Giriş yapmadınız.

1

15.05.2005, 18:25

Beklemek...




Bir insan dibi nasıl görür tarif edeyim, belki aranızda dibi görmeyenler ya da görmek istemeyenler vardır. Öncelikle bin bir hayalle bir okulu kazanırsınız. Büyüyecek, büyüdükçe büyük adam olacaksınızdır. ınsanları kendinize hayran bırakacaksınızdır, davranışlarınızla, sözlerinizle, yaptığınız işlerle. Derslerde başarılı olacak ama burnunuzun kalkmasına izin vermeyeceksinizdir. Entelektüel zevkler edinecek, birkaç sosyal kulübe katılıp sosyalleşeceksinizdir. Aklınızda bu ve bunun gibi bir çok hayal vardır. Hayallere tutunarak geldiğiniz bu yerde ilk başlarda her şey çok güzel gitmektedir. Daha sonra birkaç alandaki başarısızlığın canınızı sıkmasına izin vermezsiniz. Hiç yaşanmamış varsayar hayata devam etmeliyim ileriye bakmalıyım dersiniz. Dibinizde biten bu başarısızlıklar sizi sarıp sarmalar, vaktinde önemsemediğiniz başarısızlıklar hayat suyunuzu emer. Sizi kurutur, yapraklarınız dökülür. Artık kimse gelip te sizin gölgeniz altında dinlenmek, yenilenmek rahatlamak istemez. Yavaş yavaş çekilirler sizden. Arada yanınıza uğrayanlar ise, kışın sobayı tutuşturmak için dallarınıza abanır….

Uyuyamazsınız, eğer uyursanız da tam uyursunuz hiç uyanmayacak gibi. Yemek size zevk vermek yerine sadece biyolojik fonksiyonlarınızın devamını sağlamanız için zorunlu hale gelen bir işe dönüşür. Lokmalar boğazınızdan geçmez, geçiyorsa da geride bir çok yara bırakır. Gözleriniz görmez olur, göz kapaklarınız hiç olmadığı kadar ağırdır. Günden güne şiştiğinizi hissedersiniz. Bir şeye takılır gidersiniz, bu takıldığınız şey her neyse iyi-kötü fark etmez sizin için. Yeter ki tutunacak bir şeyiniz olsun.

Bu durumdan kurtulmak için bir şeyler yapmak istersiniz ama ne yapacağınız konusunda hiçbir fikriniz yoktur. Aklınıza gelen tek şey, mücadele etmek değil kaçmaktır. Kaçış size çok makul bir çözüm olarak gelir. Düşlersiniz kaçtığınızı, uzaklaştığınızı, kurtulduğunuzu, denize açılan bir balkonda güneşin batışını yüzünüze çarpan serin esintiler eşliğinde izlediğinizi düşlersiniz. Birden hava kararır, bulutlar çöker üstünüze. Yüzünüze çarpan serin esintiler gider, onların yerini insanı korkutan fırtınalar gelir. Uzun sürmez yani. Anlık mutluluklar bile sizin için çoktur.

Sonra yalnız baş etmekte zorlandığınız durumdan kurtulmak için yardım almak istersiniz. Gidebileceğiniz tek yer olan hastane size karın ağrılarını hatırlatmaktan başka bir işe yaramaz. Zaten size yardım etmesini beklediğiniz insanın kendisi sorunludur. Sizi dinliyormuş gibi yapar. Sizde bunu fark etmezsiniz çünkü inanırsınız güvenirsiniz. Karşınızdaki sıradan bir insan değildir, size yardım etmek için, sizin gibilere yardım etmek için orada oturmaktadır. Katıldığı konferansların, eğitimlerin, mezun olduğu okulun diplomasının asılı durduğu duvarın önüne konmuş masasının arkasından, içinde bulunduğu beyazlıkla size yardımcı meleği oynayan birisini anımsatan bu kişi aslında sadece aldatmacadır. Günümüz aldatmacası…

Anlarsınız ki size sizden başkası yardım edemez. Beklersiniz, beklersiniz, hep beklersiniz…

mgcelik -

www.cemaat.com

Mesajlar: 41

Konum: istanbul

Meslek: satış pazarlama

Hobiler: internet

  • Özel mesaj gönder

2

16.05.2005, 14:05

aşırı karamsar :( ebn oldum olası böyle yazıların insanları umutsuzluğa ittiğini düşünürüm. Hayat buysa beklemek buysa ne bekliyorum der insan ? yok benim tarzım değil :) ben en fırtınalı ginde bile bulutların arasından güneşin çıkacağına inanlardanım. Bir ateş ne kadar yanarsa yansın mutlaka sönecektir, sonsuza kadar sürmez acılarda böyle derim, madem bu dünyadayım hayat bir ucundan tutunmalı, umutlu olmalı, yeis, keder üzüntüye fazla yer vermemeliyim diye düşnürüm. Yoksa insan nasıl dayanabilirki? En sıkıntılı anımda allah büyük, rabbimin vardır bir bildiği, nsaip buymuş diyerek gene bir umuda tutunurum.

hayat zor, ekonomik zorluklar, insan ilşkileri, işyeri şartları, kaprisler v.b. sürüp gidiyor ama herşeye rağmen umutlarımız olmalı değilmi ?

Ben güzel günleri bekliyorum, iyi şeyleri umuyorum, güneşli günleri hayal ediyorum, bana uzanacak el olduğunda arkasında fesatlıklar aramıyorum, belki çoğu hayal ama ben bunları bekliyorum :)

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

3

16.05.2005, 14:07

ben hep çamuru görmüştüm,oysa yıldızlara hiç bakmamıştım

Harp sırasında kocam New Mexiko'daki Mojave çölüne gönderilmişti. O, çölde
tatbikata katılırken yanında olabilmek için ben de çölün yolunu tuttum. Kendimi
cehennemin kucağına atmıştım.

Ortalık yanıyordu. Küçük bir kulübede oturuyordum ve yanında olmak için
tehlikeye atılarak geldiğim kocamı unutmuş, can derdine düşmüştüm.

Etrafımdaki Meksikalılar ve yerliler, tek kelime ıngilizce bilmediğinden,
kimseyle konuşamıyordum. Sıcak rüzgar, bir taraftan bedenimi kavuruyor, diğer
taraftan yediğim yemeği de, ağzımı burnumu da kumla dolduruyordu.
Canıma yetmişti.

Kağıda kaleme sarılıp babama bir mektup yazdım.
"Gelin, beni buradan alın" dedim. "Burada yaşamaktansa hapishanede yaşamayı
tercih ederim."

Babamı beklerken cevabı geldi. Sadece iki satır yazmıştı:
"ıki adam hapishane penceresinden dışarıya baktı. Biri çamuru gördü, diğeri
yıldızları."

Bu iki satırı okuyunca utancımdan kıpkırmızı kesildim. Ben hep çamuru görmüştüm.
Halbuki yıldızlar da vardı.

Derhal yerlilerle dost oldum. Kilimlerine, çanak ve çömleklerine olan
hayranlığımı belirttim. Turistlere para ile vermeye yanaşmadıkları kıymetli
eşyalarından bana hediyeler verdiler.

Kaktüsleri, yukka ve erguvan ağaçlarını inceledim. Kır köpeklerini tanıdım. Çöl
gurubunu seyrettim. Çöl, yüzlerce yıl önce deniz dibi olduğundan kumun içinde
deniz hayvanlarının kabuklarını aradım.

Ne değişmişti de, dün nefret ettiğim çöle bugün bağlanmıştım?

Çöl mü değişmişti? Hayır. O yine kavuruyordu. Yerliler mi değişmisti? Hayır.
Onlar, yine ıngilizce bilmiyorlardı...

Sadece ben değişmiştim.

Pencereden kafamı uzatmış ve yıldızları görmüştüm."
Thelma Thompson
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir