Giriş yapmadınız.

1

29.08.2004, 17:47

İmam Ali'nin doğum günü münasebetiyle

Selamun Aleykum

alıntıdır;

Ehl-i Beyt'ten olan Hz. Emir-ül Mü'minin Ali (a.s), Beni Haşim kabilesinin büyüğü, Hz. Peygamber-i Ekrem’in amcası Ebu Talib'in oğludur. Sekiz yaşında Müslüman olduğunda, hiç puta tapmamasıyla öteki sahabeden ayrılır. Bunun için kendisine, "Keremullahi Veche" denilmiştir. Bu deyiş yalnız onun için kullanılır. Ayrıca, ("Ali'den başka yiğit, Zülfikâr'dan başka kılıç yoktur" hadisinden dolayı) "şah-ı Merdan" ve "Murtaza" da denir. Hazreti Muhammed'in sancağını hep o taşırdı. Geri dönüp sonra düşmana saldırdığı için de "Haydar-ı Kerrar" sözü, lakabı olmuştur. ve Resulullah tarafından "Ebu Turab" (toprağın babası) lakabı verilmiştir. Ebu Talib, Peygamber efendimizi çocukluk döneminden itibaren kendi evinde büyütüp himayesi altına almış, Hazret’in peygamberliğe seçilmesinden sonra da hayatta bulunduğu sürece o ilahi nuru, kafirlere, özellikle de Kureyş kafirlerine karşı korumuş, bu uğurda hiçbir fedakarlıktan geri durmamıştır.
Hz. Ali, (meşhur rivayete göre) bi'setten on yıl önce Kâbe'nin içinde dünyaya gelmiştir. Altı yaşında iken de Peygamber'in isteği üzerine, Mekke ve yöresinde meydana gelen kuraklık nedeniyle maddi sıkıntıya giren babasının yanından ayrılarak, Peygamber'in evinde yaşamaya başlamış, böylece bizzat o Hazret’in eğitimi altına girmiştir.
Bu arada Peygamber-i Ekrem, gelenek haline getirdiği Hire dağındaki yıllık ibadeti esnasında ilk vahiy inerek peygamberliğe seçildikten sonra eve dönüp olayı anlattığında, o Hazret’e ilk iman getiren kişi Hz. Ali (a.s) olmuştur.
Yine ınzar ayeti ismiyle meşhur olan “En yakın aşiretini uyar” ayet-i kerimesi nazil olarak Peygamber-i Ekrem yakın akrabalarını uyarmakla görevlendirildiğinde, Hz. Resul akrablarını toplayarak onlara: "Sizlerden kim, benim bu görevimde bana yardım etmeye hazırdır ki, benim kardeşim, vasim ve aranızda halifem olsun?" buyurduğunda, onların arasından yalnızca Hz. Ali (a.s) ayağa kalkarak imanını ibraz etmiş, buna müteakip Peygamber-i Ekrem de mübarek elini Hz. Ali’nin omuzuna koyarak: “Bu benim kardeşim, vasim ve sizin aranızdaki halifemdir; onu dinleyin, ona itaat edin” buyurarak o Hazret’in iman etmesini kabul etmiş ve ıslam dininin ilk başından itibaren kendinden sonra Hz. Ali’nin geldiğini vurgulamıştır. Böylece Ali (a.s) Müslümanlar arasında ilk iman getiren ve hayatı boyunca Allah'tan başkasına tapmayan ilk şahsiyet olmakla birlikte, Hz. Resulullah (s.a.a)’dan sonra ıslam dininin ikinci şahsiyeti oluvermiştir.
Ali (a.s), Peygamber-i Ekrem’in hicretine kadar devamlı onunla birlikte olmuş, düşmanlarına karşı onu savunmuş, kafirlerin Allah Resulü’nü katletme kararı aldıkları hicret gecesi de Ali (a.s), canını feda etmek pahasına, Peygamber efendimizin yatağında yatmış ve Resul-ü Ekrem bu sayede gizlice evden ayrılarak emniyet içerisinde Medine'ye doğru yola koyulabilmiştir. Hz. Rusulullah’ın emniyete kavuşmasından sonra da o Hazret’in vasiyeti üzerine, Peygamber-i Ekrem’in nezdinde emanet olan halkın emanetlerini sahiplerine iade ederek annesini, Resul-ü Ekrem’in sevgili kızı Fatimei Zehra’yı başka iki kadınla birlikte alıp Medine'ye doğru hareket etmiştir.
Medine'de devamlı Resulullah’la birlikteydi. Peygamber-i Ekrem hiçbir zaman gizlide ve açıkta onu kendisinden ayırmadı. Biricik sevgili kızı Hz. Fatıma'yı zevce olarak ona münasip gördü. Müslümanlar arasında kardeşlik akdi okuttuğunda, Ali'yi (a.s) kendisine kardeşliğe layık gördü. ("Ali olmasaydı, Fatıma'ya eş bulunamazdı" demesi buna işarettir.)
Ali (a.s) Peygamberin katıldığı tüm savaşlarda hazır bulundu. Bir tek Tebuk savaşına katılmadı. O da Peygamberin emri ile Medine'de Peygamberin yerinde kaldığı içindi. ışte o zaman, yine Hz. Ali’nin seçkin makamını ümmetine bildirmek gayesiyle Hz. Ali’ye hitaben: “Sen bana oranla Harun’un Musa’ya oranla sahip olduğu mevkie sahipsin; ancak benden sonra peygamber gelmeyecektir” buyurdu.
Hz. Ali hiç bir savaşta geri adım atmadı; hiçbir an düşmandan kaçmadı; hiçbir şart altında Peygamberin emrinden çıkmadı. ışte bu nedenledir ki, Peygamber-i Ekrem’in: "Hiç bir zaman Ali haktan ve hak da Ali'den ayrılmaz" övgüsüne mazhar oldu.
Ali (a.s) Peygamber'in vefatında otuz üç yaşındaydı. "Benden sonra Ali her mü'minin mevlasıdır" ve "Benden sonra onu dinleyip itaat edeceksiniz" hadisleriyle Hilafet makamına seçilmiş olan Hz Ali'nin halife oluşu bazı nedenlerden dolayı ertelendi. (bakınız Mektubat, Said Nursi, 90)
Resulullah'ın vefatından altı ay sonra Hz Fatıma'nın Ona kavuşmasının ardından Hz Ali, Hz EbuBekr'e biat etti. Hülefayı Selase zamanında şeyhülislam makamında olan imam Ali, Hz Osman'ın şehadetinin mukabilinde Hilafet makamına seçildi.
Halife olunca dehşet-engiz fitneler meydana geldi. Ki Üstad Said "O an ancak imam Ali dayanabilirdi" demiştir.
Basra yakınlarında Hz Ayşe, Talha ve Zübeyr ile savaştı ve bu savaş, Cemel savaşı adında maruf oldu. Irak ve şam sınırlarında Muaviye ile savaştı; bu savaş Sıffın savaşı adını aldı ve bir buçuk yıl devam etti. Nehrevan adıyla maruf olan muharebesinde de, "okun yaydan çıkması gibi dinden çıkacakları" Resulullah tarafından bildirilen Hariciler ile savaştı.
Böylelikle o hazretin hilafet müddetice gösterdiği çabaların bir çoğu iç kargaşaları gidermek yolunda geçti. Çok geçmeden Hicretin 40. yılı Ramazan ayının 19. günü Kufe mescidinde, sabah namazında, Harici ibn-i Mülcem tarafından yaralanıp iki gün sonra şehit oldu.

Allah bizi onun ve Ehl-i Beyt'in takipçilerinden kılsın
"Tekebbür dini yok eder; iblis de bunun için lanete uğradı. Tamah insanın düşmanıdır; Adem (as) de bunun için Cennetten çıkarıldı. ve çekememezlik (hased) kötülüklerin rehberidir; Kabil hasede kapılarak kardeşi Habil'i öldürdü." imam Hasan (as)

Abdullah

Stajyer

  • "Abdullah" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 117

Konum: TR

Meslek: tasarim

  • Özel mesaj gönder

2

29.08.2004, 21:07

Amin
Forum kurallarından 4.2.1 + 4.2.2 ve 4.2.7´nci maddelerin ihlali sebebiyle üyeliği iptal edilmiştir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir