Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

21.06.2005, 00:16

Sonsuzluk yolculuğunda cinsellik..(muhammed bozdağ'ın kitabı

http://www.acizane.com/include.php?path=content/articles.php&contentid=7163 &catid=91&type=1


Sonsuzluk Yolculuğu'nda CiNSELLiK
okuyunca çok etkilendigim ve
yazarin isabetli görüslerini taktir ettigim bir yazi...

Rabbi-Tealanin zinayi yasaklamasinin binbir hikmetini ortaya koyuyor...
acizane genç kardeslerime ve ailere tavsiyem kagit üzerine dökün ve tekrar tekrar okuyun ve okutturun...selametle...


Sonsuzluk Yolculuğu'nda cinsellik

Dr. Bozdağ, 'ilköğretim çağına inen cinsellik nedeniyle zevk rezervleri erken tüketilen gençliğin geleceğinde tatminsizlik dönemi açıldığına' dikkat çekerek cinselliği anlattı:


Gelecek bilim, parapsikoloji, hipnoz, kader, din, hafıza gelişimi, ruhsal sağlık, öğrenme ve iletişim becerileri, bilgisayar, internet, siyaset bilimi ile ilgilenen herkes mutlaka bir şekilde Dr. Muhammed Bozdağ isimini duymuştur. Düzinelerce baskı yapan kitaplarından, TRT ekranlarına dek pek çok alanda onu görmek mümkün.



Bozdağ son olarak, Sonsuzluk yolculuğu ile seslendi okurlarına. ılk baskısı 100.00 adet gerçekleştirilen kitabın üçüncü bölümünü oluşturan Dünya Durağı'nın oldukça güncel olan ve çok sık tartışılan bir gerçeği irdeliyor. Söz konusu bölümü Haber7 olarak yazardan sizler için rica ettik. Ve işte söz hemen her ortamda karşımıza çıkan ve farklı boyutlara varan tartışmalara Bozdağ'ın gözüyle farklı bir bakış:




EVLıLıK VE CıNSELLıK

Hz. Âdem ve Havva dünyaya insan neslinin sorumluluğunu alarak geldiler. Eğer evlilik geleneğini disiplin içerisinde başlatmasalardı, insan nesli kesilip giderdi.

Küreselleşme, Batı toplumlarını saran tehlikeli bir vebayı dünyaya yayıyor. Son yıllarda evliliklerin çoğu boşanmayla bitiyor. Cinselliğin ilköğretim çağına indirilmesi yüzünden zevk rezervleri erken tüketilen gençliğin geleceğinde tatminsizlik dönemi açılıyor.

Estetik bedenler ekranlarda sergilenerek, dikkatler cesetlere odaklanıyor. Cinsellikler ucuzca harcanmasın diye bedenler iğrenç mi yaratılmalıydı? Sorumsuzluğun bedeli, bilinçlerde güzelliğin cesetle sınırlanması; ıtalyan araştırmacı Caldarelli’nin deyimiyle “kimsenin aradığını bulamaması ve herkesin mutsuzluğu” oluyor.[1]

Hayata tutunmak üzere yola çıkan güzel gençler, daha ilk adımlarında çelmeleniyorlar. Güller açamadan budanıp soluyor. Cinsel haz, eşlerin aile fedakarlığına katlanmalarına, dayanışmalarına ve çocuklarını yetiştirmelerine teşvik eden bir ilâhî ihsandır. Bu zevkin nereden geldiğini, beyine nasıl yerleştiğini düşünmeyenler, cinselliklerine sorumsuzca saplanıyorlar. Hem zevkleri köreliyor; hem de hayatları mahvoluyor.

Hayatımda tanıklık ettiğim ilk cinayetin sebebi cinsellikti. Liseden bir arkadaşımız sarkıntılığının bedelini canıyla ödedi. ıstatistiklere göre, dünyada işlenen cinayetlerin üçte ikisi cinsel nedenlerden kaynaklanıyor. Cinselliklerini kontrol etmeyenler, cinayetle değilse, hastalıklarla ölüyorlar. Dünya Sağlık Örgütüne göre her yıl 333 milyon kişi cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanıyor.[2] AIDS hastalığı gelecek yıllarda bazı ülkelerin gençliğini yok edecek, soykırımlar yapacak.



CıNSELLığıN AZDIRILMASI YARARLI MI?

Cinselliğin azdırılması, amaçlananın aksine, zevksizlik ve tatminsizliktir. Amerika’daki internet trafiğinin % 80’i cinsellik malzemelerine harcanıyor. Bu bir dakikalık kirli zevk, hayatın en büyük değeri gibi sunuluyor. ışte sonuç… ABD gençliğinin ilk büyük hayali, vücutlarına yapacakları estetik ameliyatlarmış.[3] Bir ankete göre, ıngiliz kadınların % 70’i mankenlerle kıyasladıkları vücutlarından nefret ediyorlarmış.



Hiçbir yasaları ve yasakları yokmuş gibi görünen hayvanlar bile, cinsel hazinelerini rasgele ve disiplinsiz kullanmazlar. Melekler bu insana neden secde ettiler? “Allah’ın adaleti, bir gülün dikene secde etmesini hoş görür mü?”[4] Dünyadaki hiçbir zevk doymak için verilmemiştir; cennete varıncaya kadar insan asla tatmin olamaz. Evlilik ne kadar sevindiriciyse, cinselliğin evlilik (veya nikah) dışına taşırılması o kadar bunaltıcıdır.

Avrupa’nın izinde kısa süreli sorumsuz birliktelikleri özendiren toplumlar ağır bedeller ödeyecekler. Toplumumuzda evlilik çok zorlaştırıldı; eviniz, arabanız, altınlarınız olacak. Evliliği ulaşılamaz hale getiren sistemde, evlilik dışı ilişkiler cennetle özdeşleştiriliyor. Adaletsizce ve acımasızca…

Ankara’daki bir mahkeme kapısında, dünya tatlısı genç bir bayan, yakışıklı bir gençle didişip duruyordu. Birbirlerinin işkencesinden bir an önce kurtulmak üzere, boşanma davalarında sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı.

Düşündüm, o denli genç ve güzel bir kadın, o kadar yakışıklı ve rütbeli bir gençle nasıl kanlı bıçaklı oldu? Birbirlerinin güzelliğinde buluşup günlerini cennete dönüştürmeleri gerekmez miydi? Daha bir yıl önce soluk soluğa kuşandıkları aşklarıyla birbirlerine koşan insanlar onlar değil miydi? Ne kusur ettiler de Allah o cennetten yadigar sevgiyi kalplerinden buruşturup attı? Ne yaptılar da, bu iki güzel, şimdi birbirlerinden nefret ediyorlar?

ınsanlar çürümeye aday bedenlere değil; ezelî kudrete bağlanan ruhlara aşık olurlar. Cisimsel cinsellik bir dakika sonra iğrendirici; ruhsal cinsellik ise sonsuza dek huzur vericidir. şu vücutlarını her gün biraz daha açanların asıl söyledikleri, “Cesedimi sev, etimden hoşlan!” haykırışlarıdır. Acımadan kalplerimize çamur saçıyorlar, ruhsal ışıkları içimizden uzaklaştırıyorlar.

Ruh hep o ceset çamuruna şekil ve anlam veren gizli tasarımcıyı arayacaktır. Cesedin başlangıcı iki damla su, sonu çürük toprak ve kemiktir. O elbiseyi giyen hayran kalınası okyanus güzeli ruh nerede?


AşKA DÜşEN GENÇLERıN SORUNLARI

Aşka düşen bazı gençlerden yardım mesajları alıyorum. Lisede, üniversitede, tuzağa zamansız yakalanıyorlar. Evliliğe hazır değiller; ama, tutuluyorlar ve kalplerine söz dinletemiyorlar. Karşı cinse eğilim insan doğasında vardır; hele çağımızda çok körüklenmiştir. Mutluluk bu eğilimin zamanında ve meş­ru yollarla karşılanmasında yatar; yoksa aksi, toplumlar için hep felâket olmuştur.

Üniversitemizin servis otosundan inmiş, bekar evimize yürüyordum. Zihnim derin tefekkürlere dalmış; içime tutunan yalnızlık virüsünden ve paylaşma arzusundan nasıl kurtulabileceği­mi düşünüyordum.

Etkileyici bir kadın sesinin Anadolu ezgileriyle yoğrularak caddede yankılandığını fark ettim. Sanatçının sesinin süslediği şarkıyla sürüklenirken, sanki ruhuma hançerler saplanıyordu. Kangrenli yaralarım doğranıyordu; zayıf damarımdan yakalanmıştım; acıma tuz biber ekilmişti.

“Günlerdir yalnızlığıma üzülüyorum, artık kurtulayım.” Duasıyla patladım ve yanımdaki duvara kapanarak sarsıntımı geçirmeye çalıştım. Utan be koca adam. Ne yalnızı, ne kimsesizi… ışte doğa, işte muhteşem canlılar dünyası… ışte ideallerin, işte çalışmak ve işte huzurunda bulunduğun Rabbin… O dirençsiz halimde, “Ey merhametli Hâkim, lütfen bana ve bu gençlere acı, bize nefsimizden bir kurtuluş bağışla!” dedim. Sakinleştim ve kalbimdeki sohbeti dinledim:


SEVDığıNıZ RUH MU, BEDEN Mı?

“Delikanlı, dur hele… Sen hamuru çamurdan yoğrulan o kandan irinden cesedi istemiyorsun. Sen, Yaratıcının o vücut hamuruna sunduğu suretin arkasındaki ruha aşıksın. Dinle ki Mevlânâ, ‘Seni toprakla karışmış bir yudumcuk güzellik şarabı böyle deli divane ediyor; artık onun safı ne yapmaz?’[5] diyor. Senin Yaratıcın, topraktan cesede nurdan şekiller giydirdi. Toprak cisim yurduna dönünce, suret de hayal evrenine gidecek.

“Yemek istediğin meyvesini izinsiz çalıp Yaratıcını karşına alma. O çok cömerttir; sabırla iste de, zamanı gelince sana ne helal bağışlarda bulunacağını gör. Bütün kadınlara ilâhî güzel­likten bir zerre serpen Yaratıcın, tüm güzellikleri tek bir kadında hücre hücre dokuyup sana sunabilecek kudrettedir. Dünyanın güzelliklerinden binler kat fazlasını bedenlerinde barındıran huriler seni bekliyor. Gelecekteki sonsuz temiz ve iffetli güzelliklere, kirlettiğin bir gençlikle kavuşamazsın. Madem Allah’tan başkasını da sevmeye muhtaçsın, seni bekleyen can tatlısı cennetlerini sev. Bunca yıl direnen, biraz daha sabredebilir.”

Sustum… Aradığım ihtişam, yüzümü kapadığım duvarın hemen arkasındaydı ve hayalim ötelere dokunur gibiydi. Başımı kaldırıp mutluluktan gülümseyerek yoluma devam ederken, kasetçiden yayılan o şarkıyı duymuyordum.

Önermeye çalıştığım, bu kıyamet asrında “Ruhunu çıkar at, kolunu bacağını kes.” demek gibi zor gelebilir. Ama, gençliğimiz, “ilâhî ölçülere göre yasak olan” bir ilişkiyle lekelenirse, sa­dık bir eş bulma şansımız azalacaktır.

Sonrasındaysa, bayanlar cennetin hurilerinden güzel sultanları olma şansını; erkekler de huri güzelliğindeki kadınla sonsuza dek mutlu kalma fırsatını yitirme tehlikesindedirler. Allah temizleri kirlilere mahkum etmez. ıçten ve gözyaşlarıyla yoğrulmuş bir tövbeyi başaranlar hariç.

Sonsuzluk yolcusu, sadece şimdi tadacağı ota saplanan kurbanlık koyuna benzemez. Uyanık insan zehirli balı yemez; yemin arkasındaki oltayı görür; bugünkü tercihinin gelecekteki sonuçlarını düşünür. Gelecekteki eşine yakıştırmadığını, bugün kendisi için de çirkin görür. Yanlış bir iş yapar da, içten bir tövbeyi başaramazsa, kaderin ona acılı bir evlilikle bedel ödeteceğini unutmaz.


EVLıLığı ÖLDÜREN MANEVı HASTALIKLAR

Dolayısıyla, gözlerimizi tahrikçi görüntü­lerden, zihnimizi benzeri hayallerden arındırmalı; duaya ve tövbeye sarılmalı; aile onurunu inciten TV yapımlarından sakınmalıyız. Yaratıcıya yakınlığımız, ideallerimiz uğrundaki çalışkanlığımız, cinsel ihtiyaçlarımızı gölgeleyip unutturacaktır. Evlenme imkanımız varsa da, bekletmemeli, o sığınağa çabucak girmeliyiz.

Evliliği öldüren manevî hastalıklardan arınmalıyız: Allah’ın evlilik lütfuna şükretmemek, parayı tanrılaştırmak, vücudun görünümünü kalbin içtenliğinden üstün tutmak, keyfe/eğlenceye düşkünlük, zorluğu eşit paylaşmak yerine ihmal ve tembellik, küçümseme, takdir etmeme, saygısızlık, bilgisizlik, çocukların eğitimlerine duyarsızlık, birbirinin sırrını ve onurunu korumamak, TV’ye saplantı, iletimsizlik, birbirlerinin ilgilerine duyarsızlık, sarhoşluk, kumar, ahlâksızlık gibi manevî hastalıkların olduğu evlerde evlilikler yaşamaz. Evlilikler ancak erdemle, fedakarlıkla ve paylaşmayla beslenebilir.

Eşiyle geçinemeyen, toplumla geçinemez; ailesini yönetemeyen kimseyi yönetemez. ınsanın iyiliği sokaktaki şirinliğinden değil, evindeki erdemliliğinden anlaşılır. Eşiyle geçinemeyen kendisinde sorun aramalıdır. Tek taraflı kusurdan kaynaklanan boşanma, parmakla sayılacak kadar azdır. Eğer gerektiği gibi iyiyseniz, eninde sonunda eşinizi kazanırsınız. Kazanamazsanız da, Allah sizi karanlık kalpli ve ısrarlı nankörden kurtarır; size canınızı ısıtacak başka bir evlilik bağışlar.

Bir türlü hayırlı bir evlilik nasip olmayanlar, telaşlanmasınlar. ıki günlük dünyanın zevklerine değil, sonsuzluğa talibiz. ınsanlık derdine düşenin cinsellik derdi kalmaz. Bunaltıcı bir evliliktense, bekarlığa razı olmak pekala çok onurlucadır.

[1] Radikal, “Sayısal fesat” (27.10.2000).
[2] Hürriyet, (31.10.2004).
[3] Milliyet, “ABD... Genç kızlar arasında göğüs büyütme ameliyatı moda” (15.06.2004).
[4] Mevlânâ, Mesnevî, c. 2, s. 256.
[5] Mevlânâ, Mesnevî, c. 5, s. 34, 35.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

2

21.06.2005, 01:08

selamın aleykum

Allah razı olsun uzun bir yazı ama okudum.... gerçekten çok güzel tavsiyeler..
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

3

21.06.2005, 01:15

ve aleykümüsselam,

şimdi bana farklı nazarla bakın diye değil, kardeşiniz olarak söylüyorum, belki itiraf ediyorum, belki bu konuda dua ile desteklerinizi bekliyorum, ne bileyim, bu meselelerde belki fazla evham yapıyorum. Bazen öyle sıkıntı hissediyorum ki, istifa edip herşeyden derviş olasım geliyor, onu da beceremem, yalnızlığa nasıl dayanayım. Ama bunların ötesinde, bir de ahiret vahşeti (yalnızlıktan, dostsuzluktan ötürü olan korkunç his) var, bunu hatırlayıp, "Elhamdülillah, dünyada ne kadar mutlu olsam, ahirette bu vahşete ebeden düştükten sonra, zerre kıymeti yok." diyorum, iman nimeti için şükredip ferahlıyorum, Allahümme ecirna minennar lar okuyorum, o zaman anlıyorum, neden peygamberlerin en büyük davası, "la ilahe illallah ve ecirna minennar" imiş....

O zaman nefsimde görüyorum ki, malesef, zihinlerimize "Allahümme ecirna minennar" dan ziyade, "Allahümme âtina misali'l-cenneti fi'd-dünya", yani bizi ateşten kurtar yerine, dünyada misalî, tabiri caizse "küçük bir cennet" ver, evimiz arabamız, rahatımız olsun, cennetteki gibi tatilde yaşayalım, zaten ahirette affedersin gibi umursamaz bir fikir kazınmış.

Çevreme, iman zaafiyetine, hele şu şehvet konusunun başımıza açtıklarına bakıyorum, göz göre göre ailem, akrabalarım, arkadaşlarım, daha doğrusu "insanlar" nasıl bu ebedî vahşete, Cennet'ten firaka, ebedî şekavete dayanacak diyorum, kahroluyorum, kendimi aciz hissediyorum, kendime sahip çıkamıyorum, başkalarına nasıl çıkayım, hidayet Allah'tan... Allah'ım, sonumuzu hayreyle...


Not: Mesaj konusu kısmına "selam" yazmayın, dikkat etmediğimizden görmüyoruz, selam verilirse alma mecburiyetimiz var.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

4

21.06.2005, 01:38

Allah razı olsun kardeş..........

evet sefehat almış başını gidior çok kişi takılmış esiri olmuş...


“Fela tezekku enfusekum!”


“Nefislerinizi temize çıkarmayın!”

“Evet, insan yaratılışında kendi nefsine muhib olarak yaratılmıştır.

Hatta bizzat nefsi kadar bir şeye sevgisi yoktur.

Kendisini, ancak mabuda lâyık senalar ile methediyor.

Nefsini bütün ayıplardan, kusurlardan tenzih etmekle, - haklı olsun haksız olsun - kemal-i şiddetle müdafaa ediyor.

Hatta Cenab-ı Hakkı hamd ü sena için kendisinde yaratılan cihazatı, kendi nefsine hamd ve sena için sarfediyor ve “menittehaze ilahehu hevahu” *** deki “Men” şümulüne dahil oluyor.

Bu mertebede nefsin tezkiyesi, ancak adem-i tezkiyesiyle olur.” RNK

“Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin esirgediği nefis mustesnadır, çünkü Rabbim Gafurdur, Rahimdir.” Yusuf 53
ALINTI

evet insanlar kendi hevasını ilah ediniyor veya esiri kolesi oluyor...
neyse gerçekten bir çok da zararları var...insanı sukut ettiriyor...


“Ya Rabbi! Göz açıp kapayıncaya kadar, hatta ondan daha az bir zaman bile bizi nefsimizin eline bırakma!” Amin
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

5

21.06.2005, 09:46

Allah razı olsun çok güzel bi yazı.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

6

21.06.2005, 09:53

Allah temizleri kirlilere mahkum etmez. ıçten ve gözyaşlarıyla yoğrulmuş bir tövbeyi başaranlar :!:

Dünyanın güzelliklerinden binler kat fazlasını bedenlerinde barındıran huriler seni bekliyor. Gelecekteki sonsuz temiz ve iffetli güzelliklere, kirlettiğin bir gençlikle kavuşamazsın. Madem Allah’tan başkasını da sevmeye muhtaçsın, seni bekleyen can tatlısı cennetlerini sev. Bunca yıl direnen, biraz daha sabredebilir :!: :!:

7

25.06.2005, 06:29

Allah razi olsun....Günümüzün Önemli mevzularidan.

Bizlerle Paylasdiginiz icin Tesekkürler
şu gecenin sabahı, şu kışın baharı,
ne kadar muhakkak ve kat'i ise Haşr'ın sabahı, berzah'ın baharı da o kadar muhakkak ve kat'idir.

8

25.06.2005, 22:09

laıleheılallah subhaneke ınnu kuntu mınezzalımın....ALLAHIM ancak sen lutf edersen bız kurtuluruz,nefsımızın serrınden sana sıgınırız.....
derdımın,dermanı derdımdır........

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir