Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

12.09.2008, 12:07

'Ân'ı Geçmişe Uğurlarken ...

'Ân'ı Geçmişe Uğurlarken

“Ey insan! Zaman sensin. Sen iyi olursan, zaman da iyi olur. Kötü olursan, zaman da kötüdür” der Hz. Muâviye (ra).

ınsan, kendi şahsî zamanını şekillendirmek noktasında tesir sahibi olduğu gibi; insanlık tarihiyle ilgili zamanın genel akışına da etki eder.

Sözgelimi Asr-ı Saadet’i, saadet asrı yapan, başta Hz. Peygamber (asm) olmak üzere o zamanın bahtiyar insanları olduğu gibi; Orta Çağ Avrupa'sını kendileri için karanlık bir çağ haline getirenler de o dönemin Avrupalı insanlarıdır.

Zaman, bu anlamda mekândan, yani bir bakıma zamanın içinde aktığı varlıklardan ve eşyadan ayrı düşünülemez. Zamana renk veren mekândır. Nasıl ki su, içerisinde bulunduğu kabın şekil ve rengini alıyorsa, zaman nehri de bir bakıma içinde aktığı mekân, eşya ve varlıklara göre şekil alır. Bediüzzaman da ‘Zaman, harekâtın bir rengidir’ ve ‘harekâtta câri olan bir hüküm, zamanda dahi câridir’ diyerek, zaman ile mekân arasındaki bu ayrılmazlığı ifade eder.

Sözün burasına gelmişken, zaman hakikatini ‘Zamanın Eşsiz Güzeli’ unvanına sahip Said Nursî'nin fikirlerinden istifade ederek anlamaya çalışalım.

Bediüzzaman'a göre zaman

Dünya hayatını bir tünele; zamanı da, o tünelde ‘düşer’ gibi hızla giden trene benzetir Bediüzzaman. ınsan, zamana binmiş ve süratle ilerlemektedir.

Mesnevî-i Nuriye'deki şu ifadeler ise, dur durak bilmeden hızla akıp giden zaman karşında insanın halini ortaya koyar niteliktedir:

“ınsan, yaşayış vaziyetince, bir dağdan kopup sel içine düşen veya yüksek bir apartmandan düşüp yuvarlanan bir şahıs gibidir. Evet, hayat apartmanı yıkılıyor. Ömür tayyaresi şimşek gibi geçiyor. Zaman da sel dolaplarını sür'atle çalıştırıyor. Arz sefinesi de, sür'atle giderken ‘Temurru merre's-sehab’ (Bulutların geçişi gibi geçip gider.-Neml Sûresi, 27:88 ) âyetini okuyor.”

Evet, insan, zaman seli içerisinde akıp gitmektedir. ınsanla birlikte bütün varlıklar da bu selin içerisindedir. Bu bakımdan zaman ile mekân iç içedir. Hatta diyebiliriz ki, zaman mekânla vardır. Allah'ın “Kün!” emriyle hareket eden zerreler, her an hâlden hâle girmekte, böylelikle zaman denilen büyük kâinat saati işletmektedir. Bir bakıma hareketin neticesidir zaman. Kâinattaki hareketliliktir ki, bize zamanı hissettirir. Bir an için hareketin olmadığını, herşeyin durduğunu, tüm varlıkların sabit kaldığını farzedelim. O halde zaman dediğimiz mefhum da olmayacaktır. Makro âlemdeki bu vaziyet, mikro ölçekte zerrelerin durağanlığını ifade eder ki, o an görünen herşey bir resim karesinden ibaret olacaktır. ışte bu resim karelerinin, bir film şeridinde olduğu gibi ard arda dizilişidir ki, zaman denilen algıyı oluşturmaktadır.

Bediüzzaman'a göre, zaman denilen ‘büyük nehrin’ hakikati, şu gördüğümüz âlemin sürekli oluş ve yok oluşlarla çalkalanmasıdır. Varlıklar, ‘Levh-i Mavh, ıspat’ denilen Allah'ın ‘yazar, ifade eder, sonra bozar’ tahtası hükmündeki şu görünen âlemde, zerreler boyutunda sürekli halden hâle geçmekte; gelecekten ‘şimdi’ye uğrayarak geçmişe doğru bir yolculuk yapmaktadırlar. Bediüzzaman'ın “..oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hâzıra uğrayan...” tabiri de bunu ifade ediyor olsa gerek.

Bize göre ‘gelecekte’ olan, ama Allah'ın ezelî ilminde zaten mevcut olan varlıklar, Onun kudretiyle görünen âleme çıkıp, esmâ-i hüsnâya aynalık yaptıktan sonra, tekrar--bize göre ‘geçmiş/mazi’ olan--Allah'ın ilim dairesini geçerler. ışte bu sürekli akış, diğer tâbirle ‘daimî hallâkıyet’ (sürekli yaratma), zamanı algısını meydana getirir.

Bediüzzaman varlıkların zaman şeridindeki yolculuklarını şöyle de anlatır:

“şu kâinata baktığımız vakit görüyoruz ki, zaman seylinde mütemadiyen çalkanan ve kafile kafile arkasından gelip geçen mahlûkatın bir kısmı bir saniyede gelir, derakap kaybolur. Bir taifesi bir dakikada gelir, geçer. Bir nevî, bir saat âlem-i şehadete uğrar, âlem-i gayba girer. Bir kısmı bir günde, bir kısmı bir senede, bir kısmı bir asırda, bir kısmı da asırlarda bu âlem-i şehadete gelip, konup, vazife görüp gidiyorlar.”

Evet, gayb âleminden şehâdet âlemine, oradan tekrar gayb âlemine geçiş manzaralarının tekrarından ibarettir zaman. Bu, gözle göremediğimiz mikro âlemde her an ve daha hızlı olurken, makro boyutta daha yavaş ve izleyebileceğimiz bir tarzda gerçekleşmektedir.

***

ışte böylesi bir hakikat olan zaman, Hz. Peygamber’in (asm) dilinde insanların çoğunun kıymetini bilmediği büyük nimetler arasına girmiştir. Çünkü tek kullanımlıktır. Bir defa verilir insanın eline. Ve insan, onu verildiği 'an'da kullanmak durumundadır. Yani an, anda yaşanır ancak. Aldığımız her nefeste bir an bahşedilir ve bir şekilde yaşanır. An'ları ‘iyi bir anı’ olarak anabilmek kendi elimizdedir. ışte bunun içindir ki, ‘Ömrünü bulunduğun gün bil’ der Bediüzzaman. ‘şimdi’ler çok değerlidir.

Unutmayalım, bizi sonsuz zaman mutluluğa mazhar edecek, ne ‘geçmiş’tir, ne ‘gelecek’, sadece ve sadece ‘şimdi'dir.

Allah'ın bu dünyada bize biçtiği ‘an’ların toplamı ne kadardır bilinmez ama, bize düşen herhalde verilenleri geçmişe iyi uğurlamak...

ısmail TEZER
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir.
Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir...

( ŞEMS-İ TEBRİZİ )


2

13.09.2008, 11:48

Geçmiş ve gelecek ortasındayız.

Mühim olan geçmişden ders alıp geleceği güzel inşa edip ân ı hayırla yaşamak, biiznillah.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

3

15.09.2008, 13:21

Alıntı sahibi ""zamane_gençlik""



“şu kâinata baktığımız vakit görüyoruz ki, zaman seylinde mütemadiyen çalkanan ve kafile kafile arkasından gelip geçen mahlûkatın bir kısmı bir saniyede gelir, derakap kaybolur. Bir taifesi bir dakikada gelir, geçer. Bir nevî, bir saat âlem-i şehadete uğrar, âlem-i gayba girer. Bir kısmı bir günde, bir kısmı bir senede, bir kısmı bir asırda, bir kısmı da asırlarda bu âlem-i şehadete gelip, konup, vazife görüp gidiyorlar.”



Çok güzel bir hakikat farkettirdin Allah razı olsun.
''Ey gönül!Canına üflenen nefhayla yan da kavrul!Amma lale gibi ol ki;halinden sadece ''yar'' haberdar olsun.''

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir