Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.12.2007, 00:36

Mehmet Âkif Ersoy (Müslümanlık Nerede)

Müslümanlık Nerede!


Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...
Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir;
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;


ıstemem, dursun o payansız mefahir bir yana...
Gösterin ecdada az çok benziyen kan bana!
ısterim sizlerde görmek ırkınızdan yadigar,
Çok değil, ancak Necip evlada layık tek şiar.
Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız:
Böyle kansız mıydı -haşa- kahraman ecdadınız?
Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına?
Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına,
Hiç görülmüş müydü olsun kayd-i vahdet tarumar?
Böyle olmuş muydu millet canevinden rahnedar?
Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi?
Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leşi?
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan...
Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan!...
"His" denen devletliden olsaydı halkın behresi:
Payitahtından bugün taşmazdı sarhoş naresi!


Kurd uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi.
Saldırırmış ansızın yaydan boşanmış ok gibi.
Lakin, aşk olsun ki, aldırmaz otlarmış eşek,
Sanki tavşanmış gelen, yahut kılıksız köstebek!
Kâr sayarmış bir tutam ot fazla olsun yutmayı...
Hasmı, derken, çullanırmış yutmadan son lokmayı!...
Bu hakikattir bu, şaşmaz, bildiğin usluba sok:
Halimiz merkeple kurdun aynı, asla farkı yok.
Burnumuzdan tuttu düşman; biz boğaz kaydındayız;
Bir bakın: hala mı hala ihtiras ardındayız!
Saygısızlık elverir... Bir parça olsun arlanın:
Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın!
Davranın haykırmadan nakus-u izmihaliniz...
Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira, halimiz:
Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme!
Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme,
Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam;
Yerde kalmış, naşa benzer kavm için durmak haram!...
Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur?
Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur.
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

2

09.12.2007, 00:58

sağolasın ayna kardeşim..
merhum Akif'imize Fatihaya vesile oldunuz..
Rabbim onların yüzüne, mahşerde bakabilmeyi nasib etsin..amin..

3

09.12.2007, 01:02

Âkif'e rahmet bize hidayet...
amin...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

4

09.12.2007, 14:13

Alıntı sahibi ""ayna""

Âkif'e rahmet bize hidayet...
amin...

Amin ayna kardeşim.
Paylaşımın için teşekkürler..
Risale-i Nur'un hedefi doğrudan doğruya ahirettir. Dünya ile alışverişi yoktur...

5

10.12.2007, 21:32

Ya Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı?

Yâ râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... sen bize yangın veriyorsun!
Diyoruz... boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında,
Yâ rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i islâm;
Hep fışkıracak yerlerin altındaki esnâm!
Bîzâr edecek, korkuyorum, cedd-i hüseyn'i,
En sonra, salîb ormanı görmek harameyn'i! ...
Bin üç yüz otuz beş senedir, arz-ı hicaz'ın
Âteşli muhitindeki sûzişli niyâzın
Emvâci hurûş-âver olurken melekûta?
Sönsün de, ilâhi, şu yanan meş'al-i vahdet,
Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet?
Üç yüz bu kadar milyonu canlandıran îman
Olsun mu beş on sersemin ilhâdına kurban?
Enfâs-ı habisiyle beş on rûh-u leimin,
Solsun mu o parlak yüzü kur'an-ı hakim'in?
ıslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ rab, bu ne hüsrandır, ilâhi, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
Zâlimleri adlin, hani öldürmedi hâlâ!
Câni geziyor dipdiri... can vermede mâsûm!
Suç başkasınındır da niçin başkası muhkûm?
Lâ yüs'ele binlerce sual olmasa du kurbân;
ınsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

Eyvâh! beş on kâfirin îmanına kandık;
Bir uykuya daldık ki: cehennemde uyandık!
Mâdâm ki, ey adl-i ilâhi yakacaktın...
Yaksaydın a mel'unları... tuttun bizi yaktın!
Küfrün o sefil elleri âyâtını sildi:
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi!
Kalmışsa eğer bir iki mâbed, o da mürted:
Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed!
Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede bin ailenin mâtemi çağlar!
En kanlı senâatle kovulmuş vatanından,
Milyonla hayâtın yüreğinden gidiyor kan!
ıslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor: âcize hak yok!
Yetmez mi musâb olduğumuz bunca devâhi?
Ağzım kurusun... yok musun ey adl-i ilâhî!


Mehmed Âkif Ersoy
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

6

10.12.2007, 21:34

Alıntı sahibi ""ayna""

Ağzım kurusun... yok musun ey adl-i ilâhî!


bu satırda ne denmek istenmiştir?
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

7

20.12.2007, 00:03

yukarda sorduğum soruya cevap gelmeyince malesef! bir arkadaşa sordum aynı soruyu... sağolsun açıklamalı olarak yolladı... sizinle de paylaşayım dedim...


Yâ Râb, (asırlardır ıslâm Âlemi’nin tepesine çöken) bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi (kurtuluş bekleyen) bîçârelerin, yoksa felâhı! (Acaba felâh bulamayacaklar mı?!)
Nûr istiyoruz... sen bize yangın veriyorsun!
”YANDIK!” diyoruz... (sanki) boğmaya (daha fazla) kan gönderiyorsun!

Esmezse eğer (Taraf- ı ılâhîyenden, bu yangınları söndürmek üzere) bir ezelî nefha/yel, yakında,
(Bu gidişle) Yâ rab, o cehennemle bu tûfan arasında,
Toprak kesilip, kum kesilip Âlem-i ıslâm;
Hep fışkıracak (Kâfir anayaslar, kâfir devletler vs..) yerlerin altındaki (tarihe gömülmüş putlar, büstler, heykeller.. yâni=) Esnâm!

korkuyorum, (Onca muzaffer devirlerden) En sonra; (Mekke ve Mediyne’yi; yâni=)Harameyn'i! ...
Salîb/HAÇ ormanı (hâline getirilmiş olarak) görmek (ıncitip) Bîzâr edecek, Cedd-i Hüseyn'i, (Peygamber soyunu)

Bin üç yüz otuz beş senedir, (Hicaz ülkesinin, yani=) Arz-ı Hicaz'ın Âteşli muhitindeki
(tesirli ve) sûzişli (duâların ve) niyâzın
Emvâci hurûş-âver olurken (dalgadalga göğe yükselerek saltolar yaparken) melekûta?

ılâhi, (şimdilerde) Sönsün de, şu yanan meş'ale-i vahdet,
(Allah’dan başka tapılacak ilâh olmadığını anlatan Tevdid meşalesi)
(Baba+oğul+kudsî ruh; yani=Trinity ile) Teslis ile çöksün mü bütün âleme zulmet (karanlıkları)?

beş on serserinin ilhâdına (dinsizliğine), Üç yüz bu kadar milyonu (müslümanı) canlandıran “îman”, Olsun mu kurban?

beş on rûh-u leimin (lânetlenmiş beynin), Enfâs-ı habisiyle (aşağılık nefsleri yüzünden)
Solsun mu o parlak yüzü Kur'an-ı Hakim'in?

(En sonunda) ıslâm ayak altında sürünsün mü nihâyet?
Yâ Rab, bu ne hüsrandır, ılâhi, bu ne (alçaklık, bu ne) zillet?

Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede mânâ?
hani öldürmedi Zâlimleri adl’in (Adâletin), hâlâ!

Câni geziyor dipdiri... can vermede mâsûm!
Suç başkasınındır da, niçin (suçludan) başkası mahkûm?
(Allah’ım, senin hikmetinden sual olunmaz) Lâ yüs'ele binlerce sual olmasa da kurbân;
(Fakat cevabsız kalan bunca adâletsiz işlere hayretle bakakaldık)
ınsan bu muammalara dehşetle nigeh-bân!

Eyvâh! Beş on kâfirin îmanına (inandıkları sapık ideolojilere) kandık;
Bir uykuya daldık ki: Cehennemde uyandık!

Mâdem ki, Eyy Adl-i ılâhi yakacaktın...
Yaksaydın a (o lanetlik kâfirleri) mel'unları... (onların yerine) tuttun bizi yaktın!
Küfrün (Ateistliğin) o sefil elleri, âyâtını (âyetlerini sildi; kanunlardan, anayasalardan, duvarlardan, mekteblerden, medreselerden, gönüllerden ve sosyal hayattan çıkartarak) sildi:
Binlerce cevâmi' yıkılıp hâke serildi! (Binlerce câmi’ler, toprak oldu, yerlere serildi)


Kalmışsa eğer bir iki (sağlam görünen) mâbed, (maalesef) o(nlar) da mürted (yani= ıslâm şeriat’ini reddetmiş hâldeler!): (ışgalciler tarafından kubbelerine dikilen) Göğsündeki haç, küfrüne fetvâ-yı müeyyed! (dinsizleşmiş olduklarına dâir en sağlam fetvâdır işte!)


Dul kaldı kadınlar, babasız kaldı çocuklar,
Bir giryede (bir gözyaşı damlasında) bin âilenin mâtemi çağlar!

vatanından koğulmuş Milyonla hayâtın, En kanlı şenâatle (en kanlı katl-i ammlarla)
yüreğinden gidiyor kan!

ıslâm'ı elinden tutacak, kaldıracak (hiç kimse) yok...
Nâ-hak yere feryâd ediyor (Haksız yere bağırıp çağırıyor, çünki): âcize hak yok!

Yetmez mi mu’sâb olduğumuz bunca devâhi? (Yetmez mi bizlere isâbet eden bunca belâlar?)
Ağzım kurusun (ağzım kuruyaydı da, söylemez olaydım lâkin)... yok musun Eyy Adl-i ılâhî!

(Maalesef Âkif bu noktada isyâna gelmiş; tabii o, ıslâm Âlemi’nin içine düşdüğü bütün ıztırabları, rûhunda ve zihninde birebir yaşıyordu! Kendini kaybettiği bir ânda, bu mısralar kaleminden dökülüvermişdi. Allah avfetsin. Âmin..)
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

AşK-I BEKA

Orta Düzey

Mesajlar: 356

Konum: ıstanbul

Meslek: RNK talebesi olmaya çalışan aciz bir abd

Hobiler: TürkTasavvuf Müziği,Klasik Türk Müziği

  • Özel mesaj gönder

8

29.12.2007, 15:46

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber
Mehmet Akif
Rahmetle anıyoruz
Kötü huy kılavuzun oldukça mutlu olacağım sanma! Sen sabaha kadar gaflet uykusundasın, ömürse kısadır. Korkarım ki, sen bu uykudan uyanınca gündüz olur

9

25.01.2008, 20:51

UMAR MIYDIN ?
Mehmed Âkif


<<Odama girdim; kapıyı kapadım; ağlamağa başladım: O gün akşama kadar ıslâm'ın garibliğine (garibanlığına), müslümanların inhitâtına (kuvvetten düşüp parçalanmasına) ağladım, ağladım...>>

Sebîlürreşâd Mecmû’ası
şimal (Kuzey) Müslümanlarından Atâullah Behâüddin

Görünmez âşinâ bir çehre olsun (işlek meydanlarında) rehgüzârında;
(Bu) Ne gurbettir (üstüne) çöken ıslâm'a, ıslâm'ın (kendi) diyârında?

Umar mıydın ki: Ma'bedler (Câmi’ler, Mescidler), ıbâdetler (kimsesiz kalıp) yetîm olsun?
Ezânlar arkasından ağlasın (göçüp giden ümitsiz) bir Nesl-i Me'y'ûsun?

Umar mıydın: Cema'ât bekleyip durdukça (câmi’lerdeki) minberler,
(cema’ât değil de) Dikilmiş dört direk görsün, (ve zemîne) serilmiş bir yığın mermer?

Umar mıydın: Tavanlar (tâmirsizlikten çöküp) yerde yatsın, (uğradığı hasardan ve) rahneden (düşsün yorgun ve) bîtâb? Eşiklerden yosun bitsin, örümcek bağlasın (namaz kılınan) mihrâb?

Umar mıydın: O, taş taş devrilen, (birbirine kurşun kirişlerle kenetlenmiş sağlam) bünyân-ı mersûsun,
şu vîrân kubbelerden böyle son feryâdı (inleyip) dem tutsun?

ışit: On dört asırlık bir cihânın inhidâmından,(Çökerken)
Kopan (tufânın ve) ra'dın, ufuklar inliyor, hâlâ (gümbürdeyen) devâmından!

Civârın, manzârın, cevvin, muhîtin, (Kırım’ın, Tuna’nın, Bosna’nın, ıskeçe’nin, Çeçenistan’ın, Efganistan’ın, Pakistan’ın, Sumatra’nın, Endonezya’nın, Filipinler’in, Açe’nin, Trablus’un, Bingâzi’nin, Kahire’nin, Cezâir’in, Eritre’nin, şâm’ın, Kudüs’ün, Bağdat’ın, Lübnan’ın, Irak’ın, Filistin’in, Yemen’in, Bengaldeş’in, Keşmir’in, Türkmenistan’ın, Kerkük’ün, Anadolu’nun velhâsıl) her yerin mâtem (içinde kalmış); Kulak ver: Çarpıyor (her) bir mâtemin kalbinde (en az) bin (türlü elemler) âlem!

Ne (büyük) hüsrandır ki: Doldursun bugün (ıslâm Ümmeti’nin birliği olan) “Tevhîd”in enkaazı,
O, hâkinden nebîler fışkıran, iklîm-i feyyâzı! (toprağından nice peygamberler yetişmiş olan ıslâm topraklarını bugün yıkılmış olan ümmetin enkaazı mı dolduracakdı o feyizli coğrafyayı!)

Gezer(bir hâldey)ken tavr-ı istilâ alıp meydanda (ıslâm’ın haram ettiği) bin (çeşit) münker,
şu milyonlarca imân (sâhibi insan) (bu günâhları ve haramları yasak etmek için) <<nehy’e kalkışsam>> demez, (haramlardan sakındırmaktan) ürker!

Ömürler(den beri)dir (süregelen) bir alçak zulme (karşı boyun eğmiş) miskin inkıyâdından,
(Bu yüzden ıslâm ile amel etmenin şuuru) Silinmiş (gitmiştir) “emr-i bi'l-ma'rûf”un artık ismi
(hâfızasından ve) yâdından. [ “Emr-i bi’l-ma’rûf” ne demektir? Bunun değil ne yapmak olduğunu, hattâ kelime mânâsını dahî bilen Müslüman kalmamıştır! Çünkü, bu kadar dinsizlik ve sapıklık meydanları, caddeleri, evleri istilâ tavrı alıp doldurmuş olmasına rağmen, hiçbir sözde Müslüman kalkıp da işbu haramları önlemeğe gayret etmemiştir ve ömürleri boyunca bu vaziyete râzı olarak boyun eğmişlerdir! ]

Hayâ (ve iffet ve ismet ve şeref ve haysiyet ve namus ve ahlâk örtüleri) sıyrılmış (yerlere) inmiş: Öyle yüzsüzlük (var) ki her yerde... Ne çirkin yüzler(i) örtermiş meğer bir incecik (peçe) perde!
[Kadınların peçeleri, sâdece bedenleri değil, rûhları da örter ve çirkinliklere sed çekermiş meğer; peçeler yırtılınca, hem boyalı, makyajlı çirkinlikler, hem de dinsiz, şerefsiz karakterler sarmış oldu her yeri! ıffet, namus, ahlâk bitti.

Herkes birbirinin kadınına, kızına göz dikti! Sinekler üşüşmesin diye bir kâse tatlıyı örten adam; toz konmasın diye simiti kese kağıdına koyan adam; göz değmesin diye parasını cüzdanına hattâ kasaya saklayan adam.. gel gör ki, en kıymetli hazinesi olan hanımını ve kızını, yarı çıplak veya tam çıplak bikiniyle, çıplak erkeklerin güneşte sulanmış şehvetlerinin huzuruna sunmaktan hiiiiiiç hayâ etmedi! Böylelikle, insanoğlunun, ıslâmî şerîat’in emri istikametinde gerçekleştirdiği nefs mücâdelesi ile asırlardır mağlub ettiği şeytânî çirkinliklerden olan “haram kadına karşı şehvet, hırs, ihtiras, vakit ve nakit isrâfı, fuhuş, zina, zübbelik, müstehcenlik ve pornografi, rezillik, ahlâksızlık vs..” binbir türlü hâl, ıslâm beldelerinde yeniden kendini gösterdi, arz-ı endâm etti! Dikkat edersek, hem bu sefer “şeytânî hayat tarzı” diye değil ; bilakis, medenî ya da modérn hayat tarzı adı altında Müslümanlara zerk edildiğinden ; maalesef tadâvi de pek müşkül olmaktadır.]

”Vefâ” yok, “Ahde Hürmet” (zaten) yok, “Emânet” (bundan hiç bahsedilemiz bile!) lâfz-ı bî-medlûl;
”Yalan” râic (yürürlükte), “Hıyânet” mültezem (ve lüzumlu olmuş) her yerde, “Hak” (hakikat ve doğruluk ise kimseler tarafından bilinmez bir hâlde, yâni) meçhûl!

Yürekler “merhametsiz”, Duygular “suflî” (ya’ni hep belden aşağı), Emeller (ve arzûlar ise) “hâr” (ya’ni dinsiz, imansız ve din düşmanı ahlaksızlara ve sefihlere yakışır vaziyette..)
Nazarlardan (ve bakışlardan dökülüp) taşan (horlayıcı ve kınayıcı) ma'nâ, (ediyor) ibâdullahı istihkâr. (Allah’ın kulları olan mü’minleri aşağılıyor bu nefret dolu bakışlar ve süzüşler!)

Beyinler ürperir, Yââ Râb, ne korkunç (bir kâfirce) inkılâb (ıslâm memleketinde hâkim) olmuş:
(Küfür ve hakaret ile terk edilmedik) Ne din kalmış, ne iman;
Din, harâb (olmuş yıkılmış), iman (ise toz toprak gibi) türâb olmuş!

Mefâhir (ya’ni Mücâhid Ecdâdımıza âid iftihar edeceğimiz her şey bu şirk ve küfür deryâsı curcunasında) kaynasın (güme) gitsin de, vicdanlar (söylemekten) kesilsin (olsun dilsiz ve) lâl...
Bu izmihlâl-i ahlâkî (ve bu ahlâkî mahvoluş her tarafda) yürürken, (hiç) durmaz (durduğu yerde) istiklâl! (ve hürriyetimiz; elbet o da araya kaynayıp güme gider!)

Sen, Eyy bî-çâre (kalmış çâresiz) dindaş; sanki bizden hayr(lı bir yardım eli uzanacak diye) ümîd ettin;
Nihâyet, ye's(denilen ümidsizlik felâketin)e düştün; ağladın, (çok) ağladın, (hem cihânı) inlettin!

