1- Ev işleri için ev hanımı hizmetçi istemeye hak sahibidir fakat eve helal rızık getirmekle ve ailesinin onur, şeref, haysiyet ve huzurunu muhafazayla mükellef olan erkeğinden ıSTEYEMEZ! Hastalık vb. istisnai durumlarda zaten Müslüman erkek eşine yardım eder.
2- ıslam'da kocası izin vermedikçe evin hanımı -şartlar müsait olsa da- çalışamaz! Bunun ispatını isteyen herkese yaparım.
3- 30 yaşında anne olan birisi 20 yaşındakine göre daha çok yorulur ve daha çok yardıma ihtiyaç duyar. Ayrıca "Evleniniz, çoğalınız. " şeklinde başlayan meşhur Hadis-i şerif'te evlenmenin amaçlarından birinin çoğalmak olduğu anlaşılmaktadır. Sağlıklı, maddi durumu yeterince iyi olan bir ailenin en az 3-4 çocuk yapması gerektiğini ıslam adına iddia ederim.
Lakin bunlardan ziyade bu 3. maddedeki 2 isteğin temelinde kadının kariyer yapma isteği söz konusudur. Feminizm ve dünyevileşme sayesinde kadının fıtratına münasip olan "annelik" ideali, yerini "kariyer" idealine bırakmıştır. En masum hali annelikten vazgeçip kariyere yönelen kadınlardır. "Çocuk da yaparım, kariyer de" diyen annelerin çocukları ise anne şefkat ve ilgisinden mahrum bir şekilde, anneanne, babanne kucaklarında veya kreş köşelerinde perişan olmaktadırlar.
Diğer yandan çalışan kadın çabuk yıpranarak, ev hanımı olan kadınlara nazara en az 10 katı sorunla yüzleşmek zorunda kalarak hem kendini, hem çocuklarını ve hem de eşini perişan etmektedir.
4- "ıstediğim zaman ailemin yanına giderim" ifadesi umursamazlık içermektedir. Kadın psikolojisindeki gizli eziklik duygusunun dışa yansımasıdır. Bu ifadeyi kullanan kişi ya kocasına zulmeder ya da kocasını zulme sevk eder. Aile içinde gizliden gizliye kutuplaşma başlar ve bunun sonucunda ailede huzur kalmaz.
5- Erkek, karısının her şeyine karışabilir. Aynı şekilde kadın da erkeğin her şeyine karışabilir. Evlilik hayatı paylaşım ve dayanışma ile yürür. Ne demek ya kıyafetlerime karıştırtmam? ıslam'da var mıdır bunun yeri?
Hepsinin de niye mahzurlu olduğunu özetle söyledim. Her biri üzerine kalınca kitap yazabilirim. Anlaşılmayan yerler varsa sorarsanız savunduklarımı daha teferruatlı olarak izaha hazırım.
Kişiler doğrudan muhatab alınmalıdır. Neden derseniz, "biçare hakikatler, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur." şeklindeki Risale-i Nur tesbitini nazarınıza sunarım. Bu hakikatleri anlatan ve nakleden kişilerin, hakikatleri yaşayan kişiler olmaları gerekiyor. Yoksa hakikatin bir değeri kalmıyor. Falanca kişi yüzlerce kişinin önünde süslenerek ve de kendisine haram olan bir erkekle birlikte gülerek eğlenerek sunuculuk yapıp da, gelip tesettürden ahkam keserse sözü tesir etmez. Namaz kılmayan kişi, namaz kılmak konusunda ahkam kesmemelidir. Hakikatler bu kadar basite indirgenmemelidir. Herkes hakkına razı olmalıdır!
Zübeyir ağabeyin tarzı budur. Örnek mi istersiniz? Cemaate maddi yardım yapmak isteyen kişileri namazdan başlayarak Risale-i Nur okumaya kadar varan bir imtihandan geçirdikten sonra uygunsa yardımı hizmet adına kabul edermiş. Ve Üstad Bediüzzaman da, Zübeyir Gündüzalp ağabey de yaşamadığını anlatmamışlar.
Muhabbetle...