Giriş yapmadınız.

1

15.01.2007, 11:36

Esma-ı İlahiye

"Allah’ın isim ve sıfatları, Allah’ın nurunu varlıklara yansıtırken, her birini birer renge dönüştürerek yansıtan birer aynadırlar ve Allah’ın nurunu her bir ayna, her biri bir başka renkte bize yansıtır ve biz de hangi ismi kendimizde tecelli ettirirsek, öyle bir aynaya dönüşür ve Allah’ın nurunu o renkte yansıtırız. Yalnız, o isimde takılır kalırsak, hep aynı renkte yansıtmak durumunda kalıp, durağanlık sebebiyle aynamız giderek kararmaya başlar ve Allah’ın nurunu yansıtamaz hale gelir. Biz ancak bütün isimleri kendimizde tecelli ettirebilirsek, renksiz ve parlak bir ayna haline gelerek, Allah’ın nurunu varlıklara tam olarak yansıtabiliriz.

ESMA-I ıLAHıYE’NıN HAYATA UYGULANMASI = ALLAH AHLAKI

Ey Sevgili Rabbim, başta Rahman ve Rahim olmak üzere, diğer bütün isimlerini de içinde toplayan Senin Allah ismin adına bu işe başlıyoruz ve başladığımız iş olan Esma-i ılahiye’nin hakikatlerinin anlaşılmasına ve yaşanmasına vesile olması için, hangi isim ve sıfatların ön plana çıkacak veya baskın olacaksa onları lütfedip tecelli ettir.

Esmaü’l-Hüsna’yı bütün yönleriyle ve tam olarak kavrayabilmemiz için, Kuran’a müracaat ettiğimiz takdirde Esma’nın Hüsna’lığını, yani isimlerin güzelliğini, yine o isimlerin en güzel mertebesinde onları anlamış oluruz. Eğer bir insan, Esmaü’l-Hüsna’nın en güzel mertebesini görüyor ise, kainattaki hiçbir şeyi çirkin, eğri ve kötü göremez, bilakis; o insan için kainattaki her şey güzel, doğru ve iyidir, işte bu sebeple o insan kendisini, bakış açısı ve Allah’ın isimlerine muhatabiyeti ölçüsünde kainatın en mutlu insanı hisseder.

Allah sıfat ve varlık olarak sonsuzdur. ınsan Allah’ı ve Allah’ın sonsuzluğunu Allah’la; diğer isimlerin tecellilerinin sonsuzluklarını da, O’nun isimleriyle görebilir, bilebilir, anlayabilir, hissedebilir ve hatta yaşayabilir.

Bizler, karşılıklı iki duvarına birer ayna kaplanmış bir odanın içine girip, aynaya baktığımızda sonsuzluğu görebilir ve bilebilir; lunaparkta hızla dönen bir dönme dolaba bindiğimizde sonsuzluğu hissedebilir; gece yolculuğuna çıkıp da sonsuz yaşama ulaştığımızda ise sonsuzluğu yaşayabiliriz. Fakat, bu yaşama başlangıçta sonsuzluğa fasılalı geçmeler olarak başlamakla birlikte, Sevgili Rabbimizin lütuf ve inayetiyle, daha sonraları istediğimiz zaman sonsuzluğa geçmeler başlayabilir ve sürekli O’nun ile (bizim açımızdan) beraberlik hasıl olabilir.

Bu ancak hakiki tevhide (tevhid-i hakiki) ulaştıktan sonra, nereye bakarsak bakalım Sevgili Rabbimiz bize görünür ve bundan sonra bizde O’nun isim ve sıfatlarını kendimizde tecelli ettirme istek, dua ve çabasına yoğunlaştığımız takdirde, bize verilebilir. ışte, örneğin Rahman ismi bizde tecelli ettiğinde, bütün kainatı ve hatta arşı bile inleri, cinleri, şeytanları ve bütün içindekilerle birlikte, rahmet ve şefkatle kucaklayabiliriz.

Allah’ın isimleri sonsuz sayıdadır ve her ismin de açılım ve tecellileri sonsuzdur, fakat sonsuz olmakla beraber bir sistematik çerçevesinde de bir bütündür, onların sonsuzluğu ve ferdiyetleri bir araya gelmelerine ve bir bütün olmalarına engel teşkil etmez.

Ayrıca akıl ve mantık planında da, sonsuz sonsuzluklar var kabul edilebilir, bir tane sonsuzluğu kabul etmekle, bin tanesini veya sonsuz sonsuzluğu kabul etmek arasında hiçbir fark yoktur, çünkü akıl sayısızlığı idrak edemez, buna bağlı olarak mantık da ölçüp biçemez, o halde sonsuzluk akıla ispat edilebilirse, sonsuz sonsuzluklar da akıl için akıl dışı olamaz, ama önce aklın ikna edilmesi gerek.

ALLAH’IN ZATı ıSıMLERı, FııLLERı ve SIFATLARI

Zati isimler; genelde ayn kabul edilmiş ve ayn, özdeş manasında kullanılmış.

Fiili isimler; gayr kabul edilmiş.

Sıfatlar; ne ayn ne gayr kabul edilmiş, yani güneş ile ışınları gibi, ne güneştirler, ne de güneşin dışındandırlar denilmiş.

Fakat acizane bana göre: Güneşle misal verilemez, çünkü güneş sonlu bir yapı ve ışınları kayboluyor. Yine de güneşle misal verilecekse eğer, şöyle bir misal daha uygun düşer kanısındayım inşallah; hem güneştendirler ve hem de güneş gibidirler, çünkü sonsuz olanın fiilleri ve bu fiillerin icabı müsemması olan sıfat ve isimleri de sonsuz olması gerektir.

ESMALARIN SONSUZLUğU ve NASIL TECELLı ETTıRELEBıLECEğı

Kur’an’ı Kerim ve Risale-i Nur’da “Allah Aziz ve Hakimdir” tabiri kullanılır, bunu biraz açalım.

Aziz: Arapça da sonsuz serbest ve izzetli demek, bizim dilimize de aynen geçmiş; mesela bir kişiye izzetli derken onun hiçbir kayıt ve esaret altına girmediği kastedilir.

Hakim: Hikmet sahibi, her şeyi bilen.

Allah hem Azizdir hem Hakimdir, hikmeti aziziyetini sınırlamaz, aslında hiçbir isim diğer bir ismin sonsuzluğunu sınırlamaz; Allah tecelli ederken sonsuz bir şekilde tecelli eder ve her bir isim sonsuz renk, fon ve desenlerde ortaya çıkma potansiyeli ile şekillenir, fakat her hangi bir isim, her hangi bir varlıkta ortaya çıkarken, o varlığın o isme liyakatı oranında o varlıkta zahiri olarak görünür ve o varlığın o isme liyakatı, o anda sonsuz derece yükselmiş olsa; işte o an o ismin de sınırsızlığı zahiri olarak görünmeye başlar. Mesela; isteği, duası ve çabası sonsuzluk olan bir insanın, yani bütün isteği, duası ve çabası O’nun gibi olmak demek olan, Allah ahlakıyla ahlaklanmak olan bir insanda, isimler sonsuz olarak ortaya çıkar ve görünür. Ancak sonsuzluğu yaşayan ve idrak edenler, Allah’ın isimlerinin her insanda aynı tecelli edebilir oranda olduğunu görebilirler.

Sonsuz varlık sahibi olan Allah’ın (cc.) isimleri de sonsuzdur ve o isimlerin tecellileri de sonsuzdur, dolayısıyla eksik tecelli de zuhur etmez, ancak biz ne kadar talep edersek, o kadarını alırız. Aynen önümüzde akan bir nehirden, hissettiğimiz ihtiyaç nispetinde aldığımız su gibi.

O’nun tecellisi demek olan, isimlerini özel manalar vererek görünür hale dönüştürdüğü ve varlık olarak tabir ettiğimiz oluşumlar (yani biz insanlar) bile, sonsuz olabiliyorsa eğer, isimler ve sıfatlar niçin ve neden sonsuz olamasınlar? Yani görünür hale dönüştürdüğü yapının içindeki mana (ruh) dahi sonsuzsa eğer, elbetteki o manayı meydana getiren ve ilk sebep olan isim veya sıfatın da sonsuz olması gerektir.

Bizim istek derecemizde önemlidir. Eğer bizim bu tecellileri isteyişimiz, sadece kuru bir istekten ibaret ise, aşkla şevkle, hatta olmazsa olmaz şeklinde bir talebimiz yoksa, isimler bizde eksik, yani bazıları tecelli edecektir. Biz cüzi irademizi sonuna kadar kullanarak talepte bulunursak; belki o zaman Allah’ın lütfuyla, Allah’ın isim ve sıfatları bizde hepsi tecelli edecektir.

Allah’ın bütün isim ve sıfatları, maddi ve genellikle ve özellikle manevi sağlığı yerinde olan her akıl, irade ve düşünce sahibi varlıkta derc edilmiştir. Bu varlıklara, bu isim ve sıfatları sırasıyla kullanarak kendilerinde tecelli ettirecek (görünür hale getirecek) kadar, cüzi irade verilmiştir. Hiçbir isim veya sıfat, biz onları harekete geçirmeden, onlar bizi harekete geçirmez, önce biz onları kendimizde bir tecelli ettireceğiz ki; onların sahibi onları bizde on veya yüz tecelli ettirsin. Örneğin:

Allah’ın Rahman sıfatını önce biz kendimizde tecelli ettirmeye başlayacağız ve bu tecelli çok küçük şiddette ve kapsama alanı belki bizim vücudumuzun bir azasına bile yetmeyebilir, fakat bunun ardından, Allah bizim bu çok küçük rahmaniyetimizin şiddetini, bizim istek, çaba, gayret ve ihlasımız oranında on, yüz veya bin şiddetine ve buna bağlı olarak da kapsama alanını on, yüz veya bin misline çıkarır.

ınsan bildiğini unutabilir; sevdiğini de firakla unutabilir veya her hangi bir sebeple unutabilir; ama aşık olduğunu hemen hiçbir sebep unutturamaz, hatta firak, aşkını daha çok arttırabilir, hele bu aşk Allah aşkı olursa daha da şiddetlenebilir.

Bir insanın dostluk ve yakınlık kurmak istediği üç kişiyi ele alalım; birini tanıyor, diğerine muhabbeti var, ötekine ise aşık. şimdi bunların hangisine ulaşmak için daha çok gayret sarf eder? Elbette ki: Tanıdığına ulaşmak için bir gayret sarf eder, sevdiğine ulaşmak için daha çok gayret sarf eder, fakat aşık olduğuna ulaşmak içinse bütün gayretini sarf eder ve hem de varını yoğunu feda ederek bunu yapar. ışte aynen bunun gibi muhabbet gayreti iktiza eder hele hele aşk varsa.

Her sıfat ve isimde bu böylece sürerken, yine Allah bizim istek, çaba, gayret ve ihlasımız oranında on, yüz veya bin sıfatı içinde barındıran bir ismi bizde bir anda tam tecelli ettirebilir veya içinde on, yüz veya bin isim bulunan bir ism-i azam suretinde tecelli ettirebilir.

Allah’ın isim ve sıfatları, Allah’ın nurunu varlıklara yansıtırken, her birini birer renge dönüştürerek yansıtan birer aynadırlar ve Allah’ın nurunu her bir ayna, her biri bir başka renkte bize yansıtır ve biz de hangi ismi kendimizde tecelli ettirirsek, öyle bir aynaya dönüşür ve Allah’ın nurunu o renkte yansıtırız. Yalnız, o isimde takılır kalırsak, hep aynı renkte yansıtmak durumunda kalıp, durağanlık sebebiyle aynamız giderek kararmaya başlar ve Allah’ın nurunu yansıtamaz hale gelir. Biz ancak bütün isimleri kendimizde tecelli ettirebilirsek, renksiz ve parlak bir ayna haline gelerek, Allah’ın nurunu varlıklara tam olarak yansıtabiliriz.

Hiçbir varlık esmaların üstünü örterek gizleyemez, ancak zıddını talep ederek öne çıkarır ve öne çıkardığı esma zıddının görünmesini engeller. ışte o zaman sıradan bakanların görebileceği bu sınırlı veya örtülü isimler olur ve onlar da bu isimlerin sınırlı veya belli bir potansiyelde ortaya çıktığını sanırlar.

Ayrıca o sıradan bakanlar; tecelli olarak varlık ilk ortaya çıktığında isimlerin sonsuzluğu görünebilir, ama o varlıkta ortaya çıkacak olan veya çıkan isimlerin bazıları bazılarının veya hepsinin üstünü örterek gizlenmesini, o varlıktan sanırlar.

Yani hiçbir varlık O’nun isimlerini sınırlayamaz, ancak Cemal yerine ısrarla Celal’i isterse Celal tecelli eder, zaten bir isimde takılı kalarak aşırı yüklenmekle, zıddı otomatikman o isim tarafından örtülür veya gölgede kalır.

MANEVı CEMAL ve KEMAL

“Zat-ı Vacibü’l-Vücudun hadsiz cemal ve kemali vardır. Çünkü, bütün kainatın kısımlarına ayrılmış olan cemal ve kemalin bütün çeşitleri, O’nun cemal ve kemalinin alametleri, işaretleri ve ayetleridir. ışte, herhalde, cemal ve kemal sahibi apaçık cemal ve kemalini sevmesi gibi, Zat-ı Zülcelal dahi cemalini pek çok sever. Hem kendine layık bir muhabbetle sever. Hem cemalinin ışık demetleri olan esmasını dahi sever.” (Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup, ıkinci Nükte.)

“Hem cemalinin ışık demetleri olan esmasını dahi sever.” Yani, demek ki, Allah’ın isimleri (esması), cemalden geliyor, cemalden kemal ve kemalden de zahiri cemal ile celal ve onlardan da diğer isimler çıkıyor.

Allah’ın Cemil ismi Celil isminden önce gelir, varlıklar Celal’i ısrarla talep etmedikçe de Celil ismi tecelli etmez. Allah hep Cemil ismiyle tecelli etmeyi ve Cemal sıfatıyla muamele etmeyi sever, ister ve tercih eder. Allah manevi Cemal sıfatıyla kemal sahibidir ve Cemil ismiyle Kamil olandır, yani kemallik manevi Cemal sıfatından gelir ve cemalin istenmediği veya az istendiği yerde ancak Celal zuhur eder. Cemal’i bilmeyen, idrak edemeyen ve dolayısı ile yeterince isteyemeyenlerde Celal tecelli eder.

Ancak biz aşağıdan yukarıya gittiğimiz için tabii ki, diğer sıfatlardan sonra, önümüze ilk zahiri celal ve cemal çıkar ve onları birledikten sonra kemale ulaşabiliriz inşallah.

AZıZıYET ve SIDDIKIYET

Risale-i Nur’da Üstad talebeleri için; “Azizsiniz, son derece serbestsiniz, bana muhalif ne yaparsanız serbestsiniz ama, bu dava öyle bir kutsiyet, haşmet ve güzellik taşıyor ki, sadakatsizlik yapmamalısınız, sıddık olmalısınız” demek olduğuna göre, bizim açımızdan hem aziz ve hem de sıddık olduğumuz takdirde aklımıza şöyle bir soru gelebilir:

“Sıddıkıyetimiz aziziyetimizi sınırlar mı?

Acizane bana göre hiçbir zaman sınırlamaz, meğer bizim sıddıkıyetimiz de aziziyetimiz gibi sonsuz ola, yani alabildiğine sıddık olmalıyız, ancak böyle alabildiğine sıddık oldukça aziz, yani serbest olabiliriz.

Pekala, sonsuz sıddıkıyet nasıl olur?

Sonsuz sıddıkıyet (bağlılık) ancak, Allah’ın isim ve sıfatlarını kendinde cem ederek tecelli ettirmiş kişilerin oluşturmuş olduğu, bir şahs-ı manevi içinde olur ve hem de öyle bir olur ki; onlar sıddık (bağlı) oldukça, aziziyetleri (serbestlikleri) daha bir genişler ve artar. Bu şahısların her biri, ayrı ayrı kendilerinde birkaç ismi ön plana çıkarmış (ısm-i Azam suretinde) ve her biri bu isimleri yaşatır olmalıdır. Yani her biri, kendi ısm-i Azam-ı çerçevesi genişliğinde o isimlerin sonsuzluğunu yaşarken, o sıddıkıyet sayesinde, diğer kardeşlerinin sonsuzluğunu da yaşayabilir, çünkü onlar artık ‘bir’ olmuşlardır.

ışte aynen onun gibi; bizler de bir şahsi manevi oluştururken, hem sonsuz bir serbestlik ile birer ferdiyet sahibi ve hem de Allah’a bağlılığımız ile sonsuz bir sıddıkıyet sahibi olabiliriz, bunların hiç birisi birbirine engel ve mani teşkil etmez, o halde bizim sıddıkıyetimiz de sonsuz olabilir, çünkü bir sonsuzun kendinden daha geniş bir sonsuza bağlı olması onu sınırlamaz, hatta onu daha çok genişletir. Yani sıddıkıyetimiz (bağlılığımız) arttıkça, aziziyetimiz (serbestiyetimiz) de artar.

ESMALARDA TAKILMAMAK

Yirmi Dördüncü Söz, Birinci Dal’da Üstad: “Belki, her bir ismin cilvesinden diğer esmaya geçmez ise zarar eder. Örneğin, Kadir ve Halık isminin eserini görse, Alim ismini görmezse, gaflet (duyarsızlık) ve tabiat delaletine düşebilir.” der.

ışte bu sebeple her hangi bir esmada takılıp kalmamalıyız ve bütün esmaları hayatımıza geçirmek için istek, dua ve çaba sarf etmeliyiz. Örneğin:

Bulunduğumuz odada bir çok tv yayın merkezinden gelen, göremediğimiz ve duyamadığımız pek çok ses ve görüntü mevcut, bizim bunları alıp görünür hale getirebilmemiz ve yansıtabilmemiz, alıcı ve yansıtıcılarımızın güç ve kuvvetine bağlı. Eğer bizim tv alıcılarımız yeterince güçlü ise, görüntüyü kaliteli ve eksiksiz alır ve yansıtıcımız da yeterince kaliteli ise, o da görüntüyü net ve pürüzsüz yansıtır.

ışte aynen onun gibi, bizlerinde alıcılarımız istek, dua ve çabalarımız yeterince güçlü ise, yansıtıcımız akıl, kalp, ruh ve bedende bir bütün olarak yeterince kaliteli ise, esmaları kendimizde net ve pürüzsüz olarak görünür hale getirerek yansıtabiliriz inşallah.

ışte bu ALLAH AHLAKI’yla ahlaklanma veya ALLAH’IN AYıNESı olmaktır inşallah.

En doğrusunu Allah bilir.

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın.

Ey Alemlerin Rabbi olan Sevgili Rabbimiz! Bütün isimlerinin hakkı için, bizi bütün isim ve sıfatlarına eriştirip, hepsini hayatımıza hayat yaparak yaşamayı ve bize pürüzsüz ayinen olmayı lütfedip nasip eyle, ne olur. Ey Alemlerin Rabbi olan Yüce Rabbimiz, biz bunu istiyor, bunun için çaba sarf ediyor ve bunu yaşamaya çalışıyoruz ama, biz çok aciz ve çok fakiriz buna gücümüz yetersiz, ne olur bizi affet ve bizi Seninle yaşat lütfen.

17 Ekim 2006

Ali Oskan (aoskan663)
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

2

17.01.2007, 21:53

insan esma-ül hüsna denince aklıma hemen terzi örenegi geliyor. allah razı olsun

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir