Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

23.10.2007, 06:40

Yassıada cehennemi

Yassıada cehennemi



Bundan 47 sene evvel yaşanan "27 Mayıs Darbesi"nin ne olduğunu, nasıl yapıldığını ve ne mânâya geldiğini bilmeyen kimse, sakın ha "Yakın tarihi biliyorum" demesin.

Hele hele siyasete girmesin ve bu mesleğe hiç bulaşmasın böyleleri.

Kezâ, darbe sonrasında Yassıada'da yaşananları bilmeyenler için de, aynı hatırlatmalarda bulunmak durumundayız.

Özellikle yeni nesillere ve konuya dair bilgisini tashih veya tazelemek isteyenlere yardımcı olmak maksadıyla, iki–üç gün sürecek bu yazı dizisini hazırlamış bulunmaktayız.

Lütfen, önümüzdeki hafta başında yayınlanacak olan yazının 2. ve 3. bölümünü de takip ediniz. Burada, hiç bilinmeyen, yahut çok az bilinen bazı mâlumatlara şahit olacaksınız.

Yassıada'da 9 kurban

Cuntacıların emriyle Yassıada'da kurulan ve adına "Yüksek Adâlet Divanı" denilen o alçak mahkeme, dokuz ay süren hakaret ve işkence yüklü duruşmalara, nihayet 11 Ağustos 1961 günü son verdiğini açıkladı.

Mahkeme, 15 Eylül günü (46 yıl önce bugün) ise, "nihaî karar"ını açıkladı.

Açıklanan bu karara göre, 10 Haziran 1960'tan beri, yani 1 yıl dört aydır Yassıada'da tutulan Demokrat iktidarının 400'den fazla siyasetçi, yönetici ve bürokratlarına şu cezalar verildi:

143 kişiye 4 yıl 2 ay, 117 kişiye 5 yıl, 15 kişiye 6 yıl, 6 kişiye 7 yıl, 2 kişiye 8 yıl, 17 kişiye 10 yıl, 3 kişiye 15 yıl, l kişiye 20 yıl, 30 kişiye müebbet hapis, 14 kişiye ise idam cezası. Geriye kalanlardan ise, 7 kişi Yassıada'da vefat ettiği ve bir kısmı da suçsuz bulunduğu için, onlar hakkında beraat kararı verildi.

Yassıada Mahkemeleri'nde 14 DP'li idama mahkûm edilen 14 kişinin ismi şöyle: Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Refik Koraltan, Agâh Erozan, ıbrahim Kirazoğlu, Hamdi Sancar, Nusret Kirişcioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman.

Bu şahıslardan sadece Fatin Rüşdü Zorlu, Hasan Polatkan (16 Eylül) ve Adnan Menderes'in (17 Eylül) cezaları infaz edildi. Diğerlerinin cezası ise, Milli Birlik Komitesince müebbet hapis cezasına çevirildi. Çoğu, buradan alınarak Kayseri Cezaevine gönderildi.

Burada dikkat çeken bir husus şudur: Mahkeme kararıyla idam edilenlerin sayısı 3 kişi görünmekle birlikte, aslında Yassıada'da verilen kurbanların sayısı 9'dur.

Zira, bir yıldan fazla enva–i çeşit hakaret ve işkenceler altında ezilip perişan edilen 6 önemli şahsiyet daha aynı yerde vefat etmiştir.

Bu demokrasi şehitlerinin isimleri şöyledir: Lütfi Kırdar (ıstanbul, Sağlık Bakanı), Gazi Yiğitbaşı (Afyon, milletvekili), Yusuf Salman, Yümni Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz.

Bunlara ilâveten Konya eski Valisi Cemil Keleşoğlu'nun da Yassıada'da intihar ettiği açıklanmıştır ki, bu açıklama da şüphelidir. Tıpkı, 27 Mayıs Darbesinin üçüncü günü işkenceyle öldürülen ıçişleri Bakanı Namık Gedik için yapılan "ıntihar etti" açıklaması gibi...

Bunları da hesaba kattığımızda, darbecilerin katlettiği mazlûm Demokratların yekûnu 11 kişiyi buluyor.

Hakaretli işkenceler

O olağandışı dönemde Yassıada'ya tayin edilen komutan, Yarbay Tarık Güryay'dır.

şımarıktır, seviyesizdir ve olabildiğince gaddardır.

Öyle ki, bu yarbaydan bazı generaller bile çekiniyordur. Bu durum, o günlerde yer yer başların ayak, ayakların baş olduğunu açıkça gösteriyor. Aynen, Albay Türkeş'in de bir süreliğine bazı generallerden üstün tutulması gibi...

Ada Komutanı Tarık Güryay, çoğu zaman eli sopalıdır. Adaya getirilen hemen her mazlûmu önce o huzuruna alır ve bir ton hakaretten geçirerek koğuşlarına gönderir. Bazan da bakanlara, milletvekillerine dilediğince sopa atar, kişinin soyuna sopuna varıncaya kadar ağır küfür ve hakaretlerde bulunur: Sakıtlar, düşükler, kuyruklar, inekler, soysuzlar, vesâire...

Bazı mazlûmların da isim veya soyisimleri değiştirilerek ve bozularak telâffuz edilir: MEB Tevfik ıleri'ye "Tevfik Geri" diye hitap edilmesi gibi..

ızzetli Demokratlar, Güryay ve adamlarının hakaretlerini aynen iade eder. Tabiî her türlü işkenceyi, hatta ölümü dahi göze alarak...

Nitekim, bir kısmı ölmüş, yahut öldürülmüştür.

Yassıada, işte böyle hemen her gün ölüm kokan bir yerdi.

Bu cehennemî gerçeği anlamakta zorlananlara, aynı cendereden geçmiş olan şair Faruk Nafiz Çamlıbel, "Zindan Duvarları" (1967) isimli eserinde şu dörtlükle cevap verir:

Dâvet

Gün doğar, sohbetimiz yalnız ölümdür adada
Gün batar, uykuda rüyâmız ölümdür yalnız…
Dersiniz, böyle cehennem mi olur dünyada?
Çok değil, bir gecelik bizde misafir kalınız!Başıbozuk ve kafası karmakarışık bir cunta hareketinin sebep olduğu "27 Mayıs Darbesi" ve hemen ardından yaşanan "Yassıada duruşmaları"na dair detaylı bilgilere birçok kaynaktan ulaşmak mümkün.

1) Öncelikle, bu elim hadiselerin bazı şahitleri halen hayatta: Aydın Menderes, Melik Fırat, Gıyaseddin Emre ve yüzlerce fotoğrafı gizlice çeken muhafız subayı Mehmet Taşdelen gibi.

2) Hatıra ve araştırma kitapları: Erzurum DP Milletvekili Prof. Rıfkı Salim Burçak'ın "Yassıada ve Öncesi", Tarık Güryay'ın "Bir ıktidar Yargılanıyor", Nazlı Ilıcak'ın 1975'te yayınlanan iki ciltlik "27 Mayıs Yargılanıyor" isimli eserleri gibi...

3) Gazete ve dergilerde, hadiselerin yıldönümlerinde çıkan müstakil ve dizi yazılar: Hürriyet, Milliyet, Yeni şafak (27 Mayıs 2004), Yeni Asya, Akis ve Aksiyon'un (598. sayı, 22 Mayıs 2006) arşivi gibi.

Bütün bu kaynaklardan araştırarak ve hayattaki bazı şahitlerle de bizzat görüşüp dinleyerek derlediğimiz bilgileri burada sizlerle paylaşmaya çalışıyoruz.

ınsanlık dışı muamele

Kaynakların ve şahitlerin tamamı, Demokratlara hem darbe esnasında, hem de özellikle Yassıada'da çok kötü muameleler yapıldığını doğruluyor.

Öylesine bir kötü muamele ki, bunu ancak ve ancak "insanlık dışı" tabiriyle tanımlamak mümkün.

ışte, o günlerde yaşanan yüzlerce vak'adan sadece birkaç misâlin özeti.

"ışte 20 baş hayvan"

DP'li Devlet Bakanı Mükerrem Sarol anlatıyor: "...Davutpaşa Kışlasından 20 kişilik bir kamyona bindirildik. Başımızdaki binbaşı başladı sataşmaya. Önce bana 'Söyle bakalım, bu milyonları nerede yiyeceksin' dedi. Ben 'Benim milyonlarım yok' dedim. 'Öyleyse sana yardım toplayalım da, evini barkını geçindirirsin' diye alay etti. Sonra, diğer arkadaşlarımın yakasına yapıştı. Yakışıksız sözler söyledi. Ardından, yalanlar dizisi başladı: 'Et Balık Kurumu ambarlarında üniversiteli gençlerin öldürülüp kıyma haline getirildiğini, Bayar'ın bankalarda milyonları çıktığını, Menderes'in altın külçeleri kaçırırken yakalandığını...' anlatıp durdu. Sonra da son derece çirkin ve sapıkça konuşmalar yaptı.

"Nihayet araba durdu, gemiye bindirileceğiz. Binbaşı eline listeyi aldı ve gemi komutanına 'ışte size 20 baş hayvan getirdim' diye bağırarak söyledi.

"Arabadan çıkıp gemiye atlayanın da yemediği tekme, küfür, hakarek yoktu.

"Aynı bed muamele Yassıada'ya çıkarken de tekrarlandı. Ada komutanı Tarık Güryay, aramızda eli sopayla dolaşır, önünde herkesin ayağa kalkmasını isterdi. Yine de, hakaret ve işkence yapmaktan geri durmazdı.

"Bütün asker ve subayları dolduruşa getirmişlerdi. Hepsi bizi birer vatan haini gibi görüyordu. Gördüğümüz muamele de ona göre oluyordu.

"Hiç unutmam, yanımda arkadaşım Selahaddin Karayavuz vardı. Ona, 'Ben bu şartlarda burada yaşayamam. Bu haysiyetsiz muamele karşısında, kafamı demirlere vura vura öleceğim' dedim."

Ölümü tercih edenler

Yassıada'da Demokratlara yapılan insanlık dışı haysiyetsizce muamele, sadece M. Sarol'un değil, bir çoklarının canına tak etmiş ve onları böyle yaşamaktansa ölümü seve seve tercih edecekleri bir noktaya getirmişti.

Ölmek isteyenlerden biri de DP Fatih ılçe başkanlarından Dr. Faruk Sargut idi.

Dünya gazetesinin 21 Temmuz tarihli sayısında, Sargut'un gayrımeşrû yollardan servet edinmiş olduğu şeklinde çok ağır bir suçlama vardı. Bu alçakça iddia, bardağı taşıran bir damla oldu. Zaten mevcut sıkıntılara tahammül edemeyecek dereceye gelen bu vakarlı insan, gazete haberini okuyunca büsbütün üzüldü, kahırlandı. ıddialara cevap vermek imkânına da sahip değildi. Dr. Sargut: Kendi kendine 'Böyle zillet içinde yaşamaktansa, hayatıma son vermem daha hayırlıdır' gibi sözler söylemeye başladı. 22 Temmuz günü lavaboda çamaşır yıkarken, çamaşır ipiyle kendini asmaya teşebbüs etti. Hırıltı sesini duyan güvenlik görevlileri onu son anda kurtarıp hastaneye kaldırdı. Hasta vaziyetiyle de, onu yargılamaya devam ettiler.

Nitekim, aynı hasta ve hatta ameliyatlı bir halde iken, Prof. Osman Turan'ı da, üstelik işkenceler çektirilerek ve eli bağlı şekilde (Güryay tarafından) sopayla dövülerek yargılamaktan çekinmediler. (Bkz: 27 Mayıs Yargılanıyor; Sarol ve Turan'ın anlattıkları)

Dr. Lütfi Kırdar'ın duruşmada vefatı

Sağlık Bakanı olan Dr. Lütfi Kırdar da, Yassıada'daki işkenceli meşakkate dayanamayıp vefat edenlerden.

Muhtelif şahitlerin aktardığı Kırdar'ın ölüm şeklini, Erzurum DP milletvekili A. Melik Fırat'tan dinleyelim:

"...Adaları hiç görmemiştim. Bir hisarın karşısında indik. Bizi Yarbay Tarık Güryay elinde sopasıyla karşıladı. Bizi indirince, sıra halinde tek tek götürdüler koğuşlara. Tarık Güryay ve yanındakiler bize 'Siz bir hırsızın peşinden gittiniz. Türkiye'nin paralarını çalıp, Rusya'ya kaçacaktınız değil mi?' dediler. Askerlere de bunları anlatmış ve kandırmışlar. Hatta, 'DP'liler talebeleri öldürüp, Et Balık Kurumunda kıymaya karıştırmışlar' gibi iddialara bile inandırmışlar herkesi. Adaya getirilen milletvekillerine çok kötü muamele yapılıyordu.

"Bizden sonra, bakanlar da getirildi. Dr. Lütfi Kırdar, ıstanbul'un eski valisi. Sağlık Bakanıydı. Yaşlıydı, iri yarıydı. Bir çelme atmışlardı; düşmüş, alnı kan içinde kalmıştı. Bizim koğuşa gelince, yanına gittim, alnındaki kanı sildim. Mahkemede ifade verirken düşüp kalp sektesinden vefat etti. Bunu hiç unutmam."

Yassıada duruşmaları esnasında yaşanan elim safhaları ve kahredici sahneleri kelimelerle anlatmak imkânsız.

Orada, bundan 46–47 sene evvel yaşananların, insanlık tarihinde ikinci bir benzeri yok; dünya durdukça, benzerî tabloların tekrarlanacağını da sanmıyoruz.

Ancak, yine de o günleri unutmamak ve o dönemde yaşananları bilmek lâzım.

Tâ ki, vahşî tabiatlı şahıslar yeniden meydan almasın, fikirleri hiçbir zaman revaç bulmasın.

Tâ ki, o zaman çekilen âhlar yerde kalmasın, çiğnenen insan hakları yeniden şâha kalksın, hukuk ve adâlet zulümkârlıktan temizlensin ve milletin hür iradesi yeniden itibar kazansın.

ışte bu maksatla, sizlerle birlikte o günleri hatırlayıp, ulaştığımız bir kısım mâlumatı paylaşmaya çalışıyoruz.

Son sözler, son bakışlar

Duruşmaların sona ermesiyle birlikte, bütün dikkatler verilecek cezalara odaklandı.

Mazlûm maznunlar, bir süreyle çekmiş oldukları eziyetlerin neticesinde, bitkin ve perişan bir vaziyette iken, cezalarının infaz edileceği günü bekliyorlardı.

Aynı sıkıntıları paylaşan şair Faruk Nafiz, orada yaşadıklarını şu sözlerle mısralaştırıyordu:

Gece zindanda Yusuflar sıralanmış yatıyor
Yüzlerinden okudum sapsarı rüyâlarını
Kimi sehpada görür kendini çarmıhta kimi
Ve ararlar yine zindandaki dünyalarını Zindandan sehpaya doğru giden bu kahramanların son duruşları, son bakışları gibi, son sözleri de şâyân–ı hayret ve takdirdir.

ızzetlerinden, vakarlarından zerrece taviz vermediler. Yiğitçe durdular ve ölüme de merdane bakarak gittiler.

Üç şehitten merhum Hasan Polatkan'ı hemen hiç konuşturmadılar, hatta onun 170 sayfayı aşan müdafaasını dahi yok saydılar. Feryadına karşılık ise, ‘Kısa kes, otur yerine!’ azarıyla mukabele ettiler. (Polatkan'ın savunması, Rasim Ekşi tarafından kitaplaştırıldı.)

Zorlu'nun son sözleri

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, abdest alarak idam sehpasına doğru yürüdü. Bu arada, bir mektup yazmak ve son sözlerini kâğıda dökmek istedi. Elleri kelepçeli olduğundan rahat yazamıyordu. Her nasılsa birileri merhamete geldi ve kelepçeyi çözdüler. ışte, ölüm sehpasına doğru giderken, Zorlu'nun kaleminden çıkan yazdığı sön sözleri:

Sevgili Anneciğim, Emelciğim (Hanımı) ve Abiciğim,

şimdi, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sakinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir.

Bir ve beraber olun. Allahın takdiratı böyleymiş. Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim.

Anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allahın inayetiyle onların huzurunu temin edin.

Hepinizi Allaha emanet eder, tekrar üzülmenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim. Allah memleketi korusun.

Menderes'in son mektubu

Son olarak, Adnan Menderes’in idam edilmeden önce zâlim cuntacılara hitaben yazmış olduğu mektubunu okuyalım:

"Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki: Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir.

"ıdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silâhların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz?

"şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Buna rağmen duâm sizlerle beraberdir."


Kısa kısa notlar

Hayırsızada bombalandı

Yassıada'ya götürülen 600 kadar DP'li mâsumun aileleri (görüşçüler), belli bir sürenin ardından nihayet ziyaret imkânını buldular.

Görüşçülerin ilk kez ziyarete geldikleri gün, Bandırma'dan kaldırılan savaş uçaklarını adaların üzerinden uçurttular, hatta gözdağı vermek için, 400 metre mesafedeki Hayırsızada'yı da bombaladılar.

Tam bir çılgınlık hali. Orduda ast–üst dengesi de bozulmuş, her komutan aklına estiği gibi hareket eder bir hale gelmişti.

Dine hizmetin cezası

Mahkeme Başkanı Başol, bir gün duruşma salonuna şöyle bir baktı salona ve Menderes'e dönerek, şunu söyledi: 'Evet, evet Menderes! Sen dinî an'aneleri ayağa kaldırmaya çalıştın. Haydi, şimdi gelip o hizmet ettiğin kimseler seni kurtarsın bakalım."

"ıslâm kahramanı" Menderes ise, Başol'a şu karşılığı verdi: "Başkan, başkan! ınşaallah dediğiniz doğru ise, yani din–i mübine hizmet etmişsem, ne mutlu bana."

Ağaoğlu susturuldu

Azerî asıllı DP'li Samet Ağaoğlu, Yassıada duruşmaları esnasında, bir gün mahkeme başkanı Salim Başol'un hukuk dışı muhâkeme tarzını tenkit eder. Sıkışan Başkan Başol, hiddet ve öfke içinde Ağaoğlu'na şu karşılığı verir: "Sus! Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!"

Gülmek de yasak

Yassıada'da tebessüm etmek de yasaktı. Zira tebessüm, bir alay, bir hiçe sayış edası şeklinde görülüyordu. Derhal ikaz geliyordu.

Kaldı ki, traji–komik durumlar dışında, zaten orada kimsenin gülecek hali yoktu.

Kore kahramanı

"Kore kahramanı" olarak bilinen Tahsin Paşa da Yassıada'daki tutuklular arasında bulunuyordu. Genç bir üsteğmen olan oğlu ise, darbecilerin yanında yer almıştı.

Oğlunun bu vaziyeti, iki de bir nazara veriliyordu. Bu durum, haliyle paşayı kahrediyordu. Derdine ikinci bir dert katıyordu.

CHP'linin DP'li oğluna ceza

DP Antalya Milletvekili Av. Adnan Selekler, hem maznun, hem de müdafaa avukatı olarak iki buçuk sene Yassıada ve Kayseri Cezaevi'nde mahpus kaldı.

Babası koyu CHP'liydi. Ama o, bütün tenkitlere rağmen Demokrat Parti'de sebat etti. 1957 seçimlerinde kazanmış olduğu milletvekilliği, 27 Mayıs 1960'da son buldu. 32 ay süren milletvekilliğinin karşılığını 30 ay işkence görerek ve hapis yatarak ödedi.

Hamid Fendoğlu

Malatya Belediye Başkanı iken, bombalı bir sûikast sonucu katledilen (14 Nisan 1978) Hamit Fendoğlu (nâm–ı diğer Hamido) da Yassıada'da idamla yargılananlardan.

1946'dan itibaren DP gençlik kollarından bu partiye giren Fendoğlu'nun suçu, Bayar ve Menderes'i çok sevmesi, takdir etmesi ve onlar için "nümayiş"te bulunmasıdır.

Fakat o, yine de "idamlıklar" ile birlikte yargılanır.

Buna rağmen, metanetini bozmaz, bulunduğu yerde Menderes'e yine lâf söylettirmez ve gerektiğinde kaba kuvvet kullanmaktan bile çekinmezdi.

Bu yüzden, Yassıada'da ona "DP'nin Kaba Kuvvetler Komutanı" diye bir de lâkab takmışlardı.

Bülent Ecevit

ısmet Paşanın en yakın adamlarından Bülent Ecevit de, Yassıada duruşmalarında "tanık" sıfatıyla gelip konuşanlardan biridir.

Mahkeme, Ecevit'in "Himmet Dede hadisesi" sebebiyle çağırmıştı. Güya, Ankara'dan Kayseri'ye gidecek olan ısmet Paşa, Demokratlar tarafından Himmet Dede (Ürgüp) istasyonunda üç saat kadar zorla bekletilmiş ve Kayseri'ye sokulmamıştı.

Ne var ki, Ecevit, mahkemede hiç yoktan başka bir konuya girdi ve Menderes'in Kıbrıs politikasından dolayı suçlamalarda bulundu. Menderes'in Kıbrıs'taki Türk Mukavemet Teşkilâtına (TMT) para ve silâh yardımında bulunması, Ecevit'e göre suç teşkil ediyordu.

Gariptir, Dışişleri Bakanı Zorlu'ya da "Kıbrıs'ı sattı" ithamında bulunan aynı Ecevit, 1974 Temmuz'undaki "Kıbrıs harekâtı"nda, Menderes ve Zorlu'nun diplomatik başarılarına (Türkiye'nin garantörlük hakkı) sığınmak zorunda kaldı.

Gazi Yiğitbaşı

Yassıada duruşmaları esnasında vefat edip Hakk'ın rahmetine kavuşan mümtaz şahsiyetlerden biri de DP Afyon milletvekili Gazi Yiğitbaşı'dır.

Bu zat, Üstad Bediüzzaman'ın çok yakın dostudur. Hürmette ve hizmette kusur etmezdi.

O da, bu hizmetinin karşılığını, Yassıada'da hayatıyla ödedi. Görmüş olduğu ezâ, cefâ, kahır sebebiyle, orada şehit oldu.

Üstad'ın Menderes'e selâmı

Dr. Tahsin Tola anlatıyor: "Ankara'ya gideceğim zaman Isparta`da Üstada uğradım. Üstad, şunları söyledi: 'Adnan Bey kardeşime selâm söyle... O bizim himayemizdedir. Eğer biz onu himaye etmezsek (eliyle işaret ederek) bir anda altı üstüne gelir. Bizi âlem–i ıslâmdan, Pakistan`dan çağırıyorlar. Eğer burayı bırakıp gitsek, bir anda altı üstüne gelir. Burayı biz muhafaza ediyoruz.'"

Üstad Bediüzzaman, gelecek tehlikeyi hissetmiş gibi konuşmuş. Zira, onun vefatından sadece iki ay lık bir zaman sonra, ihtilâl cuntası harekete geçti ve Menderes iktidarını devirdi.

Ne istiyor, neyi istemiyoruz?

Meşrû iktidarları alaşağı eden darbeler, elbette ki gayr–ı meşrû sayılır.

Meşrûiyet dışı oldukları için de, darbelerin savunulacak hiçbir tarafı olmaz. Toptan ve kökten reddedilir: 27 Nisan (1909, Hareket Ordusu), 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) darbeleri bu kategoriye girer.

Gerçi, bu ve benzeri darbeleri savunanlar var hâlâ...

Ama biz, hangi gerekçeyle olursa olsun, hiçbir darbeyi, hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz ve edemeyiz.

Dahası, yakın tarihimizde yaşanmış olan bütün o kanlı ihtilâlleri reddin de ötesinde, tel'in ediyoruz.

Bu lânetimiz, bundan sonraki muhtemel niyet ve girişimler için de aynen geçerli.

Demokrasinin canına okuyan, temel hak ve hürriyetleri ayaklar altına alan, hukuk ve adâleti katleden, siyaseti alt–üst eden, hür iradeyi hançerleyen, vatana ve millete maddî–mânevî en büyük zararı dokunan darbeleri red ve tel'in sadedinde ne söylense az gelir.

ışte, bu kadar net ve bu derece kuvvetli gerekçelere dayanarak, burada şunları da belirtme ihtiyacını duymaktayız:

Darbeleri esastan reddettiğimiz gibi, cuntacıların hukuk ve adâlet dışı icraat ve tasarruflarını da reddediyoruz.

Bu cümleden olarak, cuntacıların yegâne hedefi olduğu anlaşılan Demokrat iktidarları devirme ve partilerini (DP, AP) kapatma tasarruflarını tanımıyoruz.

Tek başına iktidar olan o aynı misyon partilerin hak ve hukuklarını sonuna kadar savunuyoruz. Kaybedilen haklarının tamamını geri istiyoruz. En başta da, iktidar hakları...

Onlara haksızlık yapan odak ve zihniyetlerin, çıkıp alenen özür dilemesini istiyoruz.

O köklü partilerin kapanmasıyla, onların misyonuna değil de, mirasına konmaya çalışan nevzuhûr siyasî eğilim ve oluşumları da kabullenemiyor ve içimize sindiremiyoruz.

Aksi takdirde, ihtilâlleri meşrû görüp tasarruflarını da kabullenmiş sayılırız.

Hâsılı, bütün o darbeleri red ve icraatlerini hiçe saymalıyız ki, milletin hiçe sayılan hak ve hukukunu da savunup iadesini isteyebilelim. "Nemelâzım" diyen ve haksızlıkların üzerine yatılmasını kabullenenlerden değiliz biz.

Latif Salihoğlu - Yeni Asya
latif@yeniasya.com.tr
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

23.10.2007, 13:00

Acıları tazelese de, yine de teşekkürler. Eklerseniz, bir de Kocatepe Camiinin temel atma hatırası vardır. Eski DP vekillerinden Gıyaseddin Emre'nin hatıralarından, manidardır.

3

21.09.2010, 22:25

Alıntı

Açıklanan bu karara göre, 10 Haziran 1960'tan beri, yani 1 yıl dört aydır Yassıada'da tutulan Demokrat iktidarının 400'den fazla siyasetçi, yönetici ve bürokratlarına şu cezalar verildi:

143 kişiye 4 yıl 2 ay, 117 kişiye 5 yıl, 15 kişiye 6 yıl, 6 kişiye 7 yıl, 2 kişiye 8 yıl, 17 kişiye 10 yıl, 3 kişiye 15 yıl, l kişiye 20 yıl, 30 kişiye müebbet hapis, 14 kişiye ise idam cezası. Geriye kalanlardan ise, 7 kişi Yassıada'da vefat ettiği ve bir kısmı da suçsuz bulunduğu için, onlar hakkında beraat kararı verildi.

Alıntı

Bülent Ecevit
ısmet Paşanın en yakın adamlarından Bülent Ecevit de, Yassıada duruşmalarında "tanık" sıfatıyla gelip konuşanlardan biridir.

Mahkeme, Ecevit'in "Himmet Dede hadisesi" sebebiyle çağırmıştı. Güya, Ankara'dan Kayseri'ye gidecek olan ısmet Paşa, Demokratlar tarafından Himmet Dede (Ürgüp) istasyonunda üç saat kadar zorla bekletilmiş ve Kayseri'ye sokulmamıştı.

Ne var ki, Ecevit, mahkemede hiç yoktan başka bir konuya girdi ve Menderes'in Kıbrıs politikasından dolayı suçlamalarda bulundu.
Menderes'in Kıbrıs'taki Türk Mukavemet Teşkilâtına (TMT) para ve silâh yardımında bulunması, Ecevit'e göre suç teşkil ediyordu.

Gariptir, Dışişleri Bakanı Zorlu'ya da "Kıbrıs'ı sattı" ithamında bulunan aynı Ecevit, 1974 Temmuz'undaki "Kıbrıs harekâtı"nda, Menderes ve Zorlu'nun diplomatik başarılarına (Türkiye'nin garantörlük hakkı) sığınmak zorunda kaldı.

odenizci

Orta Düzey

Mesajlar: 155

Konum: kocaeli

Meslek: emekli

Hobiler: şiir-araştırmacı yazar

  • Özel mesaj gönder

4

06.10.2010, 13:21

Yassıada Cehennemi Ve Demokrasi Şehitlerine yapılan zulmün şiire aksetmesidir

Yassıada Cehennemi Ve Demokrasi Şehitlerine


Yassıada cehennemine
400 seçkin insanı topladılar
1 yıl 4 ay orada tuttular
Günlerce copladılar
Çeşitli işkencelere maruz bıraktılar
143 kişiye 4 yıl 2 ay hapis verdiler
Suçları millete hizmet değilmiydi
Bunları milletimiz seçmemişmiydi
Seçilmişi zorla indirmek
İşte milleti böyle sindirmek
117 kişiye 5 yıl verdiler
2 kişiye 8 yıl ceza dediler
Demokrasiyi de böylece katlettiler
17 kişiye 10 yıl
3 kişiye 15 yıl cezayı reva gördüler
Milletin başındakileri böyle yediler
1 kişiye 20 yıl
30 kişiye verdiler müebbet
Bu zihniyete duyulurmu hiç muhabbet
Bunların yaptıkları çok büyük kabahat
14 kişiye verdiler idam
Bu cezayı verenlerin niyetleri belli
Oynanan oyun hep hileli
Yoktu bunlarda hiç mi,hiç acımak
11 kişinin idam cezası,çevrildi müebbete
Kafalar sokulacaktı,bir bir kaskete
Zorla giyim varmı demokrasiler de
Demokrasi için bayrak tutan eller
Bir,bir devrildi ne kara günler
16 eylül 1961 günü millet ağladı
İhtilalciler durmadan kementleri yağladı
Hasan Polatkan
Fatin Rüştü Zorlu sehpada sallandı
Şehitler ahireti boyladı
Yassıada da yas tuttu bülbüller
Duaya açıldı
Demokrasiye inanan bütün eller
Şehitler hakkın rahmetine kavuştu
Melekler gibi Rahmana uçtu
17 eylül 1961 günü geldi çattı
Başbakan Adnan Menderes
İslam kahramanı
Hakkı haykıran ses
Gizlice idam edildi
Demokrasi şehitlerine Allah'tan
Milyarlarca rahmetler
Şehadet şerbetini içen ruhlar
Bu ruhları alkışlayacak
Ebediyyen melekler
Şad olsun ruhları
Kuvvet bulsun yüce davaları
Gönderelim ruhlarına
Milyonlarca fatihaları

17.09.2007

Osman Karahasanoğlu

odenizci

Orta Düzey

Mesajlar: 155

Konum: kocaeli

Meslek: emekli

Hobiler: şiir-araştırmacı yazar

  • Özel mesaj gönder

5

06.10.2010, 13:25

Demokrasi Şehitlerine (Ülkesi ve milleti için çalışanlara zorbaların yaptıklarının aynasıdır)

Demokrasi Şehitlerine

Onaltı,onyedi eylül
Tarihte kapkara bir gün
Bü günlerde milletimiz üzgün
Bu gün dağıtalım gonca gül
Unutmadık,unutmayacağız
Demokrasi filizlerimiz
Heder edildi güzellerimiz
Durmadan bu yolda koşacağız
Üç değerli insan boğuldu
O gün ipe çekildi
Demokrasi hançerlendi
Zulümle demokrasi kovuldu
Neron belki bunlardan insaflı
Birer birer büyüklerimiz
O gün duaya kalktı ellerimiz
Bunların sicilleri hala kanlı
Demokrasi ağacını yok etmek için
Bütün dallarını kestiler
Çeşitli işkenceden geçirdiler
Hain siyaset için talimat verdiler biçin
Budanan ağacımız çok güzel dallandı
Herkes dalları altında,
Şimdi halkımız demokrasi yolunda
Canı gönülden milletimizi kucakladı
Şükürler olsun Rabbimize
Huzur versin Mevlam hepimize
Sahip çıkalım güzel cennet ülkemize
Rahmetler olsun bütün aziz şehitlerimize

19.09.2007

Osman Karahasanoğlu

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir