Giriş yapmadınız.

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

21

26.08.2005, 16:45

Risale Okuyorum abi,

Iki cikariminiz da yanlis. Bu konuda yorum yapamayacak kadar kendimi eksik hissediyorum. Bu yuzden sadece isin psikolojik boyutunu nazara vermekle yetindim yazilarimda farkettiyseniz.

Gelelim sizin cikarimlarin neden yanlis olduguna....
----------------------------------------------------------

Bundan onceki varsayimlarim ve de cikarimim su.

Varsayimlar:

1. Baran kardes erkek

2. Baran kardesin rastladigi okumus bayanlarin cogu is cevresinden

3. Baran kardes nisa taifesinin sohbetlerine ve ya Islami hizmetlerine istirak etmiyor.

4. Islami manada hassas bayanlar da baran kardes gibi erkeklerle ayni mekanda fazla oturup kalkmiyor.

Cikarimlar:

1. Bu durumda eger baran abi okuyan bayanlarinin cogunlukla gayesinin calisip kendi paralarini kazanmak oldugunu soylerse cikarimi yanlis olur. Cunku kendisi gayesi bu olmayan bayanlarla fazla muhatap olmamistir. Zaten onun muhatap oldugu bayanlarin cogu onun bahsettigi kisimdandir. Digerleri ise onun ya yakin akrabasindan olup okudugu halde calismayan bayanlardir ya da dostlarindan duyduklaridir. Yani onun kullandigi "cogunlukla" terimi mantiksal cikarim yapma noktasinda yanlistir.

Bu demek degil ki "okumak icin basini acan bayanlarin cogu baslarini acarken Islama hizmeti gaye edinir ve ya baska seyler dusunur". Hayir! Sadece kardesin mantik orgusu yanlis. Onu izah etmeye calistim...


Tabi Risale okuyorum abim. Bu durumda sizin cikarimlar da yanlis oluyor haberiniz ola.... :) :) :) ... Cunku burda benim bir taraf tutma derdinde oldugumu zannetmissiniz. Kendime ait bir dusuncemi dillendirmek yerine baskasinin dusuncesini yanlislayarak kendi dusunceme yol acmak istedigim zannedilmis olsa gerek.... Caniniz sagolsun! Allah da hepimize hayir versin. Eksikligimizin bilincinde olmayi ve sukretmeyi lutfetsin...

hurmetler
Barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

22

26.08.2005, 17:02

simdi aklima gelen ince bir nokta:

Afganistanda erkekler okula giderken bayanlar gitmiyor. Bu durumda ozellikle son donemde yuksek tahsil yapan erkekler kendileri ile ayni dili konusacak bir bayanla evlenme arzulari oluyor. Yani onlar gibi tahsilli. Ama Afganistanda kizlarin okumasi yasak. Ne olacak simdi?

En sonunde Afgan halki Turklerin oralardaki okullarina itimat ettiklerinden onlarin bir bayan okulu acmalarini rica ediyorlar. Suan sadece bizim Turk kardeslerimiz Afganistanda kiz cocuklarini egitiyorlar. ###

-------

Hakikaten evlenme yoluna az cok fikren girmis bir erkek olarak diyebilirim ki tahsil seviyesi benimle oturdugunda anlasabilecek seviyede bir bayanla evlenmek istiyorum. Ikimiz ayri dunyalarda isek sorun olacagi kesin. Hem burda bir cok kardesimiz varki esleri "Bilkent burslu, bogazici , odtu" gibi universitlerden mezun olmus. Ama calismak gayeleri degil. Evlerinde annelik yapiyor, hizmetlerde gayret ediyorlar. Bunu ben kardeslerden duyuyorum tabi. Yoksa coguyla karsilasmadim. ***

Bu arada bu dediklerimden sakin olaki benim basortusunun okumak icin cikarilmasini destekledigim zannedilmesin. Sadece cikarim yapmak isteyen arkadaslar icin hep kotu ornekler veriliyor. Bir de iyi ornek vermek lazim diye dusundum....

hurmetler
Barish

Notlar:

###: Bu arada bu bayan okulunda derse kim giriyor dersiniz?

***: Bircoguyla karsilasmadim deyince aklima geldi. Gecenlerde bir arkadas ve esi beni dusunduren bir mesele munasebeti ile olacak herhalde. Ruyama tesrif buyurmuslar. O mesele uzerine hararetli olarak konustuktan sonra ruyam sona erdi. Ama arkadasin esinin surati yok gibi, silik gibi birseydi ruyamda :)
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

23

26.08.2005, 18:17

değerli arkadaşlar;

bu başlık gerçekten çok derin ve düşündürücü olmuş.
konu oldukça zor ve çetrefilli bir mesele.
zira bu konu öncesinde bazı temel yanlışlıklar yapılmış.
ve şimdi de fiili bir durum vukua gelmiş.

fakat öncesinde bir kaç hususu nazara vermek gerek.
bildiğim kadarıyla dinimizde kadının çalışmasına engel bir husus yok.
zira bizim kadınlarımız hayatın her safhasında eşi ile birlikte çalışır.
köylü kadınlarımız dağda, bağda, tarlada, çiftte, çubukta her yerde çalışır.
bazıları ister istemez amele olarak çalışır.
zaten ailecek çalışılmaz ise o sene aç kalır vatandaş.

buraya yazan kardeşler hep şehirde olduğu için köy ve kasabalardaki durumu bilmiyorlar.

bunun ötesinde bazı meslekler var ki, sadece kadın çalışmak zorundadır.
mesela ebelik, hemşirelik gibi.
öğretmenlik, ana okulu öğretmenliği vs gibi bazı mesleklerde ise bayanlar daha önceliklidir. şefkat ciheti onları öne çıkarıyor.
demek ki bazı meslekler bayanlar için zorunlu.
bu nedenle bu konuda hissi olmamak lazım.

öte yandan bu meslekler bir ölçüde üniversite okunarak elde ediliyor.
işte bu noktada sorun başlıyor.
zira bazı başörtülü kardeşlerimiz de hem üniversite eğitimi almak, hem de çalışmak isityorlar. tabi ki başörtüleri ile.
ama devletin de bu noktadaki tavrı belli.
hükümet de olayı çözemeyince durum içinden çıkılmaz hale geldi.
bir çok başörtülü kardeşimiz okullarını bıraktılar.
ya da dış ülkelere gittiler.

bunlardan bir kısmı da başlarını açarak okula devam ediyorlar.
ama bu açma işi daimi değil.
sadece okula giriş esnasında oluyor.
elbette ki bu bir taviz, bir yanlışlık ve bir günah.
ama bu kardeşlerimiz böyle yapıyor diye kınamak da yanlış.

yani şurada ahkam kesen mübarek erkek kardeşlerim?
siz hiç mi günah işlemediniz?
sütten çıkmış ak kaşık mısınız?
ki belirli bir süre başını açarak -günah işleyen bir müslüman kız kardeşinizi-ağır ithamlarla sorgulamaya kalkışıyorsunuz?

zaten o kardeşleriniz başlarını açmanın ezikliğ altında eziliyorlar.
bir de siz vuruyorsunuz...
yazık....

24

26.08.2005, 18:54

Alıntı sahibi ""barish""

esleri "Bilkent burslu, bogazici , odtu" gibi universitlerden mezun olmus. Ama calismak gayeleri degil. Evlerinde annelik yapiyor, hizmetlerde gayret ediyorlar.


Bunun adı israf olsa gerek. Okuduğun yerden alacağın ve işin ehli olduğuna dair diploma, yalnız işe girerken işine yarar. Onun haricinde, ben zihnimi aydınlatmak istiyorum, "Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir, aklın nuru ulum-u fenniyedir." diye düşünüyorum diyorsan, tamam, yine oku, ama Türkiye gibi şartları olan bir ortamsa, böyle hikmetsiz işe girme derim. ılla aydınlanmak istiyorsan, üniversite şart değil. Cemaatte tanıdığım ilkokul mezunu abiler var, siz onları görseniz, üniversite mezunu sanırsınız. Hatta Ümit şimşek ortaokul mezunu. Kendisiyle konuşan -sanırım- şerif Mardin ondan etkileniyor, tahsilini soruyor, nerede hangi ülkede master yaptınız diyor, cevabına inanamayıp, "istihza mı ediyorsnuz" diye soruyor. Barish'in bahsettiği, kendini geliştirmekle ilgili bir mesele olup, üniversite diploması gerektirmez, zira o diploma sana işe girerken bir pasaport gibi gerekmektedir, işe ehliyetini belgeler. Yoksa, hikmetsiz yere, başın açarak okumak, hoş bir hava uyandırmaz.

Hem bunun kendini geliştirme meselesi olmadığını iddia ederseniz, master yapmış -afedersiniz- kerestelerin neden böyle olduklarını açıklayamazsınız. Hem de, okuyamadığı halde, daha aydın ve hakîm (hikmetli), ehl-i hamiyet ve hizmet ve diyanet insanları da darıltırsınız.


Bu konu bıçak sırtı bir konu, biz erkekler olarak da günahsız değiliz, ama hikmetsiz yere, okumak için baş açılması mazur görülemez. Başörtüsünü açan, ayrıca bu yaptığıyla şahs-ı manevîye de zarar verir. "Demek işlerine geçince açabiliyorlarmış." havası uyandırır ehl-i zulümde. "Tükürün zalimlerin hayasız yüzüne! Tükürün, eman dilemeyin zalimden ki,ruhunuz, bedeninizden evvel ölmesin." diyen Üstad, öylesine okumak için, ehl-i zulme böyle bir taviz vereni hoş görmezdi sanırım.

Öte yandan, mütesettir, dindar doktorlara ve hakeza diğer mesleği yapan kişilere şiddetle ve zaruretle ihtiyaç olabilir. Ailesi ve akranı gibi kendisine sahip çıkacak kişi bakımından sorun çekecek olan hanımların da okumasının faydası olabilir, çünkü iş yapmazsa, sahipsiz, ortada kalmış bir durumda, kötü ortamlara itilebilir.. Akşam namazından sonra, yatsı namazını beklerken, imam ve bir abiyle konuşuyorduk. Hoca, bir Kur'an kursundan bahsetti. Ege bölgesindeki yerleri dolaşarak, hafızlığa yetiştirecek kız talebe topluyorlarmış. Kızlar hafız olup köylerine döndüklerinde, kimsesizliklerinden ve ailelerinin umursamazlığından, ayyaş insanlarla bile evlendiriliyormuş. Hoca diyor, "Hafız bir eşle evlenmek bana bile nasip olmadı, bu kızları böyle kötülerle evlendiriyorlar. Etrafınızda varsa tanıdığınız (dindar ortamdan ve düzgün), evlenmek için eş arayan, bir baksın Allah rızası için." diyordu. Vallahi acıdım kızlara, dua ettim onlar için, inşa'Allah siz de edin.


ışin zaruriyeti ve ıztırarı derecesinde, açacak olan kendi muhasebesini yapsın, değer mi, değmez mi? şahs-ı maneviye vereceği zararı, neden okuyacağını, sonra ne yapacağını, ne kadar işe yarayacağını ve bu işin manevî gelir/gider dengesini düşünsün. Hanım kardeşleri inşa'Allah kızdırmamışımdır. Hatam varsa affola, Allah hidayet etsin bana.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

25

26.08.2005, 19:22

Alıntı

Acaba hizmet adına baş açılırsa, bu durum ne kadar kanıksanacak ve daha başka hangi tavizler verilecektir? Başörtüsüne cevaz bulan, yorum yapan, diğerlerine neden yapmasın? Bu kanıksanma ve tavizlerin sonunun nereye varacağını kim tahmin edebilir? Evet, bu bir psikolojik kaidedir: ınandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız!

Bilhassa 28 şubat'tan sonra başörtüsünü açmaya razı olup onu kanıksadıktan sonra; pantolona, oradan tokalaşmaya, oradan da daha başka tavizlere kadar gidildiğinin çok acı örnekleri görülmüştür.


Ali Ferşadoğlu'nun yazdığı, bu vartaya düşme tehlikesini de unutmamak lazım.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

26

26.08.2005, 19:43

kadir kardes,
iste aslinda cok hos bir noktaya dokunmussun.. Bircok bayan var ki onlar icin okumamak ailesinin aldigi sifir dini egitimden faydalanmak demek oluyor. O yuzden okumak aslinda bircoklari icin islami hayata acilmak manasina geliyor. Birakin bayanlari bu zor hallerinde, erkeklerin bile cogu icin bu aynidir.

Sahsen benim ailem dini manada bilgisi az insanlar. Dogdugum sehirdeki yasitlarim bile bircogunun karismadigi pislik ve serserilik kalmadi. bu fakir ise Nurlari ve Islami hayati ciddi manada universite sirasinda tanidi. Hem de cevresindekilere Komunism iyidir, hostur diye anlatirken tanidi. Diyebilirsiniz ki siz eger universiteye gitmeseydiniz komunist olmazdiniz. Ne olurdum? "Menfi milliyetci" ... Sahsen bu fakir komunistleri menfi milliyetcilere nazaran cok daha fazla takdir ediyor(nasil takdir edilecekler artik..). Burdan sakin ha, menfi milliyetcilerle MHPli camiayi hedef aldigim sanilmasin.

Bugun hamdolsun bu forumda eger bu dusuncelerimi paylasiyorsam universitede ALlahin cevreme lutfettigi bir kac temsil kabiliyeti yuksek insan vesilesi ile olmustur.


Hem bir de bizlerin dustugu klasik bir hata var. Bazen sanki karsidaki insanin muhakemesi ve akli yokmus gibi yorum yapiyoruz. Bu konuda da hassas olmak lazim gibi geliyor bana.

Israf ediyorlar diyorsunuz ama bu insanlarin okurken Islami manada ne kadar hizmet ettiklerini ve de okuduktan sonra da bu egitimlerini nasil kullandiklarini bilmiyorsunuz, bilmiyoruz. Hem suan ev hanimi dedik ama yanina da ekledik. Hizmetler de gayret ediyorlar. Eger bu egitimlerinde ogrendiklerini hizmetlere kanalize edebiliyorlarsa buna israf denilemez...

AYRICA:
Ahmet said abinin yazdigi son yazi aslinda olaya noktayi koymustur dusuncesindeyim. ARO diyorum kendisine...

hurmetler
barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

27

26.08.2005, 20:25

Orada "hikmetsiz yere" diyerek şerh düştüm, düşünülebilecek "hikmet" sayısı çok olduğundan. Eğer ucunda başını açmak var ise, o ayrı ve daha zor bir karar ve imtihandır. Ben şu an lise mezunuyum, şu an önümde iki ihtimal var, Konya'ya giderek kaydımı yaptırmak ve okumaya başlamak, ya da kaydımı yaptırp, kaydı dondurarak yurt dışına gitmek, üniye gidemezsem, gitmesem de, kendimi insaniyet bakımından eksik görmem, çünkü üniversiteyi, sadece ehliyet kapısı, rızk için rahmet-i ilahiyenin kapısının tokmağı görüyorum. Elinizin iş tutması için, üniversite gerekiyor, diğer haller müstesnadır. (ılahiyat okumak, veya dindar çevreye hizmet için başka bölümleri okumak.) Yoksa ben, hamiyeti, hikmeti, ekserisi pozitivist bir şekilde yoğrularak yetiştirilmişlerden müteşekkil, öğretim görevlileri müstekbir ve dindeki hikmetten yüz çeviren ortamlardan taleb etmem.

Ama şöyle ki, kendim üniversite mezunu olmazsam, üniversite mezunuyla evlenmeye temkinli bakarım. Küfüvlük önemli, bu, karşınızdaki insanın düşünce yapısına göre risk miktarı değişecek bir karar olur, çevrenin bakışını da unutmamak lazım. Eğer iki taraf da, hakikat hakkında, sarsılmadan duruyorlarsa, rüzgarla birlikte sürekli eğilen çimler gibi değillerse, ne ala, inşa'Allah hiç bir problem olmaz. Ama nefse itimad olmaz, bu derece kuvvetli itimad, itikad, şecaat, imanı olan çiftler çok değildir, o yüzden temkinliyim, gerisini artık evli abiler, kardeşler yazsınlar, malum tecrübesizim, bunlar aklıma gelenler.

Siz üniversitede tanışmışsınız, hidayetin nerede isabet edeceğini Allah bilir. Hapishanede tanısaydınız, oraya girmemizi temennî etmezdiniz tabii ki. Ama dediğiniz şu ki, üniversite daha çok fikirlerin üretildiği ve düşünce yapısının olgunlaştığı ortam. Orada, elinde Nur olan kardeşler, iyi temsil edebilir ve iyi anlatırlarsa, yaralarına merhem arayanlar, bi iznillah bulurlar. Ama böyle yetenek ve hamiyet ve niyeti olmayan, zaten kimseye faydalı olmaz, zaten erkekler için tesettür sorunu yok, gider okur. Eğer dînî bilgisi olmayan derseniz, zaten tesettürü düşünmez üniversiteye gider hayatını kazanmak için. ışte burada şöyle bir ihtimal husule gelir, bir erkeğin, o kadar bayanların arasında, hele cafe gibi cıvıklığın arttığı ortamlarda, iman hakikatlerini anlatması çok güçtür. Hem erkeğin de nefsi var, hem bayanlarla arasında şeriatın çizdiği hududlar var. Ama, üniversitede okuyan, ehl-i diyanet ve hamiyet bayanlar, iyi örnek olup, onlarla rahatça diyalog kurabilir, ilgilenebilir. Bu bakımdan, mütesettir bacılarımızın okumasında büyük fayda var. Yoksa ben gidip, kızlara iman hakikatlerini, yüz yüze anlatmak istemem, böyle ortamlardan, nefsim dahi hoşlansa, benim vicdanım hoşlanmaz, bulunmam gerektiği miktar dururum, işimi hallederim, ayrılırım. ıman anlatacağım diyerek, kendini bu fitnenin ortasına atmak tehlikelidir. Burada, lisan-ı hal ve kal'i ile örnek olacak, dindar bacılarımıza iş düşüyor. Ama şu Türkiye şartlarında, malesef onlar da kötü etkileniyorlar.


Daha bu meselenin, çok hususiyetleri, çok değişkenleri, çok hikmetleri var, en azından öyle tahmin ediyorum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mavilale

Orta Düzey

Mesajlar: 202

Konum: bir ummandan..

Hobiler: ...

  • Özel mesaj gönder

28

27.08.2005, 00:33

yazdıklarınız isabetlidir..biz de böyle enterasan olaylara bizzat şahit olduk..bizim ilgilendiğimiz bayan arkadaşlarla bir de sanki üzerine vazifeymiş gibi beylerin ilgilenmesi..ne enterasan bir durum ateş ve barut..yahu sen ne anlatacaksın mübarek yada nasıl anlatacaksın..aklıma geldikçe sinirleniyorum..bu hiç uygun bir durum değil..mantıklı da değil..her iki taraf için de tehlike..zaten üniversite başlı başına bir tehlike..insan kendini bir çukurun dibinde bulunabilir..zemin kayıp çamura bulanmaya çok müsait..ama güzellikler de yaşanmıyor değil..hatırladıkça gözlerim yaşarıyor..namazın ne olduğunu,orucun ne zaman niçin tutulduğunu ,RABB e secdenin tatlılığını,yasklara rağmen örtünmeyi insanlar orada öğrenebiliyorlar çok şükür..hatta nice arkadaş NURLAR la tanışıyor..ALLAH bereket ihsan etsin..
Bir gömlek düştü bu hikayede bize, yakub’un gözyaşına değen…

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

29

28.08.2005, 22:51

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""

değerli arkadaşlar;

bu başlık gerçekten çok derin ve düşündürücü olmuş.
konu oldukça zor ve çetrefilli bir mesele.
zira bu konu öncesinde bazı temel yanlışlıklar yapılmış.
ve şimdi de fiili bir durum vukua gelmiş.

fakat öncesinde bir kaç hususu nazara vermek gerek.
bildiğim kadarıyla dinimizde kadının çalışmasına engel bir husus yok.
zira bizim kadınlarımız hayatın her safhasında eşi ile birlikte çalışır.
köylü kadınlarımız dağda, bağda, tarlada, çiftte, çubukta her yerde çalışır.
bazıları ister istemez amele olarak çalışır.
zaten ailecek çalışılmaz ise o sene aç kalır vatandaş.

buraya yazan kardeşler hep şehirde olduğu için köy ve kasabalardaki durumu bilmiyorlar.

bunun ötesinde bazı meslekler var ki, sadece kadın çalışmak zorundadır.
mesela ebelik, hemşirelik gibi.
öğretmenlik, ana okulu öğretmenliği vs gibi bazı mesleklerde ise bayanlar daha önceliklidir. şefkat ciheti onları öne çıkarıyor.
demek ki bazı meslekler bayanlar için zorunlu.
bu nedenle bu konuda hissi olmamak lazım.

öte yandan bu meslekler bir ölçüde üniversite okunarak elde ediliyor.
işte bu noktada sorun başlıyor.
zira bazı başörtülü kardeşlerimiz de hem üniversite eğitimi almak, hem de çalışmak isityorlar. tabi ki başörtüleri ile.
ama devletin de bu noktadaki tavrı belli.
hükümet de olayı çözemeyince durum içinden çıkılmaz hale geldi.
bir çok başörtülü kardeşimiz okullarını bıraktılar.
ya da dış ülkelere gittiler.

bunlardan bir kısmı da başlarını açarak okula devam ediyorlar.
ama bu açma işi daimi değil.
sadece okula giriş esnasında oluyor.
elbette ki bu bir taviz, bir yanlışlık ve bir günah.
ama bu kardeşlerimiz böyle yapıyor diye kınamak da yanlış.

yani şurada ahkam kesen mübarek erkek kardeşlerim?
siz hiç mi günah işlemediniz?
sütten çıkmış ak kaşık mısınız?
ki belirli bir süre başını açarak -günah işleyen bir müslüman kız kardeşinizi-ağır ithamlarla sorgulamaya kalkışıyorsunuz?

zaten o kardeşleriniz başlarını açmanın ezikliğ altında eziliyorlar.
bir de siz vuruyorsunuz...
yazık....


Bu söylediklerinle beraber Ahmet Said ağabey Üstad'ımızın şu sözlerinden nasıl bir çıkarım yapıyorsun?

Alıntı sahibi ""Lemeat""


Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış;
yuvalarına dönmeli


KAYNAK


Hâşiye 1

"Mim"siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. şer’-i ıslâm onları
Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri;
Haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbâb-ı ifsad, demir sebat kararı
Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvânda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.

Yatmış olan hevesât birden bire uyanır. Tâife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.
şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; Hem müthiştir tesiri. Hâşiye 2

Memnu’ heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.

Hâşiye 1
Tesettür Risâlesinin esasıdır. Yirmi sene sonra müellifinin mahkumiyetine sebeb gösteren bir mahkeme, kendini ve hâkimlerini ebedi mahkum ve mahcup eylemiş.

Hâşiye 2
Nasıl meyyite bir karıya nefsani nazarla bakmak nefsin dehşetli alçaklığını gösterir;Öyle de rahmete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine bakmak ,ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür.

Sefih erkekler, hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler. (Üstadımızın Arabca bir ifadesi )



2- Çalışan anneler sanıldığı kadar masumane değiller. Çocuklar kreşlere, anneanne veya babaannelere bırakılıyor ve anne şefkatinden mahrum kalıyorlar. Büyüdüklerinde de ailelerine yabancı oluyorlar. Bunun hiç mes'uliyeti yok mu?

3- Sütten çıkma ak kaşık değiliz ama aile kurumunun feministlik akımnıyla çöküşüne sessiz kalamıyoruz. Sizce çalışan kadınların ailelerinin yüzde kaçı sağlam? Çalışan kadınların yüzde kaçı erkeğin reisliğini tam kalben kabulleniyor? ıslam'da erkek değil midir reis?

4- Çalışan kadınların yüzde kaçı ıslami şartlara uygun yerlerde çalışıyorlar? Yüzde kaçı dinen kendisine yabancı olan erkeklere ıslami ölçülere uygun yaklaşım sergiliyorlar? Yüzde kaçı giyimlerini ıslam disiplininden geçiriyorlar?

Kusura bakmayın ama bu sorularıma tamamen hadis ve ayet kaynaklı cevap verebilen bir babayiğit çıkmadı :(
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

30

29.08.2005, 10:55

Ahirzamanda Tesettür !...


SORU:

Ailesi ile birlikte kalan, öğretmenlik yapmak üzere başvuruda bulunan ve ailesinin çalışması için baskısı altında kalan tesettürlü bir hanıma gönderilmiş cevap. Tesettürünü çıkarmak üzere olduğunu, kararını vermiş olduğunu ama vicdanen de rahat olamadığını yazıyordu uzun mailinde.




O’ndan O’nun adına istemek...


Yanılmıyorsam Mesnevi Nuriye’de Katre Risalesi’nin girişinde iki sayfalık ilginç bir yer vardır. "Kırk senelik ömrümde, otuz senelik tahsilimde öğrenmiş olduğum dört kelime, dört kelamdır" diyor ilgili yerde Risale müellifi. Kelimelerden maksat “mana-yı ismî, mana-yı harfî, nazar ve niyettir”. Kelam dan maksat ise “ben kendime malik değilim, Rabbim birdir, ölüm haktır ve ene”dir.

Tesettür sorununu bahsi geçen bölümdeki her bir kavram açısından incelemek mümkün. Ben sadece çok önemsediğim bakış açısını, yani “nazar’ı ele almak istiyorum. Çünkü şu ahir zaman şartları içerisinde dahi kendisini Yaratan’ı unutmayarak O’na yakınlaşmaya çalışan insanların asıl sorunun niyet problemi olmadığını veya "gizli bir şirk" gibi çirkin bir tanım içerisine hiç bir şekilde konulamayacağını biliyor ve görüyorum.

Bu tür sıkıntılı durumlarda sorulan sorulara verilen cevaplarda genellikle Allah’ı ve ahireti düşünüp karar vermenin gerekliliği vurgulanır. Gerçekte ise bu tarz kararlar aşamasındaki insan Allah’ı ve ahireti düşündüğü için sıkıntıya girmektedir. Allah’ı ve ahireti düşünmese sıkıntı diye bir şey o an için ortadan kalkacaktır. Fakat ilerleyen zaman içerisinde sıkıntıları kat be kat artacağını fark eder ve onları düşünmeyi terk ederek sıkıntıyı halletme yoluna girmez. Bu var olan sıkıntı ve sıkıntıya rağmen arayışa devam etme hali yüreklerde var olan imanın bir yansımasından başka bir şey değildir. Var olan bir teslimiyetin yansımasıdır bu.

Ancak çoğu zaman hazır imandan istifade ile, sorunlar çözülmüş gibi görünse bile, duygusal boyut çoğunlukla cevapsız kalır. Bu cevapsızlık tatminsizliğe, tatminsizlik çelişkiye dönüşür. Çelişki ise mutsuzluğa ve duygusal yorgunluğa, yani gönül yorgunluğuna...

ınsanın şu akıp giden hayatın ortasında çoğu zaman ölümü unuttuğu bir gerçek olmakla birlikte, böylesi kararların eşiğinde en çok hatırladığı ölüm, ahiret ve terbiye edicinin, yani Rabb’in birliği gerçeğidir. Eğer sorun bu bakışlarla da yeterince netleşemiyorsa düğüm noktası başka bir yerdedir. Sorunun kendisine değil arkasına doğru bakmak gerekmektedir. ışte burada nazar dediğimiz bakış açısı önem kazanır.

Düne kadar, hatta hali hazırda ehl-i islâmın sorunlarını siyaset yoluyla iktidarı ele geçirerek halledebileceklerini zanneden insanlar, eğer ciddi bir niyet bozukluğu içerisinde değillerse bile [ben tüm samimi ehl-i islâmı böylesi bir niyet bozukluğundan tenzih ediyorum] ciddi bir nazar problemleri olduğunu neticede çıkan tablo yeterince anlatmaktadır. Ya bakış açısı dar olduğu için meseleyi yeterince değerlendirecek zihin olgunluğuna ulaşılamıyor, ya da basiretler kısır olduğu için mesele net olarak görülemiyor ki, iyi niyetlerle yapılan işler neticede istenilenin tam aksi ile sonuçlanıyor.

şimdi bir mizansenle meseleyi açarak sonuçlandırmaya çalışalım. Bir sultan düşünelim. Merhametli, dirayetli, cömert ve kudretli bir sultan olsun bu. Bu sultan değer verdiği bir kaç askerini hem birer vali hem de birer elçi olarak ayrı ayrı bölgelere göndersin. Bu yetenekli adamlardan biri gittiği yerde sıla hasreti o kadar çok ağır basıyor ve sultanı o kadar çok düşünüyor ki valilik yapamaz hale geliyor. Bir diğeri geçim derdine düşüyor, sultanın emirlerini ve cömertliğini unutuyor. Dolayısıyla o da valilik yapamaz hale geliyor. En sonuncuları ise bakıyor ki gittiği yerde kimse kendiliğinden bir şey vermiyor. Geçinmek için çalışmaya kalksa bu yaşantısını tamamen kaplayacağa benziyor. Halktan istese bu valilik makamının haysiyetini, dolayısıyla sultanı incitecek. Sultana haber göndererek “sevgili sultanım, emrinizi hakkıyla yerine getirebilmek için ve bu makamın haysiyetini incitmemek için ihtiyaçlarımın karşılanmasını sizden rica ediyorum’ diyor. O’ndan O’nun adına istiyor. Böylesine dirayetli ve kudretli bir sultanın bu hikmetli ricayı geri çevirebileceğini tasavvur edebiliyor musunuz?

“Bekar bir kimse günaha düşmek korkusuyla Allah’tan evlenmeyi dilerse, onu evlendirmek Allah’ın üzerine vecibe olur’ anlamında bir hadis okumuştum. (kaynak gerekirse ayrıca bakabilirim). Eğer insan şu hayatın içerisinde var oluş sebebiyle isterse şu hayatta dahi cevapsız bırakılacak bir rica, reddolunacak bir dua olabileceğini şu hadise dayanarak asla düşünmüyorum.


Akarsuda Yüzmek Gibi...

Diğer bir açıdan ise; Peygamberlerin de, onların ağır ve yüksek yollarını kendilerine yol, mesleklerini kendilerine meslek edinenlerinde iki türlü halleri vardır. Birincisi, yaşadıkları hal. ıkincisi, hoşgördükleri veya ilişmedikleri haller. Bu bağlamda, Risale müellifi olan insan mahkemede “sarık buradan çıkar” diye boğazını işaret ederken, yine hayatında içki içtiğini ne kendisinden ne de başkasından duyduğumuz bu insan sokakta gördüğü sarhoşun başını okşayarak geçip gidiyordu.

Resûlullah (s.a.v.) ise, yanında ihtiyaç fazlası birkaç dinar bulununca onları sadaka olarak dağıtmadan uyuyamayan birisi olduğu halde, zekatı verilmek şartı ile sermaye edinilmesine, servet biriktirilmesine ilişmeyen biri idi. Hatta bu yönde Enes ıbn-i Malik'e yaptığı "Allah senin ömrünü uzun, malını çok kılsın" kabilinden duaları dahi vardır. Sahabeler genellikle Rasul-u Ekrem’in yaşantısını kendilerine örnek aldıkları halde, bu ince noktayı gözden kaçırmamış ve onun ilişmediği hallere ilişmemişlerdir.

ıstisna çıkışlar yapanlar da sahabenin genelinden pek iyi not almamışlardır. Resûlullah’ın yaşantısını mutlaklaştırarak toplumu yargılayanların kendileri red edilmese de fikirleri, içtihadları tasdik bulmamıştır sahabe arasında. Bu istisnaya en dramatik örnek Ebu Zer'dir. Kesesinde birkaç dinarı bir araya getireni, Resûlullah'ı örnek göstererek tekfir etme noktasına kadar gitmiştir Ebu Zer. Oysa bu yaklaşım cidden problemlidir. Çünkü, ‘risaleti’ Resûlullah’ın kendisi dahi şahsi tercihleri ile sınırlandırmamış iken, rasûl olmayan birileri risaletin inceliklerinin farkına varamadıklarından olsa gerek içtihadlarında ciddi yanılgılara düşmüşlerdir. Ve "bu din zordur, zorlayan kaybeder, siz yavaş olunuz" gibi Resûlullah ihtarlarını dikkate almadan hareket ettiklerinden olsa gerek, mizansız ve merhametsiz hükümlere sapmışlardır.

"Ey ashabım, siz öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki, emredilenin onda birini terk eden helâk olur. Oysa öyle bir zaman gelecek ki, emredilenin onda birini yapan kurtulacak" diye bu zamana işaret eden Resûl’ün ümmetinden fertler olarak, onda on yapmayı tercih etsek bile [ki, ben kendi payıma onda bire razıyım], eleştirdiğimiz ve terk edildiğini gördüğümüz emr-i ılâhî'nin, Resûlullah’ın işaret ettiği onda dokuzluk kısma dahil olduğunu düşünerek, şefkat ve hilim ile muhatap olmak, bu hale sebep olanlara dair şikayetimizi sağanaklı yağmurlarla tüm kulların ve hallerin Rabbi olan Zat'a iletmek durumundayız.

Çok bilinen bir hadis vardır: "ıki günü bir olan ziyandadır" mealinde. Bu hadisin devamını okumuştum bir zamanlar "ikinci günü birinci gününden geri olan mel’undur" mealinde idi devamı. ışte bu hadisin tamamını okuduktan sonra kendi hayatımı ve muhatap olduğum yaşantıları gözden geçirince derin hüzünlere düşer olmuştum. Bu hüzün henüz beni tamamen terk etmemiş olsa da, durgun bir gölde yüzmekle, akıntılı bir nehirde yüzmenin arasındaki farkı görünce, yüreğime biraz su serpilir olmustur. Bu zaman zemini kaygan ve dehşetli derecede akıntılı bir zamandır. Nehirde akıntıya karşı yüzerken iki anı bir olan çok iyi bir yüzücü olmak durumundadır. Bu zamanda iki günü bir olan kahramandır yani. Akıntıya kapılıp geriye kayanlar ise tenkitlerden, terklerden öte, şefkatle uzatılmış ellere ve yüreklendirici sözlere, durumlarının farkında olunduğunu hissettiren empatik söylemlere muhtaçtır.

Özellikle bu zaman açısından, fiillere bakıp akılları mahkûm etmemek durumundayız. Hele vicdanları ve kalpleri asla! Fikirler ancak bu şekilde islah olabilir. Bu akıntılı pis ahirzaman nehrinden kurtulmak belki, ancak bu şekilde mümkün olabilir.


Salih Özaytürk
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

31

29.09.2005, 01:18

ÖRTÜDE BULUNMASI GEREKEN NıTELıKLER
a) Örtünün el ve yüz dışında bütün bedeni örtmesi:
Kadınların el, yüz ve ayakları dışında, sarkan saçları dahil bütün bedenleri namazda veya yabancı erkeklerin yanında örtülmesi gerekli olan yerlerdir. El ve yüzün ise bir fitne korkusu bulunmadıkça namazda da namaz dışında da örtülmesi gerekmez. Sağlam görüşe göre ayakların da örtülmesi gerekmez. Çünkü ayaklarla yolda yürünür ve yoksullar için bunları örtme zorluğu vardır. Nitekim "Kadınlar süslerini (yabancı erkeklere) açmasınlar" (en-Nûr, 24/31) ayetinde "kendiliğinden görünen yerler müstesnadır" ilave istisnası ile, bedenden bazı yerlerin açık
kalabileceğine işaret edilmiştir. Yukarıda Allah elçisinin Hz. Ebü Bekr'in kızı Esma'ya el ve yüzün açık kalabileceğini bildirdiğini belirtmiştik. (bk. Ebu Davud, Libas, 31) Başka bir hadiste Allah elçisi; "Kadın örtülmesi gereken avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker." (Tirmizi, Rada, 18; Ebu ısa, bu hadise 'hasen-garip' demiştir.) buyurmuştur.
Sonuç olarak en-Nur Sure'si 31. ayetteki baş örtüşü (hımar-humur) ve el-Ahzab Suresi 59. ayetteki dış giysi (cilbab-celabîb) terimleri birlikte değerlendirilince, kadın için iki parçalı bir giysi şekli ortaya çıkar. Birincisi; saç, boyun ve göğüsleri örten ve omuzlara doğru yakaların üstüne serbest bırakılan "baş örtüşü"; ikincisi ise "dış giysi" olup, bunun şekli iki türlü tarif edilmiştir. Baş örtüsünün üstünden, bedeni aşağıya kadar örten büyük parça giysi veya baş örtüsünün altında boyundan aşağı topuklara kadar örten dış giysi cilbabın tarifleri arasındadır. Hatta cilbaba, baş örtüşü veya peçe anlamı verenler olduğu gibi Abdullah b. Mes'ud ile Abdullah b. Abbas (r. anhüma)'nın "rida" yani bedenin üst bölümünü örten dış giysi ya da örtü anlamını verdiklerini yukarıda (örtünme-tesettür sayfası) belirtmiştik. (bk. el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 156; Elmalılı, a.g.e., VI, 337. Not: Hac'da ihrama giren erkeklerin üst kısma örttükleri peştemala "rida", alt peştemala ise "izar" denir.)
Örtünmenin gayesi zinadan ve yabancı erkeklerin sarkıntılık yapmasından sakındırmak olduğuna göre, giysinin parça sayısına bakmaksızın aşağıda açıklayacağımız nitelikleri taşıması gerekir. Altını göstermemesi, bol olması, karşı cinsin giysisine benzememesi bu nitelikler arasında sayılabilir. Bunları kısaca açıklayacağız.
b) Örtünün altını göstermemesi ve beden hatlarını belli etmemesi:
Örtünün sık dokunmuş ve altını göstermeyen kalınlıkta olması gerekir. Cildin rengini gösterecek derecede ince olan giysi ile kadın örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin beyazlığı veya kırmızılığı belli olan elbise ile namaz geçerli olmaz ve bununla örtünme gerçekleşmez. Eğer giysi kalın olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa, bu çirkin görülmekle birlikte namaz geçerli olur. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük vardır.
şafiilere göre, vücut hatlarını belli eden böyle dar bir giysi ile namaz kılmak kadınlar için mekruhtur, erkeklerin de dar giysiyi terketmesi daha uygundur. (bk. şafii, el-Ümm, I, 78; Nasıruddin el-Elbani, hicab, terc, Akif Nuri, ıst. 1976, s: 58, 59, Döndüren, a.g.e., s. 228)
Giysinin geniş ve altını göstermeyen nitelikte olması gerektiğini bildiren çeşitli hadisler vardır. Hz. Ebû Bekr'in kızı Esma (r. anha)'nın ince giysilerle Nebî (s.a.s)'ın huzuruna çıkınca; Allah elçisinin ondan yüz çevirdiğini ve erginlik çağına giren bir kadının elleri ve yüzü dışında bir yerinin yabancı erkekler tarafından görülmesinin uygun olmadığını ona bildirdiğini yukarıda (örtünme-tesettür) belirtmiştik. (Ebu Davud, Libas, 31; el-Heysemi, a.g.e., V, 137)
Hz. Peygamber, Dihye el-Kelbî (r.a)'e Mısır'da dokunmuş keten bir kumaş vermiş, yarısından kendisine gömlek diktirmesini, diğer yarısından ise eşinin giysi yapmasını bildirmiştir. Ancak daha sonra şöyle buyurdu: "Eşine git, söyle altına bir gömlek giysin. Çünkü vücut şeklinin ortaya çıkmasından korkarım." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 156) Allah'ın elçisi benzer uyarıyı Üsame b. Zeyd (r.a)'in eşi için de yapmıştır. eş-şevkanî (ö. 1250/1834) bu hadisin açıklamasında şöyle demiştir: "Bu hadise göre, kadınların bedenlerini vücut hatları belli olmayacak şekilde bir giysi ile örtmeleri gerekir. Setri avret için bu şarttır. Usame'nin eşine "kubtıyye" denilen giysinin altına bir gömlek giymesini emretmesi, bu çeşit giysinin şeffaf olması ve vücut hatlarını göstermesi yüzündendir." (eş-şevkani, Neylü'l-Evtar, II, 97)
şu hadis-i şerif de giyimli, fakat çıplak kadınların dünya ve ahiretteki, sıkıcı hallerini belirtir. "Ümmetimin son dönemlerinde giyimli fakat çıplak bir takım kadınlar olacak, bunların başlarının üstü deve hörgücü gibi bulunacaktır. Bunları lanetleyin, çünkü onlar lanetlenmişlerdir" Başka bir rivayette; "onlar cennete giremez ve cennetin kokusunu bile bulamazlar" ilavesi vardır. (Müslim, Libas, 125, Cennet, 52; Ahmed b. Hanbel, II, 223, 356, 440)
Temîm oğulları kabilesinden bir takım kadınlar Hz. Aişe'yi (ö. 57/676) ziyarete gelmişti. Üstlerinde ince giysiler vardı. Hz. Aişe kendilerine şöyle dedi: "Eğer siz mü'minler iseniz, bunlar inanmış hanımların giysileri değildir. Eğer mü'min değilseniz, o zaman durum değişir."
Yine Hz. Aişe'nin huzuruna, ince baş örtülü bir gelin getirilmişti. O, şöyle dedi: "Nur suresine inanan bir kadın bunu örtünmez." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 157) Hz. Ömer'in, evden dışarı çıkacak olan kadının örtünmesi ile ilgili olarak şöyle dediği nakledilmiştir: "Müslüman kadın, bir ihtiyacı olduğu zaman, vücudunu gizleyen normal bir giysi içinde evden dışarı çıkmaktan menedilemez. Ancak bu öyle bir örtü olmalıdır ki, eve dönünceye kadar onu (bu giysi içinde) kimse tanımaz." (el-Kurtubi, a.g.e., XIV, 157) Diğer yandan Hz. Ömer'in devlet başkanlığı sırasında, hür kadınlara benzemek için başını örten bir cariyeye örtüsünü çıkarttığı nakledilmiştir. Ancak örtünmenin gayesi ve örtünme ayetlerindeki genel anlam dikkate alındığında hür veya köle ayırımı yapılmaksızın, bütün mü'min kadınların örtünme hükmü kapsamına girdiği de söylenmiştir. Nitekim Hz. Peygamber; "Allah'ın kullarının mescidlere gitmelerine engel olmayınız" (bk. Müslim, Salat, 135, 138, 140; Ebu Davud, Salat, 52, ıbn Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 43, 90, 140) buyurduğu halde, onun vefatından sonra ashab-ı kiram, kadınları beş vakit namaz için mescide çıkmaktan menetmişlerdir. Hatta Hz. Aişe'nin şöyle dediği nakledilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s) günümüze kadar yaşasaydı, ısrailoğulları kadınlarının menedildiği gibi, bugünkü kadınları mescidlere çıkmaktan menederdi." (Buhari, Ezan, 163,; Müslim, Salat, 144; Ebu Davud, Salat, 53; Tirmizi, Cum'a, 36; Malik, Muvatta, Kıble, 15, ıbn Hanbel, VI, 91, 193)
Sonuç olarak hanımların ve yetişkin kız çocuklarının namazda baş örtüleri ve altını göstermeyen bolca olan elbiserle örtünmeleri gerekir. Eğer giysi ince olur veya dar olup vücut hatlarını belli ederse, üstüne bolca bir dış giysi veya sabahlık gibi bir örtü giymeleri tesettürü tamamlar. Evden dışarı çıkarken veya evde yabancı erkeklerin yanında baş örtüşü ve cilbab denilen dış giysilerini örtünmeleri ıslam'ın öngördüğü örtü şeklidir. Bu da el, yüz ve topuklardan alt kısım ayaklar dışında tüm bedenin altını göstermeyen ve bolca giysilerle örtülmesinden ibarettir. Bunların dikişli, modelli, renkli olup olmaması veya kumaşının kalitesi örfe ve beldelere göre değişiklik gösterebilir. Nitekim günümüzde Türkiye'nin çeşitli yörelerinde farklı örtünme şekilleri olduğu gibi, Suudi Arabistan, ıran, Pakistan, Malezya veya Endenozya gibi ülkelerde yaşayan hanımların farklı stil ve modellerde kapanma türleri vardır. Bazı yöreler "süs yeri" kapsamına yüzü de ekleyerek, "peçe" denilen örtü ile veya cilbab'ın bir bölümü ile yüzlerini de örtme yoluna gitmişlerdir. Ancak fitne korkusu bulunmadıkça çoğunluk bilginler yüzü örtü kapsamı dışında bırakmışlardır.
c) Kadının evden dışarı çıkarken koku sürünmemesi:
Hz. Peygamber güzel kokuyu sever ve ashabına da kokulanmalarını tavsiye ederdi. Hadislerde şöyle buyurulmuştur: "Bana dünyadan kadın, güzel koku ve gözümün aydınlığı namaz sevdirildi." (Nesai, ışretü'n-Nisa, 1; ıbn Hanbel, III, 128, 199, 245, 255, 285, 296) "Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir. Utanma, kokulanma, diş temizliği ve evlenme." (Tirmizi, Nikah, 1; A.B.Hanbel, V, 421)
Kadınlar aile içinde veya kendi cinslerinin topluluklarında koku sürünebilirler. Ancak evden dışarı çıkarken, mescidde ya da yabancı erkeklerin bulunduğu yerlerde kokulanmaları bu erkeklerin dikkatlerinin kadınların üstüne çekilmesine yol açar. Erkeğin kalbi onunla meşgul olmaya başlar. Bu durumun mescidde meydana gelmesi namazdaki huşuya da engel olabilir. Saflar dolusu kadınların çeşitli parfümler sürünerek mescide geldiği düşünülürse, mescidin havasını bu kokuların sarması ıslam'ın hoş karşılamadığı bir durumdur.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Bir kadın koku sürünerek dışarı çıkar ve koku ulaşsın diye bir topluluğun yanına giderse zinaya bir adım atmış olur." (Tirmizi, Edeb, 35; Nesai, Zine, 35) "Bir kadın koku (buhur) sürünürse, yatsı namazında bizimle birlikte bulunmasın." (Müslim, Salat, 143; Ebu Davud, Tereccül, 7; Nesai, Zine, 37, 38, 74; ıbn Hanbel, II, 304) Burada yatsı namazının örnek verilmesi, kadınların geceleyin korunmaya daha fazla ihtiyaçları olduğuna dikkat çekmek içindir. Ancak burada koku ile temizlik arasında bir ilgi kurulmamalıdır. ıslam temizlik dinidir. Erkek ve kadını dış ve iç kirlerden temizlemek ıslam'ın gayesidir. Bu yüzden mü'min kadınlar belki dışarıda parfüm sürünmezler fakat giysilerinin ve bedenlerinin temizliğine son derece dikkat ederler. Bu arada ter kokusunu giderecek önlemleri almak da mü'min hanımların şiarı olmalıdır. Nitekim Medine-i Münevvere'ye uzaklardan cuma namazı için gelenlerin terli olarak mescide girmelerine engel olmak üzere, Allah'ın elçisi, cuma günü boy abdesti alınmasını tavsiye etmişlerdir.
Bazı bilginler kadının dış giysisinin süs ve şatafatı, zinetlerinin dışarıdan görülmesi ve erkek topluluğunda karışık oturmaları ile "parfümlü olarak dışarı veya mescide çıkma yasağı"nı aynı nitelikte görmüşlerdir. (bk. ıbn Hacer el-Askalani, Fethul-Bari fi şerhi Sahihi'l Buhari, II, 279; el-Elbani, a.g.e., s. 62, 63)
d) Erkeklerin giysisine benzememesi:
Yüce Allah erkek ve kadını ayrı ruh ve beden özellikleri ile yaratmıştır. ıslam giyimde ve insanlararası ilişkilerde bu yaratılışa uygun esaslar getirmiştir. Kadın daha hassas, ince ruhlu ve narin yapılıdır. Süslenme, süslü giyinme ve zinetlere bezenme onun ruhunda vardır. Bu yüzden her iki cinsin örtmesi gereken yerler ayrı olduğu gibi, giysi şekil ve stillerini de semavî dinlerin, ve çevre şartlarının belirlemesi sonucunda farklılık doğar. O topluma dışarıdan bakan kimse; erkek veya kadını bu farklı yapı ve giyimleri ile ayırır. Aksi halde erkek gibi giyinen kadın veya kadın gibi giyinen erkek tipleri ortaya çıkar ki, bu durum kişinin ruhsal yapısında bozulmalara yol açar.
Kur'an-ı Kerîm'de cinsler arasındaki farklılığa çeşitli ayetlerde işaret edilir: "Allah'ın bazısını bazısına üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından harcamalarından ötürü, erkekler kadınlar üzerine hakimdirler." (en-Nisa, 4/34) "Örfe göre, kadınların görevleri kadar hakları da vardır. Erkekler kadınlardan bir derece daha üstündür." (el-Bakara, 2/228) "Erkeklere de hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da hak ettiklerinden bir pay vardır." (en-Nisa, 4/32)
Allah'ın Rasülü; giyim, beden veya davranışları ile erkeğe benzemeye çalışan kadına ve kadına benzemeye çalışan erkeğe lanet etmiştir. Hadislerde şöyle buyurulur: "Kadınlardan erkeklere benzeyenlerle erkeklerden de kadınlara benzeyenler bizden değildir." (Buhari, Libas, 61; Ebu Davud, Libas, 27; Tirmizi, Edeb, 34; ıbn Mace, Nikah, 22) Abdullah b. Abbas (r. anhüma)'dan nakledilmiştir; "Nebî (s.a.s) erkekleşen kadınlarla, kadınlaşan erkekleri lanetledi ve "onları evlerinden çıkarınız" buyurdu. (Buhari, Libas, 62, Hudud, 33; Ebu Davud, Edeb, 53; A. b. Hanbel, I, 225) Abdullah b. Ömer Allah elçisinin şöyle dediğini nakletmiştir: "Üç kimse vardır ki, cennete giremez ve kıyamet günü Allah onlara rahmet bakışı ile bakmaz. Ana-babasını dinlemeyen kimse, erkeklere benzemeye çalışan kadın ve eşini kıskanmayan koca." (Ahmed b. Hanbel, II, 134)
Sonuç olarak örfen, iklim ve çevre şartları bakımından erkeğe ait olan giysilere ve erkeğin niteliği ile bağdaşan davranışlara mü'min hanım ve kızlar rağbet etmemelidir. Mü'min erkekler de kadınlara ait giysi ve davranışlara yönelmemelidir. Her cins kendi özellikleri içinde bir değer ifade eder. Ağır başlı, ciddi bir kadın yarı kadınlaşan bir erkekten hoşlanmayacağı gibi, erkekleşmiş bulunan bir kadın da erkeğin ilgi alanı dışına çıkar. Bu arada zinet takma ve ipekli giyme" gibi yalnız kadınlara ait oluşu nass'larla belirlenmiş bulunan değerleri örf ve çevre şartları da değiştiremez. Bu yüzden erkek, ipekli kumaştan giysi giyemeyeceği gibi onun altın, bilezik, küpe, altın zincir ve gerdanlık gibi süsleri takması da caiz olmaz. Diğer yandan bütünü etkilemeyecek nitelikteki çizme, spor ayakkabısı, çorap ya da dış giysinin altında kalan geniş pantalon gibi iki cins tarafından giyilebilen şeylerde bir sakınca olmasa gerektir. Çünkü bunların örtünmeye ve iffeti korumaya yardımcı olduğu açıktır.
Evli kadınların örtünmesinden kocaları sorumlu olduğu gibi, kız çocuklarının evleninceye kadar örtünme ile ilgili problemlerinden birinci derecede babası sorumludur. Çocukla uzun süre birlikte olan, onun eğitim ve terbiyesi ile yakından ilgisi bulunan anne de ikinci derecede sorumlu olur. Ayette şöyle buyurulur: "Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden kendinizi ve ailenizi koruyun" (et-Tahrim, 66/6) Hadiste şöyle buyurulmuştur: "Sizin hepiniz birer çobansınız ve hepiniz yönettiğiniz kişilerden sorumlusunuz. Erkek ailesinin çobanıdır ve kıyamet gününde onlardan sorumlu olacaktır." (Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, ıbn Hanbel) "Çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır." (Müslim, Sıyam, 182)
ımam şafiî (ö. 204/819) ana-babanın bu konudaki sorumluluğunu şöyle belirtir: Babaların ve anaların çocuklarını terbiye etmeleri, onlara temizliği ve namazı öğretmeleri, eğer bu konuda ihmal gösterirlerse onları hatifçe dövmeleri gerekir. Bunun yanında çocuklara diğer dinî görevleri, zina, eşcinsellik, içki, yalancılık ve gıybet gibi fillerin haramlığını da öğretirler. (Ebu Davud, el-Kütübü's-Sitte ve şerhleri, Neşr. Çağrı Yayınları, ıst. 1992, I, 334 edt. not)
e) Örtünün bedeni yanlardan örtecek nitelikte olması:
Hanefîlerde sağlam görüşe ve diğer fakîhlere göre örtünmenin yanlardan olması yeterlidir. Alttan veya gömleğin üst kısmından örtünme şart değildir. Çünkü bunda güçlük vardır. Bu yüzden giyilen bir elbisenin veya bir kadının giydiği uzun eteğin aşağıdan açık bulunması tesettüre engel teşkil etmez. Ancak bu durumda kadın oturuşuna ve kalkışına dikkat ederek mahrem yerlerinin yabancı erkeklerce görülmesine engel olmalıdır.

32

29.09.2005, 15:26

Alıntı sahibi ""Risale Okuyorum""

Ben meseleye farklı bir bakış sunmak istiyorum.

Kızlarımız çalışmak için mi okuyorlar, yoksa ilim öğrenmek için mi??

Risale Okuyorum senin bir nur talebesi olarak olaya daha geniş bakman lazım. Her yönüyle ele almalısın. Özellikle zamanı ele al. Diyorsun ki eşlerine rahatça karşı çıkabilmeleri için ekonomik özgürlük elde etmek istiyor olabilirler. Öncelikle herkes evlenecek diye bir kaide yok. Kaderinde ne olduğunu kimse bilemez. Evleneceği kişiye güvenerek insan kendine bir yaşam çizgisi çizemez.
Diğer bir yön:Yaşamı boyunca başarılı bir eğitim yaşamı geçirmiş tesettürlü genç kızlar var. Herşeyi emeğiyle haketmiş olanlar. Üniversiteye gidince ise yasakların bitmediğini gören ama elinde devam etmekten başka şansı olmayan. Çünkü o kızları babaları okumaları için yurt dışına gönderemez, çok ister ama imkanı yoktur. Onların babası başbakan değildir, yada zenginde değildir, başbakana kızını gelin de vermemiştir.
Diğer bir yön: Kendi akranı olan komşusunun kızı, akrabasının kızı yada arkadaşı artık herneyse saçma sapan bi bölüm kazanıyor, sırf örtülü olmadığı için rahatça okula gider, kaydını yaptırır, ona en mukaddes insan muamelesi yapılırken kendine bir pislikmiş gibi davranıldığını görürr. Bunları gördükçe elinde olmadan .içini daha büyük hırs kaplar
o kadar çok yön var ki...
siz beyler olaya ne kadar tek tarflı bakıyorsunuz o başörtülerin sınıflarda başlardan rahatça sıyrıldığını mı sanıyorsunuz. Her zaman erkekler görmesin diye arkada oturmak zorunda kalmanın dersten en son çıkmanın kolay olduğunumu? O sıyrılan başörtülerin hergün gözyaşlarıyla yıkandığını. Nefret ederek gidiyorsunuz okula. Saygısız hocaların aşağılıyıcı bakışları altında o başörtüyü çıkarmak çok kolay değil mi? Sadece Bir derse başörtülü girdi diye iki kızı sınıf arkadaşları telefonunun kamerasına alıyor nasıl olur böyle birşey diye. Hemde bunu yapan sınıf arkadaşları! Hoca bişey demezken o arkadaş müsveddeleri yapıyor bunları. Her dönem başı ilk gün tesettürlü kızların başları çatlarcasına ağrır neden bilirmisiniz? Tüm o tatil boyunca başörtüsünü çıkarmamıştır, tam özgür birey olduğunu hissetmeye başlamışken tekrar başlar kabus. Sınıfta açarsın başını, sadece sınıftakiler görüyor dersin sonra bi tanesi yanında misafir öğrenci getirir, alttan ders alan olur, kapı açılır, diğer sınıftan çıkanlar açıık kapıdan göz ucuyla sınıfa bakarken bi de onlar görür. Kambur oturursun, önündekinin arkasına saklanırsın çözüm olmaz.
ınandığı gibi yaşayamamanın ne demek olduğunu bilmeyenlerin bu konuda böyle rahat konuşmaları gerçekten çok enteresan. ama bu zaten hep böyle oldu. Başörtülü kızların o başörtüsü herkesi ilgilendirdi. Açarsın, senin safındakilerden tarafından aşağılanırsın, açmazsın bu sefer yobaz, din üzerinden siyaset yapan olursun. kimse senin ne hissetiğini umursamaz. Çünkü böylesi daha kolaydır. Sen zaten bunun günahı altında ezilirken birde itilir kakılırsın.
Okumak için başörtüsünü açman tabiiki onun haram derecesini azaltmıyor. Böyle fetva verenlerinde ne sebeple verdiği belli. ama Okumak istemek suç mu, bi meslek sahibi olmayı istemek, bu kadar okumanın meyvesini almak istemek? Bunun günahını çeken zaten başını açan kişidir vicdan azabınıda. O başörtüyü başından sıyırıken hiçbir saçma fetvayı kendine bahane etmez edenlerden de iğrenir. Kendi nefsini ıslah edemeyinlerin, başkalarını ıslah edeceklerine ihtimal vermez.
Hizmet için baş açılmayacağını da bilir sadece kendi nefsine söz geçiremediğinden başını açar. Zaten başına ne geldiyse o hizmet için başını açtığını savunmuş "ablaları" yüzünden geldiğini bilir.
Kendinden, inancından, değerlerinden taviz vermenin ne kadar acı verdiğini, kendini ne kadar kötü hissettirdiğini yaşayarak öğrenen tesettürlü kızlar inanın rahatça başını açanlardan daha çok.
Risale Okuyorum Siz her başını açıp okumaya çalışanı aynı kefeye koyarsanız, bu terazi bu sıkleti çekmez. Başka biri bu yorumları yapsaydı belki anlardım ama sizin gibi risaleleri iyi idrak ettiğine inandığım birinin bu kadar radikal şeyler söylemesi biz başımızı açmak zorunda kalan 2. hatta 3. sınıf insanları, insanlık sınıfına bile almadığınızı gösteriyor.
Sadece birşey rica ediyorum biraz anlamaya çalışın, neler hissetiğimizi zaten anlayamazsınız ama en azından neden açtığımızı anlamaya çalışın.
Bizim bu durumdan çok memnun olduğumuzu da düşünmeyin.
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

33

30.09.2005, 16:09

rejume;

Ben 6. sınıfta okuyan erkek bir öğrenciyim. Bu anlattıkların sadece 1. dönemde, okula gelinen ilk zamanda oluyor. Cidden inancında hassas olanlar ya okulda pek durmuyorlar, derslere pek gelmiyorlar, ya da dayanamayıp okuldan ayrılıyorlar.

Diğerleri içinse, sonradan saçlar kuaförde yaptırılıyor, makyajlar yapılıyor,süslü ve renkli kıyafetlerle beraber kot pantolonlar giyiliyor, erkek arkadaşlar bulunuyor, cafelerde buluşuluyor, tenhalarda öpüşülüyor . Aynı insanları memleketlerine dönerken görüyoruz, ilk gelen sütten çıkma akkaşık oluveriyorlar. Sanki ana-babaları için başlarını örtüyorlar.

Sonra bu insanlar evlenince çalışacam diye tutturuyorlar. şu bir gerçek ki, TÜRKıYE'DE HıÇ BıR ÇALIşMA ORTAMI VEYA HıÇ BıR ış, NE ERKEK NE DE BAYAN ıÇıN TAMAMEN MEşRU DEğıL! Sadece toplu taşıma araçlarındaki seviyesizlikleri hepimiz biliyoruz. ış ortamındaki tacizlerden de, gazete okuyorsanız haberiniz vardır. Veya kıskançlıklardan yıkılan yuvalar, dökülen kanlar...

Ancak ERKEKLER dinen de sosyal açıdan da ÇALIşMAYA MECBUR!!! Ve de ev işlerini KADINLAR YAPMAYA MECBUR!!! Erkek istemedikten sonra kadın bu yüzden sorun çıkaramaz, surat asamaz. Erkek, çocuk bakmaya da mecbur değildir.

Töremizde de , dinimizde de, tarihimizde de, Risale-i Nur'da da KADININ YERı EVıDıR, SOKAKLAR DEğıLDıR!!!

Son olarak üniversitelerde edep, ahlak, kültür,ilim vb. şeyler öğretilmiyor. Eğitim verilmiyor. Verilen tek şey ÖğRETıM... Risale-i Nur eğitimi almak, medrese veya Kuran kursu eğitimi almak ÜNıVERSıTEDEN DAHA HAYIRLI VE BAşÖRTÜNÜ AÇMAYA GEREK YOK!

Ayrıca üniversite okumadığın için hor görülüyorsan eğer, ya kişiliğinde ya da ahlakında eksiğin vardır. Kimse kimseyi durduk yere hor görmez. Bir eksiğini görürse zaten horlayacak bir mazeret bulmak kolaydır. Ayrıca insanlardan saygı göreyim diye üniversite okumaktan daha üstün bir zaafiyet olduğunu sanmıyorum. Allah'ın nefretine yol açabilecek farzı terk ediyorsun. Peki ne için, üç kuruşluk insanlar için... Yazık, çok yazık...

Kızım olsaydı şahsen, ortaokula kadar okutur, sonradan da tanıdığım güvendiğim insanların eğitimine verirdim ve kendisini MEşRU DAıREDE yetiştirebilmesi için her fırsatı sunardım.

NOT: Dul kadınlar ve babasız yetim kızlar veya aşırı fakir ailelerdeki bayanlar mevzumun dışındadır. Zaruret vardır, keyfilik yoktur bu durumlarda. Eğer bir bayanın babası veya eşi veya abisi onun temel ihtiyaçlarını gideriyorsa onun çalışması keyfidir ve babasının veya eşinin iznine tabidir. Baba vefat etmişse, nafakasını üstlenenin iznine tabidir.
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

34

30.09.2005, 19:56

değerli risale okuyorum kardeşin sözlerine bir iki cevap yazmak zarureti doğdu:

Alıntı

Ben 6. sınıfta okuyan erkek bir öğrenciyim. Bu anlattıkların sadece 1. dönemde, okula gelinen ilk zamanda oluyor. Cidden inancında hassas olanlar ya okulda pek durmuyorlar, derslere pek gelmiyorlar, ya da dayanamayıp okuldan ayrılıyorlar.

6. sınıfta okuduğuna göre iki yılını bu hadisleri gözlemekle geçirmişin belli ki.

Alıntı

Diğerleri içinse, sonradan saçlar kuaförde yaptırılıyor, makyajlar yapılıyor,süslü ve renkli kıyafetlerle beraber kot pantolonlar giyiliyor, erkek arkadaşlar bulunuyor, cafelerde buluşuluyor, tenhalarda öpüşülüyor . Aynı insanları memleketlerine dönerken görüyoruz, ilk gelen sütten çıkma akkaşık oluveriyorlar. Sanki ana-babaları için başlarını örtüyorlar.

kötü misal olmaz.
belki bir -iki kişi böyle yapmış olabilir. ama kahir ekseriyet rejume kardeşin duygularını taşıyor. bizzat müşahedelerim ile sabittir.

Alıntı

Sonra bu insanlar evlenince çalışacam diye tutturuyorlar. şu bir gerçek ki, TÜRKıYE'DE HıÇ BıR ÇALIşMA ORTAMI VEYA HıÇ BıR ış, NE ERKEK NE DE BAYAN ıÇıN TAMAMEN MEşRU DEğıL! Sadece toplu taşıma araçlarındaki seviyesizlikleri hepimiz biliyoruz. ış ortamındaki tacizlerden de, gazete okuyorsanız haberiniz vardır. Veya kıskançlıklardan yıkılan yuvalar, dökülen kanlar...


bu sözleriniz doğru. zaten zaman ahirzamandır. bu nedenle dinin normal şartlarını bu dehşetli devirlerde tatbik etmek bir hayli zorlaşmıştır. insan sokağa çıktığında yüzlerce günahla karşı karşıya. bu nedenle çalışma açısından her müslüman için tehlike var. bayan kardeşlerimizi bu noktada suçlamanın bir mantığı yok.


Alıntı

Ancak ERKEKLER dinen de sosyal açıdan da ÇALIşMAYA MECBUR!!! Ve de ev işlerini KADINLAR YAPMAYA MECBUR!!! Erkek istemedikten sonra kadın bu yüzden sorun çıkaramaz, surat asamaz. Erkek, çocuk bakmaya da mecbur değildir.

Töremizde de , dinimizde de, tarihimizde de, Risale-i Nur'da da KADININ YERı EVıDıR, SOKAKLAR DEğıLDıR!!!


belli ki bu hükümlere hissiyat karışmış. zira ne töremizde, ne dinimizde ne de tarihimizde ne de risalei nurda kadınların eve kapanması diye bir şey yok.Değerli kardeşim kadınlar köle mi?Köleler bile sokaklarda gezmişler. Perygamberimizin Hanımı Ayşe Anamız savaş yönetmiş.

Alıntı

Son olarak üniversitelerde edep, ahlak, kültür,ilim vb. şeyler öğretilmiyor. Eğitim verilmiyor. Verilen tek şey ÖğRETıM... Risale-i Nur eğitimi almak, medrese veya Kuran kursu eğitimi almak ÜNıVERSıTEDEN DAHA HAYIRLI VE BAşÖRTÜNÜ AÇMAYA GEREK YOK!

değerli kardeşim;
okumaya çalışan bir kardeşimiz nur derslerini terk etmiyor ki. fırsat buldukça nur derslerine de devam ediyor.


Alıntı

Ayrıca üniversite okumadığın için hor görülüyorsan eğer, ya kişiliğinde ya da ahlakında eksiğin vardır. Kimse kimseyi durduk yere hor görmez. Bir eksiğini görürse zaten horlayacak bir mazeret bulmak kolaydır. Ayrıca insanlardan saygı göreyim diye üniversite okumaktan daha üstün bir zaafiyet olduğunu sanmıyorum. Allah'ın nefretine yol açabilecek farzı terk ediyorsun. Peki ne için, üç kuruşluk insanlar için... Yazık, çok yazık...

bu sözler sadece ve sadece hissiyatla söylenmiş ve sözlerin hepsine enaniyet karışmış, bu sözlerle Allah rızasına uygun szöler değil, nefsin hilesi işe girmiş. ve Risale okuyorum kardeşe de yakışmamış.

Alıntı

Kızım olsaydı şahsen, ortaokula kadar okutur, sonradan da tanıdığım güvendiğim insanların eğitimine verirdim ve kendisini MEşRU DAıREDE yetiştirebilmesi için her fırsatı sunardım.

bu sözüne bir sözle karşlık vereyim:
"Bekara Hanım Boşaması Kolay Gelirmiş"

35

30.09.2005, 23:07

Selamünaleyküm,
Hizmet için okul mu? Başörtüsü mü? tartışması yapıyoruz ve üzülerek görüyorum ki okul cevabını veren kardeşlerimizin sayısı giderek artıyor. Öncelikle, risaleokuyorum kardeşin yazdıklarına tamamıyla katıldığımı belirteyim. Esasında tartışmayı alevlendirmek değil maksadım... Ne var ki ahmet said kardeşin alıntı yaparak cevapladığı yazısını elini vicdanına koyarak yeniden gözden geçirmesini rica ediyorum.
Ayrıca rejume kardeş okuma gerekçesi olarak yazısında;
''Kendi akranı olan komşusunun kızı, akrabasının kızı yada arkadaşı artık herneyse saçma sapan bi bölüm kazanıyor, sırf örtülü olmadığı için rahatça okula gider, kaydını yaptırır, ona en mukaddes insan muamelesi yapılırken kendine bir pislikmiş gibi davranıldığını görürr. Bunları gördükçe elinde olmadan .içini daha büyük hırs kaplar
o kadar çok yön var ki... ''
!!!
Anladığım kadarıyla rejume kardeşin yazısına paralel görüş belirten ahmetsaid kardeşe soruyorum?
Bu nasıl bir okuma gerekçesidir ahmetsaid hocam!
Risaleokuyorum kardeşin Allah rızasına uygun yazmadığını söylerken, bu sözleri nasıl içinize sindirdiniz merak ettim?
Yoksa Allah rızasına uygun bir gerekçe olduğu için mi ses çıkarmadınız?
MevLa göreLim neyLer,
NeyLerse güzeL eyLer.

36

01.10.2005, 07:59

değerli baran76 kardeşim;
yazınızdaki bazı hususlara temas etmeden önce bir-iki önemli konuyu nazara vermekte yarar var.
Bu başörtüsü meselesi kanayan bir yaradır.
bilindiği üzere 1991 yılında demokratların kısmen iktidar olması ile bu yasak büyük ölçüde kalkmıştı.
ama 28 şubat sonrası yasak tekrar şiddetlendi.
üniversite kapısına barikatlar kuruldu.
örtülü bacılarımız içeri alınmadı.
bunun neticesinde;
bazı kardeşlerimiz okullarını bıraktılar.
bazı imkanı iyi olan kardeşlerimiz yurt dışında eğitimlerine devam ettiler.
bazıları da başlarını açarak okula devam etme kararı aldılar.
başlarını açanlar da ya kampüs girişinde;
ya da sınıflarda açtılar.
Bu günlerde bazı okullarda bu yasak hafifledi.
ama bazı okullarda çok sıkı devam ediyor.
işte tartıştığımız konu burada başlıyor.
şimdi bazı kardeşlerimiz başını açarak giren kardeşlerimize aşırı bir şekilde yükleniyorlar.
adeta onları en ağır bir şekilde suçluyorlar.
işte bizim karşı çıktığımız bu kardeşlerimizin en ağır bir şekilde suçlanması.
zaten başını açarak okula devam edenler vicdan azabı ile eziliyorlar.
bir de biz sözlerimizle bunları ezmeyelim.


şimdi sizin szönüzüne bir kaç söz yazalım:

Alıntı

Selamünaleyküm,
Hizmet için okul mu? Başörtüsü mü? tartışması yapıyoruz ve üzülerek görüyorum ki okul cevabını veren kardeşlerimizin sayısı giderek artıyor. Öncelikle, risaleokuyorum kardeşin yazdıklarına tamamıyla katıldığımı belirteyim. Esasında tartışmayı alevlendirmek değil maksadım... Ne var ki ahmet said kardeşin alıntı yaparak cevapladığı yazısını elini vicdanına koyarak yeniden gözden geçirmesini rica ediyorum.

değerli kardeşim;
ilginç bir tespit yapmışsınız.
ben size bu noktada daha ilginç bir tespit yapayım.
Devlet ımam-hatiplerin yolunu kestikten sonra, zeki, becerikli,çalışkan ve cevval çocuklarımız Fen lisesi, anadolu lisesi ve anadolu öğretmen lisesi gibi okullara yöneldiler.
gidin bakın bu liselere kahir ekseriyet dindar ailelerin çoçukları.
buraya devam eden kız çoçuklarımız da böyle.
artık bu yıllardan sonra üniversitelerin daha dindar bir yapıda olacağını söylemek mümkün.
evet şu an için kız çoçuklarımız başlarını açarak giriyrolar.
ama eğer bu sorun çözülürse bir anda üniversiteler başörtülü talebe ile dolacaktır.bu nedenle kimse baş açmayı savunmuyor. zaten bir müslümanın baş açmayı savunması inançlarını zedeler. herkes biliyor ki başını açmak günah. ama başını açan -mecbur olduğunu hissedip, onun günah olduğunu kabul ederek açan- kardeşlerimize de aşırı yüklenmek faydalı değil. Yazıktır...


Alıntı

Ayrıca rejume kardeş okuma gerekçesi olarak yazısında;
''Kendi akranı olan komşusunun kızı, akrabasının kızı yada arkadaşı artık herneyse saçma sapan bi bölüm kazanıyor, sırf örtülü olmadığı için rahatça okula gider, kaydını yaptırır, ona en mukaddes insan muamelesi yapılırken kendine bir pislikmiş gibi davranıldığını görürr. Bunları gördükçe elinde olmadan .içini daha büyük hırs kaplar
o kadar çok yön var ki... ''
!!!
Anladığım kadarıyla rejume kardeşin yazısına paralel görüş belirten ahmetsaid kardeşe soruyorum?
Bu nasıl bir okuma gerekçesidir ahmetsaid hocam!
Risaleokuyorum kardeşin Allah rızasına uygun yazmadığını söylerken, bu sözleri nasıl içinize sindirdiniz merak ettim?
Yoksa Allah rızasına uygun bir gerekçe olduğu için mi ses çıkarmadınız?

değerli kardeşim;
bence rejume kardeşimizin kalbi iman dolu. vicdanı ise tam bir hak taraftarı.
şimdi ben kendi hayatıma bakıyorum.
ömrümün yarısı Allah'ın emirlerini çiğnemekle geçmiş.
Günah arıyorsam kendi günahım bana yetiyor.
Allah korusun hala da günahlara ve gafletlere dalabiliyoruz.
Bizler kendi günahımızın affı ile uğraşacağımız yere, başka kardeşlerin mecburiyet tahtında işlemiş oldukları günahlarla meşgul oluyoruz.
önce kendimize bakalım.
rejume kardeşin söylediği sözlerde ise öyle sizin zannettiğiniz gibi bir kötü durum yok. yanlış da değil. zira lise sonlardaki, genç bir kardeşimizin hissiyatı ile söylenmiş.
gelişme çağındaki bir kişiden çok daha fazla bir şey beklemek haksızlıktır.

netice olarak:
Başörtüsü davası bu gün umum alemi ilgilendiren bir konudur.
bu konuda en çok sorumlu olan devlettir.
cebrrut sistemini dayatma yolu ile devam ettiren devlet.
ardından milletin helal oylarını alıp bu işi çözmeye çalışmayan hükümet sorumludur.
Belki de hükümet bu işin baş sorumlusudur.
ardından YÖK denilen ucube kurum sorumldur.
ardından hocalar sorumludur.
ardından Millet sorumludur.
ardından bu işi sadece kızlarımzın başına yıkmaya çalışan erkekler sorumldur.
belki ardından kızlarımız sorumuldur.
şimdi ben de bu bol keseden ahkam kesen "erkek" kardeşlerimize soruyorum.
Başörtyüsü sadece kızlarımızın problemi midir?
Kızlarımızn alınmadığı bir üniversite kapısından göğsünü gere gere içeri girmek erkeklere yakışıyor mu?
Ki sadece işi kızlara havale edip kurtuluyorsunuz?

37

01.10.2005, 10:18

Alıntı

Hizmet için okul mu, başörtüsü mü?


yazısı hernekadar zahiren bir gerçeği beyan ediyor gibi düşünülsede , fakirin kanaatı ,

"Hizmet için Fitne'ye sebebiyet vermek mi yoksa başörtüsü mü ? " veya
"Hizmet için ASAYış mi yoksa başörtüsü mü ? "

şeklinde tashihi daha gerçekçi olacaktır ! 28 şubat sonrası kurulan onbaşılı bir Hükümet döneminde , birçok ıslami duyarlılığa haiz Gazetelerin sürmanşetlerinden ısrarla duyurdukları bir planın tüm Samimi müslümanlarda şok etkisi yapmıştı : Sokağı kamusal alan ilan ederek, Sokağa çıkarken başörtüsü yasağı getirecek bir Kanun maddesi hazırlığı....Birileri tarafından belki istemiyerekde olsa tahrik edilen ve "selam durulmaya" layık başörtümüz ile yine yanlış olan kanlı-kansız tabu değişimlerinin çekinmeden ulu orta dile getirilmesini , birilerini malum kamusal Alanı tüm ülke çapında genişletme cesaretini vermişti.

şimdi , tam bu noktada sorulması gereken soru şudur :

Bunca tahrik ve irritasyona karşın , "Yüz canım olsa asayişe -sulha verirdim" (Emirdağ Lahikası, Sayfa 450) beyanının Sahibi" Aziz Üstadımıza bağlı olan Nur Dairesi (hatta tüm müminler) Fitneyi büyütecek ve yine bazılarına emellerini yerine getirecekleri yasağın sokak-çarşı-pazara genişletilmesine katkı sağlanmasına sebeb olmakmı , yoksa bu fitnenin bukadar genişlemesine engel teşkil edecek bir formül mü ?

Evet , 2 tane kötü seçenek ile karşı karşıya kaldığınızda , yapılacak olan ıslam Fıkhında (Mecelle) Ana Kaidelerinden biri olan "Ehven-i şer" in tercih edilmesi olmalıdır !

Bunu Üstadımız :" Hayr-ı Kesir için şerri Kalil işlenir.Eğer şerr-i kalil olmamak için, hayr-ı kesiri intaç eden bir şer terk edilse, o vakit şerr-i kesir irtikâp edilmiş olur" (Mektubat,47) şeklinde belirtmektedir. Yani Her mümini ilgilendiren Büyük bir Hayır yolunda , Kalil şerlere cevaz vardır. Çünkü bundan kaçınılırsa Büyük şerlere sebebiyet verilir. Sorun , acaba tesettür gibi farz olan ve terki haram olan bir vecibe şer-i Kalilmidir yoksa şerr-i Kesirmi ?

Bu konuya Efendimiz (SAV) min hayatından örnekler vermek mümkündür. Hadiseyi sadece tesettür bazında alırsak , bir haramı kimse hafife alamaz ! Lakin hadiseyi yukarıda belirttiğimiz esaslar içinde 2 seçenekten Ehveni şeri tercih noktasında ele alırsak ,o zaman Asayişin bozulmaması uğruna , tesettürden , Kalben buğz etmek ve ileride şartlar el ile düzeltme fırsatı geldiğinde bunu değerlendirmek koşulu ile , feragat edilmesinden bahsedilebilinir ! Bu ıslam Fıkhında yeri olan bir hadisedir. Çünkü burda şerr-i Kesirden hangisi daha az şerli derseniz , elbette tüm müminlerin selameti uğruna , Hudeybiye Barış antlaşmasında olduğu gibi mağdur olan Ebu Cendeller , Utbe b. Esîd'ler gibi , mağduriyetler olacaktır !

Burda şunu ilave etmeden geçemiyeceğim , bahse konu hiç bir cemaat lideri, açıktan başınızı açın dememiştir , çünkü herkes açmamıştır , birçok aynı camiadan bazıları , peruk Alternetifi ile bazısıda okulunu Yurt dışına (Türki Cumhuriyetleri) naklederek , bir kısmıda okul içinde tesettüründen hicret ederek ASAYışı bozmama yolunu tercih etmişlerdir.

O açıdan , fakirin kanaati , bahse konu yazının yaklaşımı batınen eksiktir , zahire göre hüküm esas olsada , Batın göz ardı edilemez !

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

38

01.10.2005, 10:46

Yukarıda bulunan yazım uygun değilse silinebilir. Menfîyi örnek göstermek yanlış olabilir ama bu menfîlikle ıslam'a balta vuruyor bilesiniz. Örnek mi istersiniz http://www.tempodergisi.com.tr/dergi/08980 Tamam hırsız suçlu da, tedbir almayan ev sahibinin hiç mi suçu yok?????????????
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

39

01.10.2005, 10:58

risale okuyorum kardeşim;
başını örten mutlak olarak iyi olmadığı gibi;
başı açık da mutlak olarak kötü değildir.
burası imtihan dünyası;
her insan son nefesine kadar imtihan olur.
bu nedenle o malum dergideki gibi iç dünyasında problemi olan kişiler olabilir.

ama tempo dergisi gibi zındıkaya hizmet eden, dinsizlikten lezzet alan, sırf inançlı kişilerle alay etmek için çaba sarf edenler bize ölçü olamaz.
bu gibi zındık dergiler böyle bir olay olmasa da uydururlar.

benim sizden istediğim:
bazı kardeşlerimizin hatalarından dolayı onlara yüklenmeyelim.
inanın o kardeşlerin vicdanı paramparça oluyor.
bir de biz parçalamayalım.

yoksa bir çok konuda farklı bir düşüncemiz yok

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

40

01.10.2005, 11:24

AhmetSaid abi. Beni şaşırtan da bu. Aynı düşüncelere sahibiz. Ben demiyorum ki, başörtüsü namus ölçüsüdür. Ben diyorum ki;

Başını açıp okuyanlar, Başını açmayanlara darbe vuruyorlar. Haklı davalarında sahipsiz bırakıyorlar. Artık Başını açıp okuyan öğrencilere alışıldı. Ana- babalar (bizim cemaatimizden de var) aç kızım başını diyorlar. Sen enayi misin diyolar. Pardon, sanırım yine menfiyi nazara verdim. Ama gerçekler değişmiyor, değişmiyor. Daha ne kadar susmalıyım, daha ne kadar susmalıyız, ne olacak bu işin sonu?

Anlaşılmam açısından birkaç yazı ekliyorum;

Alıntı


Başörtüsü nü yüreğine kazımış, başörtüsüne uzanan eli yüreğini sökmek için uzanmış bir el olarak görenlere ve onun uğruna her çileye yılmadan siper olan tavizsiz duruşunu hiç bozmayanlara ithaftır…

Ve Sizler...
O gün ayetler, sizin omuzlarınızdan söz ediyordu..
Başörtüsünü bir sancak gibi yapan Eliftiniz.
ınce Ceylan derisinde, sülûs yazılarla, süslü ''Nur'' ayetlerinin şavkıydı dalgalanan..
Üç küçük ağaç dallarını size dönüp çiçeğe döndü O gün.
Rüzgar bazen pervaz ediyor, ince beyaz çiçeklerin arasından süzülüp, sizin başörtünüzde duruluyordu...
Ve derken..
Gökte, güneş gelip başınızın üstünde durdu..
Hüznün şerefelerinde mavi ezan çiçekleri açıldı...
Siz.. bir zulmün üzerine yürür gibi yürüdünüz..
Siz.. ayetlerde omuzlarından söz edilenlersiniz
Siz.. yeryüzünün bütün meydanlarında başörtüsünü birer sancak gibi taşıyanlarsınız..
Siz.. iffet ve namus timsalleri...
yeryüzünün zümrüt parıltılarısınız...
Siz.. yeryüzüne sığmayan, iman çağlayanlarısınız..
Ve Sizler
Başörtüsü için çile çeken, gözyaşı dökenler
Allah yolunda her türlü tehdide, işkenceye, zulme göğüs geren, dövülen, horlanan..
Sözlerinde, özlerinde gönüllerinde imanın nurunu dalgalandıran..
Allah için, seherlerde kanlı gözyaşları arş-ı alaya dayanmış sizler...!
SıZLERE SELAM OLSUN!
Ve sizler, öyle kimselersiniz ki;
Allah ve Rasulünü dünyadan ve dünyadakilerden üstün tutanlarsınız...
- Sizler Allah'tan ümit kesmeyenlersiniz..
- Sizler Dertlerini sessiz-beyaz dilekçelerle Allah'a sunanlarsınız..
- Sizler istediklerini yalnız ve yalnız Allah'tan isteyenlersiniz..
Ve sizler..
-Allah'ın mahşerdeki hesabını unutup, size alaylı gözlerle her türlü acımasızlığı yapanların yüzüne;
şanlı direnişinizi tokat gibi çarpan sümeyyelersiniz..
SıZLERE SELAM OLSUN..
Bakın! duyuyormusunuz..
ışte ecdadın sitemkar sesleri
şanlı ecdadın mezarlarında kemikleri sızlıyor..
Vatan için, millet için, bayrak için, Kur'an için, başörtüsü için, namus için can vermiş.. şehit olmuş şanlı ecdad..
Bizler, ümmetin erkekleri boynumuz eğik.. Ama onlar.. onlar medar-ı iftiharlarınız..
Mezarlarında rahat uyumayan yüzbinlerce şehid'in al kanları..

ınan ki, senin başörtünde gül bahçesine dönüşmüş..
Onların kanları boşa akmamış..
Onlar gül bahçelerini sulayan; Eyyub El-Ensariler, Ulubatlı Hasanlar, Sütçü imamlar, Akifler..
Ey Sütçü imam.. ıki bacımızın yaşmağını aldılar diye maraşı kana buladın..
HEYHAT..!
Gel görki, şimdi senin şuuruna ne kadarda da muhtacız..
Hakkını helal et!
Senin emanetine sahip çıkamadık..
Senin huzurunda duracak yüzümüz yok..
Bacılarımızın, kızlarımızın derdine derman olamadık..
Onlar okumak istiyorlar..
Ama gel görki senin torunlarını başörtülü diye sokmuyorlar okullarına..
O gün fransız, ingiliz yunan dölleri; Bayrağa, başörtüsüne, namusa el uzatıyordu..
Bugün adı müslüman olan, Mehmetler, Ayşeler maalesef birer başörtüsü celladı kesilmişler..
Başörtüsünü düşman bellemişler..
BACIMIN ıFFETı BATMAKTA REZıLıN GÖZÜNE..
ACIRIM TÜKRÜğE BıLLAHı ! TÜKÜRSEM YÜZÜNE
diyor merhum Akif
Reziller görevlerini yapıyorlar..
Peki ya bizler? Adı müslüman olan bizler..
Lafı gelince mangalda kül bırakmayan bizler, üzerimize sanki ölü toprağı serpilmiş..
Evlerimizdeki rahat koltuklarımızdan onların gözyaşlarını izliyoruz.
utanmadan.. utanmadan..
Ve SEN okula alınmayan, gözyaşları arş-ı alayı titreten BAKAMIYORUM YÜZÜNE.. UTANIYORUM..
Sana karşı vazifemi yapamadım.. Beni affet..
Biliyorum.. O her şeyin hesabının hakkıyla sorulduğu yerde, yakama yapışacaksın..
sana diyecek sözüm yok.. Tükür.. Tükür yüzüme..
Tükür.. Tükür..
Benim şahsımda adı erkek diye geçinenlerin hepsinin yüzüne tükür..!
Senin gözyaşlarını görecek gözlerimizin önünde, şimdi neler var neler..
Paralar.. altınlar.. evler.. dünyalıklar..
Senin yaşadıklarını hissedecek yüreğimizde öyle bir pas varki, kapkara..
Kalplerimiz ise taş kesilmiş.. kaskatı olmuş..
Sen yinede üzülme..
Hergün beraber olduğun insanlar, hemde adı müslüman olan bunca insan,
annen, baban, kardeşlerin, bizler, kısacası hepimiz..
Bu kayıtsız hali, lakayıt hali, seni düşündürmesin.. ağlatmasın..
Bizler vazifemizi yapamasakta sen yine de üzülme..!
Ümitvar ol..
Unutma! tez geçer zulmün ezası. Sabretmeyi bileceksin tamam mı?
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Çevirmez ahını Allah öksüzün Pek basittir, devrilmesi köksüzün Her kim olsa haksızlığı haksızın Suratına çalacaksın tamam mı?
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Yolunuz her zaman Allah yoludur! Bu öyle bir çileki, kökü şehid kanıdır! Hak haklının en mukaddes malıdır. Vermezlerse alacaksın tamam mı?
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Yalana hayır, bu gerçeğe evet Mücadeleden yılma, kalsanda tek fert Birde ötesi var, buranın elbet, Nasıl olsa güleceksin... güleceksin... Güleceksin tamam mı? * * * * * * * * * * * * * * * * * * * ALLAHIM, Bizlere yüzümüz ağırtan böyle nesiller verdiğin için sana şükürler olsun..
ALLAHIM, Ayakları senin davanda sabit olan bu güzide evlatları, bütün ümmeti muhammede ibret eyle, rehber eyle..
ALLAHIM, Bütün bu yapılanlar, ümmetin dağınıklığından.. En kısa zamanda bütün müslümanlara, birbirini sevmeyi, birbirleriyle kardeş olmayı ve birleşme şuurunu nasip eyle..
ALLAHIM sen Mevlamızsın.. Bizleri bağışla.. bizleri şuurlandır.. gözlerimizi aç.. kalplerimizi yumuşat.. ayaklarımızı kaydırma.. davamızda zafer nasip eyle..
AMıN... AMıN... AMıN


şunları ekleyerek 2 yazıyı daha aşağıya alıyorum;

Masum niyetlerle üniversiteye girenlere lafımız yok. Ama Türkiye'deki ailelerin büyük çoğunluğu kız çocuklarını baskıyla başörttürüyorlar. Bu da üniversitede farklı fantazilerin başlamasına sebep oluyor. Evlilik hayalleriyle, cahilce heveslerinin peşine koşan dini hassasiyetler konusunda cahil bırakılmış kız çocukları, ailesinin bile hiç haberi olmayacağı durumlara düşüyorlar ve ben bunları duymaktan rahatsız oluyorum.

Aile çocuğuna dini eğitim ver(e)miyor. Sonra okuma konusunda bilinçsizce baskı yapıyor. Çocuk da okurken esen yele kapılıyor. Sonra da çocuğunun namusunu lekeleyen davranışı duyunca baba cinnet geçirip saçmalıklarına yenilerini ekliyor.

Ben okulumu 2 sene uzattım ahmetsaid abi. Neden uzattığımı da Allah biliyor. Su-i zan ile yaklaşmanız beni çok incitti. Yakıştıramadım.

Ben bir sınıflandırma yaptım. Dedim ki hassas olanlar var. Onlar ya bu ızdıraba dayanamayıp okulu bırakıyor, ya da derslere asgari düzeyde gelip, kantinlerde veya kampüs içerisinde fazla baş açık dolaşmadan evlerine dönüyorlar. Diğerleriyse aynen yukarıda anlattığım gibi davranıyorlar. Ayrıca aynı hususlar erkekler için de geçerlidir. Ancak bir gerçek vardır ki, toplumumuzda erkeğin namussuzluğu çabuk unutulurken, kız çocuklarının ki ömür boyu leke olarak kalıyor. Ben bacılarıma şefkat ettiğimden uyarıda bulundum.

Ayrıca bu zamanda meşruiyet zor. Haklısın da ben bundan farklı bişey demedim de zaten. Sadece dedim ki, erkekler olarak mecburuz da, kadınlarımız ne demeye sokaklara dökülüyorlar. ısteseler evliya olup çıkabilirler evlerinde. Erkeklere de faydası olur belki bu sayede.

Ayrıyeten onların haklı davalarına sonunadek destek veriyorum. Başörtülüler de okumalı ama BAşÖRTÜSÜYLE. Başörtüsünü çözmek; çözüm değil, çözümsüzlüktür. Hak değil, haksızlıktır. Meşru değil, gayr-i meşrudur.

Başörtüsünden taviz vermeyip, okumaktan taviz verenlere selam olsun. Başını açanlar sizin hakkınıza girse de, Allah katında en yüce haklar sizlerindir.

Alıntı

Gözyaşlarıyla yazılmış dilekçe

Asrın Rabiaları Kâbe yollarında Rabbimize gözyaşlarından yazılmış bir dilekçe sunmak için!
Bismillahirrahmanirrahim
Kabe'ye yürüyerek giden Allah dostu Rabia Sultana hep imrenmiş ve gıpta etmişimdir.
şanlı Urfa'dan yürüyerek gelen ve Abdi ıpekçi Parkı'nda örtü mazlumları adına ve Allah'ın örtü ayetlerini yaşamak adına bir yıldır duran Yasemin ve Mehmet Turmak'ı ziyarete gittiğimde "Biz Kabe'ye yürüyerek gidiyoruz" deyince yüreğim duracak gibi bir hoş oldu.
-şerife Abla biz bir yıldır buradayız! Kışın soğuğunda, karında, buzunda burada üşüdük hasta olduk, yazın sıcağında yandık ve halkın bizlere emanet ettiği yüzlerce binlerce dilekçeyi Milletin Meclisi'ne etkili ve yetkililere teslim ettik ama kimseden ses çıkmadı! Artık bu yasağı çıkaranları ve bu yasağa sessiz kalarak susanları ve ellerinden, dillerinden bu kötülüğü durdurması gerekirken seyredenleri Rabbimize anlatmaya gideceğiz. Okullarından kovulan kızlarımızın gözyaşlarıyla yazılmış şikâyet dileklerini sunacağız Allahımıza ve de yürüyerek!.. Gayri ihtiyari,
-Tıpkı Rabia annemiz gibi mi? sözleri döküldü dilimden.
?Evet... dedi o gözlerinden ümit ışığı solmayan yeni gelin kınası henüz gitmemiş Yasemin...
-Evet hem de yürüyerek taa Kabe'ye kadar...
Aman Allah'ım! Aslında kıskanç birisi değilimdir ama kim Kabe'ye ve Mescidi Nebevi'ye gideceğim dese onu hased duygusu olmadan kıskanırım, gıpta ederim. Hele bu bir başka gidişti... Hem yürüyerek, hem de otuz yıldır örtülerinden dolayı bin bir sıkıntı çeken kız kardeşleri adına...
Evet Yasemin ve eşi Mehmet bu sefer de örtü eylemlerine dünyanın en güzel ve etkili eylemini katacaklar. Dünya tarihinde görülmemiş etkili ve güzel bir kutlu yürüyüş... Kabe'ye gidecekler dünyanın merkezine, tam ortasına, ilk ev ilk yuvanın olduğu mekana... Müminlerin yüreğinin toptan attığı kutlu beldeye... Dünya tarihinde ilk defa mümin kız kardeşlerinin gözyaşları ile ıslanmış, en anlamlı dilekçesini sunmak için gidecekler... Her renkten, her ırktan müminlerin kenetlendiği dertlerini sevinçlerini harman edip paylaştıkları en güzel mekana... Doyasıya ağlamanın günahlarından arınmak için annesine hasret bir yavrunun ana kucağına sığınmanın verdiği güvenle ağlamanın en güzel olduğu mekana gidecekler hem de yürüyerek...
Bizden selam götürün Sevgili Efendimize diyerek dilekçemi yazmaya koyuldum
Güllerin efendisi Peygamber Efendimize... Türkiye'de otuz yıldır süren bir zulmü şikâyet için... Allahım! Bazı kulların Senin kesin emrin "Mümin kadınlara söyle başörtülerini yakalarının üzerine örtsünler!" diyen buyruğunu sevmeyenler var, sevmedikleri gibi sevenlere de, siz bunu hayata geçiremezsiniz diyenler var... Yıllardır bu dayatma ile yüzlerce genç kızımız mazlum, binlerce öğretmen kız kardeşimiz aldığı eğitimle bu ülkenin yavrularına hizmet vermek için çırpınırken elleri kolları bağlanmışçasına evlerinde bekleşiyorlar...
Yasemin ve eşi son hazırlıklarını yapmışlar sırt çantaları ve uyku tulumlarından ibaret eşyalarını denkleştirirken "Abla biliyor musun ben çocukluğumdan beri kendimi hep Kabe'ye doğru uçarak gittiğimi hayal ederdim demek ki kaderde yürüyerek gitmek de varmış..." dedi. Ben de inşallah meleklerin kanatlarıyla uçuyormuşçasına kolayca gideceksiniz dedim. Çocuklar gibi heyecanlıydı eşiyle birlikte eşyalarını hazırlarken. Önce ıstanbul'a gidip güzeller güzelimizin ıstanbul'u işaretiyle oraya gelip Rasullah'tan sonra da maneviyatıyla sancaktarlık yapan Eyüb Sultan'ı ziyaret edeceğiz. sonra Allah'ın izni ile ezanlar bu semalardan dinmesin, bacımın iffeti çiğnenmesin için canlarını vermiş iki yüz elli bin şehidimizin mekanı Çanakkale'ye gideceğiz onların da manevi desteklerini alıp, görülmeyen ama ülkemizin şu haline gözyaşı döküp kemikleri sızlayan ecdadımızı ziyaret edeceğiz, ardından tekrar Ankara'ya gelerek Ankara'nın manevi mimarı hocaların hocası Hacı Bayram Veli'den, Ya Bismillah deyip, Kabe'ye doğru yürüyeceğiz diyerek yol güzargahlarını anlattı. Türkiye'de ikibin kilometre yürüyecekler bu yol güzergahında tüm veli ve şehid kabirlerini ziyaret ederek Halil ıbrahim diyarından sonra ver elini dünyanın kalbinin attığı merkez Kabe... Yasemin, "Biz artık yok insan haklarıymış, yok ahimmiş onların aldatmacadan başka bir şey olmadığını ve kimseden bir şey istemeyin yalnızca Benden isteyin diyen Rabbimize iltica edeceğiz, başka kapılarda hak arayarak Rabbimizi darıltmak istemiyoruz dediler. Yasemin ve on arkadaşı ve yürüdükçe katılımların artacağı özgürlük yürüyüşçülerinin arkasından Yasinlerimiz, Fatihalarımız, Sure-i Fetihlerimiz sizinle...
YOLUNUZ AÇIK OLSUN...

şerife Katırcı
Vakit Gazetesi



Bu yazılarla aynı duygulardayım beni anlayın...

Alıntı

Başörtülü meleklere:

YÜREK YANGINLARI

Ansızın bir duman yükselir gülüm,
Bu ruhsuz kentin ufuklarında...
Ve.. Yangınlarda gönüller...
Kavrulan bedenindir, kış ikindilerinde..
Ve.. Bin yalana adanmış taptaze yürekler...

Ağıtlarım SANA’dır.. ZAMÂNA’dır,
Ve.. SENDEKı BANA’dır, gülüm!..

Bir bir boyun büker fidanlarım,
Dallar tomurcuklanmaz, çiçeklenmez baharlar..
Ve.. Meyve vermez artık ağaçlar..
Bu hasat mevsimidir gülüm!..
Ve.. Biçilen yüreklerdir, Aysız gecelerde,
Hiç ekilmemiş topraklardan...

Ah!.. Yine yangınlarda yüreğim!..
Ah!.. Bu Aysız geceler!..
Bu bereketsiz toprak, bu ruhsuz şehir!..
“Gülleri hep kokusuz, kokuları gülsüz” şehir!..
Ah! O, insanları nursuz şehir!..

Biliyorum yangınlarda yüreğin!...

Ağıtlarım ZAMÂN’adır gülüm, feryatlarım SANA..
Ve isyânım: SENDEKı BANA’dır..
Bilirsin: Baş eğmişsem, bu yalnızca RAHMAN’adır..
Ve.. şikâyetlerim, asla O’ndan değil, ONA’dır..

Yemin olsun ki,
ZAMÂN’a, SANA ve SENDEKı BANA,
Ve.. ilk başta YARADAN’a.. Yemin olsun ki,
Va’dedilen, elbet olacak gülüm!..
ışte o gün:
Ebâbil Kuşları’nın kanatlarında YÜREKLERıNıZ,
şehri teslim alacak, Ebrehe’nin Ordusu’ndan..
şehri ve zamânı..
Ve.. Özbenliklerini, nefsin sultasından..

Ve bitecek yangınlar gülüm!..
Bitecek ve ateşler gül bahçesine dönecek...

ışte O GÜN,
Ben olamasam da SENDE,
Bil ki..
şükürlerim RAHMANA’dır..
Ve bu seslenişim,
SANA ve SENDEKı BANA ve ZAMÂNADIR..

monaroza


... ve bu yazılanlardan başını açan zavallıların zerre kadar hissesi yoktur. Başını açıp ağlamanın faydası yoktur. Açmayacaksın, davanda sonunadek yürüyeceksin. Yoksa millete maskara olursun. Dostunu da, postunu da kaybedersin.

Son sözüm,

"ınanıyorsanız, üstünsünüzdür."
"ınandığı gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar"

Bu konuda daha satır yazmayacağım. Beni anlayan anlar, anlamayan da anlamasa da fark etmez...[/quote]
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir