Giriş yapmadınız.

harenur

Acemi

  • Konuyu başlatan "harenur"

Mesajlar: 53

Meslek: Öğrenci

Hobiler: tasavvuf,ney,mevlana

  • Özel mesaj gönder

1

14.02.2007, 21:22

Miracın senin olsun

Prof. Dr. Mim Kemal Öke’nin Namaza Başlayışı

>>Tanınmış akademisyen-yazar Prof. Dr. Mim Kemal Öke, namaza nasıl
>>başladığını yazdı. ışte Prof. Dr. Öke’nin ilk kez Konya’da yerel
>>bir gazetede yayımlanan ve her paragrafı anlam yüklü, düşündüren
>>öyküsü. “Mir’acin Senin!” ımanı ibadetle tamamlamak gençlik
>>yıllarıma nasip oldu. “Bu eşiği geçişim, gurbetteki eğitimim
>>sırasında, kendimle yüzleşmem ile başladı” gibime geliyor.
>>
>>Avrupa’da Pazar günleri Hıristiyanların ibadet günleridir. Kilise
>>çanlarıyla başlayan bu günde, Hıristiyanlar en temiz elbiselerini
>>giyerek, ailece kiliselere koşarlar. O gün spor müsabakaları, hatta
>>bazı yerlerde barlar, restoranlar bile kapalıdır. ıste böyle bir
>>ortamda yedi yıl yaşadım ben… Pazarları dinlenme günümdü. Ama
>>yapacak bir meşgale bulamaz; kendimi bu haftalık teneffüs
>>sürecinde, yalnızlaş(tiril)miş hissederdim. Hatta birazda galiba,
>>Hıristiyanlara imrenirdim. Onların o günü ulvî bir atmosfer içinde
>>geçirmelerini kıskanırdım. O zamandan sormaya başladım kendime;
>>”Sen nesin?” Dinin, kişinin kimliğinde temel taşı olmasını
>>kavramıştım çok şükür. Ama ya ben? Evet, ailem daha küçükken bazı
>>sure ve ayetleri ezberletmişti. Hatta “yatmadan önce Allah’a dua
>>etmemi” de tembihlenmişti. ıyi niyetli ebeveynlerim şehirli
>>uygarlık içinde büyüttükleri evlatlarını, adeta
>>”protestanladırılmıs bir din telâkkisi” içinde, modern” Müslüman
>>olarak görmeyi arzuladıklarından olsa gerek, “kabahat de ibadet de
>>gizlidir” zihniyetiyle, Allah’a gecenin o ıssızlığında el açmamızın
>>uygun düştüğünü belletmişlerdi bana. Din şahsi, belki de mahrem bir
>>olguydu onlara göre… Üniversite ise sorgulama insiyaki açar
>>insanda. Benim okulum da dünyanın en saygın üniversitesiydi.
>>Kurulusu XII. Yüzyıla inen bir müessese. Akademik hayatin
>>gerçekleştiği bir alem vardı, birde günlük yaşantının geçtiği
>>müstakil kolejler… her biri bir Hıristiyan azizin ismini
>>taşıyan bu kolejlerden birinde kalıyordum. kolejlerin her birinin
>>bünyesinde ”chapel” dedikleri kilisecikler bulunuyordu. Bu
>>kiliseler tarihi özellikleriyle hem bir turist uğrağı, hem de
>>öğrencilerin ibadetlerine tahsis edilmiş tapınaklardı. Üniversite
>>açıldıktan sonra, kolej yetkilileriyle öğrencilerin tanışma
>>çaylarından birinde, kolejin papazı yanıma geldi. “-Siz kimsiniz?”
>>dedi. “Biz sizinle chapel’de hiç karsılaşmadık.” Doğrusu
>>endişelenmiştim. Olur ya, Papaz efendi; “bu üniversitede kiliseye
>>devam etmeyenleri dışlarız.” Derse ne yapardım? Yani onca zorlukla
>>girdiğim üniversiteyi bırakıp, Türkiye’ye mi dönecektim? Papaza
>>biraz da mahcup bir tavırla; “Affedersiniz, ben Türk ve
>>Müslüman’ım…” diyebildim, o kadar… Ürkek halimi gören papaz,
>>derhal özür dilercesine sözü değiştirdi. Ve sudan konulara doğru
>>bir gedik açtı. Birkaç hafta geçti oradan. Bu kez bir arkadaşım,
>>kolej bahçesinde beni görünce; “Hey, papaz seni çağırıyor.” Demez
>>mi! Korktuğum başıma geldi, diye iç geçirdim. Oysa ki papaz beni
>>güler yüzle karşıladı. “Otur!” dedi. “Bu ülkede siz Müslümansınız.
>>Sizin de ibadet etmeye hakkınız var. O nedenle ben üniversite
>>yetkilileriyle görüştüm. Müslüman öğrencilerin de, ibadetlerini
>>aksatmamaları için, bir oda tahsis etmeye karar verdik. Gelin o
>>odayı gezelim. Uygun olup olmadığını söyleyin bize. Uygunsa o zaman
>>tefrişi için ne gerekiyorsa temin ederiz. Tabii, üniversite
>>bütçesinden.” şaşırmıştım. O günden itibaren Aziz Rasmus’un odası
>>bir mescide çevrildi. Hem de ayni mahalde bir Türk Cemiyetinin
>>temelleri atılarak. Papazın bu jestine karşılık; “-Biz Müslümanlar
>>namazımızı, her yerde, odamız da kılarız” diyemedim. Hem toplu
>>halde kılınan namazlar için böyle mekân bulunmaz bir nimetti…
>>Herhangi bir Müslüman Derneğinin bulunmadığı bu küçük üniversitede,
>>namaz bile kılmak alışkanlığı olmayan benim üzerime kalmıştı.
>>ımamlık… Türkiye’den uzaktım. Kime yazıp, bana malzeme gerek
>>diyecektim. ımdadıma üniversite kütüphanesi yetişti. Türk-ıslam
>>Literatürünün, hem de orijinal dillerinde bolluğu, bu üniversitenin
>>şarkiyat fakültesinde ne kadar vukufla öğretildiğini anlamamı
>>sağladı. ılmihale dalıp, neredeyse bütün derslerimi bıraktım.
>>Üstelik ıbrani, ısevi başlangıcıyla… Hepsini taradıktan sonra;
>>”-ıyi ki Müslüman’ım” dediğimi hatırlıyorum. Taklid-i imandan,
>>tahkik-i imana o safhada geçmiştim herhalde. Toparlandığım bilgiler
>>ile hem kendi namazlarımı kılıyor, hem de öğleleri üniversitenin
>>Müslüman asilli öğrencilerini, duvarlara yapıştırdığım ilânlarla
>>mescide çağırabiliyordum. O günlerde kolejde ayni suiti paylaştığım
>>arkadaşım temiz bir ıngiliz idi. Bir gün ibadet için yatak odama
>>çekilip, kapıyı da kilitlemiştim. Bizim ki kapıyı vuruyor, bir
>>daha… Dışarı çıkıp, sarmaşıklara tutunarak, balkona tırmanıyor.
>>Oradan girmek isterken, kolej yetkililerine yakalanıyor. Vaziyeti
>>anlatıyor. Onlarda şüphelenerek, bir yedek anahtarla cümbür cemaat
>>kapıyı acıyorlar ve görüyorlar ki, adam namaz kılıyor. Binlerce
>>defa özür dilediler. Ama arkadaşım o gün hayli sitem etti bana.
>>”Niye kapıyı kilitledin? Ben seni rahatsız mi edecektim? Kınayacak
>>mıydım? O kadar kalpsiz ve imansız biri miyim ben? Sana bir şey
>>oldu zannedip, telâşlandım” dedi. O gün ibadetten utanılmaması
>>gerektiğini öğrenmiştim. Noel tatilinde. Türkiye’deydim. Aileme
>>kavuşmak çok güzeldi. ılk gün namazımı aksatmamak için odama
>>çekildim. Hani o eski alışkanlığım var ya, kapıyı da kapamıştım. Bu
>>kez kilitlemedim. Namazım sırasında annem bir şey söylemek için
>>odama girdi. Durakladı, çıktı. Sonra babamla fısır fısır
>>konuştuklarını duydum. Ses etmediler. Sorgulamadılar. Birkaç namaz
>>daha geçti. Annem devamlı kılıp, kılmayacağımı sordu. Başımı
>>salladım. Üstünde durmayacaklar sandım. Ertesi gün sanki benimle
>>ciddi bir şey konuşmak ister gibi karşıma dikildiler. Bu kez babam
>>sordu. “-Evladım, sakın ola ki, ıngiltere’de bu aşırı ıslâmcı
>>gruplara falan takılmış olmayasın? Bu değişiklik niye?” Güldüm.
>>Anlatmaya çalıştım onlara. Dinlediler. Ne onay, ne itiraz… Nötr
>>bir ifade ile… Bir gün sabah namazına kalkmıştım. Gürültülerden
>>anladım ki, onlarda ayaklanmış, odama girmiş, arkamda duruyorlar.
>>Seyrediyorlar beni… Selâmlarımı verdim. Seccadeyi katlıyordum ki,
>>babam “Dur” dedi. Meraklı gözlerimi onlara çevirince, annemin
>>basındaki başörtüsünü fark ettim. “-Biz sana bir şey söylemek
>>istiyoruz” Bir anlık sessizlik; “-Bize de kılmayı öğretsene…”
>>Annem de “hem de hemen” dercesine başını sallıyordu. ışte o günden
>>sonra namazlarını hep kıldılar. Üstelik bunu benden imrendiklerini
>>iftiharla söyleyerek… Hatta babam zaman zaman yanıma gelip,
>>nafile namazlarının günde kırklı, ellili, yüzlü rakamlara vardığını
>>müjdeledi bana… Çocuklarıma yaşları gelince hiçbir şeyi empoze
>>etmedim. Bu, onların inisiyatifi ile gelişmeliydi. Ancak bizi
>>görüyorlardı. Oğlumun ne zaman namaza başladığını hatırlamıyorum.
>>Lise yıllarında Ramazan’da teravihe ve bayram namazına gidişimiz
>>dışında belleğim bir şeyi kaydetmemiş. Ergenlik cağında bile edepli
>>olan oğlum, arada bir yanıma gelir, dini meselelerden söz eder,
>>daha doğrusu sorardı. Ben de dilim döndüğünce anlatırdım ona..
>>Sonra, o da babası gibi üniversiteyi yurt dışında okumaya başladı.
>>Ramazan’a yakın seccade istedi bizden. Kargo ile hemen gönderdik.
>>Beş vakit namaz kılmaya başladığını söylüyordu. Orucunu ise
>>ortaokuldan itibaren, aksatmadan tutmuştu. Erken yattığımız bir gün
>>telefonumuz çaldı. Oğlumdu. Telâşlı, hatta biraz korkmuş bir ses
>>tonu vardı. Titrediğini hissettim. Ağlamaklıydı. Ya da ağlama
>>sonrası bir hal. Benimle konuşmak istiyordu. “-Baba, ne oldu
>>biliyor musun? “Eyvah, diye iç geçirdim. (O saatte kötü bir haber
>>alma endişesiyle…) “-Namaz kılıyordum. Kapım kapalıydı. Bir anda
>>bir rüzgar doldu içeri. Odada dolaştıktan sonra adeta bir hortum
>>gibi beni odakladı. ıçime girdi sanki. Ve o anda sanki arkamda biri
>>ile birlikte namaz kılmış gibi olduk.Sonra ayni rüzgâr perdeleri
>>yalayarak, pencereden çıktı, gitti. Bir ağlama tuttu beni.
>>Gözlerimden yaşlar boşaldı. Vücudumu titreme aldı. Hâlâ o halin
>>içindeyim. Bana ne oldu baba?” Ne dersiniz? Ne anlatırsınız? Tefsir
>>edecek kadar ehil de değiliz ki!… -Mübarek olsun oğlum. Bir ikram
>>sunulmuş olmalı sana…” Bu sözlerimin ne mânâya geldiğini anladı
>>mı, kavrayabildi mi, bilmiyorum. Zaten ben de anlayamamıştım ki
>>zuhuratı. Ne var ki, ben; evet ben!… Gıpta ettim herhalde oğluma.
>>Bana öyle bir hâl nasip olmamıştı. Yani açıkçası onu hem kıskandım.
>>Hem de telâffuzu imkânsız bir hoşnutluk içine girdim. Oğlumdan on
>>yaş küçük kızıma gelince… Yaradılışın efsanesi çeşitliliğin bir
>>nişânesi olarak, sıra dışı bir çocuktu o… Ve daha yürüyemeden
>>namazını kildi yavrum. Onu kucağımıza alıp, bir Allah dostunu
>>ziyarete gitmiştik esimle birlikte. Allah dostunun hane-i saadeti
>>kalabalıktı. Hepsi de “gözyaşı uygarlığının” fertleri. Sessizliğin
>>konuştuğu, ruhaniyetin sarmaladığı o atmosferde talimat uyarınca
>>çocuğu Allah fakirinin önüne bıraktık. Eller acildi Yaradan’a…
>>Dudaklar kıpırdadı. Ve kızımız, herkesin yaşaran gözleri şahit
>>olduğu gibi, sanki Yüce Efendisi’nin huzurundaymiscasina kendi
>>safiyeti içinde ilk namazına başladı. Hayır, bu “halisunasyon”
>>olamazdı. Göz yanılması hiç değildi. Yürekler kabarıp, taşacak gibi
>>olmuştu. O anda bebeğime doğru hamle yapıp, yanık bağrıma basmak
>>istedim onu… Ama kıpırdayamıyordum. Bir el kolumu tuttu. Hıçkıran
>>annesiydi bu.. Ani el ele paylaşmak istemişti benimle. Göz yaşların
>>adeta hicap perdesi oluşturmuş, hakikati gizler bir misyon
>>yüklenmişlerdi. Bu “türbülans” ne kadar sürdü, nasıl ölçeyim. Bir
>>sure sonra Allah dostuna çevrildi gözlerim. Avuçları yüzünü
>>sıvazlarken, ter boncukları da silmiş oluyordu. Gözlerini açtığında
>>cemâlden, celâle gecesinin bâriz hatları yüzünde şekillenmişti.
>>”-Haydi, geçmiş olsun, artık gidin!” dedi. “Gelmemeniz de olurdu.
>>Gıyabınızda okurduk. Biz de merasim yoktur. Bu is kalp isidir.” Biz
>>de sessizce kapının yolunu tuttuk. Teşekkür etme nezaketi
>>gösterebildik mi, hatırlamıyorum. Ama bir daha o kapıdan
>>ayrılmadım. Kızımız bize bereket getirmişti. Yürüdü, uyudu. Okula
>>başladı. ıslerim acildi. Yeni bir sitede ev almak istedik.
>>Seçenekler kondu önümüze. Birini beğendik. Biraz ufak ama
>>kaliteliydi. Ödeme plânımız ev sahibinin beklentisinin gerisinde
>>kalıyordu. Yeni evin içinde dolaşıyor, hanımla hesap yapıyorduk.
>>Hülyanın maddi bedeli yok ya, geziniyorduk iste… Bir ara
>>kızımızın yokluğunu fark ettik. Acaba kapıyı açıp, dışarı mı
>>çıkmıştı? Aman kaybolmasın diye kapıya doğru hamle yaptım. Salona
>>girdiğimde rükudaydı. Namaz kılıyordu. Gözlerim beni aldatıyor
>>olmalıydı. Takla mı atacak oyun mu oynuyor dememe kalmadı. Namazına
>>devam etti. O günlerde beş yaşındaydı. Ve namaza durmuştu. Kıblesi
>>de doğruydu, hareketlerinin insicamı da… Durdum, onu seyrettim.
>>Arkadan emlâk danışmanı ve hanim da ayni sahneyi hayretle
>>izlediler. şaşkınlık sükûnetini ben bozdum. “-Burayı alıyorum!…”
>>demiştim. O daireyi aldık. Sıkışmadan da ödedik. Simdi ben, her gün
>>beş vakit kızımın o namaz kıldığı yerde, ibadetimi yapıyorum. Yine
>>günlerden bir gün, namazımı yeni bitirmiştim ki, anaokuluna giden
>>kızım yanıma geldi. Söyle bir baktı bana, ve dudaklarından;
>>”-MIR’ACIN SENIN!” sözleri döküldü. Önce tam duyamadığımı sandım.
>>Tekrarlattım. “-MIR’ACIN SENIN!” Sonra çocuksu bir ifade ile
>>uzaklaştı yanımdan. Bir şarkı mırıldanıp, bebekleriyle oyuna
>>daldı. Belki namaz en ulvî mânasıyla, en güzel böyle
>>anlatılabilirdi. “Bu sözü oğluma, o gece telefon edişinde niye
>>söyleyemedim.” Diye hayıflandım kendi kendime… O anda; ilk namazı
>>anne ve babama nasıl ben öğretmişsem, benim çocuklarımda bana bir
>>şeyler öğretiyorlar gibime geldi. Geriye doğru bakınca sadece ilk
>>namaz hadisesi “şahdamarından YAKIN’IN” esrarını, bir hardal tanesi
>>kadar bile olsa anlamaya başladığımı hissettim.

2

13.04.2007, 16:55

bir yerde okudum...eklemeyi düşündün...arama yapınca eklendiğini gördüm...ALLAH razı olsun...

RABBıM kılmayanlarada nasip etsin...gerçekten farklı ve enteresan bir başlangıç olmuş...bi hayli etkilendim...selam ve dua ile...

harenur

Acemi

  • Konuyu başlatan "harenur"

Mesajlar: 53

Meslek: Öğrenci

Hobiler: tasavvuf,ney,mevlana

  • Özel mesaj gönder

3

13.04.2007, 19:00

:) sendende Allah razı olsun kardeşim,bende çok etkilenmiştim yazıdan,dualarınada amiiin diyorum.muhabbet ve dua ile :)
Muhabbetle
harenur

4

14.04.2007, 09:02

Allah razı olsun ilk defa okudum. Beni de etkiledi.
Bir saat ilim öğrenmek, [mesela ilmihal okumak] geceyi ibadetle geçirmekten daha çok sevaptır. ( Dürr-ül-muhtar)

5

26.04.2007, 17:12

Okurken şaşırdım, imrendim bir sürü hallere girdim

Allah razı olsun.
Kıyılara vura vura hayatım, yosun tuttu düşlerim...
Aynaları kullanarak eskittim, eksidi gülüşlerim...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir