Köprünün dayandığı köyü ismen zaten biliyoruz
. Burada sorun oradan gerekli olanı, manayı bizim köye getirememek. Belki çift taraflı çalışabilirsin. Manasına bakarsın, bu hangi isme ait olabilir diye düşünebilirsin, böyle olursa daha akılda kalıcı olabilir.
Hem bugün tevafuk, gazetenin lahika bölümünde bu var;
Hayat, esmâ-i ılâhiyenin tarlasıdır
ı’lem eyyühe’l-aziz!
şu dünya hayatına muhabbetle müptelâ olan bazı insanlar, o hayatın vücuda gelmesinden maksat ve gaye, yalnız o hayata hizmet ve o hayatın bekası olup, başka bir faydası olmadığını, yani, Fâtır-ı Hakîmin zevilhayatta ve cevher-i insaniyette vedia olarak koyduğu bütün cihâzat-ı acibe ve teçhizat-ı harikanın, seriüzzevâl olan şu hayatın hıfzıyla bekası için verildiğini zannediyorlar. Halbuki, kaziye öyle olduğu takdirde, kâinattaki gayr-ı mütenahi nizamların şehadetleriyle, sath-ı âlemde görünen hikmet, inayet, intizam, adem-i abesiyete olan delil ve bürhanların, mâkûse olarak, abesiyete, israfa, intizamsızlığa, adem-i hikmete delil ve bürhan olmaları lâzım gelecektir.
Arkadaş!
şu dünyevî hayatın faydaları pek çoktur. O faydalardan, hayat sahibine, tasarruf ve hizmeti nisbetinde bir hisse ayrıldıktan sonra, bâki kalan gayeler, semereler Fâtır-ı Hakîme râcidir. Evet, insan ve insanın hayatı, esmâ-i ılâhiyenin tecelliyatına bir tarladır. Ve Cennette rahmet-i ılâhiyenin envâının cilvelerine mazhardır. Ve hayat-ı uhreviyenin harika ve gayr-ı mütenahi semereleri için bir fidanlık veya bir çekirdektir. Demek, insan bir sefine kaptanı gibidir. Sefinenin gayr-ı mahdut faydalarından, kaptanın alâka ve hizmeti nisbetinde kendisine verilir. Bâki kalan kısmı sultana râcidir. ınsan da, sefine-i vücuduyla alâkası derecesinde o vücudun hayattar semerâtından hissesini alır. Mütebâkisi Sultan-ı Ezelîye aittir.
Mesnevî-i Nuriye,
s. 89
Lûgatçe:
zevilhayat: Hayat sahibi.
vedia: Emanet.
seriüzzevâl: Çabucak kaybolan.
hıfz: Koruma.
kaziye: Hüküm.
gayr-ı mütenahi: Sonsuz.
inayet: Yardım, lütuf.
adem-i abesiyet: Faydasızlık ve lüzumsuzluğun olmayışı.
mâkûse: Aksi yönde.
adem-i hikmet: Hikmetin olmayışı.
semere: Fayda, meyve.
Fâtır-ı Hakîm: Herşeyi hikmetle yaratan Allah.
râci: Dönme, dönüş.
tecelliyat: Tecelliler, görüntüler.
envâ: Nevler, çeşitler.
cilve: Görünme, yansıma.
mazhar: Gösteren, zuhur ettiren.
hayat-ı uhreviye: Ahiret hayatı.
gayr-ı mahdut: Sınırsız.
sefine: Gemi.
sefine-i vücud: Vücud gemisi.
04.03.2005
http://www.yeniasya.com.tr/2005/03/04/lahika/default.htm