Giriş yapmadınız.

21

07.02.2008, 16:44

Vesveseden nasıl kurtuldu?

Vesveseden nasıl kurtuldu?

Seneler öncesiydi. Belki 30 seneyi geçti. Üniversitede okuduğum yıllardı. Ankara’nın kenar semtlerinden birindeyiz. Bir dostumuzun evine akşam sohbetine davet edildim. Misafirler oldukça kalabalıktı. Çoğuyla ilk defa karşılaştım. Kısa bir tanışma faslından sonra ev sahibi benden bir nur dersi yapmamı istedi.

Acaba hangi risâleden okusam?

Gerçi hepsi de güzeldi. Birbirine tercih etmek zordu. Neresi olsa okunur, diye düşündüm. Sözler Risâlesini elime aldım. ıçimden geldiği gibi bir yeri açtım. Karşıma Yirmi Birinci Sözün ıkinci Makamı çıktı. Konusu, “Kalbin beş yarasına beş merhemi tazammun” eden vesvese idi. Aynı konuyu daha önce de defalarca okumuş ve dinlemiştim.

Okumaya başladım: “Ey maraz-ı vesvese ile mübtelâ! Biliyor musun vesvesen neye benzer? Musîbete benzer; ehemmiyet verdikçe şişer, ehemmiyet vermezsen söner. Ona büyük nazarıyla baksan büyür; küçük görsen, küçülür. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan, gider.”1

Bir taraftan okuyor, bir taraftan da dinleyicilere göz gezdiriyordum. Dinleyicilerin tamamı okunanları can kulağıyla dinliyorlardı. Ama içlerinden birisi diğerlerine benzemiyordu. Orta yaşlarda birisiydi. O bir başka dinliyordu. Dinlemiyor, belki içiyordu. Adeta hiçbir kelimenin boşa gitmesini istemiyordu. Onu diğerlerinden farklı kılan neydi acaba? Merak etmeye başladım. Her ne ise...

Vesvese bahsini okumaya kaldığım yerden devam ettim:

“Birinci Vecih - Birinci Yara: şeytan, evvelâ şüpheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şüpheden şetme döner...

“ıkinci Vecih: Mânâlar kalbden çıktıkları vakit, sûretlerden çıplak olarak hayale girerler; oradan sûretleri giyerler...

“Üçüncü Vecih: Eşya mâbeynlerinde, bâzı münâsebât-ı hafiye bulunur. Hattâ, hiç ümit etmediğin şeyler içinde, münâsebet ipleri bulunur...

“Dördüncü Vecih: Amelin en iyi sûretini taharrîden neş’et eden bir vesvesedir ki; takvâ zannıyla teşeddüd ettikçe, hâl ona şiddetlenir, hattâ bir dereceye varır ki, o adam, amelin daha evlâsını ararken, harama düşer...

“Beşinci Vecih: Mesâil-i imâniyede şüphe sûretinde gelen vesvesedir...”

Vecihleri birer birer okudum. Her cümlesi, hatta her kelimesi çok mânâ yüklüydü. Her vecih okundukça yüzlerde değişiklik hissediliyordu.

O akşamki ders bir soruyla bitti: “Bu derece mü’minlere muzır ve müz’ic olan vesvese, ne hikmete binâen bize belâ olmuş?”

Verilen cevap bize yeni ufuklar açıyordu. Said Nursî bu soruyu şöyle cevaplandırıyordu: “ıfrata varmamak, hem galebe çalmamak şartıyla, asl-ı vesvese teyakkuza sebeptir, taharrîye dâîdir, ciddiyete vesîledir; lâkaydlığı atar, tehâvünü def’ eder. Onun için, Hakîm-i Mutlak, şu dâr-ı imtihanda, şu meydan-ı müsâbakada, bize kamçı-yı teşvik olarak, vesveseyi şeytanın eline vermiş, beşerin başına vuruyor. şâyet ziyâde incitse, Hakîm-i Rahîme şekvâ etmeli, ‘Eûzü billahi mine’ş-şeytani’r-racîm’ demeli.”2

Ders ne kadar sürdü, farkında olmadım. Ders bitince bizi merakla dinleyen kişide bir hayıflanma başladı:

“Bu dersi daha önce dinleseydim 15 yılım boşa gitmeyecekti!” dedi.

“Neden?” dedim.

“Yıllar önce vesvese hastalığına yakalandım” diye yaşadığı mânevî sıkıntıları anlatmaya başladı. Vesveselerinden kurtulmak için izlediği yolu anlattı:

“Ben bu vesvese hastalığından kurtulmak için gitmediğim yer, okumadığım kitap kalmadı. Okuduğum kitaplar vesveselerimi azaltmadı, bilakis arttırdı.”

“Niçin?”

“Ben bir vesveseden kurtulmaya çalışırken, okuduğum kitaplar bana yeni vesveselerin kapılarını açtı. Her şeyden şüphe etmeye başladım. Bunlar uykularımı kaçırdı. Psikolojim bozuldu.”

“Sonra?”

“Türkiye’de hastalığıma çare bulamadım.”

“Sonra ne yaptın?”

“Suriye’ye gittim. şam’da 15 yıl okudum. Orada da dertlerime bir çare bulamadım. Artmaya devam etti.”

“Sonra?”

“Tekrar Türkiye’ye döndüm. Bu eve bir arkadaş dâvet etmişti. ıyi ki gelmişim. Hastalığıma burada şifa buldum. Allah, Said Nursî’den ve sizden razı olsun. Okuduğunuz yer tam benim hastalığıma devâ oldu. Hastalıklarımdan artık kurtuldum. 15 yılda bulamadığım devâyı 15 dakikada buldum.”

O akşam unutamadığım derslerden biri olmuştu. Bir tarafta yılların verdiği kayıplar, diğer taraftan vesveseden kurtulmanın getirdiği rahatlık. Hastalığından kurtulan bir insanın yaşadığı sevinç. Anlatmak zor...

şair ne güzel söylemiş:

“Ol mâhiler ki, derya içredür, fakat deryayı bilmezler.”

Ahmet Özdemir

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 248;
2- Sözler, s. 252
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

23

24.03.2009, 12:28

eee burasi kirgizistan kimse bizden kurtulamaz.emaniyet oldu biraz rabbim affet.kirgiizstandan selamlar...
Gül ve lâle mevsimi deyip beklemedeyiz,
Ey Gül, hepimiz Sana birer sâdık bendeyiz;
Onca gâileye rağmen her dem izindeyiz,
Yer yer düşüp kalksak da halkanın içindeyiz...

24

05.06.2009, 10:38

Allah razı olsun sizden

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir