HER ıNSANDA ALLAH’IN BıR ıSMı BASKIN
Bununla beraber her insan, hayatında Allah’ın farklı bir ismini daha baskın şekilde gösterebiliyordu. Bediüzzaman’ın da “ınsan bütün esmâya mazhardır; fakat... tenevvü-ü esmâ (isimlerin çeşitliliği), insanların dahi bir derece tenevvüüne (çeşitliliğine) sebep olmuştur” diyerek ifade ettiği bu gerçeği, Dr. Saraç şöyle dillendiriyor:
“Her insanda Allah’ın 99 isminin belirli açılımları bulunuyor. Ancak bunların bazıları baskın, bazıları dengede, bazıları uyur durumda. Örneğin sürekli her konuda geri kalıyorsanız, El Müzill isminin etkisi kuvvetli demek. El Mukaddim ise tersine, öne geçirici bir etki yapıyor, insan onun etkisini kullanmayı bilirse atak yapabiliyor.”
Peki insan, kendisinde Allah’ın hangi isminin daha baskın olarak tecellî ettiğini, ya da hangi isimleri daha çok üzerinde göstermesi gerektiğini nasıl anlayacaktı? Çünkü Saraç’a göre, insan hangi alanda sıkıntı yaşıyorsa, Allah’ın o alanla ilgili ismini daha ziyade zikretmeliydi.
Saraç’a göre, kişinin bunu tespit etmesinin yollarından biri, kendi içine dönerek, sakin bir şekilde hayatın hangi alanında sıkıntılarının olduğunu tespit etmekten geçiyor.
KIRK GÜN RUH TEKÂMÜLÜ
Dr. Saraç ayrıca, bahsettiği zikir tekniğinden daha fazla verim almak için, zikirden bir gün önce ‘detoks (arınma)’ denilen sebze türü gıdalarla beslenmeyi esas alan bir diyet programına başlamak gerektiğini söylüyor. “40 gün boyunca mümkün olduğunca az kırmızı et, sarmısak, soğan, kırmızı pul biber yenmesi gerek” diyen Dr. Saraç, “40 gün hiç yalan söylemeyin, kullanmadığınız eşyaları ihtiyacı olanlara verin, içinde bulunduğunuz ortamı daha pozitif yapmaya çalışın, sık sık doğaya açılmaya, mükemmelliğini fark etmeye çalışın, çocukların başını okşayın, duâ edin” derken de, aslında hep fıtrat dini ıslâmın prensiplerine işaret ediyordu. Nitekim Bediüzzaman da, insanın mizaç ve huylarının beslendiği şeyden etkilendiğini söyleyerek, “Kırk günde hergün et yiyen kasâvet-i kalbiyeye dûçâr olur” darbımeselini buna delil gösteriyordu. (9. Lem’a, s. 89)
Öte yandan insanın manevî/ruhsal boyutta derinleşmesi, maddiyâtta sığlaşmasıyla mümkündü. Yani insan maddeden uzaklaşmalıydı ki, mânâda yoğunlaşabilsindi. Bediüzzaman bu gerçeğe “Maddiyatta tevaggul eden, mâneviyâtta gabileşir ve sathî olur” sözüyle de işaret etmişti.
ışte Saraç’ın, 40 gün çalışılması gerekir dediği zikir tekniği için tavsiye ettikleri, aslında her zaman için insanın ruh tekâmülünü sağlayacak ıslâmî prensipler.
ESMÂ HAZıNESı: CEVşEN
şifâ kaynağı olarak Allah’ın isimleri zikredilince, Cevşen’den bahsetmemek mümkün değil elbet.
Cevşen de, Cebrail’in (as) Peygamberimize (asm) indirdiği ve içerisinde Allah’ın binbir isminin bulunduğu tesirli bir duâdır. Zeyne’l-Âbidin (ra) tarafından rivayet edilen bu zengin duâyı Bediüzzaman da okumuş, hatta birçok sıkıntıdan bu duâ sayesinde kurtulduğunu ifade etmiş, başkalarına da okumasını tavsiye etmiştir.
ZıKıR VE DUÂ ıBADETTıR; NETıCESı AHıRETE BAKAR
Ancak burada küçük bir hatırlatma yapalım. Her ne kadar Dr. Saraç, ortaya koyduğu zikir tekniğinden, Müslüman olmayanlarca da yapılabilen bir teknik olarak söz etse de, en azından Müslüman olanların, mensup oldukları dinlerinin bu konuda koyduğu ölçüyü bilmesi gerekir. Bediüzzaman bu hususu en güzel şekilde izah etmiştir. şöyle ki:
Herşeyden önce, duâ bir ibadettir. Allah’ın isimleriyle yapılan zikir de bir ibadettir. Yapılan bu zikir ve duâlar neticesinde dünyada elde edilmek istenen bir takım şeyler ise, yapılan duânın/zikrin vakti olarak algılanmalıdır. Yani elde edilmek istenen neticeler, o zikrin amacı/hedefi haline gelmemelidir. Hedef, bir ibadet şuuruyla Allah’ın rızası olmalıdır. Allah, arzu edilen şeyi dilerse verir, dilerse vermez. Verirse şükredilir, vermezse ilgili duânın/zikrin vaktinin bitmediği düşünülerek, ibadete devam edilmelidir. (Bu hususun detaylı izahı için bkz: Bediüzzaman, Sözler, 23. Söz, 5. Nokta)
NAMAZ TESBıHATI GÜNLÜK ıHTıYACI KARşILIYOR
Allah’a duâ edilmektedir. ınsan ruhunun, günün her vaktinde maddî-manevî pek çok ihtiyacının olduğu dikkate alınırsa, bu esmâ hazinesi tesbihatın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Ki, Bediüzzaman’ın, sırf talebelerinden birinin bu namaz tesbihatında gösterdiği tembellikten dolayı, ‘tesbihatın önemini’ anlatan bir mektup yazması da konunun ehemmiyetini ortaya koymaktadır.