Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

24.09.2005, 21:28

Terapi...!

TERAPı...!

11 YAşINDAYDIM. Hayat zaten yeteri kadar karışıktı. Yeteri kadar yalnız, yeteri kadar dertliydim. Yeteri kadar gelecek aklımı karıştıyordu. Yeteri kadar endişe doluydum. Geceleri uyuyamazdım. Karanlıktan korkardım. Annemden ışığı kapatmasını istemezdim. Gece korkularımı doruk noktasına çıkarırdı. Gece demek sadece korku demekti. Geceleri hiç sevemedim bu yüzden.

Bazen aklıma annem babam ölürse ben ne yaparım düşüncesi gelirdi. Bunu düşünür düşünmez kalbim çarpardı. ıçim sıkılır, daralırdı. Bu yüzden onların ölmesini hiç istemedim. Bir kere bile bunu ne anneme nede babama söyleyebildim. Hep kendi kendime söyledim. Ben kendime anlattım. Kendim de benden bazen çok sıkıldı.

Ben annemin babamın ölmesinden endişe ederken annem öldü. Bu bir şakamıydı. 11 yaşındaydım. Aniden. Hiç bir hastalığı yokken ölüverdi. Ölü yüzünü hala hatırlıyorum. Yüzü sararmıştı. Hiç kıpırdamıyordu. O zaman bunun bir şaka olmadığını anladım. Hayat zaten bana endişe veriyordu. Daha fazlasına ne gerek vardı?

11 yaşında Allaha isyan ettim. Benliğimden kabarıp gelen öfke her yanımı sardı. “Neden ben? ” diye sormuştum. Neden onca kişinin içinde ben? Sınıfımızdaki çocukların annesi hayattayken neden benim annemi aldın? Benim suçum ne?

Gelecekten artık endişe etmiyordum. Gelecek çökmüştü. Artık benim için bir gelecek olabilir miydi? Annemle olan geçmişim de yoktu. O gece onun parfümünü sürdüm ve yattım. Sabaha kadar uyumadım. Parfümünün kokusunu sabaha kadar kokladım. Defalarca defalarca içime çektim. Sanki annemi kokluyordum. Annemi sahici olmasa da yanımda hissediyordum. Bir ay sonra kullandığı parfümü bitti.

Annemin parfümü azaldıkça benim öfkem çoğalıyordu. Annemin ölümüne üzülmemin yerini Allah’a olan öfkem almuştı. Okula her geliş benim için işkenceydi. Kendimi arkadaşlarımla karşılaştırıyordum. Onların annesi vardı benim annem yoktu. Annemin parfümü bile yoktu. Onu tümüyle kullanıp bitirdiğim için kendime kızıyordum. şimdi düşünüyorum da; annemin hayatı bitiyorsa parfümü de bitebilirdi.

Bir gece müthiş bir gevşeme duygusu ile uyanmıştım. Sanki bir el gelmiş kalbime dokunmuş, şefkatle kederli kalbimi okşamış, içimdeki öfkenin kirlerini yıkamış, kalbimin içine sukunet serperek gitmişti. Bir ağacın altında onu otururken görmüştüm. Beni yanına çağırmıştı. Onu görür görmez içimdeki öfkenin çoğu zaten gitmişti. “Ben peygamberim” demişti.

“Bende senin gibi kederliyim. Senin yaşadıklarını ben de yaşadım. Benim de elimden bir şey gelmiyor”

“Benim de elimden bir şey gelmiyor” cümlesini o yaşımda “Ben de ölümlü bir insanım ve kendi ölümümü bile engelleyemedim” diye algılamıştım. Kalbimi gevşeten ve Allaha öfke kirinden yıkıyan bu cümlesi olmuştu. O bile ölüyorsa benim annem de ölebilirdi. Onun annesi bile küçük yaşta ölebiliyorsa benim annemde küçük yaşta ölebilirdi. Kaderin kötü talihi gelip beni buldu hissi o an yok olmuştu.

Bu rüyadan sonra Allaha öfkem kalmadı. Yaşadıklarımdan, rüyamdan ne babamın haberi vardı, ne anneanemin ve diğer yakınlarımın. Kendi içimde, kendimle başbaşa iken derdim çözülüvermişti. Dertlerimi kendime anlattığım gibi kalbime gelen şifaları da hep kendime anlattım. Kendim dışında bunu ilk sana anlatıyorum.

xxxxxxxxxx

Gece rüyasını anlatmayı bitirdi. Gözlerini uzattığım mendil ile sildi.

Bir mendilde ben mi alsam?

Yok hayır. Bunu şimdiye dek hastalarımın yanında hiç yapmadım. Ağlamak istemediğim zamanlarda bakışlarımı bir noktaya kısa süreli dikerim. Öyle yaptım. Beni hiç farketmedi bile. Çünkü önüne bakıyordu.

“Bunu ilk sana anlatıyorum.” Bu benliğimi okşadı. Ağlama hissimi biraz teskin etti. Rüyasına dönmeliydim.

Bir rüya bir insanı ne kadar etkileyebiliyordu. Bir rüya yıllarca sürecek bir terapiden çok ama çok daha nasıl etkili olabiliyordu? Kendime güldüm. Terapist olmam o an bana biraz tuhaf ve komik göründü.

Onunla bir kaç aydan beri çeşitli sorunları üzerinde çalışıyordum. Ona içimden Gece adını takmıştım. Bitmeyen hayat çilesi, devam eden ardı ardına bir çok olay vardı hayatında. Yaşadıkları onu içine doğru bükmüş, büküldükçe sessizleşmişti.

Sessiz insanlar beni büyüler.

Sessizliklerini nasıl başarabildiklerine hayret ederim. Sessizliğinin ardındaki utangaçlık, utangaçlığının ardındaki derinlik. Gecenin içi öylesine derindi ki. Belki de bu derinliği merak ediyordum. Sessizliğini bu yüzden bozmasını, bana bir an önce olup biten şeyleri bir bir anlatmasını istiyordum.

Ona yardım etmek istiyorum. Ona çok yardım etmek istiyorum.

Sessiz insanlar beni korkutur. Sessizliğin örtüsü kalktığında göreceğim keder, yalnızlık, acı beni korkutur. Sessiz insanın minik içsel patlamalarının şiddetli bir patlamaya dönüşme ihtimali beni korkutur. Bu korku beni Gece’yi bir an önce çözmemde aceleye sevkediyordu.

Birden önemli bir şey farketmiştim. Sessizliğini illada kelimelerle çözemezdim. Gece konuşarak değil sessizlikle çözülebilirdi. Gereksiz hiç bir şey konuşmamalıydım. Geceyi sadece dinlemeliydim. Durmalıyım. Beklemeliyim. şimdi sırası değil kelimelerin. Sadece dinlemeliyim. Unutmamalıyım: Geceleyin insanlar fısıltı halinde ve çok az konuşurlar.

Ona taktığım Gece ismi ne kadar isabetliydi. Gecenin sessizliği derinliğini saklamak içindi. Sssizliği beni ne kadar çekiyorsa öte yandan o kadar da ürkütüyordu. Bu sessizliğin dibindeki kederleri duymaya hazırmıyım?

Belki de o da beklemek istiyordu. ıçindeki kederin açığa çıkması, başını karanlık dehlizden çıkarmasının bir zamanı vardı belki. Herşeyin bir zamanı vardır.

Allahım Gece’ye yine bir rüya gösteremez misin? Lütfen bana yardım et. Hani şu 11 yaşındaki rüya gibi. Ha bu arada belki bana da bir rüya gösterirsin. Terapistlerin etkili ve iyi bir rüyaya ihtiyacı olmadığını kim söylemiş? Baksana Allahım; bazen sen bir insanın sorununu bir rüya ile çözüyorsun. Senden istediğim böyle bir rüya. Benim sorunum mu? Hangisini önce çözmek istersen.

Mustafa Ulusoy
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir