Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

21.02.2004, 02:20

Bediüzzaman ve Yeni Asya

Lâhika mektuplarında “matbuat lisanıyla konuşmanın gereği”ne işaret eden Bediüzzaman, “hak ve hakikatin nâşiri olan Sebîlürreşad’a, hâlen Halk Partisi nâmına yapılan yüz cihetle kanunsuz bir muameleyi arz ediyoruz:” diye başlar.

***

“Bazı muhalif gazetelerin Risâle-i Nur talebelerine tekrar ‘tarikat kurmuşlar’ ithamını yaptıklarını gördük. Bunun hakikatle hiçbir alâkası yoktur. Bu husus Risâle-i Nur dâvâsını gören 10’a yakın Ağır Ceza Mahkemesinin kat’iyet kesb etmiş kararlarıyla sabittir. Hem tarikata dair en küçük bir emareye vaktiyle müsadere edilip sonra bilâkaydü şart sahiplerine iade edilen Risâle-i Nur kitapları ve mektupları arasında tesadüf edilmemiştir” şeklinde tavzih eder.

Bunun sebebini ise, “bazı muhalif gazeteler”in, dini ortadan kaldırmak isteyen ve bugünkü ıslâmî inkişafi bir türlü hazmedemeyen, dine lakayt, hatta aleyhindeki bir güruh hakikat-i ıslâmiyete tarikat namını verip kendi efkârları lehine bu vatanda bir zemin ihzar etmek (hazırlamak) peşindedirler” diye belirtir. “Elbette her defasında olduğu gibi, gizli dinsizlerin entrikalarıyla, planlarıyla ihdas edilen (çıkarılan) bu vakıa, bu vatan ve milletin lehine olarak tecellî edecektir” şeklinde kaydeder.

Her defasında “gizli dinsizlerin entrika ve planlarıyla ihdas edilen vakıalar”, neticede vatan ve milletin lehinde tecellî etmiş, Nur Risâleleri hakkında çoğu askerî sıkıyönetim mahkemelerinde olmak üzere iki bine yakın beraat kararıyla bu durum Bediüzzaman’ın tabiriyle “hak, hukuk ve adaletin haysiyeti”yle tescil edilmiştir.

Risâle-i Nur’un derslerinin esasta ahirete baktığını, iman ve Kur’ân hizmetini hedeflediğini; ancak, dünyaya baktığı vakit, bütün kuvvetiyle asayişin temellerini muhafaza etmek, korumak ve fesat ve ihtilâllerin önünü kesmek olduğunu, bu cihetle her bir Nur dersinin, “Kudsî ve mânevî bir inzibat komiseri olduğunu” yine “matbuat lisanı”yla bildirir.

Bediüzzaman, “bazı muhalif gazeteler”in iddialarının aksine, “Risâle-i Nur’un bütün vatan sathında ve hatta âlem-i ıslam ve Avrupa’nın pek çok yerlerinde hüsn-ü kabule mazhar olması ve Türkleri, alem-i ıslâmla eski ittihada muvaffak edecek bir dünyevî semeresi Nur şakirtlerinin (talebelerinin) niyetlerinde olmadan netice vermesi ve hükümetin bizzat ıslâmiyete, dine, vicdan hürriyetine tam kıymet verip eski hükümetin tahribatlarını tamire çalışması ve mukaddesata tecavüz edenlerin tenkîli hakkında kanunlar çıkarmaya teşebbüsü gibi müsbet ve ferahlatıcı pek çok icraat”a teşvikini de yine Sebilürreşad gibi gazeteler aracılığıyla yapar.

Bediüzzaman, “en zalimane muâmeleleri “ yapanlara karşı izzet-i ıslâmiye ve şeref-i diniyeyi muhafaza etmenin ve Ankara’yı hukuka ve adalete yöneltmenin neşriyat hizmetiyle olacağını bildirir.

ıçtimaî hayata dair hakikatların, lâhika ve mektupların yine neşir yoluyla olacağını beyan eder.

“Vatan, millet ve din namına mükellef olduğu vazife-i hakikiye karşı büyük vazife”nin “matbuat lisanı”yla olacağını ifade eder.

Bunun içindir ki, Demokrat Parti’yi, “Hem bu memleketin, hem âlem-i ıslâmın mühim bayramlarının mukaddimesi olan, bu memlekette şeair-i ıslâmiyenin (ıslâmın esaslarının) yeniden parlamasının bir müjdesi olan ezan-ı Muhammedînin (a.s.m) kemal-i ferahla on binler minarelerde okunması”nı tebrik eder.

Kendi ifadesiyle, “Eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım. Onların muvaffakiyetine çok dua ediyorum. ınşallah, o Ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar” diye tespit, duâ ve niyazda bulunur.

“Halkı Demokrat hükümet aleyhine geçirmek planlarını takip eden muhtelif gazetelerin diğer bir zahir yalanları”na cevap verir.

Nazilli’de iki mübarek adamın Ramazan-ı şerif hakkındaki hasbihâlini “ıslâmî bir devlet kurmak” gibi siyasetvarî bir tarzda tebdil edivermeleri, o sahte siyaset bezirganlarının, çocukları dahi kandıramayacakları acemice bir iftira ve bir uydurmalaranıdan ibaret olduğunu gazetelere karşı bildirir. “Böyle yalanları yapmakla hangi maksatlarının istihsâline çabaladıkları kimsenin meçhulü değildir” diye yazar. Din namına siyaset ve “siyasal ıslâm” saptırmalarına karşı istikametli içtimaî ölçüleri verir.

Keza, “Doğu Üniversitesi hakkında tahrifçi bir gazeteye cevaptır” başlığıyla, “muhalif bir partinin şiddetli ve tenkitçi tarafından bir mensubu, yani Ulus’un, 1.4.1954 tarihli nüshasına yazılan Atatürk Üniversitesi namı verilen üniversite hakkındaki makaleye cevap hükmünde o üniversitenin hakikatını beyan eden” açıklamayı lâhika mektuplarının içine alır.

Vatan ve millete ve ahlâka çok zararlı olan dinsizlerin kitaplarının intişarına ve komünistlerin neşriyatına “serbestiyet kanunu” ile ilişilmemesine karşı, Nur Risâlesinin birer “evrak-ı muzırra” (muzır kâğıtlar) gibi toplatılıp mahkemelere verilmesinin hiçbir kanun, vicdan ve insafa sağmadığını iletir.

Divan-ı Harb-i Örfî’de gazetelerin iki kıyas-ı fasid (yanlış mukayese) ile ve haysiyet kırıcı bir neşriyatla ıslâm ahlâkını sarstığını ve efkâr-ı umumiyeyi (kamuoyunu) perişan ettiğini belirten Bediüzzaman, buna karşı onları reddeden makaleler neşrettiğini bildirir. “Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumi-i müşterek-i milleten (milletin ortak kanaatinden) bîtarafane (tarafsız) çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini (basın yasasını) hiss-i diyanet (din hissi) ve niyet-i hâlisa (samimiyet) tanzim etmeli” der.

Yine bir diğer mektubunda, “Madem asayişe ve idareye ve siyasete ilişmek isteyen herhalde hiç şüphesiz gazetelerle ve dünya hadisatı (hadiseleri) ile olacak; tâ kendine yardım eden cereyanları ve vaziyetleri ve hâdisatı bilsin. Ta yanlış ayağını atmasın” diye neşriyatın ve gazetelerin hizmetteki ehemmiyetini bildirir.

ışte, Bediüzzaman’ın neşriyat hizmetine bu dünyalar kadar kıymetli “takdir”in kıymeti içindir ki Yeni Asya’nın 35 yıllık yayın hayatı fevkalade değerlidir.

Gerçekten Bediüzzaman’ın, Kur’ân tefsiri Risâle-i Nur’un beraat haberlerine yer veren Sebîlürreşad gazetesine bu övgüsünü okudukça, Risâle-i Nur’un mefkuresini ideal edinen Yeni Asya’ya nasıl bir iltifat ve takdirde bulunacağını siz takdir ediniz...

Asım ASYALI

Kaynak

2

21.02.2004, 02:26

Gazetelerimiz...

Bunları Biliyor musunuz?

Gazetemiz Yeni Asya, dün itibariyle (21 şubat 2004), yayın hayatındaki 34. yılını tamamlamış oldu. Yeni Asya, 1962’de Haftalık ırşad mecmuasıyla başlayan, "matbuat lisanıyla hizmet" zincirinin son halkası olarak yayınına devam ediyor.

Aşağıda, sözünü ettiğimiz gazetelerin sırasıyla adı, yayın tarihi, yayın periyodu, sahibi ve hakkında kısa bilgiler bulacaksınız.

1. ırşad: 1962, Ankara, Haftalık, Said Özdemir. 10 sayı çıktı. Sıkıyönetim Komutanı Cemal Tural’ın baskıları ve toplatmaları neticesinde ekonomik sıkıntılar üzerine kapandı.

2. ıhlas: 15 Kasım 1963, Ankara, Haftalık, ıhsan Gemalmaz. Hükümet tarafından kapatıldı.

3. Zülfikar: 17 Temmuz 1964, ızmir, Haftalık, ısmail Anbarlı. 11 sayı çıktı, 10’u toplatıldı. Altındağ Müftüsü Turan Dursun, Nurculuk aleyhine Tire’de bir konferans verdi. Zülfikar tepki gösterdi. Konferansı düzenleyen Dr. Sargut mahkeme kararıyla ağır bir tekzip yayınlatmak istedi. Zülfikar tekzibi yayınlamak yerine isim değişikliğini tercih etti. Uhuvvet doğdu. 26 Eylül 1964’de son sayısı yayınlandı.

4. Uhuvvet: 2 Ekim 1964, ızmir, Haftalık. 18 Aralık 1964’de kapandı.

5. Hareket: 1 Haziran 1964, Erzurum, Haftalık, N. Mustafa Polat. ızmir’den gönderilen klişeler (Zülfikar, Uhuvvet) aynen basılıyordu.

6. Vahdet: 14 Eylül 1964, Haftalık, Müslim Selçuk. 3 sayı çıktı.

7. ıttihat: 24 Ekim 1967. ıstanbul, Haftalık, Salih Özcan. 186 sayı çıktı. 31 Mayıs 1971'de 12 Mart 1971 muhtırasıyla gelen sıkıyönetim idaresi tarafından kapatıldı.

8. Yeni Asya: 21 şubat 1970, ıstanbul, Günlük, Mehmet Kutlular. 12 Eylül 1980 ihtilalinden bir ay sonra sıkıyönetim idaresi tarafından kapatıldı. Yeni Nesil adıyla yoluna devam etti. Emekli general Süleyman Tuncel'in “Hürriyetçi parlamenter rejimi bu anayasa ile kurmak mümkün değil” manşetiyle verilen beyanatı üzerine Yeni Nesil de 5 Kasım 1982'de, anayasa referandumundan bir gün önce kapatıldı. Bu sefer Tasvir adıyla çıktı. 1 Ekim 1983'de o da kapatıldı. 16 Ekim'de Tasvir'in neşrine izin verildi. 5 Kasım 1983'de Yeni Nesil açıldı. Ocak 1990'a kadar yayınına devam etti. Bu tarihten sonra tekrar Yeni Asya ismiyle yayına başladı. Son olarak TCK 312. madde kapsamında ıstanbul DGM tarafından verilen bir aylık kapatma cezası gereğince 10 Eylül-10 Ekim 2001 tarihleri arasında yerini Asya Gazetesine bıraktı.

3

21.02.2004, 02:37

Bir çizgidir Yeni Asya

Bir çizgidir Yeni Asya

Yeni Asya bugün otuz beşinci yaşına giriyor. Tebrikler Yeni Asya... Tebrikler Yeni Asya’nın istikamet içindeki yayın politikasının mîmârı, mühendisi ve uygulayıcısı olan şahs-ı mânevîye... Tebrikler Yeni Asya’nın kadrosuna, okuyucusuna, dostuna, sevenine...

Otuz dört yıl önce bugün hâlis bir niyetin tezâhürü olarak doğdu Yeni Asya. Otuz dört yıldır medyada kısılmaz bir sesin sahibi oldu!

Bir gözyaşıdır Yeni Asya... Otuz dört yıl önce bugün, “lahana yaprağı kadar da olsa bir gazete!” diyen büyük himmet sahiplerinin gözlerinde bir yaş damlası olarak tomurcuklandı. Bazan gözyaşı damlası oldu ona gönül verenlerin gözünde, bazan kan damlası oldu, aktı. Ama sevenlerinin başını eğdirmedi hiç. Boynunu büktürmedi. Utandırmadı. Vuruldu, dövüldü, kırıldı, kovuldu, türlü tokatlara maruz kaldı. Ama yıkılmadı, tükenmedi, yok olmadı. Hep yaşadı, hep nefes aldı durdu, hep can oldu, kan oldu, hep hayat oldu damarlarda. Dostlarının, sevenlerinin, okuyucularının gözünde değil, damarlarında yaşadı!

Bir dâvâdır Yeni Asya... Otuz dört yıl önce bugün, hakkın, hakîkatin, ittihadın, uhuvvetin, kardeşliğin, elmasın, cevherin, nûrun, ebediyetin, sonsuzluğun, saadetin, izzetin, onurun, hizmetin, fikrin, edebin, aklın, samimiyetin sesi ve çığlığı olarak dünyaya geldi. Sesini, soluğunu kesmek isteyenler çıktı. Onlara birer gül dalı uzattı Yeni Asya. Yoluna ve yolculuğuna devam etti.

Bir burhandır Yeni Asya... Tarih boyunca hak bildiği yolda tek başına da olsa, bin bir ezâya ve cefâya göğüs gererek de olsa nice ışık yakan büyük himmet sahipleri gelip geçmişler. Peygamberler ve onların müstakim ümmetleri bu sessiz dâvânın burhanı oldular. Peygamberler döneminden sonra müceddidler, asrın imamları, asrın sahipleri ve onların istikamet içindeki takipçileri hak için birer burhan oldular. Hakkın nefes alan dili oldular, damarlarında kan yerine hizmet aşkı dolaşan eli oldular, kolu oldular, yaşayan delili oldular. Yarın Mahşerde Cenâb-ı Hak sorduğunda, “Allah’ım! Senin sözüne sadık kimseleri görmedim!” diye yakınmalarına imkân vermeyecek ölçüde fedâkârca, kahramanca, yiğitçe haksızlıklara, bid’atlara, dalâlete, yanlışa karşı hakkın hukûkun, faziletin, ahlâkın, hayrın birer burhanı olan hak ve gönül erenlerine her asırda tanık oldu bu dünya. Yeni Asya ile gördü ki, âhir zaman da boş değil! Âhir zaman da fedâkârından, kahramanından, yiğidinden, hakkın müdafiinden mahrum değil.

Bir tebliğdir Yeni Asya... Akla, fikre, hür düşünceye, selîm kalbe, hakkın, nurun, feyzin, fazîletin, istikametin, ihlâsın, tevhidin, tevekkülün, teslimin ve saadet-i dâreynin tebliği oldu doğduğu günden beri. Dinleyen azdı veya çoktu! Ne önemi var? Fakat tebliğ vardı! Sesini, soluğunu kısıp oturan yoktu! Güneşi ve gündüzü gösteren vardı! Eğer göz yummasaydılar... Görmeyen kalmayacaktı!

Bir duâdır Yeni Asya... Halktan hakka hak için yükselen bir niyazdı, açılan bir eldi, söyleyen bir dildi; hem kavlen, hem fiilen söyledi, bazen istidat dili oldu, bazan ihtiyac-ı fıtrî dili oldu, bazan ıztırar dili oldu. Ama hep dergâh-ı izzete açtı gönlünü, elini, dilini, niyazını. Hep O’na yöneldi, hep O’nu bildi, hep O’nu bildirdi, hep O’nu sevdi, hep O’nun için sevdi, hep O’nu sevdirdi, hep O’nu yazdı, hep O’nun için yazdı.

Bir tekliftir Yeni Asya... Elini dostluğa, barışa, kaynaşmaya, inanmaya, hürriyete, demokrasiye, hakka, hukûka, ışığa, aydınlığa, kardeşliğe, birliğe, beraberliğe, sevgiye ve muhabbete uzatmış. “Hak, müştereğimiz olsun” diyor. “Hakkın hatırını teslim edelim; başka hatırlara fedâ etmeyelim. Fert olarak da, cemiyet olarak da saadetimiz bundadır” diyor. Otuz dört yıldan beri bu teklifini tekrarlıyor. Kıyâmete kadar da inşallah tekrarlayacak!

Bir çizgidir Yeni Asya... ıstikâmetin, teslimiyetin, tevhidin, sadâkatin, isâbetin, saygınlığın, nezâketin, hıfzın, himâyetin, emânetin, doğruluğun, mertliğin, açık yürekliliğin, açık sözlülüğün, hür yaşamanın, hür düşünmenin, doğru inanmanın, müsbet hareketin çizgisi...

Yeni Asya otuz dört yıldan beri bu gözyaşının, bu dâvânın, bu tebliğin, bu teklifin ve bu çizginin peşinde, izinde, arkasında, takibinde... Bu çizgisiyle Mahşere, Allah’ın huzuruna varmak emelinde Yeni Asya... Kıyâmete kadar, Mahşere kadar, ebediyete kadar, sonsuzluğa kadar yolun açık olsun Yeni Asya!


DUÂ

Allah’ım! Bizi, hakkın hâtırını nefsin hatırından âlî tutan kullarından eyle! Bizi hakkı hak bilip hakka ittibâ eden, bâtılı bâtıl bilip bâtıldan içtinap eden kullarından eyle! Bize hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme! Bize hakta sebat ver, sadakat ver, istikâmet ver, isâbet ver, samimiyet ver, ihlâs ver, istikrar ver! Unuttuklarımızdan ve hatâlarımızdan dolayı bizi muâheze etme! Bize gücümüzün yetmediği yük yükleme! Bizi affet! Bize mağfiret et! Bize merhamet et!

Rabbimiz! Hakkın hâtırını yüceltenlerden râzı ol! Hakkın hâtırını yüceltenleri dünyada ve âhirette inâyetinle, yardımınla, rahmetinle, merhametinle, mağfiretinle, muhabbetinle, gınânla, rızânla, mükâfâtınla, müjdenle, rüyetinle kucakla!

Amîn... Âmîn... Âmîn...

S. Kösmene

Kaynak

  • "Sükrü Bulut" bir erkek

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

4

21.02.2004, 02:44

Yaş 35...

Otuz beş, yolun yarısı mı eder? Kişiden kişiye, şahıstan şahısa değişir diyorlar. “Yaş otuz beş, eder yolun yarısı” diyen şairimiz de Dante kadar yaşayamamış.

Onun doğumunu idrak edenlerdeniz. Bizim Yeni Asya ınternational ebadında çıkan “ıttihad”lı günlerde Yeni Asya’nın ismi kulaklarımıza okundu. Bu mutlu ve kutlu doğumun müjdecileri olarak Muzaffer Aslan ile Abdulvahid Utkan ağabeyler Malatya’da analarımızın verdikleri altın bileziklerini, nişan yüzüklerini ve kıymetli beşi birliklerini ıstanbul’a götürmek üzere almışlardı. Bir sene sonra da ızmir’de Fethullah Gülen hocanın vesile olduğu yurtta (Güzelyalı’da) okurken merhum N. Mustafa Polat’ın ismine düzenlenen yarışmaya katılacaktım. Bir gazeteye yazı yazmanın ilk tatlı heyecanını o günlerde duyduğumu zannediyorum.

Tarih şuurunu ve okuma zevkini neslimize aşılayan Yeni Asya’nın öne çıkardığı bir çok konu arasında iki tanesi hâlâ gözümün önündedir. Altmış sekizden yetmiş bire kadar meydana gelmiş anarşik hâdiselerin faillerinin affedilmesine karşı çıkışı ile müstehcen neşriyatın tahribine karşı Türkiye’yi o günlerde ayağa kaldırışı. ımam hatip okulunda Yeni Asya’yı okumanın sakıncasını bilemediğimizden MSP’li arkadaşlardan çok sıkıntı çekmiştik. Onlar Millî Görüş’ün zaferine Nurcuları engel görüyorlardı. Hele bilhassa Yeni Asya’yı. Milletvekili olma arzusuyla Milli Görüş saflarına geçen temayüz etmiş bir kaç Nur talebesiyle üzerimize geliyorlardı. Bir kısmı ANAP saflarında, diğer bir kısmı da şu anda AKP’de aktif siyasete atılmış arkadaşlarımızın, bir taraftan yaşın getirdiği olgunluk, diğer taraftan hâdiselerin Yeni Asya istikàmetindeki seyri siyasî fanatikliklerini giderdi. Onlar hep değişerek geldiler. Eski söylemlerinden vazgeçip yeni yeni fikirlerle bugünkü AKP’ye ulaştılar. Zamana karşı durmak mümkün olmuyor. Kudretli 12 Eylül cuntasının ANAP’ı gariban Nesrin Hanımın eline kaldığı gibi, merhum Özal’ın prensleri arasında yükselip dünyaya meydan okuyan Uzanların hâl-i pürmelâli zamana karşı durulamayacağının son örnekleri. Yeni Asya’nın yukardaki mânâda hiç değişmediğine şahit olanlardanım. Onun ekseninde seyredenlerden bir tanesinin “şu kadar zamandır yanlış yaptım“ dediğine rastlamadım. Başka gezegenlerin yörüngesine takıldıktan sonra mazisini inkâr ve eski dâvâ arkadaşlarını yanlış bulmalarını elbette burada ayırmak gerekiyor.

Herhangi bir fikir veya cemaati temsilen çıkan gazete ve dergilerin hemen hepsi radikal değişimlere uğradılar. Eski düşmanlarına dost, yanlışlarının doğru veya doğrularının yanlış olarak yer değiştirdiğini bu geçen zamanı bizimle yaşayanlar iyi bilirler. Fakat bunu Yeni Asya için söylemek mümkün değil. Onun istikâmeti “tatlı su balıklarını” fikre düşman etti. Hatta bazıları kimlik kelimesinden kaçar ve hoşlanmaz oldular. Yeni Asya ise ıTTıHAD’dan tevarüs ettiği kimliğiyle hergün izzet ve şerefle Bab-ı Âli’den dünyaya seslendi. Doğru gazeteciliğin pratiğini yapmağa çalışırken, önüne çıkan engellerden ne iktidarlara, ne derin devlete ve ne de haricî güçlere kesinlikle yönelmedi. Dini siyasete âlet edenlerin yanında dindar olarak–onların nazarında–hiç de hoş olmayan siyasî bir çizgisi vardı. Bu çizgi nice seneler iktidar olduğu halde Yeni Asya bir gün bile devletin kapısına elini uzatmadı. “Doğru gazetecilik ve neşriyat”la ilgilendi. Ne holding kurdu, ne fabrika ve ne de pazarlama şirketleri. Gazetecilik silâhıyla tüyü bitmeyen yetimin hakkına göz dikenleri ikaz vazifesini yüklenerek zar zor imkânlarla yoluna devam etti. Bu bizim tesbitimiz değil. Onun faziletini düşmanları köşelerinde neşrettiler. Yeni Asya gençlik yıllarımın kimliği gibi gelir bana. Gurbete düştüğümde cebinde Yeni Asya taşıyan insanlar arardı gözlerim. Zındıka, derin devletin eliyle onu her bayiye sokmazdı. Bir bayiye onu getirtebilmek için büyük mücadeleler vermek lâzımdı.

Yeni Asya´nın öncelikleri vardı: Kur’ân’ı “Peygamberimizin (asm) pratiği çerçevesinde günümüzün hayatına” aktarmak. Ahirzaman nebîsinin haber verdiği hâdiseleri zamanında teşhis ile “Tevhid” cephesini ilân ederek; bir buçuk milyon Müslümanla iki milyon küsur Hıristiyan arasındaki köprüleri bağlayıp “muvasalat” çizgisini teşkil etmek de önceliklerindendi. Yeni terminoloji ile kafaları karışmış Müslümanlara Asr-ı Saadet ile Ahirzamanın “meşrutiyet-i meşruaya” (ınsaniyet-i Kübra’ya uygun demokrasi) geçiş yolunu gösterip onları dinsiz Avrupalılar önünde sıkıntıya girmekten kurtarırken; devamlı önde, devamlı cephede ve devamlı tehlikeli pozisyonlarda çekinmeden “tecdîd” bayrağı elde yürüye geldi. Yeni Asya’nın yenilik hareketi haricî cereyan ve kuvvetlerle yürümemiştir. O, “doğrudan doğruya Kur’ân’dan alarak ilhamı” doğu ve batıyı hayran bırakan yenilikleri bağrından çıkardı. Mebde ile Münteha’yı bir noktada toplamış bir peygamberin saadet asrına bağlanmak ancak böyle olabilirdi. Garbın fünûnu ile şarkın köklü geleneği, onu doğru yolundan bir kez bile çeviremedi.

Kendisini Âl-i Beytin mânevî evladı kabul ettiğinden “Adalet-i Mahzayı” rehber almıştı. Kursağına haram lokma girmediği kanaatindeyim. Dahilde büyük fitne ve kavga ortamı çıktığında hep “Hasenî” davrandı. Bizans-Fars krallarıyla kıskanç Yahudilerin sevinçlerini kursaklarında bırakacak ve kardeş hukukunun kaybını önleyecek kadar hasenîdir, Yeni Asya. Bütün Müslümanları büyük bir cemaat bildi ve onların hukukuna riayeti kendi hukuku olarak tatbik edegeldi.

Öncü, tecdîdci, analizci, katılımcı, tamirci, barışcı, vatanperver ve hürriyetperver Yeni Asya’ya eserleriyle yön veren büyük müceddid zamanında anlaşılamadığı gibi Yeni Asya da rötarlı anlaşılıyor. Savunduğu fikirleri rüfekası bazan iki sene, bazan beş sene geriden takip edegeldiler. Bu da onu “Garibüzzamana” benzetmişti. Gazetecilik kelimesinin mânâsını yeniden teşrih eden Yeni Asya, gazeteciliğin; yalnızca hakkı, hakîkati ve toplumu aydınlatmak için doğru haberi esas almasını gerektirdiğini şu gencecik hayatıyla isbat etti. Maksat, gaye ve hedefin doğruluğu kadar; vasıtanın da doğru ve helâl olmasını bizzatihî nefsinde yaşadı.

Otuz beş yaş şairi ömrünün dilimlerini hesaplayamamış, fakat Yeni Asya için henüz ömrünün bir çeyreğini yaşadı, tahmininde bulunuyorlar. Gaybı ancak Allah bilir. Biz onu ömr-ü ebed müddet niyazıyla selâmlıyoruz. Çilekeş kadrosunu da—dağıtıcısından üst idareye kadar—candan tebrik ediyoruz.

5

21.02.2004, 02:47

Demokrasinin deniz feneri

Demokrasinin deniz feneri

12 Mart’ın yasaklı günleriydi. Hükümet devrilmiş, parlamento abluka altına alınmış, basın ise susturulmuştu. Bir kısım basın susma eşiğini atlamış, devrin borazanı haline gelmişti.

Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Devrin kudretli generali Faruk Gürler, Cumhurbaşkanı adayıydı. Gürler, Genelkurmay Başkanlığından istifa etmiş, cumhurbaşkanı seçilmesi için, tabiî senatör olarak atanmıştı. O zaman gazetelerin dışında tek ve en etkili yayın organ TRT’ydi. TRT’de diğer adayların isminin anılması yasaklanmış; ancak kurum, ‘Gürler RT’ye dönüşmüştü. Gazeteler ise bu işe gönüllü olarak soyunmuştu. Gerisini Gazeteci Y. Faruk Mangırcı’nın “Çankaya Savaşları” isimli kitabından aktarıyorum:

“Gürler lehine TRT’nin kullanılması serbestti. Her bülten de artık Gürler vardı. Yeni Asya gazetesi, TRT ile alay etmek için bir radyo program akışını yayınlıyordu. Programda günün 24 saatinin Gürler propogandasına ayrıldığı belirtiliyordu.”

Mecliste milletvekilleri tehdit ediliyor, kimine koltuk atılıyor, kimine Demokratların akibeti hatırlatılıyordu. Kendisi ya da çocuğu kaçırılmakla tehdit edilenler de vardı. Bazı gazeteler, “bilinen sonuç” manşetiyle çıkıyor, Gürler’in faziletleri sayılmakla bitirilemiyordu.

Yine Çankaya Savaşları kitabına dönüyoruz: “Bu baskılara direnen basın organları da yok değildi. Özellikle Yeni Asya gazetesi direnişi sürdürüyordu. Seçime üç gün kala, 10 Mart’ta Yeni Asya, ‘Demokraside halk konuşur’ başlığı ile çıktı.”

ışte Yeni Asya bu. Herkesin sustuğu bir zamanda, Demokrasinin sesi olmak. ışte Yeni Asya bunun için gerekli. 12 Eylül’ün yasaklı dönemleriydi. Çağdaş Gazeteciler Cemiyeti, ihtilâl döneminde yasaklatılan, toplatılan gazetelerin, yargılanan, hapis cezası alan gazetecilerin isimlerinin yer aldığı bir yayın çıkarmıştı. Ama üzülerek görmüştük ki, ihtilâle karşı direndiği için 470 gün kapatılan, hakkında sayısız dâvâ açılan ve yayın hayatına, “Yeni Nesil, Tasvir” gibi isimler altında devam eden Yeni Asya’dan tek bir satır söz edilmemişti. ÇGD yöneticilerini aradık, yaptıkları hatayı fark edip özür dilediler. Telefonu kapatırken, “Amma da direnmişsiniz ha” diyorlardı.

Yeni Asya işte bu.

Türkiye’nin demokrasi mücadelesini hep, Çanakkale ve ıstanbul Boğazına benzetirim. Dip akıntıların, çalkantıların olduğu bu boğazlardan kılavuz kaptan eşliğinde aşmak gerekir.

ışte o çalkantılı boğazlardan, binlerce gemi gelir geçer. Ancak orada tek bir deniz feneri vardır. Gecenin sisinde, çalkantılı denizin ortasında deniz feneri yol gösterir o binlerce gros tonluk gemilere.

Gemi çoktur, gemiler büyüktür ama deniz feneri tektir. Uzun bir mendireğin ucunda bir fenerdir o. Ama çalkantılı denizlerde, gemilere yol haritasını o verir. Yeni Asya benim için işte budur.

Çalkantılı denizlerde kılavuz kaptan ya da deniz feneri. Elması diğer madenlerden ayıran en büyük özellik, elmas madenine 86 köşe verilebilmesidir. Bir köşesinden tutturulduğunda, Elmas madeni bir ışığı 85 köşeden yansıtacak kadar kıymetlidir. Yeni Asya işte budur.

Fikirleri hiçbir partinin tabelasına sığmayacak kadar büyüktür. Ancak herkesi aydınlatacak kadar da parlaktır.

Deniz Feneri devâsa bir gemi gibi değildir, ama gemilere dahi yol gösterir, elmas madeni kömür gibi tonlarca satılmaz; ama kömürlüklerde değil, en değerli köşelerde sergilenir. Yeni Asya benim için işte odur.

Kimizin gençliği, kimimizin hayat çizgisi. Ama bizim için hayatımızın bir parçası. Ya da hayatımızın en büyük gerçeği. Çocuğumuz, eşimiz, annemiz ya da babamız gibi.

35 yaşını kutlayan Yeni Asya’ya Türk basın ve tefekkür dünyasının her zaman ihtiyacı olacak.

Daha nice 35 yıllara....

Serdar MURAT

Kaynak

6

21.02.2004, 11:20

Selam Aleykum,

Peki Zaman gazetesi hakkynda neler dü$ünüyorsunuz?
Olumlumu Olumsuzmu?
Sen hiç bir seye malik degilsin, NEDIR BU GURURUN?
(Bediüzzaman Said Nursi hz)

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

7

21.02.2004, 18:03

Yeni Asya ile nice 35 seneler dileyerek, bu hatırlatmaları yapan abilerime Allah razı olsun diyorum.

Nisa bacım Zaman Gazetesi de güzel hizmetler vermektedir. Yeni Asya'nın Zaman Gazetesi'nden en önemli farkı, her satırında sadece Risale-i Nur'un tanıtılması, anlaşılması ve yaşanılması gayesi dışında hiç bir gaye taşımamasıdır.

Saygılarımla...
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

yesghost

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: istanbul zeytinburnu

Meslek: derici

Hobiler: risale-i nur

  • Özel mesaj gönder

8

23.02.2004, 02:38

ben şahsen gazetelerin Risale-i Nuru iyi ifade etiğine inanmıyorum.

ancak şeriat gelirse olabilir bunun dışındakiler verimsizdir..

Risale-i Nurun reklamada ihtiyacı yoktur.. hasta olan doktorun ayağına gider

9

23.02.2004, 13:24

...

Sayin Yesghost,

Alıntı

Risale-i Nurun reklamada ihtiyacı yoktur.. hasta olan doktorun ayağına gider


Hasta kisi doktorun ayagina gitmeden önce, doktorun nerede oldugunu bilmesi lazim, yani ADRES gerekir.
:mrgreen: (bagzi agir hastalarda doktor kisinin ayagina kadarda geliyor)

Siz bir hazineyi kilitli tutup, sonrada insanlar gelsin bulsun diyebilirmisiniz? Hazine kilitlide olsa, en azindan hazinenin nerede oldugunu göstermeniz gerekir, ozaman isteyen yola cikar ve bulur. Ihtiyaci varsa kilidini kirar nasiplenir, ihtiyaci yoksa gecer gider.....

Hem siz "reklam"kavramini kulanmissiniz, ben buna "nesriyat" derim. :!:

Saygilarimla
Ruhumda büyük bir boşluk hissederek,okuyacak kitap ararken,Risale-i Nur'u okuduğum zaman elimde olmayarak ondan ayrılamadım.Kalbimdeki o büyük ihtiyacı karşıladığını hissettim.ılmî ve imanî şüphelerden kurtaran aklî ve imanî ispatları onda buldum.Z.G.

10

23.02.2004, 13:25

YENı ASYA KıMDıR?

Yeni Asya, "Asyanın bahtının miftahı meşveret ve şuuradır" prensibini kendine şiar edinmiş, Nurların yılmaz ve yıldırılmaz, usanmaz ve usandırılmaz, cefakar ve vefakar gözüpek bir hadimidir...

Yeni Asya, "Bediüzzaman'ın bahadır evlatlarından meydana gelmiş bir 'sarıklı gençler' topluluğudur.

Yeni Asya, "Ekmek mi, hürrieyt mi" sorusuna her zaman hürriyet diyerek bu yolda olmadık cefalara, sıkıntılara katlanan, elinden ekmeği alınan ama hürriyetine asla dokunulamayan, hak yolunda her türlü maddi ve manevi varlığını feda eden bir garipler ordusudur.

Yeni Asya, tıpkı Üstadı gibi kendisine sunulan dünyevi mal ve ikbal nimetlerini elinin tersiyle iten, hak yolunda saçları adedince başları da olsa feda etmekten çekinmeyen bir mücahidler yoludur.

Yeni Asya, Calut'a karşı çıkan Talut'un imtihan edildiği suyu geçen ordusu gibi, 27 Mayıs suyunu, 12 Mart musibetini, 12 Eylül ve 28 şubat selini geçen Deccal ve Süfyana karşı cephenin en önünde savaşan bir bahadır ve mücahidler topluluğudur.

Yeni Asya, kainatın mühim bir sırr-ı azimini içinde barındıran "ne kadar az da olsalar bir ordu hükmündedirler" sırrına mazhar olmuş ihlas, sadakat, sebat dairesinde hareket eden bir nuraniyet sembolüdür.

velhasıl
Yeni Asya Mehdinin en has ordusu, Bediüzzamanın kahraman, bahadır evlatlarıdır...

11

24.02.2004, 00:32

Vakia-i Sadika

Adamin biri (adi aklima gelmiyor su an) rüyasinda Bediüzzamanin kendisine hitap ettigini görüyor. Tesir altinda kalarak olup bitene bir anlam vermeye calisiyor, ancak caresiz kaliyor cünki ömründe görmemis duymamis Bediüzzamani.
O günlerde caddede üzerinde gazete standlarindan önünde gecerken Bediüzzamanin resmini gazetelerin birinde görüyor. hemen gazeteyi satin aliyor ve okumaya basliyor. Kendi söylemiyle hayatinin degisti günler o ´gazeteyi okumaya basladigi günler oluyor.
Gercek olmus bu olayin yazarini bulabilirsem eklerim.
Gazetenin adi ise Yeni Asya.

35.Yildan beri hizmet veren bir platforma verimsiz demek icin gayet cesaret gerek.

Gerisi Yorumsuz :!:

Mesajlar: 31

Konum: Hollanda

Meslek: ogretmen

  • Özel mesaj gönder

12

26.02.2004, 15:32

Seriat nerden gelecek ?

Alıntı sahibi ""yesghost""

ancak şeriat gelirse olabilir bunun dışındakiler verimsizdir..

Nedir seriat dediginiz sey?? Ne zaman gelecek?? Sizde yoksa 30-40 yildir seriat gelecek veya getirecegiz diyenlerdenmisiniz??

Hem seriat geleli 1400 yil oldu, yoksa siz dunyada degilmisiniz, bir dahada gittigini duymadik??

Su seriat bekleyenler, korkarim daha cok bekleyecekler??

13

26.02.2004, 15:49

Yusufcan kardeşim;

çok güzel bir cevap olmuş.
Allah'ın şeriatı 1400 yıl önce gelmiş ve kıyamete kadar da baki kalacak. bizler de yaşamakla mükellefiz o kadar...


saygı ve selametle...

14

13.03.2005, 21:07

Re: ...

Alıntı sahibi ""Sebil""

Hasta kisi doktorun ayagina gitmeden önce, doktorun nerede oldugunu bilmesi lazim, yani ADRES gerekir.


:D , güzel cevap,

Ne diyim... Allah adres tarifinde ihlas ve tevfik versin...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

15

18.03.2005, 15:35

bir cesur ses:Yeni Asya
Bir gazete düşünün siz doğduğunuzdan beri var olsun.Siz büyürken etrafınızdaki herşey değişirken o sabit kalıyor.savunduğu ne varsa ,şartlar ne kadar değişmiş olursa olsun onu cesurca söylemeye devam ediyor.Teknolojiyle beraber basımı,renkleri de güzelleşiyor ama zaten içindeki yazan hakikatler o kadar değerli ki buruşuk bir kağıdın üzerine silikçe yazılsa bile kıymetinden hiçbir şey kaybetmiyor. Susturulmak isteniyor hep,gözdağı veriliyor hatta bununla kalınmayıp bütün hakları ihlal edilip kapatılıyor.ama öylesine cesur ki kendini öylesine davasına adamış ki;Ağzını kapatsan elleri durmuyor elini bağlasan gözleri konuşuyor.Elindeki ufacık imkanlarla hizmet telaşına düşmüş.Zaten amacı milyonlar satmak değil ,tiraj derdi hiç olmamış.Kar peşine hiç düşmemiş.Tek istediği doğruları doğru bir dille insanlara duyurmak olmuş.Bunu yaparken tek korktuğu üstadının çizdiği yoldan ayrılmak olmuş ama zaten öylesine titiz hazırlanıyor ki buna imkan yok.Yazarları o kadar bilinçli ki birçok yazar gibi insanları provoke etmeye değil onlara yapılan yanlışı düzgün bir dille söyleyip ,neden doğru olmadığını,bu yanlıştan dönüleceğini gösterme amacını güdüyor.Bu kadar gürültü kalabalığının içinde bir de hoş bir melodi olması güzel değilmi, cesurca söylenen? [/b]
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

16

18.03.2005, 21:55

Allah razı olsun kardeş.

Bir abi de şöyle dedi bir iki gün önce (Bizim cemaatin maddi imkansızlıklarından bahsediyorduk, ızmir cemaatinde bir tek zengin Üstad'ın talebesi Selahaddin Akyıl abi var dedi, o da müteahhidlik yapıyor, burada hoca efendi cemaatinde trilyonluk adamlar var...)

--- "Bizim kolumuzu dalımızı budadılar."

ışte yukarıda sizin anlattığınızın kısacası, ancak bu kadar anlatılır.


Bu maddi imkansızlıklardan bahsetmemize vesilen olan dershane konusuna dönersek, ızmir Karşıyaka'ya dershane alalım diyorduk. 75 milyar değerinde ev + daha bir kaç aylık bir Renault Clio teklif edildi, kabul etmedi. 125 milyardan açtı fiyatı, 95'e kadar indi en fazla, birisi Selahaddin abi, diğeri başka müteahhid ve bu işten anlayan diğer insanlar bilittifak diyor ki, o kadar para etmez o daire. Trenyolunun dibinde, rahatsızlık verecek tren haliyle, ama zemin kat olması, yeni olması ve ulaşımı kolay olması sebebiyle çok uğraşılmıştı o daireyle dershane olması için. O binayı yapan müteahhidin ya da tanıdıklarının bir kısım işlerine yardım etmiş eski bir milletvekili, o müteahhidin bir üstü sayılabilecek birisi (cemaatten birisi, evet, o müteahhid hoca efendi cemaatinden) ve diğer değişik kişilerle ikna için uğraşıldı ama lutfen "95" milyar kadara indi. Dershane için ev ve arabasını verecek abi dedi ki "Oturmak için 60 milyar deseler almam ben bu daireyi." . Karşıyaka'da dershanemiz yok ve açılması için bu işlere girdik, yani o kişi de kendisine göre Nur talebesi ve sıkıntıları çekmiş, (Hoca efendi nazarımda hocadır, bilenler bilir, Nur talebesi değil) , bu kadar ısrar, araya girenler, bir de sırf dershane olarak , Allah rızası için kullanılacağı, o kadar paha etmeyeceği halde 75 milyarlık mal teklif edilmesine rağmen alamadık. şimdi ehl-i dünya birisinden aynısını görsek aklıma takmazdım, para merakını anlardım, ama bütün bu şartlara rağmen olmaması bana dokundu. Orayı tercihimizin bir sürü sebebi vardı ama olmadı, il meşverettinde karar alındı, o dershaneden vazgeçildi, zira "var sayalım ki aldınız, o fiyata satabilecek misiniz" diye soruldu, cevap verilemedi tabi. ınşa'Allah yer bulunabilirse, Karşıyaka'ya değil ama, ızmir merkeze -Bursa'daki gibi- 5 katlı falan külliye şeklinde dershane inşaa edilecek. Dua edin inşa'Allah... Allah'ın lütfu ve inayetiyle kesilen dal ve budaklarımız, yeşermeye başlayan sürgünlerimizden tekrar yetişecek... ( Her 10 yılda bir darbe yapıp bu memleketi kurtaranların (!) ve bazı diğererinin [post-modern-faşist, ya bizdensin ya sizi ezeriz şeklindeki zihniyetin] kulakları çınlasın...)
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

17

18.03.2005, 22:02

Selamın Aleykum

abdulkadir kardeş bursa da 5 katlı dediğin dershane nerde gazcılar damı sehrekustundemi merak ettim ben bursalıyım 5 katlı dershane bilmiyorum ogrenmiş olurum
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

18

18.03.2005, 22:03

Ben görmedim ama yakınmış Ulu Camii ye galiba, giden abiler görmüş, hayran kalmış , bana da anlatıldı, bilmem kaçyüz kişiyle ders yapmışlar, Emre Aköz paneli için gitmişlerdi abiler, oraya vardıklarında panelden önceki gece Metin Karabaşoğlu ders yapmış hatta,
nurunözü kardeş belki yardımcı olabilir,
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

19

18.03.2005, 22:05

slm

simdi cok merak ettim bizim abiler hiç bahsetmedi oyle bir yerden ben uc yer biliyorum...neyse nurunozu kardeş inşAllah yardımcı olur
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

20

18.03.2005, 22:25

Hatta hanımların üç katlı dershanesi varmış, buradaki dershane almak isteyen abinin yeğeni (kız) orada vakıfmış. Benim aklımda 5 kat erkekler, 3 kat hanımlar dershanesi falan şeklinde kalmış... Hatta yemekhanesi falan varmış erkekler dershanesinin...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir