Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

03.11.2010, 19:56

Şekername

Ş e k e r n â m e

M. Latif Salihoğlu, 4 Kasım 2010, Yeni Asya

Aynı zamanda meslektaşım olan aziz dâvâ arkadaşlarımdan gelen dokunaklı mesajlar sebebiyle, "beyaz zehir" konusuna bir kez daha değinme ihtiyacını duydum.
Abdil Yıldırım ve Mikâil Yaprak. Hem edib, hem şair, hem nur kalemli yazar arkadaşlarım.
Son yazılarımızla ilgili olarak, biri Eskişehir'den, diğeri Avusturya'dan göndermiş oldukları dikkate değer ve bir o kadar da dokunaklı bulduğum mesajları, bilhassa şekerin zararlarını nazara vermenin ne derece ehemmiyetli ve isabetli olduğunu gözler önüne seriyor.
Muhterem Abdil Yıldırım, gönderdiği mesajın ilgili bölümünde şunları söylüyor:
"...Bu arada 'şekersiz çay' tavsiyeniz de çok işe yarayacak inşaallah.
"Ben bir zamanlar şeker fabrikasında çalıştım. Şekerin nasıl imal edildiğini yakından biliyorum.
"Beyaz taşlar fırınlandıktan sonra öğütülüyor ve toz kireç haline geliyor. Sonra kireç kaynatılarak 'kireç kaymağı' elde ediliyor. Bu kaymak da büyük kazanlardaki pancar şerbetine katılarak birtakım işlemlerden geçirilip şeker haline getiriliyor.
"Yani, bildiğimiz taş tozları ile pancar şerbetinin rengi beyazlaştırılıyor.
"Sizin de, kesinlikle ve şiddetle tavsiye ettiğiniz gibi, beyaz şekerden kaçmak, bir çok hastalıktan kaçmak demektir.
"Bu arada, yakınınızda bulunanlara çay içerken tatlandırıcı olarak kullanılmak üzere kuru üzüm, hurma, vs. dağıttığınızı duydum. Bu kadar destek olduktan sonra, bizi de unutmazsınız herhalde...:))
"İstifadeye medar yazılarınızın devamını bekliyor, sağlık ve selâmette olmanızı diliyorum. A.Y."
Yanlış anlaşılmasın. Bir noktadan sonra tedâvisi şimdilik mümkün görünmeyen şeker hastalığının yegâne sebebi, beyaz şeker değildir. Bu amansız illetin daha başka sebepleri de vardır. Ancak, tetikleyici ve azdırıcı olarak şekerin, özellikle de kesme/küp şekerin birinci sırada yer aldığı hususu, uzmanların ortak görüşüdür.
Ama, şuna katiyetle inanıyoruz ki, şekerin nasıl imal edildiğini ve muhteviyatında nelerin bulunduğunu hakkıyla bilen bir kimse, bu kimyasal yüklü, kemik tozlu, zehirli kireci asla kullanmak istemez.
* * *
Bu hatırlatmadan sonra, Mikâil Yaprak Ağabeyin şiirine geliyorum.
Şiiri, 1984'te gencecik yaşta vefat eden aziz dâvâ arkadaşımız Erzurumlu Sırrı Soslu için yazmış.
Ne gariptir ki, aynı tarihlerde ve aynı vefat hadisesi sebebiyle biz de bir "vefâ yazısı" yazmışız. Kupürünü gördüğünüz "Civanmert arkadaşım Sırrı Soslu" başlıklı bu yazı, 19 Şubat 1984 tarihli Yeni Asya'da neşroldu.
Merhum Sırrı arkadaşımızla, İstanbul'da aynı talebe yurdunda kaldık. Kısa zamanda kaynaşıp canciğer olmuştuk. Ne yazık ki, henüz 25'inde iken şeker hastalığından vefat etti.
İşte, Mikâil Ağabeyimiz, aşağıdaki mısraları o tarihte onun vefatı üzerine kaleme almış. Okuyalım:

