntısından da, lüzumsuz zannettiğimiz her saat diliminden ve zaman parçacıklarından da sorumluyuz. Öyleyse her zaman parçacığını Rabb’imize sığınmamız için eşsiz bir fırsat bilmeliyiz.

Fakat bazı saatlerde ve vakitlerde sırf kullarının lehine Cenâb-ı Hakk’ın, rahmetiyle muâmelede daha fazla lütufkâr olduğu şeklinde sahîh rivâyetler vardır. Meselâ, Cuma günü içinde duâların daha fazla kabûle yaklaştırıldığı bir saatin bulunduğunu Hazret-i Peygamber (asm) haber vermektedir. Bir hadîslerinde: “Onda bir saat vardır ki, hiçbir Müslüman kul namazda bulunup ve o saate rast getirip Allah’tan bir şey istemez ki, Allah Azze ve Celle ona isteğini bahşetmesin!” buyurmuştur ve bu saatin kısa olduğunu göstermek için mübârek elini baş parmağının orta ve diğer parmağının içine basarak işâret lütfetmiştir.1

Ebû Bürde b. Ebû Mûsâ el-Eş’ârî (ra) der ki: Cuma günü duâların kabul olunduğu saatle ilgili babamın şöyle söylediğini işittim: “Resûlullah (asm) demiştir ki: ‘Bu saat imamın minbere oturduğu zaman ile namazın edâ edildiği vakit arasındadır.”2 Başka bir rivâyette, Peygamber Efendimiz (asm) bu saat için: “Cuma namazı kılınmaya başlanmasından itibâren, namazdan çıkıncaya kadar” buyurmuştur.

Fakat bu saatin çok da mâlum olmayan ve meçhul kalan bir saat olduğu yolunda da rivâyetler vardır. Meselâ yine Ebû Hüreyre (ra) demiştir ki: “Bu saatin hangi saat olduğunu Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’den (asm) sorduk. Bize: ‘Bu saati ben biliyordum. Lâkin sonradan Leyle-i Kadir bana unutturulduğu gibi, bu da bana unutturuldu!’ buyurdu.”3

Anlaşılıyor ki, Cenâb-ı Hak, bu saatin net olarak belirlenmemesini ve meçhul bırakılmasını istemiştir. Cuma namazı saatinde olduğu yolundaki rivâyetler, mü’mine bir ip ucu verebilir belki ama, Cuma gününün diğer saatlerini gözden ve rağbetten düşürmemek Allah’ın rahmetinin ve şefkatinin şümûlüne daha muvâfıktır.

Cuma’daki saat-i icâbede yapılan duânın makbûle daha yakın olduğu yolundaki rivâyeti Üstad Bedîüzzaman Hazretleri de tasdik eder4; bu saatin meçhul kalmasını ve gizli bırakılmasını ise, sâir saatleri ve dakîkaları kıymetten düşürmemek ve her saate aynı derecede ehemmiyet verilmesini sağlamak hikmetine bağlar. Saîd Nursî Hazretleri; insanlarda velînin, Cuma gününde duâların kabul edildiği saatin, Ramazan’da Leyle-i Kadir’in, Esmâ-i Hüsnâ içinde ısm-i Azam’ın, ömürde ecelin meçhul kalmasını aynı hikmete bağlı, yani sâir fertlerine de kıymet ve ehemmiyet verilmesini temin gâyesine mâtuf olduğunu beyan eder. Çünkü yirmi sene süren, fakat ölüm saati bilinmeyen bir ömür, ölüm saati bilinen bin senelik bir ömre göre daha tercihe şâyândır!5

Dünya hayatının kısalığına ve bize takdim edilen hayat dakîkalarının sayılı olduğuna dikkat edecek olursak, kul olarak Rabb’imize sığınmak ve duâ etmek için zaman tercihi yapacak kadar, meselâ bir takım vakitleri diğerlerinden ayıklayacak ve belli saatlerin dışındaki zamanlara rağbet etmeyecek ve değer vermeyecek kadar lüks ve fazladan bir zamana sahip olmadığımız anlaşılmış olur. Hayatımızın bütününden ve ömür saatlerimizin tamamından mes’ûlüz. Öyleyse tüm zamanları Allah’a yaklaşmak için en bulunmaz zamanlar bilmenin, kulluğumuz için daha hayırlı netîcelere kapı açabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

DUÂ

Allah’ım! Duâlarımızı, niyazlarımızı kabule karîn eyle! Bize katında makbul kulluk nasip eyle! Bizi hakkı hak bilip hakka ittibâ eden, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan içtinap eden kullarından eyle! Bize hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme! Bize hakta sebat ver, sadakat ver, istikâmet ver, isâbet ver, samimiyet ver, ihlâs ver, istikrar ver!

Âmin… Âmin… Âmin…

Dipnotlar:

1- Buhârî, 3/507. 2- R. Sâlihîn, 1154. 3- Tecrit Terc. 106. 4- Mektûbât, s. 270; Sözler, s. 662. 5- Mektûbât, s. 460; Sünûhât, s. 19.

07.04.2005
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir