Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

28.04.2011, 13:19

Osmanlıda sessizlik

SESSİZLİK
“Sevgi da’vanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir.
Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez.”
(Edebâli Hazretlerinin Osman bey’e öğüdünden)



Sessizdiniz…
Biraz denizin sesi…
Biraz martıların sesi…
Beş vakit, ruhları Cenab-ı Hak ile muhabbete çağıran ezanın sesi…
Sessizdiniz…
Bir ecnebi, Şehr-i İstanbul’a adımını attığında bu sessizliğe hayret ederdi. İnsanlar birbirleriyle sessiz bir şekilde konuşuyor. Çocuklar dışarıda gürültü yapmadan oynuyor.
Bir ecnebi, Şehr-i İstanbul’a adımını attığında kahkaha sesini bulmak için sokaklarda boşuna dolanır dururdu. Tebessümün bütün çeşitleriyle -müşfik, nazik, nahif, manalı… - karşılaşırdı.
Ama kahkahayı bir türlü bulamazdı.
Itrî’nin ve Dede Efendi’nin musikilerinde bir sessizlik vardı. Ruhları maveraya yolculuğa davet eden ve eğer
Yaralı bir ruh varsa, ona bu yolculukta-Allah’ın izniyle- şifa bahşeden bir sessizlik.
Peki , nedendi bu sessizlik?
Çünkü:
“ Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir.
Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar,şüphesiz Allah’ın kalplerini takvâ ile imtahan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret e büyük mükafat vardır.” (Hucurat 49/ 2-3)
Çünkü Osmanlı diyarında yaşayan insanlar daima Resûlullah’ın huzurunda olduklarının farkındaydılar.


Alıntı

Bu konuyu değerlendir