Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

şahan

Orta Düzey

  • "şahan" bir erkek
  • Konuyu başlatan "şahan"

Mesajlar: 300

Konum: izmir-tire

Meslek: üniversite öğrencisi(erzurum)

Hobiler: müzik(ney), tarih, fotoğrafcılık

  • Özel mesaj gönder

1

17.07.2007, 14:06

sözünün eri olmak (Mehmet akif ersoy)

* Mehmet Akif Ersoy’un sözünün eri bir insan olduğunu ve söz verdiği şeyi yerine getirmek için ölümden başka bir şeyin onu engelle-mediğini...Biliyormuydunuz?..

ıstanbul Yeniköy’de oturan bir ahbabı ile öğleden bir saat önce buluşmak için sözleş-tiklerinde o gün yağmurlu fırtınalı bir gün olup her tarafı sel bastığı halde Mehmet Akif’in bin bir zorlukla sırılsıklam bir vaziyette söz verdiği yere vaktinde geldiğini fakat arkadaşını gelmemesi üzerine çekip gittiğini ...

Ertesi gün özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemeyip: ’’Bir söz ya ölüm veya ona yakın bir felakette yerine getirilmezse mazur görülebilir’’ diyerek tam 6 ay o arkadaşı ile konuşmadığını....


**Söz namustur. Kişi namusunu korumada ne kadar titiz davranırsa sözünü tutmak konusunda o kadar titiz olmalıdır. Söz vermeden önce iyi düşünmeli söz verdikte sonra yerine getiremem endişesiyle tir tir titremeli. şahsiyeti oturmuş in-sanlar söz ve sır konusunda her zaman hassas davranmışlardır. Evet insan söz vermeli ama asla sözünde yalancı çıkmamalı. Bediüzzaman’ın ifa-desiyle “ Yalan lafz-ı kafirdir” Yalan kafir sözüdür Müslüman’ a yakışmaz .

Akif büyüktü, mertti, namertler gibi davran-mazdı. Hal dili gelecek çok büyük işler başaracak Altın Nesle! “Ya söz verme yada ne pahasına olursa olsun sözünü tut” diyerek çok önemli bir hakikatı ders veriyordu.


AKıF’ı BÜYÜK YAPAN MEZıYET

Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ıstiklal marşı müsabakasında birinciliğinden dolayı kendine zorla verilen 500 lirayı, fakr-u zaruret içinde olma-sına rağmen, fakir kadın ve çocuklara bir maişet temin etmek için kurulmuş olan “Dar-ül mesa-i ye bağışladığını...

Halbuki ıstiklal Marşı Kabul edildiğinde, Mehmet Akif’in cebinde, Zonguldak millet vekil Hayri Bey’den borç aldığı 2 lirasının olduğunu ve Milli Marş için 500 lira teklif edildiği günlerde 140 lira ile Ankara’da bir çiftlik alına bildiğini

Paltosu dahi olmadığı için kışın bile ceketle dolaşan bu idealist şairin, çok soğuk günlerde ise, arkadaşı Baytar şefik (Kalaylı)’dan Paltosunu ödünç alarak giydiğini.Baytar şefik’in bir gün: “Akif bey hiç olmazsa kendine bir palto alsaydın .” demesi üzerine ona darılıp iki ay konuşmadığını...

(Tarih şuuruna doğru syf.42)

**Akif ki adı üzerinde vatan şairidir. ıstiklal savaşının nasıl kazanıldığını istiklâl marşında des-tanlaştırırken;

“Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı”

ıfadelerini kullanıyordu. Bu vatanı bize armağan edenler canlarını mallarını ortaya koy-muşlar ve bu dünyada göçerken bir kefeni daha kendilerine çok görmüşlerdir.

Akif ücret almazdı. Çanakkale de şehit olan-ların torunları Vatan için yaptıkları işte ücret bekle-yemezler milletleri için, Dinleri için seve seve can-larını vermekten geri durmazlar.

“Sen şehit oğlusun incitme yazıktır atanı
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı .
Yum gözünü, kalbine heran yokluğa üfür!
'Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür'

2

20.07.2007, 11:52

evet...mehmet akif'in sözü konusundaki anlayışı takdire şayandı...yeniköyde arkadaşını beklemesi beni çok etkilemişdi...ALLAH mekanını cennet eylesin..

paylaşımınız içinde ALLAH razı olsun..
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

duygu

Profesyonel

  • "duygu" bir kadın

Mesajlar: 966

Konum: istanbul

Meslek: ev hanımı

Hobiler: hat ve ebru sanatı, tasarım, araştırmak ve farklılık.ney çalmak

  • Özel mesaj gönder

3

23.08.2007, 17:10

Alıntı sahibi ""nurdan damla""

evet...mehmet akif'in sözü konusundaki anlayışı takdire şayandı...yeniköyde arkadaşını beklemesi beni çok etkilemişdi...ALLAH mekanını cennet eylesin..

paylaşımınız içinde ALLAH razı olsun..


amin ablacım...


@ şahan kardeş rabbim verdiğin emeğinden ötürü senden razı gelsin.
yağmuru ve acıyı verene emanet olalım.
Sus gönlüm...
Seni senden daha iyi bilen, Rabbinin hükmü vuk'u buluncaya kadar sus
...

4

25.10.2007, 10:46

Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik

Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Sultanahmet Camii'ne her gittiğinde orada iki gözü iki çeşme ağlayan yaşlı bir zata rastlamaktadır. Bu yaşlı zat, başından geçen çok ilginç bir olayı kendisine anlatınca, Mehmet Akif Ersoy bundan çok etkilenmiş, bu yaşlı zatla aralarında geçen konuşmayı bizlere şöyle nakletmiştir:
Sabah namazlarını kılmak için Sultan Ahmet Camii'ne gidiyorum. Her sabah ne kadar erken gidersem gideyim, mihrabın bir kenarına oturmuş olan, saçı sakalı bembeyaz olmuş ihtiyar bir adamı, ümitsizce bedbin bir şekilde durmadan ağlarken görüyorum.
O kadar ağlıyor ki, ağlamadığı tek bir dakikaya rastlayamadım. Bunun sebebini çok merak ediyordum. Nihayet bir gün o yaşlı zatın yanına sokuldum ve 'Muhterem' dedim,
"Niye bu kadar ağlıyorsun? Allah'ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu?" Yaşlı gözlerle bana baktı ve:
"Beni konuşturma! Neredeyse kalbim duracak," dedi. Ben anlatması için çok ısrar edince başından geçen olayı ağlaya ağlaya şöyle anlattı:
"Efendim, ben Abdülhamid Han cennet mekânın devrinde orduda bir binbaşıydım. Emrim altında olan bir birliğim vardı. Bu askerî görevime annemin ve babamın vefatına kadar devam ettim. Fakat onlar vefat edince istifa etmek istedim. Çünkü bir hayli servetimiz vardı. Bu mal ve mülkün başında durmak, onların çarçur olmaması için gerektiği şekilde ilgilenmek gayesiyle, bir istifa dilekçesi yazıp Sadâret makamına gönderdim. Dilekçemde dedim ki: "Annem de babam da vefat etti. Falan yerde mağazalarımız, filan yerde gayrimenkullerimiz vardır. Netice itibarıyla bunlarla ilgilenecek, ticarî işlerin yürümesi için mağazaların başında duracak bir nezaretçiye ihtiyaç vardır. Bu vesileyle şayet kabul buyurulursa, görevimden istifa etmek istiyorum."
Bu dilekçeyi yazdıktan bir müddet sonra, doğrudan doğruya hünkârdan bana bir yazı geldi. Heyecanla gelen mektubu açtım ve okudum. Orada istifamın kabul edilmediği yazılmıştı. Öyle anlaşılıyordu ki, istifa dilekçem bizzat padişaha gönderilmişti. Ben istifa dilekçemi yenileyip, bir daha verdim. Fakat bana yine aynı cevap geldi. Bunun üzerine bizzat sultanın huzuruna çıkıp, kendisiyle şifâhî olarak görüşüp istifamı vereyim diye düşündüm. Abdülhamid Han gerçekten çok celâdetli bir padişahtı. Ben yaveriyle görev icabı uzun zaman bir yerde kalmıştım. O, sultanın hâllerini bize anlatırken 'Abdülhamid faytonda giderken faytonun sağında ve solunda bulunanlar neredeyse nefes almaya bile korkarlardı' derdi. Efendim Allah ona rahmet eylesin, Abdülhamid Han evliyaullahtan bir zattı. ışte ben durumumu anlatmak için bizzat o celâdetli ve haşmetli padişahın huzuruna çıktım ve:
"Hünkârım, sizden istifamın kabulünü rica edeceğim, durumum ise böyleyken böyle" diyerek istifa sebebimi anlattım. Bunun üzerine bir müddet derin derin düşündü. Yüzündeki ifadeden istifa etmemi istemediğini anlıyordum. Ben bunu sezince istifa konusunda biraz daha ısrarcı oldum. Abdülhamid Han cennet mekan, benim böyle ısrar ettiğimi görünce, bakışlarını bana çevirip, öfkeli bir tavırla ve sanki beni elinin tersiyle iter gibi hareket yaparak, "Haydi seni istifa ettirdik!" dedi. Tabiî ben istifamın kabul edilmesi sebebiyle çok sevindim. Ve hiç vakit kaybetmeden memleketime dönüp işlerimin başına geçtim. Derken bir gece müthiş bir rüya gördüm. "Âlemi mânada, bütün ordular bir araya toplanmış teftiş ediliyordu. Son savaşı vermek üzere, memleketin şarkında ve garbında savaşan tüm orduları bizzat Peygamber Efendimiz teftiş ediyordu.
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Yıldız Sarayı'nın önünde duruyor, bütün Türk ordusu Efendimizin huzurundan geçerek büyük bir disiplin içerisinde teftiş veriyordu. O esnada orada Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri de vardı. Sultan Abdülhamid Han cennet mekân ise, edebi hürmetle, kemerbestei ubûdiyetle Kâinatın Efendisi'nin hemen arkasında duruyordu. Bütün ordular huzurdan tek tek geçiyordu. Derken sıra, benim istifa etmeden önce komutam altında bulunan birliğe geldi. Fakat birliğin başında kumandanı olmadığı için askerler darma dağınıktı.
Bu hâli gören Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, Abdülhamid'e dönüp:
"Ey Abdülhamid! Bu ordunun kumandanı nerde?!" buyurdu. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid, mahcup bir hâlde başını önüne eğmiş olarak, hürmeti edeple Efendimize:
"Ya Resûlallah! Bu ordunun kumandanı istifa etti. Bu konuda çok ısrar ettiği için biz de onu istifa ettirdik.." dedi.
Bunun üzerine Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm "Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik." buyurdu.

:cry:
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

5

25.10.2007, 15:41

varolun nurdan hanım..Bir de merhum Akif'in, ahde vefasıyla ilgili bir hatıra vardır. hani bir arkadaşıyla söz vermişler birbirlerine. kim önce ölse, diğeri öbürünün çocuklarına ölene kadar bakacak diye..Merhum akif, arkadaşına verdiği bu sözde durmuş, bakacak durumda olmadığı halde..
ılginçtir, bu tarz bir sözleşme, Alevi çevre içinde de vardır. Adına Musahiplik derler. yani her ailenin bir musahibi vardır. Bunun kaynağı olarakta, Efendimiz'in a.s.m., Medineye hicretinde tüm Sahabeye bir kardeş tahsis etmesi vardır. Her şeylerini paylaşmışlardır..Allah onlardan ebeden razı olsun..

6

26.10.2007, 12:07

evet ölen kişi onun çocuklarına bakacak bunu ''safahatta'' okumuşdum...

efendimiz dönemindede kardeş aile uygulaması vardı...bunu bir ara müsait olursam çocuklar için örnek davranışlarda yer verebiliriz...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

7

30.10.2007, 10:12

Onların o küçük yüreklerine girme adına öyle örnekler bulmalı ve onların davranışlarını öyle izlemeliyiz ki neye yatkın olduklarını yada hangi davranışların onlar üzerinde ters tepki yaptıkgını iyi bilmemiz gerekir..iyi bilmeliyiz, çünkü bazen sözler her zaman etkili olmayabilir.Bunun içinde bazı güzel huyları aşılamak için davranışlarımızı kullanmalıyız.Çocuğumuz bunlardan mutlaka güzellikler çıkaracaktır.Kafasına takılan her soruyu soracak ve bilmek isteyecektir.Örneğin şöyle güzel bir hasleti aşılayarak ona yardımlaşmayı öğretebiliriz.bununla paylaşmayı ve çevresine duyarsız kalmamayı öğrenecektir.bunun için kardeş bir aile belirleyelim bu bir tanıdık yada komşu çocuğu olabilir.markete gittiğimizde kendisi için alacağı bir çikolatadan kardeşi içinde aldırmalıyız…yada bir giyisi mağazasından onun içinde bir elbise alabilir ve ‘’kardeş aileyi de unutma yavrum ‘’diyerek hatırlatabiliriz… eve gelip bunu birlikde hediye paketi yapıp kardeş olarak seçtiği aileye verilebilir.Ama öncelikle bizler örnek olmalıyız…yani bizlerde onlar gibi kardeş bir aile belirleyerek çevremizdeki insanlara karşı daha duyarlı olmalıyız..Bizim vereceğimiz bu güzel davranış örnekle birlikde çocuğumuzun aklına daha güzel fikirler gelecektir..Bu tıpkı asrı saadet dönemini andırmıyor mu?Mekkeli Müslümanlar Medine’ye göç ettiklerinde her bir Medineli kendisine bir kardeş aile belirleyerek yardımcı olmuşlar neyi var neyi yok onlarla paylaşmışlardır…O dönemdeki güzellikleri günümüzdede yaşamak istemezmiyiz?
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir