Allah hidayet etsin, ne diyim.
Nurcu birinin onunla konuşması lazım, risalelerle örnekler vermesi lazım. nurunözü kardeş, sen izlemiştin ve foruma linkini vermiştin Çantacı Necmi ağabeyin bir gençle münazarasını hatırlıyor musun? Orada da, Çantacı Necmi ağabeyle münazara eden ve ahiret gününe inanmayan genç, Necmi ağabeyin münazarada güzelce yanıtladığı "haşr" meselesini hocaya sormuş, hoca soru soran gence "Gavur" mu ne demiş. Necmi ağabey güzel yanıtlayınca "ıyi yanıttı, ben hocaya sordum bana 'gavur' dedi" demiş.
Bu meseleleri öğrenmeli ve hazırlıklı olmalıyız ki, sorulduğunda acz hissedip aksü'l-amele sebebiyet verecek şeylere karışmayalım. Bilmiyorsak da panik yapmayalım, "Bilmiyorum, ama mühlet ver araştırayım" demeyi bilelim. Münazaranın şekli karşı tarafın niyetine göre de değişir, kontrollü olmak lazım, bu konuda tecrübe de gerek. Karşı tarafın damarına dokundunuz mu, artık onun niyeti münazarada hakkı bulmak değil, sadece sizi ilzam etmek olur, siz kazansanız bile, o kaybettiği münazarayı kazandığını zanneder, iki taraf da ateşliyse, kavga bile çıkar. Bu ayrı ve uzun bir tartışma konusu aslında.
*********************************************************************
Kur'an-ı Kerîm'de şöyle buyurulur: "Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün " (el-Bakara, 2/187). Beyaz ve siyah ipliğin görünmesinden maksat, gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığının birbirinden ayrılmasıdır.
Rivayete göre bu ayet ilk indiğinde "mine'l-fecr (fecirde, fecirden)" ilâvesi yoktu. Oruç tutacak olanlar bir ayağına siyah, diğerine beyaz iplik bağlar. Sahurda, bunları açıkça görünceye kadar yemeğe ve içmeye devam ederdi. Cenâb-ı Hak, iplik örneğinden "gece ile gündüz"ün kastedildiğini bildirmek üzere, tan yerinin ağarması anlamında, "mine'l fecr" ilâvesini indirdi (Buhârî, savm, 16, Tefsîru Sûre 2/28; Müslim, Sıyam, 35; ıbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri ıbn Kesîr, Tahkîk ve ihtisâr, Muhammed Alî es-Sâbûnî, Beyrut 1402/1981, I, 165).
Hz. Peygamber de iplik örneğinden gece ile gündüzün kastedildiğini açıklamıştır. Adiy b. Hâtim (ö. 60/680'den sonra) (r.a.)'dan şöyle dediği nakledilmiştir: "Yukarıdaki ayet inince, bir siyah, diğeri beyaz iki tane ip alıp, bunları yastığımın altına koydum. Sahurda bunlara bakıyor, birbirinden ayırdedilecek kadar tan yeri ağarınca yemeği içmeyi bırakıyordum. Sabah olunca, Resulullah (s.a.s)'a gidip yaptığım şeyi ona haber verdim. O, şöyle buyurdu: "Senin yastığın ne kadar da büyükmüş! Ayette kastedilen, gündüzün beyazlığı ve gecenin siyahlığıdır. Bunları bir yastığın altına nasıl sığdırırsın'!" (Buhârî, Savm, 16)
Not: Bugün yazdıklarımda dikkatli olun, dengesiz hissediyorum, hatalarımda uyarın.