Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

18.04.2013, 14:26

Mehdiyet Ve Zamanin Sonu - 2

Bundan önceki yazımızda alem-i İslam'ın 20. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar
olan içler acısı seyrini, İslam'ın sistem ve siyasetinin son ana
devleti olan Osmanlı İmparatorluğunun çöküşü ile beraber ele alıp, bir
"durum tespiti" şablonunda ortaya koymaya çalışmıştık. Osmanlının
yıkılışıyla hızlanan "inkıraz" döneminin "Hilafetin" merkezi olan
ülkemizde, öncelikle "İslamın intikal vasıtalarının" kesintiye
uğramasını ve bunun sonuçlarını, sonrasında ise topyekun "İslam
coğrafyasındaki" çözülüş ve çöküş sürecini anlamaya ve anlatmaya gayret
etmiştik. Ayrıca bu "inkıraz döneminin" "Asrı saadet ve öncesi" ile
bunun yanısıra Avrupa'nın göbeğinde kurulan "Endülüs Uygarlığı"
dönemiyle ve son olarak ta dünyada hakim "Deccali cereyanın iki unsuru
Kapitalizm ve Sosyalizm" ile etkileşimini ve kıyasını ortaya
koyarak bu "Hüsran Asrının" tek çaresine ve çözümüne işaret etmeye
çalışmıştık. Bu kadar karmaşa ve kaosun içinde görünen tek ışığın "Asr-ı
Saadetten günümüze uzanan 1500 yıllık müjdesi" "MEHDİYET VE MEHDİ"
olduğuna işaretle hem çağın hem insanlığın lisan-ı hal ile bu programa
ve onun uygulayıcılarına olan ihtiyacının altını çizmiştik.


Bu kısa girizgah ve hatırlatmadan sonra konunun yarım kalmaması için bu
yazımızda yüzyıllık seyirden nazarımızı bu güne çevirerek günümüzün
analizine ve bu meyanda “yürürlükte” olan "MEHDİYET PROGRAMININ"
kendisine bakmaya gayret edeceğiz. Aslında bu gayretimizle cari olan
"RABBANİ VE NEBEVİ MEHDİYET PROGRAMININ" hem uygulayıcılarına, hem
"KARŞITLARINA" el yordamıyla temas etmeye çalışacağız. Evvela Üstadımız
Muhammed İbrahim Hızır'ın günümüzle ilgili teşhis ve tespitini ortaya
koyalım.

"Aynı kelimeyi(Müceddid) burda kullanmış Efendimiz Aleyhisselatu vesselam .
Heryüzyılın başında bir yenileyici gönderir . Dini yenileyici ...Zaman
ciddi şekilde bir müceddide muhtaç, ahir zaman. İhtiyaçların en büyüğü
olmuş adeta. Mevla bizi bundan mahrum eylemesin. Ciddi bir muhtaçlık
var. Ahir zamandayız. Şeyh Halit Zülcenaheyn bilinen bir zat idi. Üstad
Bediüzzaman dan önceki bizim tahmini olarak baktığımız mücedditti. Ondan
sonra Üstad Bediüzzaman . Üstad Bediüzzaman’dan sonra beklenilen Hz.
Mehdi Aleyhisselamdır diye düşünüyoruz. Alametler onu gösteriyor. Mevla
kısa zamanda bizi onunla birlikte eylesin. Ümmet ona muhtaç. Ümmet ciddi
şekilde ona muhtaç...” 12 Şubat 2012 Pazar sabahı dersi"


Osmanlı’nın yaşadığı son yüzyıl ve Osmanlı’dan sonraki yüzyıl ve
günümüz! Hocamızın işaret ettiği Mevlana Halid K.S. dönemi, Bediüzzaman
Said Nursi K.S. dönemi ve günümüz! Yukarıdaki cümlelerinden de
anlaşılacağı üzere "GÜNÜMÜZ MEHDİYET DÖNEMİDİR." Hocamızın bu
"TESPİTİNİN" yanısıra üzerinde durmamız gereken ikinci cihette "TEŞHİS"
cihetidir. Evet bu teşhis şudur: "Ümmet O'na muhtaç! Ümmet ciddi şekilde
ona muhtaç..."

Bundan önceki yazımız bu "tespit"in süreci idi. Şimdi ise söz konusu
süreçten sarf-ı nazar ederek "teşhisin" ne olduğuna bakacağız.

Kasım 2010 ayında işsiz bir gencin kendini yakarak fitilini ateşlediği
"Arap Baharı" dönemi ile Mağripten yani Tunus'tan bir dalga başladı.
Tunus'tan başlayan bu kıvılcım olduğu yerde sönmedi. Aralık ayında
tırmanan isyan ülkede 8000 avukatın greviyle farklı bir mecraya yöneldi.
Bu sistemin ve dayandığı rejimin reddi idi. O günün televizyonlarından
yükselen ses şuydu. "Korkmuyoruz! Korkmuyoruz! Biz sadece Allah'tan
korkarız." Oysa Tunus İslam ülkeleri içinde en sessiz duran ve güya en
sindirilmiş, en tepkisiz ülke idi. Bu sessiz ve tepkisiz ülke 14 Ocakta
Hilafeti istediğini ilan etti. Böylece Tunus'taki 23 yıllık zorba
iktidarı yerle bir oldu. 29 Aralıkta kıvılcım Cezayir'e sıçradı ve "2011
Cezayir İsyanları" başladı. Bu dalga 2011 senesi içinde çok hızlı bir
şekilde Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Cezayir, Ürdün'ü içine
aldı. Mısır'da 30 yıllık rejimin sahibi zorba, Libya' da 45 yıllık
rejimin sahibi zorba, aleme ibret bir şekilde devrildi gitti. Suriye'de
ortalama her gün yüz - yüzelli sivilin ölümüne rağmen, şiddetinden ve
ateşinden hiç bir şey kaybetmeden yüzyılın en büyük isyanı yaşanıyor.
Bahreyn Şii İran'ın da karıştırmasıyla iç savaşın eşiğinde. Ürdün “Arap
Baharının” sallantı şiddetini hala yaşıyor. Moritanya, Suudi Arabistan,
Umman, Irak, Lübnan ve Fas'ta ise şu an bu dönem küçük çaplı
denilebilecek etkilerle yaşanıyor. Daha doğrusu şu an buralarda ateş
hala fitilin kendisinde ve patlayıcı dengelere doğru ilerlemekte. İşin
bu baş döndürücü hızlı seyri 2 yıl gibi kısa sürede bütün İslam
coğrafyasını içine almakla birlikte şu an en önemli meseleyle yüz yüze
gelmek üzeredir. Zorba rejimler bir bir yıkılmakta, sağlam gibi
duranlarda yıkılma sürecine girmekle birlikte işin en önemli noktası
hala cevapsız durmaktadır. Önceki yazımızda demiştik. Osmanlı yıkıldı
ama yerine yenisi gelmedi. Yani "tarih tekerrür etmedi." İşte bu yakıcı
ve kahredici durum hala devam etmektedir. Yıkılan bu zorba rejimlerin
yerine koyabilecekleri yeni bir şey hala Müslümanların elinde yok.
Muhtaçlığın bu plandaki boyutu her türlü izahın ve anlayışın çok çok
ötesindedir.


“Mehdiyet programının” başlatıcısı ve gelecek Hz. Mehdi'nin R.A. kendi
tabiriyle pişdarı ve dümdarı olan Bediüzzaman eserlerinde bu günkü
durumun aslında Mehdiyet programındaki yerini ve aşamasını işaret etmiş.
Üstadlarımızın bu gayb aşina işaret ve haberleri işte bu en muhtaç
olduğumuz çarenin adını koymakta ve haberini bize vermektedirler. Bu
girişten anlaşılacağı üzere yazımızın bundan sonraki iki istinad noktası
Bediüzzaman Hazretlerinin haberleri ve Muhammed İbrahim Hızır Hocamızın
kıymetli müktesebatı olacaktır. Neden bu şekilde gideceğiz?! Ahirzaman
Peygamberi Aleyhisselatu vesselam Efendimizin devr-i saadetinden önce
gelen son peygamber Hz.İsa Aleyhisselamdır. Bu sebeble Ahirzaman
Peygamberi (SAV) hakkında en çok haber ve müjdeyi O vermiştir.
Rahatlıkla denebilir ki Hz. İsa’nın Aleyhisselam iki sebebden dolayı
bütün peygamberliği “ahirzaman peygamberi” ile alakalıdır. İlk sebebi;
dönem itibarıyla Hz İsa’nın dönemi ahirzaman binyılının arefesidir.
Doğal olarak “Ahirzaman Peygamberi” ile alakalı en çok haberi ve detayı
İsa Aleyhisselamın vermesi en uygun olandır. Muharref dahi olsa İncil
Peygamber Efendimizle alakalı işaret ve haberlerle doludur. Merhum
Hüseyn-i Cisri’nin Risale-i Hamidiye’si ve yine Mektubat’ın 19. Mektubu
bu konuda yüzlerce işaret ve haberi izah etmektedir. İkinci sebebi İsa
Aleyhisselamın “ahirzamanın final kısmında” Hz. Mehdi Aleyhisselam ile
alakalı misyonu ve vazifesidir.

Nasıl İsa Aleyhisselam gerek kendi asrı itibarıyla ahirzamanın arefesi
ve habercisidir, 1500 senelik ahir zaman seyrinde Bediüzzaman Hazretleri
de Hz Mehdi’den bir asır önce gelen Müceddid olması hasebiyle İsa
Aleyhisselam ile benzer bir konumdadır. Bediüzzaman’ın vazifedar olduğu
yüzyıl miladi olarak 19. ve 20 yüzyıla tekabül etmekle şu an içinde
bulunduğumuz “Mehdi yüzyılının” arefesi hükmündedir. Elbette Hz. Mehdi
ile alakalı en fazla detayı ve haberi O verecektir. Hatta sadece Hz.
Mehdi değil Hz. İsa ile alakalı bakacağımız “en yakın kaynak” O
olacaktır. Bundan daha tabii bir şey olamaz.

“Ey yüzden tâ üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş,
sâkitâne benim sözümü dinleyen ve bir nazar-ı hafiyy-i gaybî ile beni
temâşâ eden Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed, v.s. Size hitap
ediyorum. Tarih denilen mâzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize
uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum. Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim.
Siz inşaallah cennet-âsâ bir BAHARDA gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çiçek açacaklar.”
Emirdağ Lahikası-2

“Bundan on sene evvel Tiflis'e gittim. Şeyh Sanan tepesine çıktım, dikkatle
temaşa ediyordum. Bir Rus yanıma geldi. Dedi: "Niye böyle dikkat
ediyorsun?

Dedi: "Ne demek?"

Dedim:
"Asya'da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor.
Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu perde-i müstebidane yırtılacak,
takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım."

Dedi: "Heyhat! Şaşarım senin ümidine."

Dedim: "Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin?
HER KIŞIN BİR BAHARI, her gecenin bir neharı vardır."

Dedi: "İslâm parça parça olmuş."

Dedim: "Tahsile gitmişler. İşte Hindistan,
İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor.
Mısır, İslâm’ın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders
alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâm’ın iki bahadır oğullarıdır; Rus
mekteb-i harbiyesinde talim alıyor. İlâ âhir_

"Yahu, şu asilzade evlât, şehadetnamelerini aldıktan sonra, her biri bir kıt'a
başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyet’in bayrağını
âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında,
feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân
edecektir." Tarihçe-i Hayat-İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi veya
Divan-ı Harb-i Örfi

Risale-i Nur’u az çok okuyanlar Hz. Mehdi ve Hz. İsa Aleyhimüsselam hakkında
ünvanlarının zikredildiği yüzlerce işaret ve ihbaratın bulunduğunu
bilirler. Oysa burda bizim iktibas ettiğimiz kısım onların zatından
ziyade icraatlarının şekillendireceği geniş coğrafyaya ve geniş
hadiselere işaret ettiğinden meramımızı daha iyi ifade edecektir.
İslam’ın kışı hükmünde olan o yıllardan tutulan projektörle günümüze
baktığımızda kısaca Asya’da üç zulmetli dönemin geleceğinin haber
verildiğini görüyoruz. 1917 Bolşevik ihtilali yani Sosyalizm dönemini
ilk zulmetli dönem sayarsak 1992 kapitalizme geçme dönemi de Asyanın
ikinci zulmetli dönemidir. Üçüncü zulmetli dönemi de Büyük Deccalın
zuhuruyla başlayacak olan ve Hz. İsa Aleyhisselamın son vereceği
dönemdir. Asya coğrafyasında kalan İslam Devletleri yani Kafkasya’dan ta
Türkistan’a kadar olan kısım ise bir asırdan fazladır Rus ve Çin askeri
okulunda çileli ve mecburi askeri mücahede taliminin içinde
“şehadetnamesini” kendisine verecek Hz. Mehdi ve Hz. İsa’yı
beklemektedir. Hindistan’dan ta Mağribe kadar olan coğrafya kuşağında
her dönem Avrupa’nın nefs-i emmaresi olan İngiltere’nin -ve onun yeni
versiyonu olan Amerika ve Avrupa Birliğinin- dessas ve alçak siyasetinin
ürettiği fitne altında yaşayan İslam Devletleri, Hz. Mehdi İle
“şehadetnamelerini” alıp bulundukları yerde İslam’ın bayrağını
dalgalandıracaktır. İçinde bulunduğumuz zaman itibarıyla söz konusu her
iki kuşakta hükümran olan Deccaliyetin önünde mağlubiyetten,
Müslümanların önünde de galibiyetten başka seçenek kalmamıştır. O
nedenle Bediüzzaman kendisinden sonra gelecek Mehdi dönemini geniş
anlamıyla İslamiyetin BAHARI olarak nitelendirmektedir. Herkesin
dikkatini çekecek garib bir şekilde Tunus’tan ateşlenen ve şu an
itibarıyla Suriye’de kemalini bulan isyan, direniş ve diriliş dönemi
“ARAP BAHARI” olarak anılmaktadır. Bir asır evvelinden verilen haberleri
teyid edercesine bütün dünya kamuoyu alakası olsun olmasın bu süreci
“BAHAR” olarak tanımlamakta ve böylece tesmiye etmektedirler. Bu döneme
bakan işaretler içinde ayrıntılarına girmeden İskandinavya Avrupasının
Hz İsa Aleyhisselamın nüzulü döneminde İslam’a hizmetkar olacağının;
Hristiyanlığın tasfiyeler geçirerek İslama inkılab edeceğinin ve teslim
olacağının haberlerini de görmekteyiz. Sikke-i Tasdik-i Ğaybi ve
Maidetül Kur’an gibi eserlerde içinde bulunduğumuz tarihlere yani
2012-2021 arası döneme parmak basılmakta İslam için zulümattan nura
çıkış dönemi olduğu aşikare haber verilmektedir. Bizde bu ihbarat-ı
ğaybiyeye itimat ederek ve Rahmet-i İlahiyeye istinad ederek bu dokuz
yıllık dönemde Hz. Mehdi Aleyhisselamın ve Hz. İsa Aleyhisselamın
zuhurunu inşallah göreceğiz. Elbette bu noktada dayandığımız kendi sathi
nazarlarımız değil ehlullahtır. Nitekim Üstadımız Muhammed İbrahim
Hızır sohbetlerinde yaptığı kıymetli analizlerle bir asır önceki
seleflerini verdiği haberlerde teyid etmektedir.

“Hazreti Mehdi aleyhisselam hakkında sohbet edilmesi gerekiyor. Öyle bir dönem
ki Mehdi aleyhisselam zuhur ettiğinde bilinen büyük âlimlerden sadece on
bir tanesi ona tabi olacak veya sadece yedi tanesi. Diğerleri inkar
edecek. Bu inkar etmeden dolayı bile bir çok muttaki alim Allah'ım bana o
dönemi yaşatma ona rast gelirimde kabul etmezsem başım öne gelecek, ben
o dönemi istemiyorum diyor”

“Birde uyduruk Mehdiler çıkacak. Bu Mehdiler bir açıdan iyi
oldu. Olması gereken büyük bir değeri tanıtacak diller oldu. Herkes
ondan bahsetmeye başladı. İster istemez onların yanlışları (sebebiyle)
herkes de bir Mehdi kim demeye başladı”

“Hazreti Mehdinin yaşı hakkında bir çok şeyler var ilmi
olarak araştırdığım zaman sadece bilgilendiren Efendimizin S.A.V.
verdiği bilgiler ışığında benim yaşadığına kesin kanaatim var. Özellikle
ben Suriye de sıkıntılar olacağını biliyordum. Suriye de Şam diyarından
bir zuhur olma ihtimali büyük diyor ve onun zuhur edeceği memlekette de
çok sıkıntılar çıkacak.”

Bu yazımızda az da olsa “sahte Mehdilere”de temas etmek istiyorduk ama
okuyucuyu yormamak için Üstadımızın nükteli işareti ile yetiniyoruz.
Şimdilik, insanları Kur’an ile aldatan yalancı alimler güruhunun bir
çeşidi olan bu “sahte mehdileri” tanımak için gene Üstadımızın 19
sayımızda yer alan şaşmaz ölçüsünü esas almak gerekir.

“Dini tanıtan Yüce Yaratıcıya yakışan olmalıdır.Eli yüzü güzel,edası, tavrı
cezbedici, KARŞILIKSIZ SATTIĞI MALZEMEYİ EN İYİ KENDİ FİİLLERİYLE ORTAYA
DÖKEN OLMALIDIR. Konuşmasa dahi hali, -Bu kişi her kimse, bununla
dostluk mutluluk getirir- dedirtmelidir.” Katretül Hayat 19. Sayı Sayfa
24 Başyazı

İlk yazımızda ahirzamanın yani özellikle günümüzün olaylarını analiz
ederken beşeri bilimlerin ölçüsüyle bakılmaması gerektiğini özellikle ve
gerekçeleriyle vurgulamıştık. Üstadlarımızın işaretlerinden yola
çıkarak makalemizin sonuna gelmiş olduk. Bundan sonraki dönemde İslam’ın
galibiyetiyle beraber “İngiltere’nin balıkçılıkla geçinen bir küçük ada
ülkesi ve Fransa’nın –bir zamanların moda ülkesi bu muydu?- “ diye
anılacağı ve İsrail diye bir korsan devletin artık bulunmayacağı bir
döneme girmiş bulunduğumuzu ve bu dönemden geri dönüşün olmayacağını
yani “ZAMANIN SONUNU” yaşadığımızı unutmayalım.
MEHDİNİN TALEBELERİNİN TEK İMTİHANI OLUR. O İMTİHAN DA MEHDİ'YE
SADAKATTIR.
ÖYLE Kİ ONLARDAN BİR ÇOĞU SADAKAT İMTİHANINI KAYBEDER.
(AHMET İBN-İ HACER-İ MEKKİ)

siyahnur

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

13.05.2013, 23:41

Mehdiyet arayisi icinde bulunman güzeldir kardesim. Ancak Deccalden hic bahis acmiyormu bu senin hocan.

Bediüzzaman ben mehdi degilim demiyor. Ben layik degilim diyor ve siz bunu neye yoruyorsunuz, hem deccal ile mücacadele eden Bediüzzaman olacak ama serefi baskasi alacak, bu nasil olacak?

Bediüzzamandan sonra sahis gelmiyecek, sahsi manevi gelecek diyor Üstadimiz, yani sahis yok müceddid Risale-i Nur´un sahsi manevisidir.

Bu gayet acik ve zahir ve hic bir yoruma müsait olmayan aciklamalar bize kafidir.

Ha illa yinede deccali olmayan bir Mehdi ariyorsaniz, buyrun yol sizin..



(İkincisi: Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisve giymek yakışmadığı...
Saniyen: O zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakip veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azimeden dört beş zâtın vefat etmeleri cihetiyle, elli altı senedir icazetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı bugünlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlânâ Zülcenâheyn Hâlid Ziyâeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarıkla, pek garip bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübarek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenab-ı Hakka yüz binler şükrediyorum. Kastamonu Lahikası, Sayfa 67)
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

3

15.05.2013, 15:43

Hasan Sinan evvela sakin ol kardaş, Hz. Üstadın mehdiyet makamında oluşunu tartışan yok bu bir. ikincisi bu makalede birilerini mehdi ilan etmek veya mehdi oluşunu çürütmek gayreti yok, üçüncüsü risale-i nurda yazılanlara ben aynen iman ve itikad ediyorum, dördüncüsü risale-i nurun zahiri farklı batını farklı tarzında bir anlayışıda reddediyorum. beşincisi hazreti üstadın mehdiyet konusunda yazdıklarınada aynen zahiri manasıyla inanıyorum. altıncısı hazret-i üstadın gelecek dediğini bekliyorum. yedincisi hazreti üstadın dediklerini zahiren kabul etmeyerek gerek hüsnü zanla gerek ahmaklıktan tevil ile zıddına mana çıkaranlarıda sevmiyorum. şahsı manevi şahsı maddi etrafında teşekkül eder, biraz istılahları şeriattaki manasıyla oku ve anla.bediüzzaman ıstılahat-ı islamiyeyi şer'i manasının dışında istimal etmemiştir. son olarak kendi anlayışını doğru itikad ediyorsan hiç çekinme üstadın mehdiyet konusunda yazdıklarını düzelt(!). Ama başta dediğim gibi ben sana değil Üstada ve risale-i nura itikad ediyorum. sonun sonuncusu olarak ihtilaf ve münazara ahlakına ehil olmadan ve bilmeden mesaili diniyeyi tartışmalara girme.isabette etsen günahkar olursun.fayda değil zarara yol açarsın.fiemanillah..
not bu yazı bir seridir. deccal faslıda gelecek kafanı yorma..
siyahnur

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

4

30.05.2013, 15:36

Ben gayet sakinim. Bu benim fikrim degildir. Bediüzzaman Said Nursinin talebeleri onun Mehdi oldugunu söylüyorlar. Onlardan ne ben ne de sen Risale-i Nuru daha iyi anlayabiliriz. Bir Mehdiyi bekleyebilirsin buna mani yok ama

Deccal kim?
Süfyan kim?
Bunlarla kim mücadele edecek?
Nasil bir mücadele verecek?
Kambur davasi nedir?
Inna ataynanin sirri nedir?

Bu sorulara Risale-i Nurda cevaplar var. Disardan bu sorulara cevap aramaya gerek yok. Hem bir elestiride bulundugum icin hemen krize girmeyin..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

6

30.05.2013, 23:15

Bediüzzaman Said Nursi sünneti seniyyeyi ihya ve insa etmistir. Bidalarin istilasi zamanda ruhsati degil azameti tercih etmistir. Bunu yapan diger alimler öldürülmüstür. Üstadimizin inayet altinda oldugundan ona zarar verilidigi halde öldürülememis.

Ben kisa ve öz bir yol istiyorum.

Mehdi = Sünneti Seniyye = Bediüzzaman (Son Vekil)

Senin tarifini bu sekilde özetleyebiliriz Allah razi olsun..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir