Giriş yapmadınız.

1

25.02.2007, 17:54

Gönül Sırrı

Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar, kalblerinde akıl almaz birtakım sırların saklandığını bilir, fakat yorumuna bir türlü ulaşamazlar.

Çünkü, gönül sırrı en mükemmel insanda bile, yeniden arınarak varılabilen bir tazelik ve zindeliktir.

ıçimizdeki "ben"in önüne dünya gürültü ve curcuna­sından duvarlar örmez isek, tanıdığımız kulağın dışında içimizdeki "ben"in bir başka kulak taşıdığını sezebiliriz. Kalbin bu özelliği, bazan büyük üzüntü ve acılar­dan sonra berrak bir şekilde ortaya çıkar. Eğer kendi hayatımızı çok iyi incelersek; hüzün, ayrılık ve acı dolu günlerde içimizdeki "ben"in, yani gönlün paha biçil­mez varlığını mutlaka sezeriz. ınsanoğlu, o zaman bir kalb gözü, bir kalb kulağı taşıdığını fark eder. Bu tesbitleri en açık haliyle sevgide ve muhabbetle görmek mümkündür. Tersine, kin nefret, ihtiras gibi duygular gönül gözünü ka­pattığında, nağmelerin güzelliği de manasını kaybeder.

Gönül sırrının en mühim vasfı zaman ve mekan öte­sinde yaşamasıdır. Bu yüzden, gönül sırrı bir kez açıl­dı mı, çok uzaklardaki nağmeleri dinler, asırlar öncesinde yaşamış bir güzelliği seyreder. Beden atı­na binen ruh, kalbin bu mana sırrı ile sonsuz mekanlara, sevgilere intikal eder. Kalbin sevgi ve merhametten uzak halinde ise, ruh beden kafesine sıkışıp kalmıştır. ışte o za­man idrakler, düşünceler, fikirler kurur. Ateistin seyret­mek istediği cüce insan tipi doğar.

Dolaşımın, dolayısıyle maddi canlılığın; aynı zamanda duyguların ve sezgilerin merkezi nasıl kalb ise,insandaki, kainata sonsuz boyutlarda açılan mana sırrının merkezi de kalbdir. Ve gönül, bir manada, iç dünyamızda insan gerçeğinin merkezidir. Bu yüzden, bilinmesi ve sezil­mesi mümkün olmayan en büyük gerçeği, Allah'ı, kesin bir şekilde ancak kalb sezer ve bilir. Çünkü Allah'ı bil­mek ve sezmek, kainatı bilmek ve sezmek demek­tir.

Sevgi ve merhamet gibi, ilahi kudretin sırrından yan­sıyan yüce duygular, bu sebeple, ancak kalbde yaşayabilir. Kalbin sonsuz derinliklerinde, bizi gerçeklere gö­türen ve bütün kainatı seyrettiren bir ekran var­dır. Bu gönül ekranında mutlak gerçekler, sevgiden ve merhametten yana olan güzellikler seyredilir. Bu manada bu ekranda bir "teklik" sırrı vardır. Her inanmış ve yücel­miş insan, merhametten güzellikten sevgiden yana aynı hissi duyar sanki insanlar, kalblerinin özündeki bir nokta­dan tek tek bu ilahi şebekeye bağlanmıştır. Bu şebekenin hattında güzellikten, sevgiden başka bir geçiş yoktur. Na­sıl kalb, günde yüz bin kez kanı basarak bütün hücrelere hayat veriyorsa, manasında da, milyon­larca defa bizi bu gönül ekranına çeker. Ne çare ki,insanlar çoğu kez çirkinlikleri seyreder, onun peşinden ko­şarlar. Özünde kainatın eşsiz güzelliklerine açılan gönül penceresinden habersiz dolaşır, dururlar.

ışte gönüldeki bu sır insana has bir hususiyettir ki, hiç bir yaratılmışa verilmemiştir. ınsan Allah'ın gönül yoluyla sezme istidadına sahiptir. O, bu vasfıyla mekânların ve alemlerin ötesine sıçramış olur. Bu itibarla cisminin kü­çüklüğü nisbetinde manası ile, büyük bir alemdir insan. Hz. Ali'nin "Sen küçük bir cisimsin, fakat sende büyük bir alem dürülmüştür" hikmetli ifadesi bu haki­kate işaret etmektedir. Akıl almaz insan mucizesinin özün­de.ki büyük gerçek budur.

Kaynak: Onk. Dr. Haluk Nurbaki

2

25.02.2007, 18:03

Peygamber Efendimizi “niye” ve “ne kadar” sevmeliyiz?


Hazret-i Ömer, –radıyallâhu anh-:


“-Yâ Rasûlallah! Sen'i canım dışındaki her şeyden çok seviyorum!..” diye sevgisini arzedince Peygamberimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Hazreti Ömer -radıyallâhu anh-'ın elini tutar ve:


“-Beni canından çok sevmedikçe olmaz, Yâ Ömer!” buyurur. O da hemen:


“-Canımdan da çok seviyorum Yâ Rasûlallah!” der.


Bunun üzerine Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:


“-şimdi oldu.” buyurarak, muhabbetin ne derecede olması gerektiğini öğretmiştir.


Allah razı olsun
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir