0. S. Arslan rumuzlu okuyucumuz: “Bediüzzaman’ın ‘Kadınlar yuvalarından çıkıp, beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli’ sözünü açıklar mısınız?”
Kadın konusu beşer tarihinde bilerek veya bilmeyerek hep yanlış mecralara çekilmiş ve sû-i istimale uğramış konuların başında yer almıştır. Asrımıza geldiğimizde, eşitlik ve ekonomik bağımsızlık söylemleri içerisinde kadının dikkati tamamen yuvası dışına çekilmek istenmiş; moda, görenek, çağdaşlık, güzellik, sanat, meslek... vs. gibi hep büyülü kavramlar öne sürülerek; ar, namus, iffet, hayâ, şefkat, sevgi ve fedakârlık gibi kadının fıtratından olan asıl manevî değerleri âdeta yok sayılmış ve bunda maalesef başarılı da olunmuştur.
Öte yandan, ıslâmiyet’in kadınları her meselede evde hapsettiği ithamları geliştirilmiş, sahabe döneminin çalışan, üreten, savaşa katılan, sağlık hizmetleri veren ve insanın bulunduğu her yerde bulunan; ama iffetiyle, haysiyetiyle, kişiliğiyle, hayâsıyla bir namus abidesi kesilen başımızın tacı ashab kadınları görmezden gelinmiştir.
Kadın şefkat kahramanıdır. Evinin, yuvasının, çocuklarının kişilikli bir “toplum çekirdeği” olması tamamen kadının maharetli ellerinin, müşfik gönlünün, sevgi dolu yüreğinin ve fedakâr sinesinin yuvasını kahramanca benimsemesi ve ana şefkatiyle kucaklaması ile mümkündür. Ana şefkati, ev sakinlerinin vazgeçemediği en yüksek değerlerdendir ve hiçbir şeye feda edilemez. ınsan fıtratının yaklaşımı budur. Kur’ân’ın tercihi bu yöndedir ve Peygamber Efendimiz'in (a.s.m.) “Cennet annelerin ayakları altındadır” buyurması bu sırdandır.
Kadın çalışmaz mı? Kadın üretmez mi? Kadının ekonomiye katkısı olamaz mı? Kadın toplum hizmeti yapamaz mı? Kadın yuvasının dışına çıkamaz mı? Hiç şüphesiz istisnalar her zaman vardır. Kadın elbette çalışır, üretir, toplum hizmeti yapar; bunun için evinin dışına fiilî olarak çıkmasında dinî bir sakınca da olamaz. Ama bir şeyin altını muhakkak çizmeliyiz: Çalışmak ile iffetsizlik aynı şeyler değildir.
ıslâmiyet’in üzerinde titrediği iffet, namus, ar, hayâ, edep, nezaket, terbiye, haysiyet, şefkat ve kadınlık onuru hiçbir şey için yok sayılamaz. Olmasa da olur denilemez. Önce iş tercihi yapılamaz. Bir takım kavramları kaos haline getirerek, bâtılı hak görüntüsüyle takdim ederek; yani açık söyleyelim, özgürlüğü savunurken iffetsizliğin reklâmını yaparak, bir malı tanıtırken kadının onurunu çiğneyerek, haysiyetini ayaklar altına alarak ve buna da meslek veya sanat diyerek, çalışmak ve üretici olmayı överken ar ve hayâ damarlarını çatlatırcasına kadını kem gözlerin esiri yaparak ve kadını dışarıya mahkûm ederek; yani ıslâmiyet’in temel değerleriyle savaşarak “kadın” adına bir şeyler kazandıklarını zannedenler yanılmaktadırlar. Çünkü özgürlük ıslâm’ın malıdır. Çalışmak ve üretmek ıslâm’ın malıdır. Görgü ve nezâket ıslâm’ın malıdır. Saygı ve onur ıslâm’ın malıdır. Güzellik ve estetik ıslâm’ın malıdır. Topluma hizmet etmek ıslâm’ın malıdır. ınsanlığın yararına her türlü meslek ve sanatlar ıslâm’ın malıdır ve himâyesindedir.
Kimse ıslâmiyet’e bu değerleri ders veremez. Fakat herkes ıslâmiyet’in hassas olduğu terbiye, şefkat, ar, hayâ, nâmus ve iffet değerlerine de ıslâmiyet’in titizliği ölçüsünde sahip çıkmak zorundadır. Aksi takdirde kaybeden yine kadın olacaktır. Hattâ ve hattâ, kaybeden insanlık olacaktır!
ışte Bedîüzzaman Hazretleri, “yuva” lâfzıyla, birer ahlâk kavramı olan “iffet ve nâmus”un kadın ve insanlık için “olmazsa olmaz bir mânevî değer” olduğunu hatırlatmaktadır.1 Binâenaleyh, ar, nâmûs ve iffet elden giderse, beşeriyetin baştan çıkmaması mümkün değildir! Kadın iffetine, arına ve namusuna mutlaka dönmelidir!
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 374, 667
15.06.2006
Süleyman Kösmene
E-Posta: fikihgunlugu@yeniasya.com.tr
Yukarıda dipnotta verilen kaynağı aşağıya yapıştırıyorum;
Sözler 667 Y.A.N 1994 Baskısından alıntıdır;
Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış;
yuvalarına dönmeli
Sefih erkekler, hevesâtlarıyla kadınlaşırsa, o zaman açık saçık kadınlar da hayâsızlıkla erkekleşirler. (Üstadımızın Arabca bir ifadesi ) [size=7]Hâşiye 1 [/size]
"Mim"siz medeniyet, tâife-i nisâyı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. şer’-i ıslâm onları
Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. Temizlik zînetleri;
Haşmetleri hüsn-ü hulk, lûtuf ve cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı. Bunca esbâb-ı ifsad, demir sebat kararı
Lâzımdır, tâ dayansın. Bir meclis-i ihvânda güzel karı girdikçe, riyâ ile rekabet, hased ile hodgâmlık debretir damarları.
Yatmış olan hevesât birden bire uyanır. Tâife-i nisâda serbestî inkişafı, sebep olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birden bire inkişafı.
şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azîmdir; Hem müthiştir tesiri. [size=7]Hâşiye 2[/size]
Memnu’ heykel, sûretler, ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riyâ, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır; celb eder o habîs ervâhları.
Hâşiye 1
Tesettür Risâlesinin esasıdır. Yirmi sene sonra müellifinin mahkumiyetine sebeb gösteren bir mahkeme, kendini ve hâkimlerini ebedi mahkum ve mahcup eylemiş.
Hâşiye 2
Nasıl meyyite bir karıya nefsani nazarla bakmak nefsin dehşetli alçaklığını gösterir;Öyle de rahmete muhtaç bir biçare meyyitenin güzel tasvirine bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür.
Evet yukarıda koyu olarak belirttiğim yerde Üstad Hazretleri açıkça
şer’-i ıslâm onları Rahmeten dâvet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada; rahatları evlerde, hayat-ı âilede. dediği halde, Yeni Asya yazarının neden Üstad'ın sözlerini teville çarpıttığına anlam veremedim.
Yazarın yazısını 8 kez okudum. Başta güzel başlıyor ama yazının sonunda Üstad Hazretlerinin "Kadınlar Yuvalarına Dönmeli" sözünü , sanki Üstad Hazretleri yuva kelimesiyle ar, namus, iffet gibi değerleri kast etmiş gibi aktarmış olmasını son derece yanlış buluyorum.
Bu konuda değerli kardeşlerime danışmak istedim ki hatam da olabilir. Acaba ben mi yanlış anladım veya hissi baktım diye hatam varsa kardeşlerim bana söylesinler istedim. Hatam yoksa sayın Süleyman Kösmene'ye güzel bir eleştiri maili göndermek niyetindeyim.
Burada kadınların çalışması meselesinde yazarın verdiği fetvayla ilgilenmiyorum. Nasılsa vebali ona. Sonuçta ahirzamanın dehşetli fırtınaları içinde, zaten fıtraten zayıf olan kadınların oldukça yıpranacaklarına ve iffetlerini namuslarını korusalar bile aile içindeki annelik vazifelerinde her zaman eksik kalacaklarına inanıyorum. Bu düşüncem de beni bağlar.
Benim burada şikayetçi olduğum, derdine düştüğüm mesele, Yazar Bey'in sevgili Üstad'ımın sözlerine kendi yorumunu karıştırıp , çarpıtma yapmış olmasıdır. Bunu da özellikle açıklıyorum ki sayın forum yöneticilerimiz mesajımı silmesinler. Açık delilini de yazıyor ve akıllara havale ediyorum ki, forum kurallarına aykırılık ve kul hakkı söz konusu olmasın.
şimdi soruyorum değerli kardeşler;
Sizce bu meselede haksız mıyım?