(Kalbinden dökülen ve yürekler dağlayan) Samiymi (göz)yaşlarında coştu rûhum, (allakbullak) hercümerc oldu;
Fakat, (şunu bilmez misin ki, karalar bağlayıp yas tutmak, ne de) mâtem (etmek), halâs etmez (kurtaramaz dört bir tarafını) cehennemler (gibi yangınlar ve tûfânlar) saran (bu perişân) yurdu.

Cemâ'at (dediğin bu ümmet, ölüm uykularından uyanmak ister) intibâh ister; (lâkin) uyanmaz (öyle sabah akşam döktüğün gizli) gizli yaşlarla!
Çalışmak!.. (işte budur lâzım olan ümmete) Başka yol yok; hem (de bilir misin) nasıl (çalışmak lâzımdır)? Canlarla,
Başlarla,

Alın’lar (hele bir Allah için çalışıp) terlesin, (hiç vakit kaybetmez) derhal iner (göklerden) mev'ûd olan (va’d edilmiş) rahmet,
Nasıl (olur da) haasir kalır (hasret içinde olur) <<Tevfiki hak ettim>> (“ben Rabbimin yardımı ile muvaffakiyeti ve başarıyı hak ettim) diyen (bir uyanmış) millet?

ılâhi! (Eyy ılâhım olan Allah!) Bir müeyyed (sapasağlam), (ve) bir kerim (cömert) el yok mu (ki)tutsun da,
Çıkarsın (bu bin perişân olmuş Doğu’yu) şark'ı zulmetten (ve karanlıktan), (sonra da alıp) götürsün (ümmet-i muhammed’i) (hasretle beklediğimiz o günün doğuşu olan) “Fecr-i maksûd”a?


ıstanbul, 24 Ekim 1918.
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

10

09.02.2008, 08:44

bu siirlerin mp3 formatinda olani yokmu

11

09.02.2008, 17:11

Araştırmak lazım, belki vardır ama şimdiye kadar ben hiç rastlamadım.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

12

03.05.2008, 21:11


Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım…
-Boğamazsın ki !
-Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle

Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu…
ırticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?

Mehmet Akif Ersoy
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

13

28.07.2008, 23:02

“Hâli islah edecekler diyerek kaç senedir,
Bekleyip durduğumuz zübbelerin tavrı nedir?
Geldi bir tanesi akşam, hezeyanlar kustu!
Dövüyordum, bereket versin, edepsiz sustu.

Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne...
Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne!

Demiş olsaydı eğer: “Kızlara mektep lâzım...
şu kadar vermelisin.” Kahrolayım kaçmazdım.”


Safahat, s. 151-152
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

14

28.07.2008, 23:05

Alıntı sahibi ""ayna""


Kızımın iffeti batmakta rezilin gözüne...
Acırım tükrüğe billahi, tükürsem yüzüne!



Safahat, s. 151-152


M.Akif ne güzel demiş dediğim yerlerden birisi, bu kadar mı güzel söylenirdi.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

31.08.2008, 20:50

BıR GECE


On dört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın ön dördü, bir Öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hünrandı (hayal kırıklığı) ki; hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler! Göremezlerdi tabii;
Bir kerre zuhûr (ortaya çıkma) ettiği çöl en sapa yerdi.
Bir kerre,de, ma'mûre-i dünya (dünya ülkeleri), o zamanlar,
Buhranlar (sıkıntı,darlık) içindeydi, bu günden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer (insan) yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevza (kargaşa) bütün âfâkını (ufuklar) sarmıştı zeminin (yeryüzü),
Salgındı, bugün şark-ı (doğu) yıkan, tefrîka (nifak,ayrılık) derdi.

Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada (nefes) insanlığı kurtardı o Mâsum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin (güçsüzlük), ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl (yok olan) aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti, evet şer-i mübîni (apaçık şeriat),
şehbâlini (kuş kanadının en uzun tüyleri,kanat) adl (adalet) isteyenin yurduna gerdi,
Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn (borçlu) ona cem'iyyeti (toplum), medyûn ona ferdi.
Medyûnlar o Mâsuma bütün bir beşeriyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr (kabul ve tasdik) ile haşret.


Mehmet Âkif Ersoy
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

16

20.09.2008, 22:26

şARK

Musallat, hiç göz açtırmaz da Garb´ın kanlı kâbûsu,
Asırlar var ki, ıslâm´ın muattal, beyni, bâzûsu.
"Ne gördün, şark´ı çok gezdin?" diyorlar: Gördüğüm; Yer yer,
Harâb iller; serilmiş hânümanlar; başsız ümmetler;
Yıkılmış köprüler; çökmüş kanallar; yolcusuz yollar;
Buruşmuş çehreler; tersiz alınlar; işlemez kollar;
Bükülmüş beller; incelmiş boyunlar; kaynamaz kanlar;
Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar;
Tegallübler, esâretler; tehakkümler, mezelletler;
Riyâlar; türlü iğrenç ibtilâlar, türlü illetler;
Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar;
Ekinsiz tarlalar; ot basmış evler; küflü harmanlar;
Cemâ´atsiz imamlar; kirli yüzler; secdesiz baçlar;
"Gazâ" nâmıyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar;
Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar;
Emek mahrûmu günler; fikr-i ferdâ bilmez akşamlar!..



Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.
Mezarlar, âhiretler, yükselen karşında dûrâdûr;
Ne topraktan güler bir yüz, ne göklerden güler bir nûr!
Derinlerde gelir feryâdı yüz binlerce âlâmın;
Ufuklar bir kızıl çenber, bükük boynunda ıslâm´ın!
Göğüsleyip hırlayıp durmakta, zincirler daralmakta;
Bunalmış kalmış üç yüz elli milyon cansa gırtlakta!

***

ılâhî! Gördüğüm âlemi insâniyyetin mehdi?
Bütün umrânı târîhin bu çöllerden mi yükseldi?
şu zâirsiz bucaklar mıydı vahdâniyyetin yurdu?
Bu kumlardan mı, Allâh´ım, nebîler fışkırıp durdu?
Henüz tek berk-ı îman çakmadan cevvinde dünyânın,
Bu göklerden mi, yâ Rab, coştu, sağnak sağnak edyânın?
Serendib´ler şu sâhiller mi? Cûdi´ler bu dağlar mı?
Bu iklîmin mi ıbrâhîm´e yol gösterdi ecrâmı?
Harem´ler, Beyt-i Makdis´ler bu topraktan mı yoğruldu?
Bu vâdiler mi dem tuttukça bîhûş etti Dâvûd´u?
Hirâ´lar, Tûr-i Sînâ´lar bu âfâkın mı şehkârı?
Bu taşlardan mı, yer yer, taştı Rûhullâh´ın esrarı?


***

Cihanın Garb'ı vahşet-zar iken, şark'ında Karnak'lar,
Herem'ler, Sedd-i Çin'ler, Tak-iKisra'lar, Havernak'lar,
ırem'ler, Sur-i Babil'ler sema-pema değil miydi?
O maziler, ılahi, bir yıkık rüya mıdır şimdi?
Ne yapsın, na-ümid olsun mu şark'ın intibahından,
Perişan ruhumuz, haib dönerken bar-gahından?
Bu haybetten usandık biz, bu hüsran artık elversin!
ılahi! Nerde bir nefhan ki, donmuş hisler ürpersin,
Serilmiş sineler, kabusu artık silkip üstünden,
Hayat elbette hakkımdır!? desin, ?dünya? değil! Derken?

safahat
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

17

01.09.2009, 10:11

RAMAZAN

Ya Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,

Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;

Ya Rab, şu asırlarca süren tefrikadan

Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.

Mademki verdin bize bir ruh-i nevin…

Ya Rab, daha bir nefha-i te’yid insin!

MEHMED AKİF ERSOY
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir