Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Alikemal61

Stajyer

  • "Alikemal61" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Alikemal61"

Mesajlar: 89

Konum: ıstanbul

Meslek: Serbest Girişimci

Hobiler: Bilgisayar...vs

  • Özel mesaj gönder

1

22.05.2007, 00:59

Firavun'un Cesedi Kesin Nerede?

"Firavun cesedi efsanesi de fos çıktı

"Hz. Musâ'yı takip ederken Kızıldeniz'de boğulan firavun" olarak lanse edilen, hattâ Kur'an âyetleri eşliğinde kartpostallara dönüştürülen gizemli ceset gerçekte kime ait?

1980'li yılların başından bu yana ülkemizeki bazı dinsel cemaatler tarafından "Hz. Musâ ile yandaşlarını takip ederken Kızıldeniz'de boğulan firavun" olarak lanse edilen, hattâ fotoğrafları Kur'an'ın konuyla ilgili âyetleri eşliğinde hediyelik kartpostallara dönüştürülen bu gizemli cesetin gerçekten "firavun" olma ihtimali var mı?

Yeni şafak yazarı ve araştırmacı Ali Murat Güven, 80'li ve 90'lı yıllara damgasını vuran dinsel bir söylentinin daha içyüzünü din ve bilimin gerçekleri eşliğinde gün ışığına çıkarıyor. Güven, inanç alanındaki traji-komik söylentilerin en ünlüsü olan "firavun cesedi"nin ardındaki sırrı, Londra'daki dünyaca ünlü British Museum'da çözdü.


Fotoğrafın ilk ortaya çıkışı

Konuya yabancı olanlar ya da aslında bilip de sonradan unutanlar var ise hemen açıklayayım: Yüzyılı aşkın bir süredir Londra'daki British Museum'da korunan şu ünlü "bozulmamış ceset"ten söz ediyorum. Hani şu, Kur'an-ı Kerim'deki Yunus Sûresi 90-92. âyetlerin kanıtı olduğu ileri sürülen, ama gerçekte firavunlukla hiçbir ilgisi olmayan, bundan yaklaşık beş bin yıl önce Yukarı Mısır'da yaşamış zavallı bir köylünün mumyasından… "
Allah(cc) aşkına bu nedir yav Kimi Kahirede der Kimi başka der bir türlü anlayamadım.Aslı bu ceset nerede?

2

22.05.2007, 02:25

Ben bunu ilk defa duyuyorum. Bildiği şey şu ana kadar



şeklindeydi. Yazınızı okuyunca ilk aklıma gelen soru şuydu;

Bu cesedin secde halinde durması tesadüf mü? Ya da sonradan mı bu şekle çevrilmiş?

Kalben hissettiğim şey, yukardaki resimde yazanların doğru olduğudur. Gerçekte ne olduğunu ancak Allah bilir :roll:

3

22.05.2007, 13:11

ALLAH 'u teala firavunun cesedini ibret olsun diye bozmadığını biliyorum...egerki bu bir köylü cesedi olmuş olsa idi bozulmadan nasıl kalmış...birde firavun denizin kapanacağı sırada secde ettiğini okumuştum...sonradan bu secde haline nasıl çevrilebilir ki kan insan vücudundan çekilince kas katı kesiliyor..aynen taş gibi bu ihtimalide vermiyorum...talhagencin dediği gibi doğrusunu ALLAH'u TEALA bilir...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

4

04.06.2007, 15:18

FıRAVUN'UN ıMZASI

Cibril aleyhisselâm, insan şekli almıştı,

Gelip birgün, Firavn’un kapısını çalmıştı.


Demişti: (Hükümdarım başımı soktum derde,)

Firavn dedi: (Meşgûlüm şimdi git gel ilerde.)


Dedi ki: (Bekleyemem şu anda söyleyeyim.)

Firavn dedi: (Uzatma, söyle de dinleyeyim.)


Dedi: (Bir kölem var ki, sözümü dinlemiyor,

Ne emretsem yapmıyor, bana karşı geliyor.


Ben bu âsi kölemi, öldürürsem acaba?

Suç işlemiş olup da, girer miyim günaha?)


Firavn dedi ki: (Hayır, suç ve günah değildir,

Böyle âsi kulları, hemen öldürmelidir.)


Cibril dedi: (Ne ile, öldürsem hükümdarım?

Suda boğsam olur mu, siz deyin ben yapayım?)


Firavn dedi: (Öldür de, nasıl olursa olsun,

ıstersen o köleyi, at bir suya boğulsun.)


Cibril aleyhisselâm, dedi: (Ey hükümdarım,

Bu işi izninizle, yapmayı arzularım.


Madem ki bu yoldadır, sizin bu fermanınız,

Kendi eliniz ile, yazıp imzalayınız.)


(Âsi olan bir kulu, câizdir suda boğmak.)

Diye yazıp kâğıda, imzaladı bu ahmak.


Bu hâdiseden sonra, yıllar geçti aradan,

Mûsa aleyhisselâm, kaçarken Firavun’dan.


Vardı Kızıldeniz’e, o zaman kavmi ile,

Yetişti arkasından, Firavn da askeriyle.


Mûsa aleyhisselâm, duâ etti Rabbine,

Denizden on iki yol, açılmıştı kendine.


Geçmeye başladılar, müminler bu yollardan,

Firavn da askeriyle, girdi arkalarından.


Sağ ve sâlim geçince, tam olarak müminler,

Suyun tam ortasına, gelmişlerdi kâfirler.


Yollar kapandı birden, sular bastı her yandan,

Geldi Cibril-i emin, Firavn’a tam o zaman.


Gösterdi kendisine, imzalı fermanını,

Okuyunca kâğıdı, tanıdı imzasını.





şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

5

04.06.2007, 15:57

Gerçekten böyle mi olmuş.kaynak nedir.?

6

04.06.2007, 16:39

cutenur bunu çok eskiden okumuştum ve bir yere kayıt etmiştim...sanırım bir takvim yapragıydı...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

7

04.06.2007, 19:27

evet takvim yapraginda okumustum bende, hatirladim.
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

8

04.06.2007, 20:35

"Bugün senin gark olan cesedine necât vereceğim" ünvânıyla, umum Firavunların tenâsuh fikrine binâen cenazelerini mumyalamakla mâziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin temâşâgâhına göndermek olan mevtâlûd, ibretnümâ bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sâhile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sâhiline atılacağını, mu'cizâne bir işaret-i gaybiye ifade eder.

25. Söz

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=355&a=firavun

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

9

05.06.2007, 16:31

Yeni şafak dini eğilimli bir gazete iken böyle bir haberi neden yayınlamış pek mana veremedim.. Hem bahsedildiği tarzda dahi olsa, firavunun cesedi olarak başka bedenler keşfolabilir. Bu meselede Kuran’ın hükmü, yalnız bir cesedin durumu anlaşılmakla nakzolmuyor, zira surette aldanılabilir fakat hakikat başka tarzda da tezahür edebilir. Onun için bu iddia delilleriyle ibraz edildikten ve dünya kamuoyunda muteber olduktan sonra ancak manasına bakılabilir.

Bediüzzamana dil uzatan ahmak heriflere gelince.. sizler onun ayarına, yüz bu kadar sene daha geçse yine çıkamayacağınızı, içinizdeki düşmanlık hisleriyle yazdığınız nakıs ve müsvedde hükmündeki yazılarınızdan anlaşılıyor. Zira gerçekten münevver insanlar olsaydınız öncelikle kulaktan dolma değil, Bediüzzamanın eserlerinde bu meselenin ne şekilde izah edildiğini araştırır, sonra aklı selim bir yorum yapabilirdiniz. Ne yazık ki dindarlara olan nefretiniz, sizin gibileri böyle aceleyle körü körüne yorum yapmaya sevk ediyor ve o hal ile aleme maskara oluyorsunuz..

şimdi hakikat şöyledir ki, Bediüzzaman Hazretleri Risale i Nurda Sözler Kitabının 25.Sözünde bu meseleye dair şöyle yazmıştır..
“Meselâ, Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yûnus Sûresi: 92) gark olan Firavun’a der: "Bugün senin gark olan cesedine necât vereceğim" ünvânıyla, umum Firavunların tenâsuh fikrine binâen cenazelerini mumyalamakla mâziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin temâşâgâhına göndermek olan mevtâlûd, ibretnümâ bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sâhile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sâhiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiye ifade eder.”


Dikkatle bakıldığında, firavun cesedi olarak keşfolunan bir beden olacağından bahsediyor ille de ecnebilerin bir müzesinde sergilenen beden bu olmak gerekmez. Zira hakikata bakılır, surette bazen aldanılır fakat hakikat haktır.. ve Emirdağ Lahikasında buna ilaveten haşiye şeklinde düşülen bir notta şöyle geçer. “ Bu asırda ecnebîler aynı Firavunun cesedini bulmuşlar; müzehanelerine götürdükleri ceridelerle neşredilmiştir.”

Hakikatın hakiki sureti başka tarzda da cereyan edebilir. Bu ise Kuran’ın hükmünü nakz etmez belki beşerin hatasına işaret eder ki, Firavun cesedi olarak neşretmişler ve o haberlerine binaen bazı zatlar da o olduğuna hükmetmişler. Eğer sözkonusu cesed firavuna ait değilse bu meseledeki kabahat, zamanında o şekilde ilanat yapan ecnebilere aittir. Müslümanlar bu meselede mesul olmaz. Zira haberi müslümanlar neşretmemişler belki ecnebilerin yaptığı ilanata itimad edip bahsetmişler. Her ne ise.. şimdi bu meseleye dair birkaç noktayı nazara veriyoruz..

Birincisi: Risale i Nurda izah edilen mühim bir mesele ki aslı şudur:
“Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh ı âliyeyi –yüksek ruhları- ervâh ı sâfileden -sefil ruhlardan- tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese göz ile görülecek vukuâtı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhûl kalsın, ne de bedihî olup, herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyârı -iradeyi- elinden almayacak. Zîrâ, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i Kıyâmet görülse, herkes tasdike muztar olsa -mecbur olsa- o vakit kömür gibi bir istidad –kabiliyet- elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zâyi olur.”
Onun için firavun cesedi gibi meselelerde ihtilaf olabilir, muhtelif rivayetler aktarılabilir. Esas olan Kuran’ın hükmünün ona inananlarca sabit oluşudur. ınanmayana zaten laf gerekmez. Elbette ki iman herkese nasip olmayacaktır. Başka mumyalanmış bedenlerin olması yahut bulunması da, Kuran’ın bu meseleye dair hükmünü nazardan düşürmez belki akla yakınlaştırır ki, eskiden olmaz öyle şey diyen ıslam düşmanları, şimdi fennin ilerlemesi ile basit görüyor, olağan bir şey tarzında güya ehemmiyet vermiyorlar. Heyhat..
ıkincisi: Yine Risale i Nurda geçen,
“Mesâil-i ıslâmiyenin tabakâtı vardır; biri bürhan ı katî - kesin bir delil- istese, diğeri bir zann-ı gâlibî –kanaatı gelmek- ile iktifâ eder, başkası yalnız bir kabul-ü teslimî ve reddetmemek ister. Öyle ise, esâsât-ı imâniyeden olmayan mesâil-i fer'iye veya vukuât-ı zamâniyenin- zamanın hadiselerinin- herbirinde bir iz'ân-ı yakîn ile bir bürhan-ı katî istenilmez. Belki, yalnız reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemektir.”
Yani doğrudan doğruya imanın esasatına bakmayan böyle meselelerde kesin bir delil aranmaz. Ayette bahsedilen hakikatın, suretinin ne olduğu ise zamanla anlaşılır.
Üçüncüsü: O zaman gazetelerle neşrettikleri meşhur olmuş bir haberi, Risale i Nurda bir ayetin manasını izah ederken misal olarak zikredivermiş. Bu tür haberlerin mana yı hakikisinde kusur varsa insanların malumatına aittir. Haberin aslı yalan dahi olsa Risale i Nurda izah edilen ayetlerin manasına zarar vermez . Zira o hakikat başka şekilde de tezahür edebilir.
Bu meseleye dair ıslam düşmanlarının güya fırsat bulmuş gibi mübarek kişilere yahut kitaplara şüphe isnad etmeye çalışmaları yüzünden hiç düşünmediğim halde bu noktaları izah etmeye mecbur oldum. Kusura bakılmasın.. Umum müslümanlara selam..

10

05.06.2007, 17:17

Mükemmel yazmışsın kardeşim. Bu yazının ardından bir fatiha okunur ve Mübarrek ervaha hediye edilir.

Allah razı olsun.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

11

05.06.2007, 17:19

Levent Bağ abimizin internetteki diğer yorumlarını da takip etmenizi tavsiye ederim....

12

05.06.2007, 17:20

Valla takip etmek isterim. Hem onu bu forumda da görmek isterim.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

13

05.06.2007, 18:43

levent bağ abiyi burada sık sık görmek isteriz bende başka bir forumda yazılarını görmüştüm... hatta özelden bu forumu orada da tavsiye etmiştim ... gelmenize sevindim muhabbetle kalın...
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

14

05.06.2007, 21:19

Bende Levent Bağ abi/kardeş e hoşgeldiniz demek istiyorum. ınşaallah Risale-i Nur ve Nurculuk başlığında da yazılarını okumaya devam ederiz.

Ve tabiki diğer abilerin...
Bir saat ilim öğrenmek, [mesela ilmihal okumak] geceyi ibadetle geçirmekten daha çok sevaptır. ( Dürr-ül-muhtar)

15

06.06.2007, 11:58

Alıntı

Evet, her vakit, hususan bu zamanda ve bilhassa dalaletten gelen gaflet-i umumiyede, siyaset ve felsefenin galebesinde ve enaniyet ve hodfuruşluğun heyecanlı asrında büyük makamlar herşeyi kendine tabi ve basamak yapar. Hatta dünyevi makamlar için dahi mukaddesatını alet eder. Manevi makamlar olsa, daha ziyade alet eder..

Umumun nazarında kendini muhafaza etmek ve o makamlara kendini yakıştırmak için bazı kudsi hizmetlerini ve hakikatleri basamak ve vesile yapıyor diye itham altında kalıp, neşrettiği hakikatler dahi tereddütlerle revacı zedelenir. şahsa, makama faydası bir ise, revaçsızlıkla umuma zararı bindir..


Elhasıl: Hakikat-i ihlas, benim için şan ve şerefe ve maddi ve manevi rütbelere vesile olabilen şeylerden beni men ediyor. Hizmet-i Nuriyeye, gerçi büyük zarar olur; fakat, kemiyet keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğundan, halis bir hadim olarak, hakikat-i ihlas ile, herşeyin fevkinde hakaik-i imaniyeyi on adama ders vermek, büyük bir kutbiyetle binler adamı irşad etmekten daha ehemmiyetli görüyorum.

Çünkü o on adam, tam o hakikati herşeyin fevkinde gördüklerinden, sebat edip, o çekirdekler hükmünde olan kalbleri, birer ağaç olabilirler. Fakat o binler adam, dünyadan ve felsefeden gelen şüpheler ve vesveselerle, o kutbun derslerini, Hususi makamından ve hususi hissiyatından geliyor" nazarıyla bakıp, mağlup olarak dağıtılabilirler. Bu mana için hizmetkarlığı, makamatlara tercih ediyorum..

Bizler her vakit ihlas risalesinin hakikatlarını göz önünde bulundurmaya mecburuz..


Evet arkadaşlar hüner "abi" de değil hüner Risale-i Nur'da... Benim Levent Bağ'ı ön plana çıkarmak ve 'takip edin' dememdeki maksad elinize bir mihenk vermekti.ınternette Nurlar adına bir sürü yazı neşredilmekte.Ama ne yazık ki bu yazılar Zübeyr Abi nin değimi ile "satırdan değil sadırdan" olmakta... ınşaallah bizler iman hakikatleri ile alakalı mevzularda ihtiyaç içinde olanları Risale-i Nur'a tevcih edeceğiz.Levent Bağ'ında yaptığı sadece bu idi zaten... Kendisinin bana yukarıda Nurlardan alıntıladığım bölümleri göstermesi üzerine bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissettim.. Selametle..

16

06.06.2007, 14:38

Envar kardeşim öyle bir yazıyı oluşturabilecek bir Zat zaten mütevazidir. Elbete hüneri verene bakılır.

Yanlış bir şey yazmadınız. Rahat olabilirisiniz. Levent Bağ kardeşimize çok çok selam ediniz. Rabbim onu hizmetini makbul buyursun, istikametten ayırmasın -inşaallah.
Risale-i Nur'dan böyle yetişen Zatların varlığı bize ümit ve şevk veriyor. Rabbimize hadsiz hamd ve şükür olsun.

Levent Bağ kardeşin arada bize uğrayıp -hiç olmasa- bir selam vermesini isteriz

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

17

04.07.2007, 16:18

Levent Bağ

Haber 7 'deki haber ve yorumlara cevaptır.Bir hikmete binaen silinen yazı yine bir hikmete binaen tekrar neşredilmektedir.



Yeni şafak dini eğilimli bir gazete iken böyle bir haberi neden yayınlamış pek mana veremedim.. Hem bahsedildiği tarzda dahi olsa, firavunun cesedi olarak başka bedenler keşfolabilir. Bu meselede Kuran’ın hükmü, yalnız bir cesedin durumu anlaşılmakla nakzolmuyor, zira surette aldanılabilir fakat hakikat başka tarzda da tezahür edebilir. Onun için bu iddia delilleriyle ibraz edildikten ve dünya kamuoyunda muteber olduktan sonra ancak manasına bakılabilir.



Bediüzzamana dil uzatan ahmak heriflere gelince.. sizler onun ayarına, yüz bu kadar sene daha geçse yine çıkamayacağınızı, içinizdeki düşmanlık hisleriyle yazdığınız nakıs ve müsvedde hükmündeki yazılarınızdan anlaşılıyor. Zira gerçekten münevver insanlar olsaydınız öncelikle kulaktan dolma değil, Bediüzzamanın eserlerinde bu meselenin ne şekilde izah edildiğini araştırır, sonra aklı selim bir yorum yapabilirdiniz. Ne yazık ki dindarlara olan nefretiniz, sizin gibileri böyle aceleyle körü körüne yorum yapmaya sevk ediyor ve o hal ile aleme maskara oluyorsunuz..



şimdi hakikat şöyledir ki, Bediüzzaman Hazretleri Risale i Nurda Sözler Kitabının 25.Sözünde bu meseleye dair şöyle yazmıştır..

“Meselâ, Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yûnus Sûresi: 92) gark olan Firavun’a der: "Bugün senin gark olan cesedine necât vereceğim" ünvânıyla, umum Firavunların tenâsuh fikrine binâen cenazelerini mumyalamakla mâziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin temâşâgâhına göndermek olan mevtâlûd, ibretnümâ bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sâhile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sâhiline atılacağını, mu’cizâne bir işaret-i gaybiye ifade eder.”





Dikkatle bakıldığında, firavun cesedi olarak keşfolunan bir beden olacağından bahsediyor ille de ecnebilerin bir müzesinde sergilenen beden bu olmak gerekmez. Zira hakikata bakılır, surette bazen aldanılır fakat hakikat haktır.. ve Emirdağ Lahikasında buna ilaveten haşiye şeklinde düşülen bir notta şöyle geçer. “ Bu asırda ecnebîler aynı Firavunun cesedini bulmuşlar; müzehanelerine götürdükleri ceridelerle neşredilmiştir.”



Hakikatın hakiki sureti başka tarzda da cereyan edebilir. Bu ise Kuran’ın hükmünü nakz etmez belki beşerin hatasına işaret eder ki, Firavun cesedi olarak neşretmişler ve o haberlerine binaen bazı zatlar da o olduğuna hükmetmişler. Eğer sözkonusu cesed firavuna ait değilse bu meseledeki kabahat, zamanında o şekilde ilanat yapan ecnebilere aittir. Müslümanlar bu meselede mesul olmaz. Zira haberi müslümanlar neşretmemişler belki ecnebilerin yaptığı ilanata itimad edip bahsetmişler. Her ne ise.. şimdi bu meseleye dair birkaç noktayı nazara veriyoruz..



Birincisi: Risale i Nurda izah edilen mühim bir mesele ki aslı şudur:

“Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh ı âliyeyi –yüksek ruhları- ervâh ı sâfileden -sefil ruhlardan- tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese göz ile görülecek vukuâtı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhûl kalsın, ne de bedihî olup, herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyârı -iradeyi- elinden almayacak. Zîrâ, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i Kıyâmet görülse, herkes tasdike muztar olsa -mecbur olsa- o vakit kömür gibi bir istidad –kabiliyet- elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zâyi olur.”

Onun için firavun cesedi gibi meselelerde ihtilaf olabilir, muhtelif rivayetler aktarılabilir. Esas olan Kuran’ın hükmünün ona inananlarca sabit oluşudur. ınanmayana zaten laf gerekmez. Elbette ki iman herkese nasip olmayacaktır. Başka mumyalanmış bedenlerin olması yahut bulunması da, Kuran’ın bu meseleye dair hükmünü nazardan düşürmez belki akla yakınlaştırır ki, eskiden olmaz öyle şey diyen ıslam düşmanları, şimdi fennin ilerlemesi ile basit görüyor, olağan bir şey tarzında güya ehemmiyet vermiyorlar. Heyhat..

ıkincisi: Yine Risale i Nurda geçen,

“Mesâil-i ıslâmiyenin tabakâtı vardır; biri bürhan ı katî - kesin bir delil- istese, diğeri bir zann-ı gâlibî –kanaatı gelmek- ile iktifâ eder, başkası yalnız bir kabul-ü teslimî ve reddetmemek ister. Öyle ise, esâsât-ı imâniyeden olmayan mesâil-i fer'iye veya vukuât-ı zamâniyenin- zamanın hadiselerinin- herbirinde bir iz'ân-ı yakîn ile bir bürhan-ı katî istenilmez. Belki, yalnız reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemektir.”

Yani doğrudan doğruya imanın esasatına bakmayan böyle meselelerde kesin bir delil aranmaz. Ayette bahsedilen hakikatın, suretinin ne olduğu ise zamanla anlaşılır.

Üçüncüsü: O zaman gazetelerle neşrettikleri meşhur olmuş bir haberi, Risale i Nurda bir ayetin manasını izah ederken misal olarak zikredivermiş. Bu tür haberlerin mana yı hakikisinde kusur varsa insanların malumatına aittir. Haberin aslı yalan dahi olsa Risale i Nurda izah edilen ayetlerin manasına zarar vermez . Zira o hakikat başka şekilde de tezahür edebilir.

Bu meseleye dair ıslam düşmanlarının güya fırsat bulmuş gibi mübarek kişilere yahut kitaplara şüphe isnad etmeye çalışmaları yüzünden hiç düşünmediğim halde bu noktaları izah etmeye mecbur oldum. Kusura bakılmasın.. Umum müslümanlara selam..



Levent Bağ

şahan

Orta Düzey

  • "şahan" bir erkek

Mesajlar: 300

Konum: izmir-tire

Meslek: üniversite öğrencisi(erzurum)

Hobiler: müzik(ney), tarih, fotoğrafcılık

  • Özel mesaj gönder

18

04.07.2007, 16:51

bildiğim kadarıyla o ceset ingiltere biritish müzeumda(aynı şekilde üzücü bir gerçek ama istanbul fethinde kullanılan şahi toplarıda o müzede bulunmaktadır) sergilenmekteymiş, ne kadar doğru bilmiyorum. ingiltereye giden bir arkadaşım söylemişti ve şunu eklemişti: eskiden o cesedin başındaki kısa bilgide hazreti musa ile firavun arasındaki mesele kısaca bahsedilirmiş fakat bu hikayeden çok fazla etkilenen ziyaretciler arasında müslüman olanlar çıkmaya başlayınca müze görevlileri bu bilgiyi çıkarmışlar.. yanlış bir bilgiyse söylediklerim arkadaşlarım düzeltirler inşallah.. selametle kalın...
Yum gözünü, kalbine heran yokluğa üfür!
'Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür'

19

17.07.2007, 10:47

itizar

Kardeşlerim kusura bakmayınız, bir yanlışlığı düzeltmeye çalışacağız ta ki kardeşlerimizin kalbinde bir şüphe tevellüd etmesin.. Bir kardeşimiz firavun cesediyle ilgili dinsizlerin serrişte ettiğini bana bildirmişti ben de bir yazı hazırlayıp nerede ihtiyaç varsa neşret diye o kardeşimize beyan etmiştim. Kanal7 haberde, Yeni Asya forumda benim namıma neşretmiş. fakat tahmin ederim aynı IP göründüğünden idareciler benim ismimle neşredilen ön sayfadaki yazıyı silmişler. O kardeşimiz de -envar1299 ismi ile yazan- arka sayfada tekraren kendi ismi altında fakat yazının bana ait olduğunu göstermek için sonunda ismimi yazmış. şimdi bir hikmete binaen şu foruma kayıt olduğumdan yazıyı kendi ismim altında neşrediyorum kusura bakmayınız.. Envar1299 yazısını yönetici kardeşlerimiz silsinler..

-daha önce ilk sayfada neşredilmiş yazıdır-

Yeni şafak dini eğilimli bir gazete iken, böyle bir haberi neden yayınlamış pek mana veremedim.. Hem bahsedildiği tarzda dahi olsa, firavunun cesedi olarak başka bedenler keşfolabilir. Bu meselede Kur'anın hükmü, yalnız bir cesedin durumu anlaşılmakla nakzolmuyor, zira surette aldanılabilir fakat hakikat başka tarzda da tezahür edebilir.. Onun için bu iddia delilleriyle ibraz edildikten ve dünya kamuoyunda muteber olduktan sonra ancak manasına bakılabilir.

Bediüzzamana dil uzatan ahmak heriflere gelince.. sizler onun ayarına, yüz bu kadar sene daha geçse yine çıkamayacağınızı, içinizdeki düşmanlık hisleriyle yazdığınız nakıs ve müsvedde hükmündeki yazılarınızdan anlaşılıyor. Zira gerçekten münevver insanlar olsaydınız öncelikle kulaktan dolma değil, Bediüzzamanın eserlerinde bu meselenin ne şekilde izah edildiğini araştırır, sonra aklı selim bir yorum yapabilirdiniz. Ne yazık ki dindarlara olan nefretiniz, sizin gibileri böyle aceleyle körü körüne yorum yapmaya sevk ediyor ve o hal ile aleme maskara oluyorsunuz..

şimdi hakikat şöyledir ki, Bediüzzaman Hazretleri Risale i Nurda Sözler Kitabının 25. Sözünde bu meseleye dair şöyle yazmıştır..

"Meselâ, Bugün senin cesedini kurtaracağız. (Yûnus Sûresi: 92) gark olan Firavuna der: "Bugün senin gark olan cesedine necât vereceğim" ünvânıyla, umum Firavunların tenâsuh fikrine binâen cenazelerini mumyalamakla mâziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtiyenin temâşâgâhına göndermek olan mevtâlûd, ibretnümâ bir düstur-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber, şu asr-ı âhirde o gark olan Firavunun aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden, o mahall-i gark denizinden sâhile atıldığı gibi, zamanın denizinden asırların mevceleri üstünde şu asır sâhiline atılacağını, mucizâne bir işaret-i gaybiye ifade eder."

Dikkatle bakıldığında, firavun cesedi olarak keşfolunan bir beden olacağından bahsediyor ille de ecnebilerin bir müzesinde sergilenen beden bu olmak gerekmez. Zira hakikata bakılır, surette bazen aldanılır fakat hakikat haktır.. ve Emirdağ Lahikasında buna ilaveten haşiye şeklinde düşülen bir notta şöyle geçer..

"Bu asırda ecnebîler aynı Firavunun cesedini bulmuşlar; müzehanelerine götürdükleri ceridelerle neşredilmiştir."

Hakikatın hakiki sureti başka tarzda da cereyan edebilir. Bu ise Kur'anın hükmünü nakz etmez belki beşerin hatasına işaret eder ki, firavun cesedi olarak neşretmişler ve o haberlerine binaen bazı zatlar da o olduğuna hükmetmişler. Eğer sözkonusu cesed firavuna ait değilse bu meseledeki kabahat, zamanında o şekilde ilanat yapan ecnebilere aittir. Müslümanlar bu meselede mesul olmaz. Zira haberi müslümanlar neşretmemişler belki ecnebilerin yaptığı ilanata itimad edip bahsetmişler. Her ne ise..

şimdi bu meseleye dair birkaç noktayı nazara veriyoruz..

Birincisi: Risale i Nurda izah edilen mühim bir mesele ki aslı şudur:

"Din bir imtihandır, bir tecrübedir; ervâh ı âliyeyi, ervâh ı sâfileden tefrik eder. Öyle ise, ileride herkese göz ile görülecek vukuâtı öyle bir tarzda bahsedecek ki, ne bütün bütün meçhûl kalsın, ne de bedihî olup, herkes ister istemez tasdike mecbur kalsın. Akla kapı açacak, ihtiyârı elinden almayacak. Zîrâ, eğer tamamen bedâhet derecesinde bir alâmet-i Kıyâmet görülse, herkes tasdike muztar olsa o vakit kömür gibi bir istidad, elmas gibi bir istidad ile beraber kalır. Sırr-ı teklif ve netice-i imtihan zâyi olur."

Onun için firavun cesedi gibi meselelerde ihtilaf olabilir, muhtelif rivayetler aktarılabilir. Esas olan Kur'anın hükmünün, ona inananlarca sabit oluşudur. ınanmayana zaten laf gerekmez. Elbette ki iman herkese nasip olmayacaktır. Başka mumyalanmış bedenlerin olması yahut bulunması da, Kur'anın bu meseleye dair hükmünü nazardan düşürmez belki akla yakınlaştırır ki, eskiden olmaz öyle şey diyen ıslam düşmanları, şimdi fennin ilerlemesi ile basit görüyor, olağan bir şey tarzında güya ehemmiyet vermiyorlar. Heyhat..

ıkincisi: Yine Risale i Nurda geçen,

"Mesâil-i ıslâmiyenin tabakâtı vardır; biri bürhan ı katî istese, diğeri bir zann-ı gâlibî ile iktifâ eder, başkası yalnız bir kabul-ü teslimî ve reddetmemek ister. Öyle ise, esâsât-ı imâniyeden olmayan mesâil-i fer'iye veya vukuât-ı zamâniyenin herbirinde bir iz'ân-ı yakîn ile bir bürhan-ı katî istenilmez. Belki, yalnız reddetmemek ve teslimiyetle ilişmemektir."

Yani doğrudan doğruya imanın esasatına bakmayan böyle meselelerde kesin bir delil aranmaz. Ayette bahsedilen hakikatın, suretinin ne olduğu ise zamanla anlaşılır..

Üçüncüsü: O zaman gazetelerle neşrettikleri meşhur olmuş bir haberi, Risale i Nurda bir ayetin manasını izah ederken misal olarak zikredivermiş. Bu tür haberlerin mana yı hakikisinde kusur varsa, insanların malumatına aittir. Haberin aslı yalan dahi olsa, Risale i Nurda izah edilen ayetlerin manasına zarar vermez . Zira o hakikat başka şekilde de tezahür edebilir.

Bu meseleye dair ıslam düşmanlarının güya fırsat bulmuş gibi mübarek kişilere yahut kitaplara şüphe isnad etmeye çalışmaları yüzünden hiç düşünmediğim halde bu noktaları izah etmeye mecbur oldum. Kusura bakılmasın..

Umum müslümanlara selam..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir