Giriş yapmadınız.

1

14.01.2009, 16:56

Gazze ölüyor!..

Gazze ölüyor!..

"Dua da bir ibadettir."
Müsned, IV, 267, 271, 276
Gazze'de bebekler ölüyor...
Gazze'de anneler ölüyor...
Gazze'de soykırım kol geziyor...
Gazze ölüyor ve dünya seyrediyor.
Çareler tüketilmiş, çareler çaresizliğe dönüyor...
ıslam ülkeleri suskun... Vicdanlar suskun... ınsanlık suskun...
Gazze'de çare başka yollarla bulunmalıydı, buna inanıyorum. O başka yolların neler olduğunu herkes biliyor; olmadı, olamadı...
Gayretler yetmedi... Belki bir müminin duası yeter diye eski bir dua bahsini, Kırk Güzeller Çeşmesi'nden alarak yeniden sizlerle paylaşıyorum. Amin, amin..

*

Geceydi... Kurşun sesinde bir cenin duaya durmuştu...

Gönülden ve gizlice... Sakınarak ve umarak... Israrla ve devamlı...

Söz değil, bir hâl... Söze hükümran mecal... Kelebeklerin kanadı gibi titrek, seher bülbülünce zeyrek...

Dünyanın eşiğinden öteye akıştı o dua; gaflet perdelerinden öteye bakıştı o dua. Denizleri dolaşan katreler gibi, tesbih tesbih dökülen taneler gibi.

Yıldızlar tutar açılan elleri, şafaklar öper deyen dilleri. Umutların ritmiyle atan nabızda gizliydi, gönüllerin teliyle çalan sazda gizliydi.

Tevbeleri izleyen gözyaşıydı dua, her işte bir hayrın başıydı dua. ılahî yazıların gizemli şifresiydi; yoldaşın yoldaşa gülen çehresiydi.

ıçten içe bir niyazdı o, gelinlik giyside beyazdı o. Bağırlar yakan közler de, söylenmeyen sözler de...

Geceydi... Kurşun sesinde bir cenin duaya durmuştu ve çoğaltmıştı çığlıklarını...

Dua savaşa giderken, dua düğün ederken. Dua yağmur yağmurdu, dua tuzdu, hamurdu... Ağlarken de, çağlarken de... Dua babadan oğula, dua azdan çoğula... Dua belalar def'i, dua makamlar ref'iydi... Allah kulunu dinliyor gibiydi dua, sebiller suyuna inliyor gibiydi... Dayanılmaz dertlerden, düşmanı sevindiren felaketlerden; başa gelen fenalıklardan, sese hasret tenhalıklardandı...

Geceydi... Kurşun sesinde bir cenin duaya durmuştu...

O dua idi ay aydın karanlıklardan, o dua idi yıldızlara karşı aydınlıklardan... Dua yıldırım akışlıydı, dua cemale bakışlıydı... Söylemesi imkânsız bir şeyler içindi, hüzzamı hüzün dokuyan neyler içindi... Dua ölüm kadar özeldi, dua ölüm gibi güzeldi...

Duası olmayanın ola mı umudu; duaya durmayanın kala mı sûdu? Duadan ayrılsa kul mu kalır, insan mı kalır; duadan özge eylül mü kalır, nisan mı kalır?

Gelin dua edelim, Hakk'a gidelim. Mavi bir şeyler girsin hayallerimize, aklar ve yeşiller vursun hallerimize. Zaman ve mekânı bahşedelim süveydalarımıza, sevdalarımızı nakşedelim zamanlar ve mekânlarımıza.

Kabul olunmayacak duadan O'na sığınarak gelin dua edelim, düşelim yollarına görüşelim, varalım illerine yalvaralım.

O vermek istemeseydi istemeyi vermezdi bize; O sevmemizi istemeseydi sevmeyi istetmezdi bize.

ısteyebilmeyi istemekler nasip et bize Allah'ım; sevebilmeyi sevmekler nasib et! Nasib et de sular canına kadar çekilenlerin, feryadı mabet mabet dikilenlerin... Çığlıkları boğazlarına yürüyenlerin, geceyi kurşun kurşun sürüyenlerin... Vatanında özgürlükten koğulanların, gözyaşlarında acıyla boğulanların... Can sermayesi savaşta bitenlerin, cananı kurşun kurşun yitenlerin... Duası kabul olan insanların ve cinlerin, sesi çığlık çığlık olmuş ceninlerin kalplerindeki istemeleri iste, çaresâz ol çaresizlere...

Allah'ım! Gönlümüzde olanı hakkımızda, hakkımızda olanı gönlümüzde eyle. Rahmetinden umut kestirme Tanrı'm!.. Sevginden taşra fırtınalar estirme Tanrı'm!.. Zulme kimseyi giriftâr tutma ey Rab! Zalim elinde kulunu unutma ey Rab!..

Elini kalbime koy, duy beni Tanrı'm!... Kırık bir kalp en iyi parçam...

Gazze için

Gazze!.. Ey Ebubekir'in sesiyle şehadeti yankılanan belde!. Ey ımam şafiî'nin doğduğu toprak! Ey kurak iklimlerde bereket yeşerten vadi!.. Ey milyonla Haçlı ayakların çiğnediği ve kahraman Selahaddin'in kurtardığı vilayet!. Sen ki kadîm Mısır'ın kapısı, sen ki Yavuz Sultan Selim'in sancağıydın!. Sen hac yolumuzdaki durak; sen sürre alayımızın emin vadisi!

Sen ey Gazze! Bu toprakların çocukları senin için dalga dalga şehit düştüler. Tarihten tarihe, çağdan çağa, devirden devire tam dört yüz yıl (1517-1917) tekrar tekrar şehit düştüler. En çok da, en sonunda şehit düştüler ve son asker de son nefesini verdiği gün sana ağlayacak kadar bile gücümüz kalmamıştı.

Gazze! Ey en acı günlerini en son yaşayan şehir! Zalimler, vahşiler, haydutlar elinde kaldın. Senin için bir şey yapamadık, yapamıyoruz!.. Bir duamız var sana dair. Elimizden gelen bu!.. Ve bir de verebileceğimizi vermek!.. Maldan ve candan... Bugün imtihan günü!..

ıskender Pala
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


2

14.01.2009, 17:10

:cry:
Rabbim yar ve yardımcıları olsun,dualarımızı kabul etsin inşallah.
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

3

14.01.2009, 22:18

ıskender Pala---->son sözü söyledi....
Rabbim Onlar için ettiğimiz dualarımızı kabul eylesin.
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

nurunözü1

Profesyonel

Mesajlar: 997

Konum: bursa

Hobiler: hat sanatı,ebru sanatı,kitap,internet

  • Özel mesaj gönder

4

16.03.2009, 19:20

Gazze için sabah ezanı vakti


Bilâl’in hiç açılmayacak göz kapaklarına doğacak güneş az sonra. Taze gün ışıkları sessizce yırtacak karanlığın perdesini. Ama Bilâl perdeyi çoktan kapattı. Karanlığı yırtan ışıklar, zulmün zifirisine sabahı getiremiyor şimdilik.


Bebek Bilâl. ıki aylık yüzüne kan çizmişler Bilâl’in. Barut doldurmuşlar bakmaya doymamış gözbebeklerine. Gözleri harama değmemiş Bilâl, bu sabah ezanını duyamadı, duyamayacak. Perdelerinden içeri mehtap değil, bomba şavkı yağdı. Yastığı kül oldu Bilâl’in. Yatağı buz oldu. Uykusu kan oldu. Yüzünü aynalar paylaşmadan önce, kör şarapneller parça parça alıverdi.

“Allahüekber… Allahüekber…”

Babasının kucağına uyanamayacak Zehra bu sabah. Kucağında ölüm var babasının. Omuzlarına taştan katı, ateşten yakıcı zulmün molozları yığılmış. Yetim kaldığını anlayacak yaşta değil Zehra. Evlerine oyuncak diye ateş doldurmuş üniformalı amcaları. Kravatlı amcaları “ölebilir Zehra!” diyor. “Ölmeli…” diyenleri de var. Televizyon ara veriyor savaş haberlerine. Aradan çikolata reklamı geçiyor. Zehra’nın kanının renginde paketleniyor yüz kremleri. şampuan arıyor anneler küçük kızlarının saç tipine göre. “ınce kuru” saçları çok geliyor Zehra’ya. Mutfakta Nescafe kokmuyor. Kan akıyor musluktan. Dudakları ağlamayı bile bilmiyor Zehra’nın. Ağladığında kim duyacak ki? Bir nefeslik bile teselli sunamıyor yanık baba cesedi…

“Allahüekber… Allahüekber…”

Seccadesi köşede katlı duruyor Ahmet Yasin’in. Abdestini yeni almış. Suyla değil kanla tamamlamış guslünü. ığne başı kadar bile kuru yeri kalmamış. Tepeden tırnağa mazlum, masum. Secdeye koyacak başı kalmamış. Yüzü yok kıbleye dönecek. Uğrunda öldürüldüğü imanını şahit bırakmış cesedinin yanı başına. Cenazesini kaldıracaklar bile öldürülmüş, öldürülecek… Ateşten seccadeler seriliyor sokak aralarına. Başı eğilmiyor zalime şehitlerin. ıblis soyunun hesapları bencilliğe varıyor, kibre dayanıyor. şefkat başını uzatamıyor pencerelerden. Korku bile korkuyor nursuz suratlarından.

“Eşhedü en lâ ilahe illalah…”

Sabaha kan çorbası hazırlıyor zalimler. Katliam partisi ihraç ediyorlar oturma odalarına. Uyuyor mudur Olmert acep? Onun da gözleri var mıdır uyumaya hasret? Sakinleşir mi rüya görürken nefreti? Söner mi azgınlığı yüzüne su vururken? Zehrâ’nın yaşında bir kızı var mıdır füzeyi ateşleyen askerin? Gece utanıyor gece olduğuna; karanlığıyla gizlediği tanklar ateş dolduruyor bebelerin süt kokan ağızlarına. Sabahın gönlü yok gün ışığını görmeye; ölü kuşkanatlarıyla örtüyor ölü kızların utangaç saçlarını. Alev topu düşüyor “lâ ilâhe” ile “illallah” arasına… Kinlerini ilah edinenler namlunun gerisinde duruyor, “illâ Allah” diyenler namlunun ucunda kül oluyor, gül oluyor. Keskince bir “lâ…” yükseliyor Leylâ’nın kan sızan dudaklarından… “Allah…” diye akışıyor son nefesi; ateşleri söndürüyor bakışının güneşi.. “şahit olduk yâ Rab, Sen de bize şahit ol…”

“Eşhedü enne Muhammed’ürresûlullah…”

Az daha büyüseydi Muhammed, olur a, belki öğrenirdi adını. “Muhammed” diye seslenince müezzin; belki dudakları kıvrılır, gözleri çevrilirdi. Adı yüzünden katledildi Muhammed bebek. Adını çekemeyenler ancak tetik çekebiliyorlar. Muhammed’lerin varlığını hazmedemeyenler, Ebuleheb gibi ateş taşıyorlar dudaklarında, haset üstüne haset yığıyorlar kalplerine. Kuruyasıca elleriyle ateş sütunları örüyorlar etraflarına. Kendi kendilerini hapsediyorlar alevden parmaklıkların ardına. Nefret aleviyle kundakladıkları Muhammed bebenin ölü yüzüne yerleşen tebessümün, kremle besledikleri kendi yüzlerine niye yakışmadığını anlamayacaklar.

“Hayyâlessalâh…”

Haydin namaza ey Gazzelilerin uykucu kardeşleri. Kardeşleriniz ağlarken gülebilen dudaklarınıza hiç olmazsa Fatiha değsin. Bebelerin kahvaltı saatinde kurşun yediği Gazze’nin komşuları, çocuk çığlıklarına dayanamayıp kapattığınız kulaklarınıza hiç olmazsa ezan değsin. Gözlerinin içine utanmadan bakabildiğimiz kızımıza, “sen Gazzeli çocuklardan biri olsaydın, ben sen öldürülürken de uyurdum” diyebiliyorsak, uyumaya devam edelim.“Hayyâlelfelâh…”

Kurtuluş kervanı çoktan göçtü. “Ah keşke kavmim de bir bilseydi..” diye müjde vermek için yanıp tutuşuyor şehitler. Ezan mı? Gazze’de bu sabah ezan yarım kaldı. Belki de hiç başlayamadı.


Senai Demirci...


Dualardan eksik etmeyelim.Tv lerde gösterilmeyen,üzerinden geçilen haberler kadar olmadığı kesin orada yaşanılanlar.Hiçbirşey bitmiş değil...
Ya tozu dumana katacaksın!Yada tozu dumanı yutacaksın!Yutanlardan olmamak dileği ile...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir