Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

11.06.2005, 18:54

Kardeslerim, inanin ki muhabbet nasil bir anda bu sekilde dondu anlayamadim.Kit anlayisima verin ama ben bu dar kafalar ifadesi bana mi soylendi,soylendiyse hatam neydi anlayamadim.Niyetim Osmanli ile ilgili gelebilecek muhtemel sorulara onceden hazirlanip gerektiginde en iyi sekilde izah edebilmekti.

22

11.06.2005, 19:12

Alıntı sahibi ""efelog""

Kardeslerim, inanin ki muhabbet nasil bir anda bu sekilde dondu anlayamadim.Kit anlayisima verin ama ben bu dar kafalar ifadesi bana mi soylendi,soylendiyse hatam neydi anlayamadim.Niyetim Osmanli ile ilgili gelebilecek muhtemel sorulara onceden hazirlanip gerektiginde en iyi sekilde izah edebilmekti.


kardeşim o arkadaşın söylediği şey sadece kendini temsil eder forumu bağlamaz. Siz elbette öğrenmek istediğiniz şeyi soracaksınız, zira bu forumun en büyük amacı da zihinlerdeki sorulara yanıt bulmaktır.
Sizin sorunuzun yada soruş şeklinizin hiçbir yanlış tarafı yok, zaten arkadaşta sanırım sadece size değil forumdaki birçok kişiye ithafen söyledi o ifadeyi.
Kaldı ki sorunuz kötü bir amaçla bile sorulmuş olsa size kimsenin bu şekilde bir ithamda bulunma hakkı olamaz o yüzden lütfen bunu sadece o kişinin şahsına verin ve forumla genellemeyin. O arkadaşımız da biraz ileri gitmiş.
Söylediği şey aslında doğru ama onu ne için söylediği açık olmadığından yanlış anlaşıldı. Onu Sizin sorunuza cevaben bile söylememiş olabilir. Çünkü daha öncesinde başka bir konu üzerinde yorum yapıyor.
Selamlar
...biz istihdam olunuyoruz;hem rıza dairesinde,hem inayet altında bize Hizmet-i Kur'aniye yaptırılıyor. (28. Mektup'tan)

23

13.06.2005, 00:17

efelog kardeş o yazıyı senın ıcın yazmadım..
yanlış anlaşılmaya ben sebeb oldum galıba ..
kusura bakmaa..
bu sayfa ıcındekı herhangi birisi içinde yazmadım..
forumda söyle bir dolasırsanız ne demek istediğimi cok cok iyi anlarsınız aslında..
dünyanın mevzusu bitti sıra o zata geldi sanki..
dönmüş dolaşmış genelde mevzu oraya takılmış kalmış..
abdulkadir said kardes elindeki su kaynakları bu konu ile ilgiliyse benim tasım bu mevzuya kapalı..
fiyakalı diye bahsettiğin sözünde kime ait olduğunu bi araştırıver sana zahmet..
belki istisna kabul edeceğin bir zat-ı muhterem söylemiştir..
açıklamalarından dolayıda rejume arkadaşımıza teşekkür ediyorum..
umarım abdulkadir said arkadaşımın dediği gibi en azından bu seferlik BU HAMUR COK SU GÖTÜRMEZ..
zira haddinden fazlasını götürmüşe benzer..
selamlar..
yine bir sürçülisan ettiysem affola
dün gecti yarın varmı
gencliğinede güvenme
ölen hep ihtiyarmı?

24

13.06.2005, 10:28

Eleştirilirsin, çünkü her tarafa ucu dokunabilecek, herkesin alınabileceği, her yere de çekilebilecek laf ediyorsun.... Laf "Nerede, ne zaman, neden, kime" söylenmiş, önemlidir. Bunlardan tecerrüd ettir, sonra ortaya koy, sonra da bezginlik göster.... Vay be...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

25

13.06.2005, 15:27

lafın nerede ne zaman kimin için söylendiği açık..
efelog kardeşin sorduğu bir soru hakkında acizane fikrimi söyleyip ayrıca DıPNOT düştüm..
forumda fazla yer acılmasın diye düşünerek böyle yaptım..
efeleog kardeşin alınmasını anlarım ona cevap olarak yazdığım yazının altında olması üzerine alınmasına neden olmuş..
tekrardan özür dilerim..
ama sen neden alındın analamadım..
eleştiriye acığım..
herkesin ki ile birlikte senin eleştirilerinede açığım..
açığımda ''Bunlardan tecerrüd ettir, sonra ortaya koy, sonra da bezginlik göster.... Vay be...''
ne demek istediğini anlayamadım..
acarsan sevinirim
eleştiri konusunda sanada açık olmanı tavsiye ederim..
yani eleştiriye acık olmanı ve eleştirirken acık olmanı..
benım gibi birini eleştirirken özellikle.
malum anlayamadıgımız yerler olabiliyor :D
ve son olarak
sana bi fiyakalı söz daha söyleyeyim belki istisnaların arasına alırsın bu sözü
istediğini söyleyen , istemediğini işitir.. :P
selamlar
dün gecti yarın varmı
gencliğinede güvenme
ölen hep ihtiyarmı?

26

13.06.2005, 16:04

Ben de sana söyleyeyim,
"Sahabenin, şerrinden Allah'a sığındığı Deccâl gibi meselelerde umursamaz ve bunu önemsiz gören tavırlar içinde olanlara karşı enterasan (!) hisler içinde oluyorum!"

[code:1]:P[/code:1] şeklindeki smiley daha enteresan hisler uyandırdı bende...

Alıntı

''Bunlardan tecerrüd ettir, sonra ortaya koy, sonra da bezginlik göster.... Vay be...''
ne demek istediğini anlayamadım..


Dar kafalar lafını eğer düzgün kullanamazsan yerinde, yanlış anlaşılmalara mahal verirsen, sorumlusu sensin. Nerede, ne zaman, kime, neden denilmiş belli olmalı, belli olmalı ki Türk dilinin gramer genişliğinden ötürü ucu başka yerlere dokunmasın! Çünkü bununla sayısı azımsanmayacak kadar insanı itham etmiş oluyorsun forumda.

Hem umursamıyorsun bu ciddî meseleyi, hem de aynı bu başlık altında dar kafalar lafını kullanıyorsun, o zaman sana göre bu "şahıs" (ki özelliği yukarıda yazılı) hakkında konuşanlar, bu meseleyi ciddiye alanlar, araştıranlar ve hakeza- dar kafalı oluyor, ya da yazdıklarından öyle anlaşılıyor! O zaman ben dahil, moderatörler bile dar kafalı oluyor! Duble "Vay be!"

Henüz istediğim tarzda emare-i tashih görmedim, eğer yanlış anlamışsak seni, sözünü tashih et, hakkını da helal....
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

27

14.06.2005, 00:10

hakkım varsa tümden helal zaten soylemeye gerek yok..
yanlız ''laf Nerede, ne zaman, neden, kime" söylenmiş, önemlidir. deyipte bişey duyduğunda nerede ne zaman kime söylenmiş olduğunu düşünmeden üstelik önyargı ile kardeşini itham edebiliyorsun..
ben way be demıyecegım cunku cok kişi böyle yapabiliyor normal karsılıyorum..
bu ciddi mesleyi umursamadığımı nerden cıkardında demiyeceğim yukarda sarfettiğim önyargı kelimesi bu düşüncen içindi..
merak ettim sahabe-i kiram sohbetlerinde her mevzunun içine bu muhabbeti mi sıkıştırmış acaba..
benım söylemek istediğim şey forumu takip etmeye calışan biri olarak bir yerli yersiz bir cok mevzunun gelip malum zatta takılıp kalması..
hoşuma gitmeyen şey budur..
kısa ve öz dür..
söylediğim şey ise şahıslara takılan , mükemmel şekilde komplike hücumlarla mücadele yerine isimlerle resimlerle boğuşmayı tercih edenleri acizane uyandırmak içindi..
görmek istediğin emare-i tahsise oluşmuştur umarım.
eğer halen oluşmadı ise biraz ipucu ver.
kırdığım bir kardeşimin gönlünü almak için gereken ne ise yaparım..
nede olsa mü'minler kardeştir..
buraya bi gülücük koyacaktım ama vaz gectim..
sen onada kızıyosun..
selamlar
dün gecti yarın varmı
gencliğinede güvenme
ölen hep ihtiyarmı?

28

14.06.2005, 00:14

Gülücüğe kızacak değilim, ama alay eder gibi dili görünce bir an kendime hakim olamadım. Sanırım mesele halloldu, hakkını helal et birader.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

29

14.06.2005, 00:23

helal zaten dedıkya yahu
:)
dün gecti yarın varmı
gencliğinede güvenme
ölen hep ihtiyarmı?

30

21.12.2005, 00:53

Sayın enesimm kardaş,

Belki biraz geç oldu, lakin bu mukabeleli mukalemeyi henüz okudum.Burada bu şahış hakkında bir malumat eksikliği var.Bunları haddim olmayarak sıralamaya çalışacağım:

-Bu dehşetli şahıstan yalnız sahabe-i kiram tarafından değil, umum enbiya tarafından da istiaze edilmiştir.Ve başta Resul-ü Kibriya olmak üzere umum evliya,asfiya ve salih mü'minler günde en az beş defa her namazdan sonra bu şahsın şerrinden Allah 'a sığınmışlardır.

-Hem, bu şahıs diğer zalimler (Firavun , Nemrut) gibi -ki onlar bu şahsın eline su bile dökemezler- mücerred bir şahıs olsaydı fikrinde bir nebze haklı olabilirdin.Fakat bu şahıs, bu memlekete şahsından bin derece dehşetli bir şahs-ı maneviyi musallat etmiştir.Buda Kemalizmdir.Bu cebbar şahıs bir nevi çekirdek hükmüne geçip şecere-i zakkum gibi bir şahs-ı manevinin peyda olmasına vesile olmuştur.

-Bu şahs-ı manevinin zir-ü zeber olmasının tek yolu yine ona mukabil bir şahs-ı manevidir.Ve bu şahs-ı manevi ise Nur Talebeleridir.Manevi bir cihad söz konusu olduğuna; bu şahs-ı manevinin helakının tek yolu, taptıkları ve her nevi pisliği arkasına sığınarak ifa ettikleri putun esasızlığını ispat etmek olduğuna göre ne kadar fikir beyan edilse azdır.

-Hasıl-ı kelam maazallah ona en küçük kalbi bir meyil imansız gitmeye vesiledir.

El Baki Huvel Baki

32

16.09.2006, 08:40

Çok yakında Ayasofya Cami olacak


_________________________

Gevşeklik göstermeyin. Tasalanmayın. Mü’minseniz üstünsünüz

33

22.09.2006, 00:27

Alıntı sahibi ""eliz""

Selamun Aleykum, bana acilen yardim lazim : Aya Sofya Sultan Fatih Mehmet tarafindan satin alinmis. Buna ínanmayan kisilere nasil ispatlayabiliriz, mevcut bir evrak var mi?


Ayrı başlıkta açılan mesajınızı buraya aktarıyoruz.
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

34

22.09.2006, 14:38


vealeykümselam kardeşim.fatih sultan mehmed han ın ayasofya ile ilgili bir fermanı var,biryerden bulup saklamıştım türçeye çevrilmiş olarak.fakat şu anda ulaşamıyorum.eğer küçük bir araştırma yaparsanız bulabilirsiniz.birde şu açıklama yeterli olacaktır sanırım.selametle

......
Gelelim ıstanbul’un fethinin hangi yolla olduğuna ve Ayasofya meselesine;
ıslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitâba ait ma'bedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsaade edilmez. Eskiden beri var olanlar tamir edilebilir. Savaş yoluyla fethedilen topraklarda ise, durum tam tersinedir. Yani ıslâm hükümdarı, isterse, başka dinlere ait bütün ma'bedleri yok eder ve gayr-i müslimleri de sürgün edebilir. ışte ıstanbul, tamamen savaş yoluyla feth olunmuştur. Ayasofya'nın ve benzeri bazı kiliselerin camiye çevrilişinin meşruiyet sebebi zikredilen hükümdür. Bu hüküm, ıstanbul çapında tatbik edilseydi, ıstanbul'daki bütün kilise ve havraların yıkılması gerekirdi. ıstanbul'u Allah'ın yardımı ve kılıcının kuvvetiyle fetheden Fâtih Sultân Mehmed, Ayasofya'yı cami haline getirdikten sonra, papaz ve hahamlardan oluşan bir heyeti huzurunda kabul eder.

Papaz ve hahamlar heyeti, ıstanbul'u savaşla fethettiğini, dilerse ıstanbul'da hiçbir kilise ve havra bırakmayacağını bu durumun devletler hukukundan doğan bir hakkı olduğunu Fâtih'e ifade ederler; ancak kendisine, kendilerine ve ma'bedlerine karşı ıstanbul'un sulh yol ile fethetmiş gibi kabul etmesini ve geç de olsa toplu halde huzuruna gelişlerini bu mânâya vesile saymasını ısrarla talep etmişlerdir.

Çevresindeki din âlimlerine danışan Fâtih Sultân Mehmed, bu isteklerini geri çevirmemiş ve camiye çevrilenlerin dışında kalan kilise ve havralara, hakkı olduğu halde müdahale etmemiştir. Günümüze kadar yaşayan kilise ve havraların gerçek sırrının, Fâtih'in din ve vicdan hürriyeti anlayışı oluğunu, Osmanlı Devleti'nin şanlı şeyhülislâmı Ebüssuud Efendi, verdiği bir fetvâda vuzuha kavuşturmaktadır. Bu fetvânın aslı aynen şöyledir:

“Merhûm Sultân Muhammed Hân hazretleri, Mahmiye-i ıstanbul'u ve etrafındaki karyeleri unveten feth eylemiş midir? El-Cevab: Ma'ruf olan unveten (cebr ile) fetihdir. Amma kenais-i kadime (eski kiliseler) sulhen fethe delâlet eder. 945 tarihinde bu husus teftiş olunmuştur. 130 yaşında bir kimesne ve 110 yaşında bir kimesne bulunup Yehud ve Nasara tâifesi el altından Sultân Muhammed Hân ile ittifak edüb Tekfur'a nusret etmeyecek olub Sultân Muhammed dahi anları seby etmeyüb (esir almayub) halleri üzere mukarrer edecek olub bu vechile feth olundu deyu şahadet edüb bu şahadet ile kenâsi-i kadîme hali üzere kalmıştır. Ketebehu Ebüssuud”.

osm.araştırma vakfı

35

15.07.2007, 23:47

çok güzel bi flash..

çok duygulandım... yazılanlar da ayrı bi duygulandırdı....

:cry: :cry: :cry:
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

36

16.07.2007, 10:07

ben izleyemedim flashı neden acaba? :cry:

37

16.07.2007, 19:34

biraz bekle yüklensin izleniyo... ben bikez daha izledim.. ne duygulu...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

38

25.07.2007, 22:54

bu videoyu bilgisayarıma indirmek istiyorum.... bi indirme yöntemi varmıdır... yoksa olmaz mı??? :oops:
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

39

06.10.2007, 01:37

ıstanbul´un kurtuluşu ve Ayasofya

ıstanbul'un kurtuluşu ve Ayasofya

Günün Tarihi 06 Ekim 1923

Beş yıldır işgal kuvvetlerinin zulüm ve baskıları altında inleyen ıstanbul, 1923 senesinin 4 Ekim'inde bu kâbustan kurtuldu; 6 Ekim'de ise, eski hürriyetine yeniden kavuştu.

Beş yıllık gelişmelerin seyri şu şekilde cereyan etti.

Mondros Ateşkes Antlaşmasının (30 Ekim 1918) Osmanlı aleyhine sonuçlanmasıyla birlikte, ülke genelinde işgalin ayak sesleri de duyulmaya başlandı.

Zira, yapılan antlaşma işgalin kapısını da aralamış durumdaydı.

Bu vaziyetten cesaret alan işgal güçleri—sözde "güvenliği sağlamak" gerekçesiyle—Musul'dan ıstanbul'a, Maraş'tan Çanakkale'ye, Adana'dan Trakya'ya, Osmanlı topraklarının hemen her tarafına donanımlı asker sevk etti.

Antlaşmanın üzerinden henüz iki haftalık bir süre ancak geçmişti (16 Kasım) ki, ıngilizler, 400 kişilik bir askerî birliği ıstanbul'a gönderdi.

Bu kalabalık ve müsellâh grubun asıl vazifesi, güya ıngiliz elçiliğinin güvenliğini sağlamaktı. Hatta, ismi bile konulmuştu: Büyükelçilik Muhafız Kıtası.

Ne var ki, hem bunlar hem de 24 Kasım'da gelen karma yeni birliklerin nihaî hedef ve maksadı, ıstanbul'u işgal etmek ve tıpkı 1204–1261'deki gibi bu büyük dünya şehrinde yeni bir "Latin Krallığı"nı kurmaktı.

Ardından, bütün Türkleri ve Müslümanları ya buradan sürmek, ya da onları bir sömürge haline getirmek istiyorlardı.

Bu maksada yönelik olarak, her fırsatta ıstanbul'a yeni savaş gemileri gönderen, karaya yeni askerî birlikler çıkaran işgal ittifakı (ıngiliz, Fransız, ıtalyan, Yunan), halkı uyutmak için de, çeşitli bildirilerle şu telkinatı yapıyordu:

1) Bu işgal geçicidir.

2) ışgal hareketi, aslında padişahlığı ve halifeliği korumak için yapılmış.

3) Azınlıklara yönelik bir katliâm olması halinde, ıstanbul'un da Türklerden alınacağı bilinmelidir.

4) şimdilik, herkesin padişahlık makamının ıstanbul'dan vereceği emir ve kararlara uyması gerekir.

Bu mânâdaki telkinler, ne yazık ki ıstanbul'da olduğu kadar Anadolu'nun muhtelif merkezlerinde de tesir icra etti. Yer yer Millî Kuvvetler ile ıstanbul hükümeti yanlısı kuvvetler karşı karşıya geldi. Bir hiç uğruna kardeş kanı akıtıldı.

* * *

ıstanbul'un işgali, en az Anadolu'nun işgali kadar önem taşıyordu.

Zira ıstanbul, her yönüyle bir merkezdi. Dünyanın gözdesi bir şehirdi. Tarihî, coğrafî, kültürel ve stratejik değeri ölçülemeyecek kadar büyüktü.

Onun için, buranın korunması, savunması, Kurtuluş Savaşının en can alıcı bir dâvâsıydı.

ışgalciler, her yolu deneyerek ıstanbul'da kalıcı bir yönetim kurmaya çalıştıkları halde, şuurlu vatanperverlerin gayretleri sayesinde bu maksadına vasıl olamadı.

Bu vatanperverlerin başında ise, hiç şüphesiz Bediüzzaman Said Nursî geliyordu. O zat, en çetin bir mücadelenin içine girerek, işgalciler ile halkın, âlimlerin ve medrese talebelerinin irtibatını kesmeye muvaffak oldu.

Kendisine tabandan sağlıklı ve güvenilir bir destek bulamayan işgal güçleri, ister istemez ıstanbul'u terk etmenin yolunu tuttular.

ıstanbul'a hakkıyla sahip olamamaları, işgalcilerin ümidini kırmış, heveslerini kursaklarına hapsetmişti. Bu yüzden de Anadolu'yu istilâ eden Yunanlılara istediği yardım ve desteği veremez bir hale geldi.

Böylelikle, bütün Türkiye'yi hedefleyen işgal hareketinin beli kırıldı ve gerisin geriye saymaya başladı.

ışgalciler, 1922 yılı sonlarında bütün milletin ve kahraman ordunun dirayetli duruşu sayesinde gerçekleşen ıstiklâl Zaferinin ardından, hem Anadolu'yu, hem de ıstanbul ve Trakya'yı tamamıyla terk etmeye mecbur kaldı.

Çekilme ve topraklarımızı terk etme hazırlıkları aylarca sürüp gitti.

Nihayet, 1923 yılı Ekim ayı başlarında son işgalci birlikler de ilk girdikleri Çanakkale ve ıstanbul'dan çekilip gittiler.

Yeni Türkiye'nin muzaffer ordusu, 6 Ekim günü büyük bir tören, coşkun tezahürat ve halkın sevinç gözyaşları eşliğinde ıstanbul'a girererek, bu "fetih ve Fatih damgalı" şehri teslim aldı.

* * *

Bu esnada, ıstanbul'un temelli işgalini adeta imkânsızlaştıran kahraman gazilerden Bediüzzaman Said Nursî, zafer sarhoşluğu içinde debelenen Ankara hükümeti ile uyuşamadığı için Van'a gitmiş ve orada inzivaya çekilmişti.

Kaderin garip tecellisine bakın ki, ıstanbul'un savunması için hayatını ortaya koyan ve canını siper eden bu büyük vatanperver, şehrin kurtuluşundan iki sene kadar sonra (1925) bir "sürgün mahkûmu" sıfatıyla derdest edilerek deniz yoluyla yine ıstanbul'a getirtiliyor ve üç hafta kadar sonra buradan da sürgün yeri Burdur'a doğru sevk ediliyor.

Bu zâtın hiçbir suçu, hiçbir vukuatı, sâbıkası olmadığı halde, dehşetli bir cezaya çarptırılıyor ve 35 sene sürecek hapisli, sürgünlü, zindanlı bir hayata mahkûm ediliyordu.

Neticede, ıstanbul bir cihette kurtulmuştu belki; ama, ıstanbul'u kurtarma yolunda cansiperâne çalışan Said Nursî, cezanın en büyüğüne mâruz bırakılmıştı.

Ona yapılan aynı zulüm ve baskıya paralel olarak, ıstanbul da mânen işgal altında tutuluyordu.

Ayasofya Camii, Sultan Fatih'in vasiyetnâmesindeki hüviyete kavuşmadığı müddetçe, ıstanbul'un hakiki ve mânevî kurtuluşu da gerçekleşmiş sayılamaz.

Nitekim, Üstad Bediüzzaman'ın da vasiyet derecesindeki en büyük tavsiyesi, Ayasofya Camiinin hakiki hürriyetine kavuşturulmasıdır.

Bakalım, bu büyük ve mukaddes hizmet, kime/kimlere nasip olacak...

M. Latif Salihoğlu - Yeni Asya
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

40

06.10.2007, 19:51

Ey fethin ve Fatihin bizlere armağanı
Ey müjdeli şehirde mabedlerin sultanı
Lanetler bırakmıyor seni kapatanları
Bu millet unutamaz tarihteki şanını

Cami olacağını müjdeleyince Peygamber (a.s.m.)
Asırlarca bıkmadan sefer etti mü'minler
Senin uğrunda şehid olduysa da Eyyüb'ler(r.a.)
Sekiz asırdan sonra fethettiler Fatihler

Peygamberin (a.s.m.) tükrüğü seni ayakta tutan
Kapalıysan da sanma ellerin olmuş vatan
Senin için savaşmış bu topraklarda yatan
Lanetlerle gebersin seni ellere satan

Heyhaat! Ne acıdır ki, şimdi mahzun duruyorsun..
"Mü'min yok mu dünyada?" diye merak ediyorsun..
Vardır, elbette lakin..Halimizi bilmiyorsun!
Anlatsam halimizi hıçkırarak ağlıyorsun..

Kıyamete kadar da sürecek bu lanetler
Gözü sende mü'minler açılışını bekler
O günü görmek için çarpmaktadır yürekler
O gün mesrur olacak; ins ü cin ve melekler

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir