Giriş yapmadınız.

1

25.02.2004, 14:53

Kabirden Mektup

Canim Annecigim
Hani bas ucumda toplanmis,telas icinde feryadu figan ile gözyasi döküyordunuzya iste o anda dünyada iken hic görmedigim, tanimadigim varliklar geldi yanima.
Meger onlar Meleklermis.
Azrail ve diger görevli melekler...
o esnada bir sey daha oldu.
Bana Ahirette ebedi kalacagim yer gösterildi.
Alevler vardi orada.
Ceza yeriymis orasi.
Her seyi anladim.
Ihmalimi de hatalarima da.
Ve cok korktum anne.
Bir ürperti sardi bedenimi.
Öyle bir sIkIntiya girdim ki sizleri de taniyamaz öldum.
Azraile baktikca korkumun siddeti artti.
Cok heybetliydi.
Pisman olmustum dünyadaki gafletime.
O sirada Allah'u Teala dan salih ameller isleyebilmek icin ölümü geciktirmesini ve beni tekrar geri dünaya göndermesini istedim.
Ama vakit cok gecti.
Istedigim kabul olunmadi.
Tabi bunlardan sizin haberiniz olmadi.
Nasil aci cektigimi hissedemediniz.
Öyle ya ne bilecektiniz.
Benim gibi Azraili bütün dehsetiyle görmediniz ki.
Hani dünyada iken Sekerati Mevt diyorlardiya ne kadar zormus.
O anki aciyi anlatmak mümkin degil.
O gün gelipte Azraille karsilasanlar bilir ancak.
Yani tadinca bilir ana tadinca bilir.
Gercekten Peygamberimiz (sav) in "Allah'im sekerati mevtte ölüm zahmeti ve bayginligimda bana yardim et." diye dua ettigini söylerdi hocalar da sanki kulagimin birinden girer nefsime hic etki yapmadan digerinden cikardi.
Ne kadar dogru imis.
Yani anlayacagin anacigim o ölüm ani kasabin elinde derisi soyulan koyunun düstügü an gibi bir hal.
Izdirap dolu bir an.
Cok ama cok zor,ve cok korkutucu.
Bu korkunc manzara karsisinda biliyor musun ruhum bedenimden cikmak istemedi ana, parcalara ayrildi kacisip duruyordu bedenimde.
Ruhum cikmamakta direndikce melekler de bana azap ettiler.
Iste böylece daha ruhum cikmadan kabir azabi baslamisti.
Nihayet ruhum bedenimi terk etti de bende bu azaptan kurtuldum.
Hep düsündüm durdum anne.
Acaba bu kadar cezayi hak edecek ne yaptim?
Fakat sonradan anladim bu cezanin sebebini.
Meger bunlar dünyada isledigim kotu amellerin sonucuymus.
Azrailin yaninda iki melek daha vardi biri rahmet diyeride azap melegiymis.
Ölen iyi kimse ise azrail aldigi ruhu rahmet melegine kötü kimse ise azap melegine verirmis.
Allah'in emri böyle imis.
Bir yigin azaptan sonra azrail ruhumu aldi.... ve.... azap melegine teslim etti.
O zaman daha önce gösterilen ahiretteki yerimin ne kadar koöü oldugunu daha iyi anladim.
Zaten ruhum alinacagi sirada bir kus gibi gögsümün en üst tarafina, köprücük kemigime firlamisti.
O zaman meleklerin konusmalarinda her sey belli olmustu.
Cünki, "bunu kim tedavi edecek?" diye bir birini soruyorlardi.
O ani ve sIkIntilarini anlatmak imkansiz anacigim.
Ayaklarim birbirine dolasti melekleri görünce.
Belki sizde fark ettiniz ayaklarimdan kanin cekildigini ve bembeyaz buz gibi oldugunu.
Iste böyle anne.
Benim dünyadan getirdigim kötü amellerim dolayisiyla melekler ruhumu bedenimden zorla almak durumunda kalmislardi.
Bunlar naziat melekleri imis.
Eger amellerim iyi olsaydi,yani salih amel sahibi olsaydim o zaman neseli ve kolaylastirici Nasitat melekleri ruhumu alacakmis.
Ve bana Allah'in selamini sunup selam sana ey Allah'in Veli kulu, muhakkak ki Allah'u Teala sana selam gönderiyor diyecekmis.
Nerdeee!
Gafletimin acisini cektim iste böylece anne.
Ve sayet Azrail geldiginde abdestli olsaydim birileride yanimda Kuran okusaydi ve salih amellerimde cok olsaydi, o kadar aciyi cekmeyecektim biliyor musun.
Ölümüm daha kolay olacakti.
Veya orada bulunanlardan Allah'in sevdigi bir dostun benim icin azraile "Ey Azrail,arkadasima aci.
Ona yumusak davran cünki o mü'minlerdendir " dese ve böylece dua etseydi yine o kadar aci cekmeyecektim biliyor musun.
Dogrusu Azrail gelirken zaten heybetinden korkmustum.
Cünki daha ruhumu almadan onu korkunc sekliyle gördüm.
Keske gözlerim kör olsaydi da onun korkutucu seklini görmeseydim.
Ama öyle degil.
Gözlerim körde olsa yine de onu görürmüsüm.
Dünyada iken kör olup olmamak fark etmezmis herkes ölüm aninda ruhu daha cikmadan onu mutlaka gorurmus.
Bilmem ki canim annecigim.
Benim ölüm aninda bogazimin sIkIlarak hiriltilar cikardigini, yüzümün renginin degisip siyaha yakin bir hal aldigini,ve agzimin köpürdügünü görebildinmi? Zannetmiyorum.
O kadar cok feryadu figan icindeydin ve o kadar gözyasi döküyordun ki bunlari fark etmen mümkin olamazdi o anda... :(

Rabbi'm bizlere hayrli ve suurlu ölüm nasip etsin insaAllah (amin)

Not: Cd sini almanizi tavsiye ederim Yusuf Ziya Özkan,ben kitabini yüzlerce okudum cok cok aci kardesler Rabbim hayrlisini versin bizlere amin

Selam ve Dua ile...
Sen Allah'i seversinde, Allah seni sevmezmi?!!

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

25.02.2004, 16:39

Allah razı olsun. Allahümme ecirna min azabi kabri venniran (amin)
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

3

27.02.2004, 02:31

Allah razi olsun.Amin. Amin Amin........

4

15.05.2004, 23:09

es selam,

kabir azabi Kur'an'i Kerim'in hic bir ayetinde gecmemektedir.
Bunu biliyormuydunuz?

wes selam
Bengisu
Cevrelerine uymak icin kendini yontanlar, tükenip giderler!

5

16.05.2004, 05:25

Kabir azabı

Selamunaleyküm,

Kur'an-ı Kerim´de kabir azabı ile ilgili bir âyetin olmadığını biliyoruz. Bu konuda aşağıdaki yazıyı dikkatinize sunuyorum...

“Mahkemesiz ceza olamayacağına göre, bizim mahkememiz de kıyamet koptuktan sonra kurulacağına ve amel defterimiz önümüze o zaman konulacağına göre; muhakeme edilmeden kabir azabının hak olduğunu söyleyebilir misiniz? Allah (c.c.) muhakkak ki Adil-i mutlaktır. Bunun için de herkese yaptığını gösterecektir. Ayrıca Kur’ân-ı Kerim’de kıyamet ve ceza günü ile ilgili bir çok âyet varken kabir azabı ile ilgili hiç bir âyet yoktur. Hangi âyete dayanarak kabir azabının olduğunu söylüyorsunuz? Rum Sûresinin 55. âyetinde: “Kıyamet kopacağı gün günahkârlar dünyada bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar önceden de böyle haktan çevriliyorlardı” deniyor. Eğer azap olsaydı kabirde kaldıkları süre onlara bir saat gibi gelir miydi?”

1- Elbette dünyada da, kabirde de, mahşer gününde de Allah’ın adâleti, hikmeti, merhameti ve mağfireti esâstır. Allah zulmetmez. Allah Âdîl’dir, Hâkim’dir, Rahîm’dir, ğafûr’dur.

2- Dünyada nasıl yaptığımızın karşılığını buluyorsak, komşumuza güldüğümüz şey nasıl başımıza geliyorsa, bu süreç kabirde de devam eder. Bunun akla ve adâlete ters düşer yanı yoktur. Bu bir zulüm süreci değildir. Bu bir af sürecidir. Yani büyük yargılama gününe kadar kulunu affetmek isteyen Cenâb-ı Hak, dünyada veya kabirde verdiği sıkıntı, azap ve musîbet ile kulunu affedebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz (asm) buyurur ki: “Kabrin kişiyi sıkması her mü’min için daha önce affedilmeyip üzerinde kalmaya devam eden bütün günahlara kefârettir.”1

3- Allah’ın dünya veya kabir azabını adâlet, hikmet ve rahmet içinde yaptığında şüphemiz yoktur. Hiç şüphesiz Allah, kuluna sıkıntı, azap ve musîbet vermeden de affedebilir. Fakat takdiri O’na bırakmakta ne sakınca var? Takdiri O’na bırakıp, dünya âfetinden ve musîbetinden Allah’a sığındığımız gibi; kabir azabından da Allah’a sığınmakta ne kayıp var? Bildiğimiz-bilmediğimiz günahlarımızdan kurtulmak için; Rahîm-i Mutlak olan Cenâb-ı Allah’tan ne dünyada, ne de kabirde azap vermeden arınma isteğinde bulunmamızda ne zarar var?

4- Nitekim kabir azabından haber veren Peygamber Efendimiz’in (asm) muradı, bizi azaba atmak değil; bizi günah kirlerinden arındırmak, Allah’ın affını istememizi ve merhametine ulaşmamızı sağlamaktır. Allah’ın dünyada azap verirken yüksek muradı ne ise, kabirde azap verirken de muradı odur. Nitekim dünyada başımıza gelen belâlar için, “Bu bana zulüm oldu. Çünkü yargılama olmadan geldi!” diyebiliyor muyuz? Çünkü böyle söylemek, Allah’ın adâletinden ve hikmetinden şüphe etmek demektir. Buna da cevaz yoktur. Allah’a teslim olmakla yükümlüyüz. Belâdan ve musîbetten Allah’a sığınmakla, günahlarımız için de—karşılıksız, belâsız, musîbetsiz—bağışlanma talebinde bulunmakla yükümlüyüz. Fakat takdiri O’na bırakmakla da yükümlüyüz. O’na hesap soramayız. O’na teslim oluruz! O’nun zulüm yapmadığından emin oluruz. Verdiklerine sabrederiz. Verdiklerinin acı ve ıztırabından yine O’na sığınırız. Bu bizim kulluk halimizdir. ısyan etmekten de Allah’a sığınırız.

5- Kur’ân-ı Hakîm âhirette adâletin muhakkak tecellî edeceğini bir çok âyetiyle haber vermiştir. Muhakkak büyük yargılama günü vardır ve haktır. Amel defterlerimiz verilecektir. Kur’ân bundan çok açık şekilde haber veriyor. Fakat Kur’ân, kabir azabı hakkında işâretle yetinmiştir. Nitekim, “Onları siz değil; ancak Biz biliriz! Kendilerine iki defa azab edeceğiz. Onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar”2 âyetinde geçen iki azaptan birisi ımam-ı Azam’a göre kabir azabıdır. Yine ımam-ı Azam’a göre, “Zulmedenlere şüphesiz bundan başka da azap vardır; fakat onların çoğu bilmezler”3 âyetindeki “başka azab” da kabir azabına işâret etmektedir.4

6- Hazret-i Âişe validemiz (ra) der ki: “Resûlullah’a (asm) kabir azabından sordum. Bana: ‘Evet, kabir azabı haktır’ buyurdu. Benim bu sorumdan sonra onun kabir azabından Allah’a sığınmadan namaz kıldığını görmedim.”5

7- Kabir azabı konusunda başta Kütüb-ü Sitte olmak üzere her hadis kitabında çok sayıda hadis bulmak mümkündür. Güvenilir râvîler ve imamlar bu hadisleri rivâyet etmişler ve kitaplarına sıhhat ölçülerinde almışlardır. Ümmet de bin dört yüz yıldır kabir azabını hak bilmiş ve bundan Allah’a sığınmıştır. Binâenaleyh, konu tevâtür derecesinde, yalanlamaya imkân bırakmayacak ölçülerde, sıhhatli rivâyet edilmiş ve konu hakkında icma meydana gelmiştir.

8- Âyet ve hadislerde zemin bulan “kabir azabı haberi”, hiç şüphesiz âyet ve hadislerin muâsır bir aynası ve tefsîri sadedindeki Risâle-i Nûr’da da mevcuttur. Bedîüzzaman hazretleri, kabrin ehl-i dalâlet ve tuğyan için vahşet ve unutulmuşluk içinde zindan gibi sıkıntılı ve bir ejderha karnı gibi dar bir mezara açılan bir kapı olduğunu kaydeder.6 Yine Üstad Bedîüzzaman, genelde gençlikte yaşanan gayr-i meşru hayatın kabir azabı ile neticelendiğini beyan etmiştir.7

Dipnotlar:
1- Câmiü’s-Sağîr, 3/1150.
2- Tevbe Sûresi, 9/101.
3- Tûr Sûresi, 52/47.
4- Fıkhu’l-Ebsat, s. 55.
5- Nesâî, Sehv-i Secde, 64.
6- Sözler, s. 42.
7- Asâ-yı Mûsâ, s. 17; Kastamonu Lâhikası, s. 119

Kaynak: www.fikih.info
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

6

16.05.2004, 22:46

Bir bütün olarak dikkate alındığında görülecektir ki Kur'an, hayatı, "dünya", "kabir" ve "ahiret" olarak üç bölüme değil, "dünya" ve "ahiret" olarak ikiye ayırmaktadır. Bu iki "alemin" dışında yaşanacak başka bir "alem" yoktur. Diğer bir anlatımla, öldükten sonra tekrar diriltileceğimiz gün olan kıyamet gününe kadar geçen sürede yaşanacak bir hayattan söz etmek mümkün değildir. Eğer öldükten sonra kabir alemi denilen alemde (mezarlarda) insanlar tekrar diriltilecek olsalardı, Kur'an muhakkak bundan söz ederdi.

Ayrıca kıyamet gününde yeniden dirilmekten de söz edilmezdi.

Gerek Cennet ve Cehennemle, gerek Ahiret alemiyle ilgili bütün ayetler, hayatın iki bölümden ibaret olduğunu; hesaba çekilme işinin ahiret aleminde olacağını, ceza ve mükafatın o gün verileceğini/ belirneneceğini ayrıntılarına varıncaya dek söz ederken kabirde hesaba çekilmeyle ilgili bir tek kelime olsun söz etmemektedir.

Kur'an'daki ifadelere göre kıyamet gününden önce hesaba çekilmek yoktur. Örneğin: "O gün tartı tam doğrudur. (Herkesin yaptığı, tartılır), kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır" "Kimlerin tartıları da hafif gelirse, ayetlerimize küfretmelerinden dolayısıyle kendilerin ziyana uğratmış olanlar da bunlardır." (A'raf 8-9), ayetleri ve daha buna benzer yüzlerce ayet kıyamet gününden önce başka bir hesaba çekilmenin olmadığını belirtmektedir.
Kur'an, ölümle Kıyamet günü arasında geçen zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, dünyayla/ölümle yeniden diriliş arasında geçen ve bizim hesabımızla belki de binlerce yıl sürecek olan bir zamanın bize bir saatten daha az geldiğini bildirmektedir
"O gün Sur'a üflenir ve o gün suçluları, "yüzleri kapkara, gözleri "gömgök" kör bir durumda süreriz" (Taha-102); "Kendi aralarında gizli gizli konuşurlar: "(dünyada ne kadar kaldınız?) "sadece on gün kaldınız" (Taha-103; "Onların dediklerin i(yani ne kadar kaldıklarını) Biz
daha iyi biliriz. En akıllıları ise: (Yok canım) siz yalnız bir gün kaldınız." der."(Taha-104).

"Ve buyurdu: "Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?" (Mu'minun-112); "(Her halde) bir gün yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayabilenlere sor "dediler" (Mü'minun-113);
"Buyurdu ki: "sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!" (Mü'minun-114);
"Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?" (Mü'minun-115).

(Kıyamet) saat(i) başladığı gün, suçlular, bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler, işte onlar, böyle döndürülüyorlardı" (Rum-55);
"Kendilerine bilgi ve iman verilenler dediler ki: "And olsun siz; Allah'ın yazgısınca ta yeniden dirilme gününe kadar kaldınız, işte bu da dirilme günüdür. Fakat siz bilmiyordunuz." (Rum-56).

Yukarıda verilen ayetleri lütfen bir kez daha ve dikkatlice okuyunuz. şayet ölümden sonra kabir azabı olsaydı; kabirde azap çekenler. kıyamet günü yeniden diriltildiklerinde, hiç kabirde ne kadar az bir süre kaldıklarından söz ederler miydi?

Azap gören, işkence edilen bir kimse düşünün: onun için bir saat, bir yılmış gibi uzun gelmez ? Normalde zamanın akış süresinde bir değişiklik olmadığı halde, sıkıntı içinde olan kimse için zaman sanki durmuş gibi olmaz mı ? Kendisine işkence yapılmış bir kimseye, işkencenin yapıldığı sırada zamanın nasıl geçtiğini veya geçip geçmediğini sorun bakalım. Alacağınız cevap: "her bir saniyenin bir gün gibi uzun sürdüğünü, zamanın sanki durmuşçasma bir türlü geçmek bilmediği" şeklinde olacaktır.

şimdi bu gerçeği göz önünde bulundurarak bir kez daha düşünün; kabir'de azap gören bir kimse kıyamet günü yeniden diriltildiğinde azap içinde geçirdiği ve yıllarca süren bir zaman için ‘bir saatten daha az sürdü’ der mi?
Cevrelerine uymak icin kendini yontanlar, tükenip giderler!

7

16.05.2004, 22:48

ıtikadî konular yorum götürmez: kesin ve açıklık ister. Allah'ın varlığı, birliği, hesap soruculuğu, cezalandırması ve ödüllendirmesi gibi konuları genel kabul, itikaddır ve bu konularda zanna yer yoktur. ıTıKADÎ KONULARDA YORUMLA, ışARETLE HÜKÜM BELıRTMEK MÜMKÜN DEğıLDıR. Mevzu bahis olan kabir azabıyla ilgili açık bir ayetin olmayışı konuyu itikat olmaktan çıkartmaktadır. Bu konuya delâlet eden hadisler ise gaybî konularda delil kabul edilemezler. Allah gavbın sahibidir. Ancak bu konuda bilgi vermek ona mahsustur. Peygamberine gönderdiği kitapta ise böyle kesin bir bilgi mevcut değildir. Ahirette azap ve mükafatlarla ilgili birçok ayet mevcut iken kabir azabı ve kabir mükafatı ile ilgili hiçbir bilgi yoktur.

Bu konuda delil getirilen ayetin anlamı şöyledir:
"Firavun Ailesi kıyamet günü geldiğinde azabın en şiddetlisine sokulacak ve sabah akşam ateş onların üzerine sunulacaktır"

Ayetin anlatmak istediği mananın bu oluduğuna inanıyorum, parantez içi ifadelerle ayete bir başka anlam kazandırmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Ayetin yalnız başına alınmayıp önce ve sonrasıyla okunduğu takdirde (40/43-49) olayın cehennemde geçtiğini anlamak mümkün olacaktır.
Dolayısıyla kabir azabına delil diye ileri sürülen bu ayetin kabirden söz eden bir yanı yoktur. Ayette Firavun adamlarının (taraftarlarının) -ki bütün müşrik ve kafirleri kapsamına alır- sabah akşam ateşe sunulacakları belirtilmektedir. Ayette geçen sabah akşam ateşe sunulma işi kesinlikle ahirette gerçekleşecek olan bir şeydir. Ayet, bir bütün olarak şöyle anlaşılmalıdır: kıyamet günü azabın en şiddetlisine sokulacak olan Firavun
ve taraftarları sabah akşam sürekli ateşe sunulacaklardır.

Ayete doğru anlam verildiğinde ayeti başka türlü anlamak mümkün değildir. Bakınız Hasan Basri Çantay bu ayete şöyle anlam vermektedir." (Azaptan biri de) ateştir ki onlar buna sabah akşam arzolunacaklar, kıyametin kopacağı gün de, "Firavun hanedanını azabın en çetinine sokun" (denilecek).

Muhammed Esed ise: (öteki dünyadaki) ateş (in, ki o ateş)e sabah akşam (rasgele) sokulacaklar: nitekim Son Saatin gelip çattığı Gün (Allah), Firavun ailesini en şiddetli azaba atın! (buyuracaktır) şeklinde anlam vermektedir.

Bu ayetin yalnızca "sabah akşam ateşe sunulurlar" bölümünü alarak, kabir azabı ile bağlantı kurmak ve bu ayete kabir azabından söz etmektedir demek bunca gerçeğe rağmen nasıl mümkün olabilir.

Ayrıca Yasin suresi 52. ayette bahsedilen dirilme gününde kalkan insanların söyle dediklerini görüyoruz:


"Eyvah bize, yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? işte Rahmanın vâdettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemişler." derler.

Ayette geçen ifadeye dikkat ederseniz "peygamberler doğru söylemişler" diyen insanlar, hayatta iken yeniden dirilmeye inanmadıkları anlaşılmaktadır, inanmayanların ise, azap içinde olmalarından dolayı "bizi yattığımız yerden kim kaldırdı" demez "bizi çektiğimiz azaptan kim kurtardı" demeleri gerekirdi şayet azap çekselerdi.

Kabir azabına delil gösterilen diğer ayetler şunlardır:

"Benim kitabımdan yüz çeviren bilsin ki dar bir geçimi olur ve kıyamet günü de onu kör olarak hasrederiz." (20/124)

"Allah sizi yerden bir bitki gibi bitirdi. Sonra yine oraya geri çevirecek ve tekrar çıkaracaktır." (71/17-1

"Nefsini yücelten kazanmış; onu alçaltan da ziyana uğramıştır." (91/9-10)

Birinci ayettedeki geçen"dar bir geçimi olur" ifadesini, ikinci ayette geçen "sizi oraya geri çevirerek" ifadesini üçüncüde geçen geçen "Nefsini alçaltan ziyana uğramıştır", ifadesini kabir azabına hamletmişlerdir. Ayet meallerini yerinde siyak ve sibakıyla okuyarak neyi anlattığına sizler karar verin.

Sözkonusu konuyla hiçbir şekilde ilgisi olmadığı halde, bu ayetlerin delil olarak gösterilmesi: bu konuda hadis olduğu söylenen sözlere Kur'an'dan dayanak bulma çabasından kaynaklanmaktadır. Deyim yerindeyse Kur'an beşeri iddialara göre ‘tevil’ edilmektedir. Oysa, Kur'an'a bir bütün olarak baktığımız zaman, geleneksel anlayışın tanımlandığı şekilde bir kabir azabının olmadığını görmekteyiz. Üzerinde hiçbir kuşku olmayan, içinde hiçbir çelişki bulunmayan Kur'an; şayet bu ayetlerin kabir azabından söz ettiğini kabul edersek, biraz sonra vereceğimiz ayetlerle çelişkili duruma düşürüldüğünü görmekteyiz. Kur'an'da çelişki olmayacağına göre; çelişki, Kur'an'ı bir bütün olarak ele almayan, Kur'an'la açıkça çelişse de, Peygamber efendimiz (sav) adına uydurulan her sözü kolayca "hadis" diye kabul edenlerde aranmalıdır.

Bu zihniyetin sahipleri "peşinen" doğru olduğuna inandıkları, ancak doğrulukla ilgisi olmayan hadislere/sözlere göre Kur'an’ı eğip bükmektedirler.
Aslında islam dışı inanç ve kültürlerden kaynaklanan kabir azabı inancı, Islama mal edilmek istenince bunu başarmanın tek yolu olarak da uydurulan sözler Rasulullah (sav)‘e söyletilmişlir.

Kabir azabını anlatan bir hadisi de naklederek durumu değerlendirmeyi sizlere bırakacağım.
Rivayete göre Ebu Hureyre 20/124. ayette geçen "dar bir geçimlik" ifadesini peygamberimizin kafirin kabrinin daralarak ona doksan dokuz "Tinnin"in azap edeceğini şöyle anlatıyor;
Tinnin nedir bilir misiniz? Hayır dediler. Peygamberimiz buyuruyor ki: O yedi başlı bir yılandır. Ölülerin dirildiği güne kadar onu ısırır, sokar ve şişirir. Hadisi Tirmizi kaydetmiştir.

Böyle bir sözü Rasullullaha isnad etmekten Allah'a sığınırız. Olayın vehametini sözün kendisi anlatmaktadır. Bir müddet sonra çürüyen cesedin nesini ısırıp, şişirecek, doğrusu garip buluyoruz.. Bu tip sözleri Rasulullaha söyletenlerin Islama yaptığı tahribatı kimse yapmamıştır.


LÜTFEN MAIDE SURESINI OKUYUNUZ VE ANLAYINIZ!!!!
ORADA YANILMIS OLAN ATALARDAN BAHSEDILMEKTE....
Cevrelerine uymak icin kendini yontanlar, tükenip giderler!

8

16.05.2004, 23:24

..

Sayin Bengisu,

siz demissinizki:

Alıntı

Bir bütün olarak dikkate alındığında görülecektir ki Kur'an, hayatı, "dünya", "kabir" ve "ahiret" olarak üç bölüme değil, "dünya" ve "ahiret" olarak ikiye ayırmaktadır. Bu iki "alemin" dışında yaşanacak başka bir "alem" yoktur. Diğer bir anlatımla, öldükten sonra tekrar diriltileceğimiz gün olan kıyamet gününe kadar geçen sürede yaşanacak bir hayattan söz etmek mümkün değildir. Eğer öldükten sonra kabir alemi denilen alemde (mezarlarda) insanlar tekrar diriltilecek olsalardı, Kur'an muhakkak bundan söz ederdi.

Ayrıca kıyamet gününde yeniden dirilmekten de söz edilmezdi.


Öldükten sonra, ahiretde dirilene kadar kabirde yatacagimizi söylüyorsunuz. Yani arada "gecis hayati" olmadigini savunuyorsunuz. Eger dediginiz sekli farz etsek, ozaman asagida belirtdigniz ayetlerle bagdasmiyor.

Bengisu demiski:

Alıntı

Kur'an, ölümle Kıyamet günü arasında geçen zamanın ne kadar çabuk geçtiğini, dünyayla/ölümle yeniden diriliş arasında geçen ve bizim hesabımızla belki de binlerce yıl sürecek olan bir zamanın bize bir saatten daha az geldiğini bildirmektedir
"O gün Sur'a üflenir ve o gün suçluları, "yüzleri kapkara, gözleri "gömgök" kör bir durumda süreriz" (Taha-102); "Kendi aralarında gizli gizli konuşurlar: "(dünyada ne kadar kaldınız?) "sadece on gün kaldınız" (Taha-103; "Onların dediklerin i(yani ne kadar kaldıklarını) Biz
daha iyi biliriz. En akıllıları ise: (Yok canım) siz yalnız bir gün kaldınız." der."(Taha-104).


Eger arada bir "gecis hayati" yoksa, kabirdekiler nasil bu sözleri ifade edebiliyorlar??? Lütfen aciklarmisiniz?

Dirilisin elbetde kiyamet günü gerceklesecegini biliyoruz, ama dirilis, cesedlerin dirilisidir, ruh devam yasar, ve azab görür!!!
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

9

16.05.2004, 23:47

..

Hem "kabir azabi inancini" nicin cürütmeye kalkisiyorsunuz? Nicin bu konuda mücadele ediyorsunuz??? 1400 seneden beri alimler böyle söylemis, böyle inanmisiz, simdi kalkip böyle bir fikri savunmak ne derece dogru???
Bu 1400 senelik basörtüsünü, "ayetde basörtüsü kast edilmiyor, yakalari örtmek kast ediliyor", deyip 1400 sene sonra yeni bir hüküm getirmeye benzer. Asirlardir ayni fikri söyleyip parmak basan mübarek alimler dogruyu bilmiyordularda, simdiki "bagzi" hocalarmi bu meseleyi daha iyi bilip, ayeti dogru tefsir ediyorlar???

Kabir inanci, velevki olmasa bile, ona inanmakla neyi kaybederiz?? Ona inanmamakla neyi kazaniriz??? :roll:
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

10

21.05.2004, 22:26

Bildiğim kadarıyla eğer bir mü'min kabir azabına maruz kalırsa,kaldığı miktar kadar günahlarına kefaret olur,
ve ölüm sırasında can çıkarkenki çekilen acı da böyledir...

Yani buna rahmet olarak da bakabiliriz,
çünkü kıyamet,ahiret,haşir meydanı Allahû alem daha korkunçtur,
cezamız oraya kalmaz ise ne güzel,

11

11.08.2004, 04:26

MÜLK SÛRESı, ALLAH ıÇıN OKUYANI KABıR AZABINDAN KORUR

ıbn-i Abbas radiyallahü anh bildirmiştir:

Ashab-ı Kiramdan birisi çadırını yanlışlıkla bir kabir üzerine kurmuştu. Az sonra Mülk Sûresini okuyan bir adam belirdi ve sûreyi sonuna kadar okudu.

Bunun üzerine o sahabî Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm’a gelerek:

“Yâ Resûlallah! Çadırımı kurdum, fakat orasının kabir olduğunu bilmiyordum. Birden orada el-Mülk Sûresini okuyan bir adam belirdi. Ve sûreyi sonuna kadar okudu” dedi.

Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm şöyle buyurdu:

“Bu sûre, önleyici ve kurtarıcıdır. Onu okuyanı kabir azabından korur!” (Tirmizî, Kur’ân’ın Fazîletleri, 8.)
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

12

29.07.2007, 23:15

Kabir sualine hazır mıyız?


Ölüm, bizi berzah hayatına alan bir vasıtadan ibarettir. Berzah hayatı, dünya ile âhiret arası ruhanî bir hayattır. Bu ruhânî hayatta, dünyada en fazla kendimizi neye adamış isek, bunun bir yansıması veya görüntüsü içinde âhiret hayatını bekleriz. Âhiret hayatı, Kıyâmet Günü vâki olacağı vaad edilen ve bizim âmentü’müzde “Ba’sü ba’de’l-mevt” dediğimiz dirilişle, yani ihyâ ile, yani hayatın ve cismâniyetin iâdesi ile ve hemen ardından Mahkeme-i Kübrâ ile başlayacaktır. Bu büyük mahkemeden sonra insanoğlu kendisine biçtiği âleme doğru yönelecek ve artık hayat Allah’ın izniyle ebediyete kadar akıp gidecektir.

Berzah hayatını bir ölçüde rüyalarımızla tanımlayabiliriz. Genelde gündüz yaşadığımız bir şok veya aşırı duygu yoğunluğunu, gece sembolik bir elbise içinde rüyamızda da yaşarız. Yani gündüzki olayın etkisinden kurtulmayan ruhumuz, gece de bu yoğunluğu yaşayabilir. Ve biz bunu sembolik bir yansımayla görürüz.

Berzah hayatının da sembollerle örülü olduğu söylenebilir. Ancak bu semboller çok daha gerçekçi, rüyalarımıza oranla çok daha “Ne ekersen onu biçersin” mânâsı ile bütünleşmiş; bir bakıma dünya hayatının bire bir yansımasıyla örülmüş birer rüya-yı sâdıka hükmündedir.

Meselâ; Hz. Enes (ra)’in rivayet ettiği bir hadîste Sevgili Peygamberimiz (asm), bir berzah görüntüsünü şöyle beyan eder: “Mîrâca çıkarıldığım vakit, bakırdan tırnakları bulunan bir topluluğa uğradım. Tırnakları ile yüzlerini ve göğüslerini tırnaklıyorlardı. Ben: “Ey Cebrail, kimdir bunlar?” dedim. Cebrail Aleyhisselâm:

“Bunlar gıybet ederek insanların etlerini yiyen ve insanların vakar ve haysiyetine ilişenlerdir” buyurdu.1

Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edilen bir hadiste de, Peygamber Efendimiz (asm) Allah yolunda yara alan bir mücahidin berzah hâlini şöyle zikreder: “Allah yolunda yaralanmış bulunan bir kimse, Kıyamet Günü yarası kanayarak gelir. Renk kan rengi, lâkin koku misk kokusudur.”2

Ebû Hüreyre’nin (ra) rivayet ettiği bir diğer hadiste Allah Resûlü (asm) abdest alanların berzah hâlini de şöyle ifade eder: “Ümmetim Kıyamet Günü, yüzü ve abdest uzuvları (secdenin ve abdestin nuru ile) parlar olduğu halde dâvet olunacaklardır. Kimin gücü yeterse parlaklığını artırsın.”3

Bir rüya-yı sâdıkada, Ruslarla savaşırken şehit düşen Ubeyd ismindeki talebesinin tahte’l-arz bir menzil sûretindeki kabrine girdiğini beyan eden Bedîüzzaman Hazretleri (ra), berzah hayatında bulunan Ubeyd (ra) ile ilgili bir müşahedesini kaydeder. Ubeyd şehit olduğu ve ölüm acısını duymadığı için kendisini ölmüş bilmemekte; Rus istilâsından çekindiği için yeraltında kendisine yaptığı güzel bir menzilde saklandığını zannetmektedir. Üstadını ölmüş bilmekte ve Üstadı için çok ağlamaktadır. Oysa şehit olan kendisidir.4

Kendisini ilme ve irfana vermiş bir talebenin, ilim tahsil ettiği esnada vefat etmesi durumunda; hiç şüphesiz tahsil ettiği bu ilmin berzâhî yansıması olacaktır ve bu yansıma ile Münker-Nekir’in suâlini, çok hürmet duyduğu hocasının suâli gibi algılayabilecektir. Burada zikri geçen talebenin, kendisini medresede zannederek nahiv ilmi ile cevap vermesi ve sonra da: “Müşkül bir meseleyi benden sorunuz; bu kolaydır!” demesi, kendisinin şehitler mertebesinde veya şehitler kadar rahat bir mertebede bulunduğunun işaretidir. Zaten bu cevabı ile Münker ve Nekir meleklerini, orada hazır bulunan ruhları ve bu hâdiseyi keşfeden büyük veliyi güldürmüş ve Rahmet-i ılâhiye’yi tebessüme getirmiş; azaptan da kurtulmuştur.5 Bu hâdise, o talebenin “Rabb’im Allah’tır” demediği anlamında anlaşılmamalıdır. Rahmet-i ılâhiye’yi ve melekleri tebessüme getirmiş olması, Rabb’inin Allah olduğu yolunda şehâdette bulunmuş olduğunun ifadesidir.

Meyve Risâlesini kemal-i aşkla yazarken ve okurken vefat eden Merhum Hafız Ali’nin de (ra), kabirde suâl meleklerine Meyve Risâlesinin hakikatleri ile cevap vermesi, yani “Rabb’im Allah’tır” hakikatını tahkikî ve delilli bir sûrette ifade etmiş olması, aynı sırdandır.6

ıman-ı tahkikî dersini alanların, kabirde Münker ve Nekir suâllerine parlak ve kuvvetli hüccetlerle kolayca cevap verebilecekleri konusunda kuvvetli müjdeler bulunmaktadır.

Cenâb-ı Hak, hepimizi Münker ve Nekir’e kolay cevap vermeyi nasip kılsın ve kabir azabından korusun; âmin.

Dipnotlar:
1- R. Sâlihîn, 1523
2- R. Sâlihîn, 1292
3- Buhârî ve Müslim
4- Mektûbât, S. 12
5- Asâ-yı Mûsâ, S. 70
6- A.g.e., S. 70.

Kaynak: Fikih info
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

pegasoszaza

Orta Düzey

Mesajlar: 206

Konum: ANTALYA

Meslek: TOPTAN

Hobiler: HıZMET

  • Özel mesaj gönder

13

30.07.2007, 11:31

benim kolum dün evde demliğe çarptı ve yandı...
Elhamdülillah namazlarımı kılar gayba inanır ve bildiğim ve üstüme yük olarak yüklendiğine inandığım ibadet ve hizmetlerimi yapmaya gayret ederim.
bu yanma sonucu çektiğim acıdan şekva etmediysem kefareti zünnube midir?
yoksa başlığa yorum yapan arkadaşa göre bu bir ceza olarak(sınama) görülmez mi?
ben şekva edip gafletane yaşarsam kabrim bir cehennem çukuru sabırlı davranıp iman üzere ölürsem cennet kuyusu olmuyor mu?
haşa bu ifadeler yanlış mı?

Allah cc. kullarının bir kısmının günahlarını dünyada ona çektirdiği zor yaşamla,bir kısmının günahlarını kabirde çekeceği azap ile,bir kısmının da günahlarını ahiretde hesap vereceği gündeki sıkınyıları ile affeder.
kalan kısmının günahlarının affı maalesef cehennneme kalır.
bazen dünyada çekile sıkıntılar günahların affından ziyade makam ve derecelerin yükselmesinede vesiledir.
misalen benim gibi gafletane yaşayan birisi başına gelen musibetlere kayıplara Rabbi ona mukabelede bulunuyor diye sevinir sabreder.sıkıntı arzu etmez velakin gelmezse üzülür endişe eder.hesabın büyüğünü mizan gününe bırakır mı acaba diye.
iman sahibi ibadeti bol bir mümin Azrail a.s. onun ruhunu kabzetmeye geldiğinde sebepler dairesine onun canını boğarak veya yakarak alsa ben zannımca ahireti yönünden umutla bakarım.büyük günahlarının affına vesile ve derecesinin yükselmesine sebeptir.
ama bir başka göz şöyle diyebilir çok günahkardı ölürkende cehennemi yaşadı.
ama velakin bir mümin böyle bir zanda bulunamaz.
ve bir müminde onun yaşadığı şey ceza ve hesap ile ilgili değildi.onun hesabı ahiretde görülecek diyemez.
bu bu dünyanın ve sınamanın ve içinde barındırdığı meşakket ve ödüllerin yorumlanması açısından sakat bir düşüncedir.
şu halde Rabbim bu kulunu çektiği meşakkatlere sabrından dolayı burak atına bindirip ahiretde arşının gölgesinde gölgelendirse ve hesapsız affettiği kullar zümresine dahil etse dünyada ve kabirde ve mahşerde çekilen ve aslında hesabın içinde olan azapların sebebi daha iyi anlaşılır sanırım..
Sözlerin kalbinin sesi ve yansıması değil ise, gevezeliğin manası ne...?...

pegasoszaza

Orta Düzey

Mesajlar: 206

Konum: ANTALYA

Meslek: TOPTAN

Hobiler: HıZMET

  • Özel mesaj gönder

14

30.07.2007, 11:38

kalp gözü açık Allah dostları kabirlerden gelen ağlama seslerini duyduklarında haşa halüsülasyon mu görüyorlar?
yoksa bunlar birer fantastik hikaye mi?
kabrin altında okuduğunuz Kuran ayetleri size dost olur deniyor.
Kuran ın nuru ile nurlanıcağımızdan bahsediyor.
zaten ölü isek bu dostluğa ihtiyacımız var mı?
Sözlerin kalbinin sesi ve yansıması değil ise, gevezeliğin manası ne...?...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir