Giriş yapmadınız.

1

23.07.2007, 22:41

Yanmak

Hikmet, belediyeye ait ekmek
fabrikasında çalışan bir isçiydi.
ışine çok dikkat eder, vazifesini ihmal etmemeye çalışır, kazancının
helal olmasını isterdi. Fabrikayı hemen her akşam en geç o terk ederdi
. Her gün binlerce ekmek çıkaran fırın oldukça büyüktü. Belediyenin
ekmeği biraz daha ucuz olduğu için halk rağbet ediyordu. Kocaman
fırının içini ara sıra temizlemek ihtiyacı hasıl olur, onu da
genellikle Hikmet yapardı.

Dini bir bayramın son günüydü. Ertesi gün ekmek çıkarılacaktı. Hikmet,
temizlik yapmak
için fabrikaya gitti. Dış kapıyı kilitledi . Işıkları yaktı, fırının
kapağını açıp içerisine girdi. Gerekli temizliği yaptıktan sonra
gidecek, sabaha karşı dörde doğru gelen isçiler gelir gelmez
elektrikle çalışan fırının düğmelerini açacak, onlar hamuru yoğurup
hazır hale getirene kadar da fırın güzelce ısınmış olacaktı.

Hikmet temizliğe dalıp gitmişti. Bir taraftan da kendi yakıştırdığı
şeyleri mırıldanıyordu. Tam o saatlerde fırının genç ustalarından
Cengiz fabrikaya geldi. Kirlenmiş olan beyaz önlüğünü almak için
uğramıştı. O akşam yıkatıp ertesi gün temiz temiz giymeyi düşünüyordu.
Dış kapıyı açtı. Hayret, içerideki lambalar açık unutulmuştu. Gidip
önlüğünü aldı. Fırının önünden geçerken açık unutulan fırın kapağını
eli ile şöyle bir iteledi. Çıkarken, ışıkları söndürmeyi ihmal etmedi.
Elektriklerin sönmesi ile Hikmet hemen fırın kapağına koştu. Fakat,
heyhat kapak üzerine kapatılmıştı. Var gücü ile bağırmaya başladı.
Fırının kapağını yumrukladı. Çırpınması fayda vermiyor, sesini kimseye
duyurması mümkün olmuyordu. Tüyleri diken diken oldu. Dehşete
kapılmıştı.

Uzun müddet kendisine gelemedi. Birazcık sakinleşince saatine baktı.
Saat 23.05'i gösteriyordu. Yaklaşık 5 saat kalmıştı. Bir anda ölümle
burun buruna gelmişti. Yanmak onun için bu dünyada başlayacaktı. Yavaş
yavaş ısınacaktı fırın... Evvela terlediğini hissedecek, sonra
bunalacak, sıcaklık artacak, yavaş yavaş sürekli artacak, artacak,
artacak... Vücudundaki yağlar erimeye başlayacak, etler kızaracak ve
daha bütün bunlar olmaya başlamadan belki de o kalpten gidecekti.
Belki de çıldıracaktı. Çılgın çılgın gülecekti... Ah, o en güzeli idi.
Bir delirebilse idi. Düşüncenin kezzap gibi yakıcılığından
kurtulacaktı. Kim bilir bütün vücudu nasıl sızlayacaktı? Vücudunda
ağrıyı sızıyı duyuran bütün sinirler feryat ü figan edeceklerdi.
Dayanilir miydi, dayanabilir miydi buna? En uç noktadaki sinir
hücresine varana kadar ulaşan
o müthiş sızıya...

Fırından yeni çıkan ekmekleri eline alınca parmaklarında duyduğu yanık
acısı aklına geldi. Sadece o kadarı... yanığın ilk safhası bile
değildi ama, hemen elinden bırakırdı. şimdi ekmekler gibi kendisi
pişecekti. Birkaç gün önce idi. ısçilerle açıkmışlar, küçük tüpün
üstünde yemek pişirmişlerdi. Bir aralık tüpün kızgın demirine değmişti
eli... Hemen nasıl da kabarmış, su toplamış, sızladıkça sızlamıştı.
Sadece iki parmağın acısına dayanamamış, soğuk suyun içinde saatlerce
tutmuştu. Ya şimdi?.. Yanan iki parmak ucu değil, bütün vücudu
olacaktı. Gözlerinin önünde filmlerde gördüğü yanan adamlar canlandı.
Hikmetin hali daha zordu. Bir anda yanmak değildi ki bu... Adım adım,
hissede hissede... Terleye, çıldıra, dövüne dövüne... ıçerisinin
ısındığını hissetti. Kapıyı kapatan her kimse fırını yakmış miydi
yoksa? Bu hararet böyle sürekli niçin artıyordu? Aman Allah'ım!
Beklenen an ne çabuk gelmişti. Saatine baktı, saat gecenin 01.00'i
olmuştu. Nasıl geçmişti iki saat? Zaman su gibi akmıştı. Bir ömür
gibi... Ömürleri yanmak vaktini meyve veren insanlar gibi...

Elleri ile duvarlara, demirlere dokundu. Yok canım... Korkusundan
fırının yanmaya başladığını zannetmişti. Demirler soğuktu işte...
Biraz sakinleşti. Evini düşündü.
Hanımı, oğlu merak ediyor olmalıydı. Hanımını niçin azarlamıştı sanki
çıkarken?.. Hayat arkadaşına karşı daha nazik, daha hürmetli olmalı
değil miydi? Ya çocuğunu... Keşke dövmemiş olsaydı onu... Bir gün
evvel kaza ile kırdığı camdan ötürü dövmüştü. Keşke, dövmeden evvel
kırılsaydı eli, diye düşündü. Onlardan da mesul olduğu için onların
hesabını da verecekti Allah'a... Keşke hanımının dediğini yapsaydı.

-Birlikte namaza başlayalım, demişti.
-Hayır, biraz daha yaşlanalım, diye cevap vermişti. Sanki sonrasında
bütün bir ömrün hesabını vermeyecek, sadece ihtiyarlığın hesabını
verecekti. Niçin sanki fırına gelirken içeriye girmemişti? Müezzin,
gönlünün derinliklerinden geldiği belli olan sesiyle yatsı namazına
davet etmişti; Allah'ın büyüklüğünü, kurtuluşun onun yolunda olduğunu
haykırmıştı.

Hiç değilse ölmeden evvel son vakit namazını kılmış olacaktı... belki
Rabbi o son vakit hürmetine affeder, diğerlerinin hesabını sormazdı.
"Ah kafam ah!" diye inledi. Halbuki beş vakit namaz kılan bir insanın
hali ne güzeldi. Kıldığı bir vakti muhakkak onun eda ettiği son vakit
olacaktı ve Rabbi'nin huzuruna secdesiz bir alınla çıkmayacaktı. Öyle
olmayı ne kadar isterdi.

Ya oğlu... Yedi yaşına girmişti. Bir baba olarak onun üstüne , başına,
yiyip içtiğine dikkat ettiği kadar kalbine niçin dikkat etmemişti?
Daha o yaşta, her türlü pisliğin televizyon ekranlarından üzerine
sıçramasına nasıl da razı olmuştu? Çocuğuna Allah'ını, Peygamberini
niçin sevdirmemişti. Aklı çocuğuna gitti... Gençliğine uğradı. Tek tek
dolaştı eski günleri... O günlerden elinde sadece pişmanlık veren,
utandıran günahlar kalmıştı. En ince teferruatına kadar bütün
günahları aklına geldi. Demek bütün bu tespit edilen şeylerin hesabını
verecekti. Evlendiği yıllar, annesini, babasını üzdüğü günler... Ah,
bilse hiç yapar miydi? Başkalarına söylediği rahatsız edici en küçük
sözden bile rahatsızlık duydu. ınsan bütün yaptıklarını tekrar
karşısına çıkacağını unutmasaydı hiç hata yapar miydi? Hatasız olmasa
da hatasızlığa yakın olabilirdi.

Aklına bir fikir geldi. Fırının içinde teyemmüm edip namaz kılsaydı.
Toprak yoktu ki... Fakat olsun... Hiç kılmamaktan iyiydi. Belki, bir
ihtimal kabul edilirdi. Ellerini fırının içinde yere vurarak teyemmüm
aldı. Namaza durdu. Her şeyin bitip tükendiği noktada başka kime
dayanılabilirdi ki? Aslında her namazda öyle hissetmeliydi. Kendisini
hayatında ilk defa Rabbi ile konuşur gibi hissetti.

Alemlerin Rabbine hamd etmeyi, ona dayanmayı, ondan yardım dilemeyi,
dosdoğru olmayı ilk defa iliklerine kadar duyarak. Yatsıdan sonra kaza
namazları kıldı. Rabbinden gelmişti ve ona dönüyordu. Ah dönüşün ona
olduğunu hiç unutmamış olsaydı yoruldukça oturup tövbe etti,
estağfurullah çekti. Dinlenince tekrar namazına devam etti. Nasıl
daracık yerde sıkışıp kalmıştı. Fırında olduğunu hatırladıkça vücudunu
ateşler bastı.

Cengiz, eve gidip yatmıştı. Gece bir aralık yataktan sıçrayarak
uyandı. Saatine baktı. Saat 3.15'di. Acayip bir rüya görmüştü.
Arkadaşı Hikmet, Fırının içinde alev alev yanıyor, "Cengiz" diye bas
bas bağırıyordu. Nasıl bir rüyaydı bu böyle... Birden akşam aklına
geldi. Olamaz! Fırının kapağını Hikmet'in üzerine mi kapatmıştı yoksa?
Hemen üzerini giyip sokağa fırladı. Hiç durmadan koştu. Evleri de
fırına uzaktı. 3.45'de fırına geldi. Gece isçileri henüz
gelmemişlerdi. Kapıyı açtı, Işıkları yaktı. Hemen fırının kapağını
açıp içeriye seslendi "Hikmet!" birkaç defa bağırdı. Hikmet, ağlaya
ağlaya namaz kılıyordu. Öyle dalmıştı ki, adının söylendiğini duyunca
irkildi Olamazdı. Yanlış duyuyor, hayal görüyor olmalıydı. Fakat yine
duydu. Birisi "Hikmet" deyip duruyordu. Hem fırının ışığı da yanmıştı.
Selam verdikten sonra kapağa doğru yürüdü. Karşısında Cengiz'i gördü.
Fırından çıktı.

Cengiz, bir anda hortlak görmüşçesine irkildi. Korkuyla "kimsin sen?
Dedi. Hikmet'in Cengiz'e sarılmak için uzanan kolları boş kalmıştı.
Hikmet hala ağlıyordu.

- Ne demek, dedi, sen kimsin? Hikmet'im işte görmüyor musun? Dün akşam
temizlemek için girmiştim. Birisi üzerime fırının kapağını kapattı.

- Olamaz, diyordu Cengiz. Sen Hikmet değilsin. Hikmet Cengiz'i
anlayamıyordu.
Nasıl böyle söyler, Nasıl tanıyamazdı? Aklına geldi. Hemen aynaya
doğru koştu. Baktı... Hayır, bu yüz, bu saçlar kendisinin olamazdı.
Ellerini, kırışmış, solmuş yüzüne, bembeyaz olmuş saçlarına götürdü.
Bir gecede ihtiyarlamıştı. Hıçkırıklarla sarsılıyordu. Bir daha aynaya
bakamıyordu.

Kendisinden korkmuştu. Yanmanın ne demek olduğunu bilseler, kim bilir
bir gecede ne kadar insan ihtiyarlayacaktı. Yarın denilecek kadar kısa
bir süre yanmak ihtimali bu kadar hafife alınabilir miydi? Başı
ellerinin arasında kalakaldı.

Alpaslan

Stajyer

  • "Alpaslan" bir erkek

Mesajlar: 84

Konum: Almanya

Meslek: Inşaat sektöründe

Hobiler: Hizmet

  • Özel mesaj gönder

2

24.07.2007, 13:47

biraz uzun ama etgileyici...
paylasim icin tesk.
"Bu nefis i yenmek ne kadar zor bir is dir"
:çiçek: Saygilarimla Alpaslan

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir