Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

04.01.2011, 13:28

Katılım Bankaları

Katılım bankalarının işleri
Bankalar topladıkları paraları ve kendi sermayelerini bizzat ya da iştirakleri vasıtasıyla kullanarak gelir getirici çok şey yapabilirler. Ama bunları üç ana grupta toplamak mümkündür.


Ahmet BATTAL
drbattal@yahoo.com
1. Faiz karşılığı nakit kredi vermek.
2. Peşin alıp vadeli satma yoluyla mal tedarikine aracılık.
3. Yatırımlara iştirak, ticarete ortaklık.
Bu üç iş yönünden mevduat ve katılım bankaları kanunla sınırlandırılmış ve ayırt edilmiştir:
Mevduat bankaları bunların ilk ikisini yapabilir, üçüncüsünü yapamaz.
Katılım bankaları ise ikincisini ve üçüncüsünü yapabilir, ama birincisini yapamaz.
Görüldüğü gibi, ayırt edici olan, bir ve üç nolu işlerdir.
Benzerliğe sebep olan ve piyasada hayli kafa karıştıran ise iki nolu iştir. Leasing (finansal kiralama) da ikinci gruptaki “Peşin al, vadeli sat” işinin bir alt türüdür. Zira leasingde alıcı vade boyunca kiracı gibidir, kira öder gibi taksit öder, vade sonu gelince de zaten baştan beri kendi elinde olan mala sembolik bir bedelle malik olur.
Din İşleri Yüksek Kurulunun III. İstişare toplantısında da görebildiğim kadarıyla iki nolu iş ile ilgili olarak dinî otoriteler farklı görüşlere sahiptirler.
Bu ayrışmanın ve çelişkinin sebeplerini kısaca açıklayayım:
Katılım bankası nakit kredi isteyen kredi müşterisine nakit para vermez, ama onun yerine, para ile ne yapacağını sorar.
Müşteri belli bir mal ya da hizmeti alacaksa ve alınacak şey meşru ise katılım bankası ona bir teklifte bulunur: Ben banka olarak bu malı ya da hizmeti satıcısından peşin alıp sana vadeli olarak satabilirim, böylece ihtiyacın görülmüş olur. Ne dersin?
Müşteri bankaya sorar: Malı kaça alacaksın, kaça satacaksın?
Banka cevap verir: İhtiyacını ve satıcıyı sen belirledin, peşin fiyattan pazarlığı da sen yap, ben o fiyata alırım, üzerine de kendi finansman oranım üzerinden vade farkını koyar ve sana vadeli olarak satarım. (Bu işlemde satıcı, çift basamaklı vergilendirmeyi önlemek için faturayı doğrudan alıcı adına keser).
O halde bu teklifin diğer bir okunuşu şudur: Ben satın alacağın mal için sana değil satıcıya ödeme yapayım, sen malı ondan teslim al, parasını da taksitle bana öde.
Alıcıdan bir soru: Peki mal bana teslim edilmezse ne olacak?
Bankanın cevabı net ve önemli: Mal sana teslim edilmeden satıcıya ödemeyi yapmam, yaparsam da sorumlusu benim.
Alıcıdan bir soru daha: Mal kusurlu çıkarsa ne olacak?
Cevap net: Kusurdan ben sorumlu olacağım ve satıcıya rücu edeceğim.
Alıcıdan son bir soru: Teminat isteyecek misiniz?
Bankanın cevabı: Elbette, mümkünse malın kendisi birinci teminattır, üzerine kaydî rehin veya ipotek koyarız. Ama vade boyunca bütün riskleri teminat altına alacak bir sigorta yaptırırız ve sigorta maliyetini de vadeli satış bedeline dahil ederiz.
Bu işlem aslında, hukuktaki deyimiyle “üç bacaklı bir sözleşme”dir. Bu sözleşme ile neticede bir ticaret yapılmıştır. Banka, bir müşterisine, “ne yaparsan yap” diyerek nakit kredi vermemiş, bir satıcıya bir bedel ödemiştir.
Ancak tek başına banka yönünden bakılırsa ticareti yapan banka değildir, gerçekte bir ticarî risk üstlenmemiştir. Zira banka güya malı satın alıp satmıştır, ama aslında malı görmemiştir. Banka alıcıya vekâlet vermiş, alıcı da bu vekâletle malı banka adına satıcıdan teslim alıp yine banka adına kendi kendisine teslim etmiştir. Ama banka, parasıyla ticareti desteklemiştir.
İşlemin üç bacağı yönünden bakıldığında elde edilen fayda şudur:
Alıcının faydası vadeli fiyattan mala sahip olmaktır. Satıcının faydası peşin fiyattan mal satmaktır. Bankanın faydası vade farkından gelir elde etmektir.
Bu işlemdeki ticarî risk ise çoğu zaman mal sigortası yoluyla tarafların üçünün ve hatta sistemin ve pazarın dışına yani bir sigorta şirketine ve oradan da reasürans yoluyla sigorta sektörüne aktarılmıştır.
Başta katılım bankalarının danışma kurullarının üyeleri (fetva heyetleri) olmak üzere bir kısım âlimler bu işlemi helâl saymaktadır.
Bu fetvanın ve avantajın da katkısıyla katılım bankaları bu faaliyete yoğunlaşmışlardır.
04.01.2011

2

06.01.2011, 15:21

Katılım bankacılığı: Kritik konular
Son beş yazıda, bir konu sıralaması içinde katılım bankacılığı hakkında genel bazı bilgiler verdik.
Bu yazıda konu hakkında bir “genel değerlendirme” yaparak ve sonraya bıraktığım birkaç hususa değinerek, şimdilik konuyu kapatmak istiyorum. Ayrıntılar için dileyenlerle şahsen haberleşebiliriz.


Ahmet BATTAL
drbattal@yahoo.com
1. Katılım bankalarını farklılaştıracak birinci husus, ilgili çevrelerin dinî hassasiyetleridir. O halde bu fark hem niyet, hem de görüntü olarak muhafaza edilmeli ve dünyevileşmeye kurban edilmemelidir. Bu hususta bilhassa web sayfası, şube ve personel görüntüleri önemlidir.
2. Bu bankaların dinî danışma heyetleri hem birbirleri ile hem de Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu ile işbirliği içinde hareket etmeli, Türkiye Katılım Bankaları Birliği de uygulama birliğine önayak olmak hususunda daha aktif davranmalı, işbirliğine uygulamanın uluslar arası boyutunu da dahil etmelidir.
3. Konu ile ilgili fetvalarda zaman içinde yaşanan dönüşümler de uygun vasıtalarla kamuoyuna izah edilmelidir.
Meselâ, son zamanlarda katılım bankaları; “peşin al vadeli sat” yöntemiyle bedelini finanse ettikleri malın kendileri tarafından değil de kredi alıcısı tarafından seçildiği, malın pazarlığına ve teslim alınma sürecine katılmadıkları ve bu işleri kendilerine vekâleten kredi müşterilerine yaptırdıkları gerekçeleriyle, maldaki vasıf eksikliği ve benzeri maddî ve hukuki ayıplara ilişkin riskleri üstlenmekten de kaçınmaktadırlar. Bu durumun işlemin hukukî yapısı ve dolayısıyla dinî niteliği üzerindeki etkisi uzmanlarınca tartışılmalı ve sonuçlar kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Yine son zamanlarda, plastik kartlar ve kredi kartlarının kullanılma biçimi hususunda ve bankaya olan borcunu ödemekte geciken kredi borçlusundan alınacak gecikme tazminatı konusunda bazı uygulama farklılıkları yaşanmıştır. Bunların sebepleri ve gerekçeleri kamuoyuna açıklanmalıdır.
4. Bu bankalar ve çalışanları, müşteri kaybetmemek ya da müşteriyi faizli bankaya mecbur etmemek adına kendi kırmızı çizgilerini zorlamamalı, müşterinin “her ihtiyacını” karşılamaya çalışmamalıdır.
Yine bu bankaların çalışanları, “ne şekilde olursa olsun” denilerek müşteri veya para kazanmaya zorlanmamalı, Umur Talu’nun literatüre kazandırdığı deyimle “hedef manyağı” yapılmamalıdır.
Bu kapsamda, bu bankaların çalışanları, mal kredisi gibi görünen, ama aslında dolaylı nakdî kredi oluşturan danışıklı işlem tekliflerini ayıklamalı ve reddetmelidir.
5. Katılım bankaları tartışmalı bir finansman yöntemi olan “Peşin al, vadeli sat” uygulamasında yoğunlaşmaktan vazgeçmeli, kâr ve zarar ortaklığı yatırımları denilen ve “gerçek aracı bankacılığa” işaret eden yöntemi uygulamaya geçmelidir. Bu amaçla, müşterilerden mümkün oldukça uzun vadelerle para toplamalıdır.
6. Bu bankalar, vadeli hesaplardan her isteyene ödeme yapmanın bir yönetim ve likidite krizine sebep olabileceğini, dolayısıyla bu hesaplardan vadeden önce ödeme yapılıp yapılmamasının bankanın takdirinde olacağını, müşterilerine net biçimde anlatmalıdır.
7. Aynı şekilde müşterilere, katılım bankalarının zarar edebileceği, ama “batmayacağı” anlatılmalıdır.
Gerçekten, katılım bankaları iflâs edebilecek müesseseler değildir. Zira iflâs, bir şirketin varlıklarının değerinin borçlarını karşılamaya yetmeyecek kadar azalması demektir. Oysa katılım bankalarının katılma hesaplarında ana-para garantisi yoktur ve hesap sahipleri zarara da ortaktır. Hesap sahibinin bankadan alacaklı olduğu miktar, fiilî ödeme anına kadar hiçbir zaman belli değildir. Bankanın bu parayı işlettiği havuzdaki kâr ve zarara bağlıdır. Bu sebeple de bu bankaların borçlarının miktarı varlıklarının yani alacaklarının miktarını geçemez.
Nitekim bu sebepledir ki İhlâs Finans Kurumu da teknik anlamda “iflâs” etmedi, sadece, yaşadığı likidite ve yönetim krizi sebebiyle bankacılık yapma izni kaldırıldı ve tasfiyeye sokuldu. Hesap sahiplerine, gecikerek ve düşük miktarda da olsa paralarını ödemeye devam ediyor. (Tasfiye sürecindeki problemler ve sahipsizlik ayrı bir konudur ve eleştiriye elbette açıktır.). Bu durum hesap açtıranlar için aslında baştan beri öngörülen, beklenen ya da beklendiği varsayılan bir durumdu. Oysa hesap sahiplerinin önemli kısmı süreç içinde maalesef kaderine razı olmayı reddetmiş, hatta çeşitli taşkınlıklara girişmiştir.
8. İhlâs olayından sonra, AKP iktidarının ilk yılında yapılan düzenlemeye göre, bir katılım bankasının tasfiyeye tabi tutulması halinde her bir hesap sahibinin alacağının ellibin liralık kısmı sigortalıdır. Banka ödeyemese dahi TMSF ödeyecektir. Bu kural, “güven”i arttırarak bu bankaların “büyümesine” yardım edebilir, ama bu bankaları “devlet destekli” bankalar haline getirmekte ve kâra ve zarara ortaklık prensibine aykırı görünmektedir. Tartışılmalıdır.
06.01.2011

3

10.01.2011, 20:27

Bugün iki bankanın ekstresi elime geçti. Faizle çalışan bankanın müşterisine mesajında
01.01.2011'den itibaren, TL nakit çekme ve alışveriş işlemleri aylık kredi faiz oranlarımız % 2,44'ten %2,26'ya düşürülmüştür.
Katılım bankasının mesajı ise 1 Ocak 2011 tarihinden itibaren kredi kartı kar payı oranımız %2.44' den, % 2.26'ya indirilmiştir.

Bu bende biraz şüphe uyandırdı. 1- Önceden kar payının ne olacağını nereden bilecekler? 2- Faizle çalışan bankaların faiz oranıyla bire bir aynı.
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

4

10.01.2011, 22:39

Türkiyede kâr- zarar ortaklığı üzerine bankacılık fiilen yasak
hkatılım bankacılığı adıyla sunulan isimde işin sahtekarlığı,
doğru anlamışsın kardeş
her ikiside bdkk buraya bağlı
merkez bankası ve Türk ticaret anununa uygun çalışmak zorunda
ANLAYACAĞIN faizsiz bankacılık Türkiyede kanunen de yassak.
diğer bankalar ne ise,
müslümanların yasstık altı birikimlerini eritmek için kurulanlarda aynı. vazifelerini yaptılar müslümanların birikimlerini bitirdiler.
şimdi gerçek yüzleri olan bankcılık faaliyetlerine başladılar.
benim sizlere önerm.
altın alın döviz alın gayri menkul ve emtiya alın.
Ümirvâr olunuz: şu istikbal inkilâbı içinde en yüksek gür sadâ islâmın sadâsı olacaktır

:thumbsup:

5

10.01.2011, 22:40

şayet birikiminiz kaldıysa...
Ümirvâr olunuz: şu istikbal inkilâbı içinde en yüksek gür sadâ islâmın sadâsı olacaktır

:thumbsup:

6

11.01.2011, 07:08

Benim bankalarda param zaten yok. O açıklamaları görünce şaırdım. Katılım bankaları denilen bankalar hesaplarını o ayki karları üzerinden yaptıklarını biliyordum. Ama kendi ifadeleriyle öyle olmadığını açıklamış oldular. Ben böyle anladım.
"Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım,.."
Bediüzzaman said Nursi

7

11.01.2011, 10:51

aziya kardeşimle aynı görüşteyim..Üstelik de bunu cemaat adına yaparak da müslümanları faizin içerisine çekiyorlar ya..Rabbim bizi ehl-i dünyanın dünyalarına ve dünyeviliklerine alet etmesin..

Bu konuyu değerlendir