Bu başlığa uzun zamandır yazı yazılmamış ama ben bazı yazıları okuyunca eğer Risale-i Nur'dan bazı alıntıları yapmasam sanki birşeyler eksik kalacakmış gibi geldiğinden müsaadenizle bazı yerler alıntılamak istiyorum
Bazı şeyler insanın yüreğini parçalıyor; sanırım sessiz kalmak da...)
*
"Bâtıl şeyleri güzel tasvir etmek, her demde, sâfî olan zihinleri cerhdir, hem idlâli." (Sözler | Lemeât | 647 )
*
Bâtıl şeyleri iyice tasvir, sâfi zihinleri idlâldir. (Mektubat | Hakikat Çekirdekleri | 455 )
* On dört yaşında Süleyman namında bir çocuk, ziyade haylâzlık yapıp başkalarının da
iştahlarını açıyordu. (şualar | On Üçüncü şuâ | 295 )
* Hamza namında, on altı yaşında sesi güzel olmasından şarkı söylüyor, başkalarının da
iştahlarını açıyor, haylâzlık ediyordu. (şualar | On Üçüncü şuâ | 295 )
* Güneşi gösterirse, sarı saçlı güzel bir aktristi kârie ihtar eder. Zâhiren der: "Sefâhet fenadır, insanlara yakışmaz."
Netice-i muzırrayı gösterir. Halbuki sefâhete öyle müşevvikâne bir tasviri yapar ki, ağız suyu akıtır, akıl hâkim kalamaz.
ıştihâyı kabartır, hevesi tehyic eder; his daha söz dinlemez. Kur'ân'daki edebse, hevâyı karıştırmaz.
Hakperestlik hissi, hüsn-ü mücerred aşkı, cemâlperestlik zevki, hakikatperestlik şevki verir. Hem de aldatmaz. (Sözler | Lemeât | 677 )
* Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş'et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler. Öyle de,
bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i ımân olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor. (ıkinci Lem'a)
* "Mâdem nefsim emmâredir. Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez. Öyle ise nefsimden başlarım." (21.Söz)
* Güya ehl-i ıslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Halbuki en ziyade hasta bendim. Hasta evvelâ kendine bakmalı; sonra hastalara bakabilir. (Mektubat | Yirmi Sekizinci Mektup | 339 )
* Risâle-i Nur'un bir husûsiyeti de şudur ki: Diğer mütekellimîne muhâlif olarak,
ehl-i dalâletin menfîliklerini zikretmeden, yalnız müsbeti ders vererek, yara yapmaksızın tedâvi etmesidir. Bu îtibarla bu zamanda Risâle-i Nur, vehim ve vesveseleri mahvediyor, akla gelen suâlleri, istifhamları, nefsi ilzam, kalbi iknâ ederek cevaplandırıyor. Risâle-i Nur, hem aklı, hem kalbi tenvir eder. (Tarihçe-i Hayat | Sekizinci Kısım : Isparta Hayatı | 602 )
* Maşaallah, şimdi siz ümit ettiğim tarzda risaleleri takip ediyorsunuz ve yazıyorsunuz. Senin gibilerin az sa'yi dahi çok hükmündedir.
Çünkü, çoklar size itimad edip sizi taklit eder. (Barla Lahikası 175)
* Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.
(Lemalar | Yirmi Dördüncü Lem´a | 202 )
* Hakikat nazarında sebeb-i adâvet ve şer olan fenalıklar, şer ve toprak gibi kesiftir; başkasına sirayet ve in'ikâs etmemek gerektir.
Başkası ondan ders alıp şer işlese, o başka meseledir.
Ceka abi, Cenab-ı Hak bizi ve sizi ve küçük kızını bu zamanın cazibedar fitnesinden kurtarsın ve muhafaza eylesin. ınşaallah o küçük yavrucuk tüm maddi ve manevi belalardan ve musibetlerden daim muhafaza olur. Yalnız bir kaç şey söylemek istiyorum.
Siz de bilirsiniz ki; bazı yemekler vardır bize ilk yedirmeye çalıştıklarında tiksinmiş hatta tadını çok kötü bulmuş oluruz. ılerleyen zamanlarda bir bakmışızdır ki onlardan bazıları çok sevdiğimiz yemekler listesine geçmiştir. Hangi ufak yavru arkadaşının ya da bir akrabasının şaka ya da bilmem hangi sebeple sunduğu bir alkol, sigara, vb. şeyden ilk denediğinde ondan bir sütten ya da güzel bir meşrubattan yiyecekten aldığı lezzeti almıştır. Sigara içenlere sorun ilk kullandıklarında "Aman Allah'ım işte aradığım tat budur" mu demişler. ılk birayı (mesela düğünlerde çocuklarının tatmasını ve başkasına bunu teşhir etmesinden zevk alanlar) ufak bir çocuğa tattırsa, çocuğun ilk tadışıyla ikinci tadışı bir olur mu? ılkindeki hissettiği acılık ikincisinde, üçüncüsünde, ... onuncusunda ona bir mi gelir? Evinde ilk içişinde çocuğuna acı gelen sigara, acaba arkadaşının teşvikkarane (Allah binlerce muhafaza etsin, Eliyazü billah), özendirerek, cesaretlendirerek teklif ettiğindeki aynı acıyı hisseder mi, yoksa zamanla o acılık yerini keyfetmeye, tüttürmeye, arkadaşları arasında makam kazanmaya ve bırakılması çok zor bir alışkanlığa mı bırakır. Hele bir de ailesinden destek görse ya da sükut görse ya da gizli veya açıktan teşvik görse...
Benim annem ve babam Nur talebesi ve dindar değildir, Allah onları Risale-i Nur talebesi yapsın ve Kur'an'a tabi ettirsin. Ancak annem ne sigara ne de içki ağzına almadığını söylüyor. Babamsa eskiden sigara içerdi ama evde içmezdi, yanımızda içtiğini pek hatırlamıyorum. şimdi zannederim ya bıraktı ya da çok nadir içiyor. Belki namazlarında (Allah 5 vakit namaz ve niyaz nasip etsin.) zaafları var ama oğlu için evinde yanımızda sigara içmiyor ve şimdi de nerdeyse hiç içmiyor. Bir ara hiç içmiyordu. Neden Risale-i Nur dersini işitmiş biri bu babadan geri kalsın... O ufak yavrucuk çok çok daha iyisini haketmiyor mu?? Canım benim... Evet ona şefkatle yanaşılmalı, o şefkattir ki bizi fedakarlıklara iter... Sigarayı da bıraktırır, günah dolu televizyon programlarını da, kötü örnek olan davranışlarımızı da...
şu zaman da gösterdi: Cehennem lüzûmsuz olmaz, Cennet ucuz değildir.
Sözler | Lemeât | 648