Sırların son sırrına erdin,
Sırrı kardeşim.
Çok çetin bir imtihan verdin,
Sırrı kardeşim.
Ağzımda şeker acı;
Nazarımda kapkara,
Zira, şekerdi senin derdin,
Sırrı kardeşim.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

2

03.11.2010, 22:06

Bütün üretilen sekerler böyle degildir ama sagliksiz oldugu bir gercektir. Herseyin cogu zarardir, bazi unsurlarinda azi zarardir..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

3

23.11.2010, 23:09

Haberin detayları



DAHA ÇOK RAMAZANDA TÜKETİLEN HURMA, ARTIK ŞEKER YERİNE DE KULLANILIYOR.



Hac görevini tamamlayan hacılar, ülkelerine hurma ve zemzem götürmeyi ihmal etmedi. Kolilerle alınan hurmalar otobüslerle Türkiye’ye gönderildi. Kutsal yerleri ziyaret amacıyla Medine’ye gelen hacılar, aldıkları hurmaları Diyanet Kargo ile Türkiye’ye gönderme imkânı buldu. Kişi başı en fazla 50 kilogram hurma gönderebilen hacılar, aldıkları fazla hurmaları da uçakla götürmek zorunda kaldı. 1988’de Giresun’dan inşaat işçisi olarak Medine’ye giden Hayrullah Aşık, Medine’de müteahhitlik yapmaya başlayınca dönüş kararını ertelediğini söyledi. Aşık, 3 yıl önce kiraladığı bahçede ‘’Medine Hurma Bahçesi’’ adı altında üretime başladığını anlatarak, 80 tonu hacılara, 170 tonu Türkiye’deki gıda toptancıları ve market zincirlerine olmak üzere 250 tonluk kapasiteye ulaştığını kaydetti. Artan talebe yetişmek için 50 ton daha ilave üretim yaptıklarını belirten Aşık, ‘’Fiyatların düşmesi mümkün değil. Tam tersi yükseliyor. Çünkü Türkiye’de şeker yerine hurma tüketme alışkanlığı artıyor. Soğuk hava deposunda tırlarla farklı illerimize taze hurma da gönderiyoruz. Bu ürünün satışı Ramazan ayı ile sınırlı değil artık’’ diye konuştu. Medine / aa



RAF ÖMRÜ 3 YIL


Pazara Türk şirketlerinin yön verdiğine işaret eden Aşık, Avrupa ülkelerinden de hurma siparişleri aldıklarını, Yemen’e dahi hurma gönderdiklerini anlattı. Türk şirketlerin hurmayı dünyaya tanıttığını kaydeden Aşık, ‘’300 çeşit hurma arasında en pahalısı, Peygamber Efendimiz’in (asm) ‘Kim günde 7 tane yerse ona zehir bulaşmaz’ hadisi ile tavsiye buyurduğu ‘Acve’. Araplar, ‘Acve’nin en kalitelisi için 150 riyali gözden çıkarıyor’’ dedi. Aşık, iyi hurmanın renk ve görünüşünden anlaşılabileceğine dikkati çekerek, ‘’Kabukları dağılmış birbirine yapışmışsa fazla lezzet vermez. İyi bir hurmanın raf ömrü buzdolabında 2-3 yıla kadar çıkıyor’’ diye konuştu.

4

24.11.2010, 10:56

Bende dün latif abeyle görüştüm. şekeri bırakıyorum. :tamam3:
Ümirvâr olunuz: şu istikbal inkilâbı içinde en yüksek gür sadâ islâmın sadâsı olacaktır

:thumbsup:

5

24.11.2010, 10:59

Var mı şeker gibisi? :)
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

6

24.11.2010, 11:09

Şeker gibi adamlar şekeri severler:)

7

24.11.2010, 15:33

İzmit'te latif Abey'in bir hitabıyla 200 kişi şekeri bıraktı.Biz de şekeri tamamen terkedip çayı bal, pekmez, kuru üzüm gibi fıtri gıdalarla içme bahtiyarlığına erenlerden olduk.

8

07.12.2010, 23:29

http://www.cicekansiklopedisi.com/ dan iktibas



ÖZET

British Medical Journal'da yeni yayınlanan bir makalede "Şeker tütün kadar tehlikeli, zarar verici ve bağımlılık yapıcı olduğu için uyuşturucu sınıfına sokulmalıdır" diyor.

Gözünüzün önüne yeğeninize, çocuğunuza "hediye ettiğiniz" çikolatalar, gofretler mi geliyor? İnsanı sigaraya, uyuşturucuya en yakınları alıştırır...

Çocukları da "şeker isimli zehire" anne-babaları alıştırıyor en önce.

Şekerin vücuda zararları

• Fazla şeker tüketmek kan şekerini çok çabuk artırıyor ve pankreas aşırı insülin salgılıyor. Buna "metabolik sendrom" deniyor. İnsülin, şekeri regüle ettikten sonra fazlasını yağ olarak depoluyor. Kan şekerindeki ani düşüşse sürekli acıkma hissine ve yemeye yol açıyor.
• Diş çürümesi başta olmak üzere, obezite, diyabet, kalp ve dolaşım hastalıkları, böbrek taşları, kanser, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, kronik yorgunluk sendromu ve kemik erimesine neden oluyor.
• Kan dolaşımıyla vücudun her tarafına taşınan şeker özellikle de göbek, kalçalar, göğüsler ve bacağın üst kısmında toplanıyor. Bu bölgeler de dolduğunda, yağ asitleri kalp ve böbrek gibi aktif organlara dağılıyor. Bu organlar gittikçe yavaşlıyor ve sonuçta dokuları bozularak yağa dönüşüyor.
• Bağışıklık sistemi zayıflıyor. Vücut soğuk, sıcak veya mikroplara karşı koyamıyor.

Her yerde "şeker" var

Kek, pasta, baklava gibi tatlı yiyeceklerin içinde şeker olduğunu zaten biliyoruz. Tehlikeli olan gelişme, şekerin artık yerli yersiz neredeyse bütün hazır gıdaların içine koyulur hale gelişi... Bebek maması, mısır gevreği, sosis, mayonez, ketçap, pizza, hamburger ekmeği, kola, hazır meyve suyu gibi gıdalar şekerle tüketici gözünde daha çekici hale getiriliyor. Doğuştan tatlıya yatkınlığı olan insanoğlu da, farkında olmadan bu çekime kapılıyor ve satışlar artıyor. Gittikçe daha fazla satın alıyor, daha yiyoruz bu gıdaları.

Çocuklar ve bebekler için çok sakıncalı

Özellikle bebek mamasında bile şeker olması, çocukların beslenme zevkinin bir ömür boyu yanlış bir yolda gitmesine neden oluyor. Günümüzde artan aşırı şişmanlığını sorumlularından biri de bebekken tanışılan şeker olsa gerek. Bebek mamasında anne sütüne oranla yüzde 60 daha fazla şeker bulunuyor!

Şekerdeki genetik risk

Şekerle ilgili çok önemli başka bir tehlike daha var. Genetiğiyle oynanmış mısırdan "mısır şekeri" üretiliyor. "Nişasta bazlı sıvı şeker" de denilen bu "oynanmış" şeker, çikolata, gofret, gazlı içecek, baklava, mısır gevreği gibi endüstriyel gıdalarda en çok kullanılan şeker türü. Genetiğiyle oynanmış gıdalar ise, başlı başına sayfalarca yazı yazılabilecek bir konu. Doğal halinde değil, insan eliyle "oynanmış" genlere sahip yiyecekler yediğimizde, bizim vücudumuzda da genlerimizi ilgilendiren değişiklikler olabileceğinden korkuyor bilim adamları. Günümüzde yaygınlaşan besin alerjileri, kanser gibi rahatsızlıkların nedenlerinden biri olduğu düşünülüyor

Şekerin gizli isimleri

Yiyeceklerin "içindekiler" listesinde şekerin farklı isimlerle gizlenmiş olduğunu görebilirsiniz. Bu isimler ne mi? Sakaroz, esmer şeker, mısır şurubu, nişasta bazlı sıvı şeker, dekstroz, sorbitol, mannitol, xylitol, früktoz, meyve şurubu, glikoz, glikoz şurubu, bal, invert şeker, laktoz, maltoz, akçaağaç şurubu, melas, şeker şurubu, turbinado, amazake.

Şeker almamak için 66 sebep


1. Şeker kanser hücrelerinin en çok sevdiği şeydir.
2. Şeker bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir.
3. Şeker vücudunuzun mineral dengesini bozabilir.
4. Şeker çocuklarda hiperaktivite, endişe, dikkat bozukluğu ve huysuzluğa sebep olabilir.
5. Şeker çocuklarda uyuşukluğa sebep olabilir.
6. Şeker çocukların okul başarısını olumsuz etkileyebilir.
7. Şeker trigliserit seviyesinde belirgin bir artışa sebep olabilir.
8. Şeker bakteri enfeksiyonlarına karşı savunma sistemini zayıflatabilir.
9. Şeker böbreklere hasar verebilir.
10. Şeker krom eksikliğine yol açabilir.
11. Şeker bakır eksikliğine yol açabilir.
12. Şeker kalsiyum ve bakır emilimini engeller.
13. Şeker meme, yumurtalık, prostat ve rektum kanserine yol açabilir.
14. Şeker kadınlarda daha büyük risk oluşturmak üzere, kolon kanserine sebep olabilir.
15. Şeker safra kesesi kanseri için risk faktörü olabilir.
16. Şeker gözleri bozabilir.
17. Şeker serotonin seviyesini yükseltir; bu da kan damarlarını daraltabilir.
18. Şeker Hipoglisemiye sebep olabilir.
19. Şeker midenin asidik olmasına yol açabilir.
20. Şeker çocuklarda adrenalin seviyesini artırabilir.
21. Şeker koroner kalp hastalığı riskini artırabilir.
22. Şeker ciltte kuruma ve saç beyazlamasına yol açarak yaşlanma sürecini hızlandırabilir.
23. Şeker alkol bağımlılığına yol açabilir.
24. Şeker diş çürüklerini artırabilir.
25. Şeker kilo alımı ve aşırı şişmanlığa katkıda bulunabilir.
26. Yüksek miktarda şeker yemek Crohn's hastalığı ve ülseratif kolit riskini artırır.
27. Şeker kireçlenmeye sebep olabilir.
28. Şeker astıma sebep olabilir.
29. Şeker mantar enfeksiyonlarına sebep olabilir.
30. Şeker safra taşı oluşmasına yol açabilir.
31. Şeker böbrek taşı oluşmasına yol açabilir.
32. Şeker istemik kalp hastalığına yol açabilir.
33. Şeker apendisite yol açabilir.
34. Şeker Multipl Skleroz (MS) hastalığının belirtilerini şiddetlendirebilir.
35. Şeker dolaylı olarak hemoroide yol açabilir.
36. Şeker damarlarda varise yol açabilir.
37. Şeker osteoporoz oluşumuna katkıda bulunabilir.
38. Şeker salya asiditesine katkıda bulunabilir.
39. Şeker insülin sensitivitesinde düşüşe sebep olabilir.
40. Şeker glikoz toleransının düşmesine sebep olur.
41. Şeker büyüme hormonunu azaltabilir.
42. Şeker toplam kolesterolü artırabilir.
43. Şeker sistolik kan basıncını artırabilir.
44.Şeker gıda alerjilerine sebep olur.
45. Şeker diyabet oluşumuna katkıda bulunabilir.
46. Şeker hamilelikte kan zehirlenmesine yol açabilir.
47. Şeker çocuklarda egzama oluşuma katkıda bulunabilir.
48. Şeker kardiyovasküler hastalığa sebep olabilir.
49. Şeker DNA yapısını bozabilir.
50. Şeker katarakta sebep olabilir.
51. Şeker amfizeme sebep olabilir.
52. Şeker ateroskleroza sebep olabilir.
53. Şeker serbest radikal oluşumuna sebep olabilir.
54. Şeker enzimlerin işlevselliğini düşürür.
55. Şeker karaciğer hücrelerinin bölünmesine sebep olabilir; bu da karaciğerin boyutlarını büyütür.
56. Şeker karaciğerde yağ miktarını artırabilir.
57. Şeker karaciğerde patolojik değişimlere yol açabilir.
58. Şeker pankreasa zarar verebilir.
59. Şeker kabızlığa sebep olabilir.
60. Şeker miyopluğa sebep olabilir.
61. Şeker hipertansiyona sebep olabilir.
62. Şeker migren de dahil olmak üzere baş ağrılarına sebep olabilir.
63. Şeker beyin dalgalarını artırabilir; bu da beynin düşünme kabiliyetini zayıflatır.
64. Şeker depresyona sebep olabilir.
65. Şeker hormonal dengesizliğe sebep olabilir.
66. Şeker Alzheimer's hastalığı riskini artırabilir.

9

10.12.2010, 20:22

sekersiz cay icemiyorum asla, zararlari olmasina ragmen :utandım:
Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir.

10

10.12.2010, 20:42

Şekersiz hayat mı ? asla :). çek bir hayat 3 şekerli olsun :)

11

13.12.2010, 10:53

20 senedir çayıma şeker atmıyorum,tam tersi artık şekerli çay içemiyorum,ailede ben hariç herkes şeker hastası oldu...inş ben olmam.
Biz nefse köle değil, Allaha kul olmaya geldik.

12

13.12.2010, 13:12

20 senedir çayıma şeker atmıyorum,tam tersi artık şekerli çay içemiyorum,ailede ben hariç herkes şeker hastası oldu...inş ben olmam.



Öncelikle geçmiş olsun. Sizin de şeker hastası olma ihtimaliniz yüksek haberiniz olsun. Bence gerekli tahlilleri yapın. Nedenine gelice aile de varsa kesinlikle sizde de vardır :(. İnşAllah ben yanılıyorumdur

13

13.12.2010, 16:24

şeker hastası olma ihtimalim çok yüksek biliyorum ama her sene açlık tokluk şeker tahlili yaptırıyorum şimdilik yok,eşimdede var inş bende olmaz diye hem dikkat ediyorum hemde dua ediyorum inş olmaz...ilgilendiğin için teşekkür ederim,allah razı olsun.yoksa doktormusun,inş öylesindir çünkü forumda danışabileceğimiz bir doktorumuzun olması iyi olurdu...
Biz nefse köle değil, Allaha kul olmaya geldik.

14

13.12.2010, 21:55

şeker hastası olma ihtimalim çok yüksek biliyorum ama her sene açlık tokluk şeker tahlili yaptırıyorum şimdilik yok,eşimdede var inş bende olmaz diye hem dikkat ediyorum hemde dua ediyorum inş olmaz...ilgilendiğin için teşekkür ederim,allah razı olsun.yoksa doktormusun,inş öylesindir çünkü forumda danışabileceğimiz bir doktorumuzun olması iyi olurdu...


Ben doktor değilim, tıp eğitimi almadım. Hastalıklarla yaşıyorsanız ve hastalananlara üzülüyorsanız biraz bilginiz oluyor, buna siz hayat tecrübesi deyin, ben de kaçınma diyeyim. Böyle işte kardeşim. Zaten önlemini alıyorsan genç yaşta yakalanmazsın ve yakalansan dahi önlemini aldığın için hastalığın getirdiklerinden fazla etkilenmezsin. Biliyorsundur ki insan da taşlaşmayan ve kırılmayan tek ışık ümiddir. Ümidini yeşerteceğinden ve bunu atlatacağından eminim. Geçmiş olsun ve Rabbim in yeryüzüne dağıttığı küçük zerreciklerden faydalanman dileğiyle. ( küçük zerrecik : bizce küçük görülen fakat önemi çok büyük derman )

15

14.12.2010, 13:28

Akıllı Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Kenan Demirkol ile yapılmış bir mülakat.

* Geçenlerde bir arkadaşıma rastladım, kilolarından şikayetçidir hep. Ona “Canının istediğini ye ama çok hareket et” dedim. Yanlış mı yaptım acaba?
Sağlıklı kilo vermede spor asla yeterli olmaz. Bugün şişmanlık, kaloriye dayandırılıyor. Oysa kalori hesabı fiziksel bir özellik. Gıdaların kimyasal özellikleri de var. Siz sadece kaloriye baktığınız zaman o kimyasal özellikleri tümden yok sayıyorsunuz. Mesela bizim bugünkü konumuz da olan şeker kendi başına eklem kıkırdağını eriterek dizde kireçlenmeye yol açıyor ve o kadar yaygın ki bu hastalık! Diz protezi, kalça protezi yapılmasının başlıca nedeni şeker. Damarları tıkayan da sanılanın aksine kolesterol değil, şeker.

* Yani şeker sadece kalorisi ve şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal yapısıyla da tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka yerden kısarım” demek çok yanlış...
Kesinlikle.

* Peki ne kadar şeker kullanabiliriz?
Günde 8 kesme şeker hakkınız var. Başka hiçbir meyve ya da bal, reçel yememişseniz tabii.

* Ben sabahları bir tatlı kaşığı bal yiyorum...
O zaman 6’ya iniyor şeker hakkınız. Bal ağırlıklı olarak fruktoz içerdiği için, yiyeceğiniz meyveyi de üçte bir oranında düşürmeniz gerekir.

* Peki hangisi daha zararlı? Tuz mu, şeker mi?
Kesinlikle şeker.

* Tuz için de “Günde en fazla 6 gram alın” deniyor...
Tuz konusunda yeni çalışmalar var, bugüne kadar yapılan kısıtlamaların çok da doğru olmadığını gösteren... Mesela siz tuzu terle vücuttan atabiliyorsunuz ama şekeri atamıyorsunuz. Şeker direkt olarak size popo ve karın yağı olarak geri dönüyor. Oralarda depolanan yağın ise getirdiği bir sürü olumsuzluk var. Kalp hastalığı, damar sertliği gibi...

ÇOK MEYVE YİYEN MÜTHİŞ BİR ERKEK GÖRDÜNÜZ MÜ?

* İyi ama bazı dönemlerde tatlı yeme ihtiyacı artıyor insanın. O zaman ne yapacağız?
Vücudun şeker talebi yoktur. Ama biz sürekli şekerle beslendiğimiz zaman, vücudumuz zararlı olduğunu bildiği için şekeri metabolize edecek olan insülini hazır bekletir. Dolayısıyla sürekli fazla şeker ya da nişastayla beslenen kişinin açlık kan insülin düzeyi yükselir. Açlık kan insülin düzeyi yükseldiği zaman kan şekeri düşer. Kan şekeri düştüğü zaman, “Eyvah kan şekeri düşüyor” sinyalini vücut size nasıl yansıtır? Mide özsuyunu salgılatarak, size açlık hissettirerek... O yüzden de siz aşerirsiniz. “Reçel kavanozu nerede?” diye aranmaya başlarsınız. Halbuki 100 yaşını aşan insanların ortak özelliği nedir diye bakıldığında açlık insülin düzeylerinin düşük olduğu görüldü.

* Yani uzun yaşamanın temelinde şeker yememek yatıyor...
Evet. Açlık insülin düzeyini düşük tuttuğunuz oranda sağlıklı ve uzun yaşarsınız. 1700 yılından kalma İngiltere’ye ait istatistikler var elimizde. Kişi başına yıllık bildiğimiz şeker tüketimi ne kadar biliyor musunuz? 5 gram! Yani yaklaşık 1 kesme şekeri kadar. Kesme şekeri 4 gram gerçi ama... Demek ki, şeker bir ihtiyaç değil. Tam tersi, sonradan tamamen alışkanlık olarak soframıza girmiş. 1801 yılında şeker pancarından da şeker üretilmeye başlanmış ve Almanya’da ilk pancardan şeker üreten fabrika kurulmuş. Sonra bütün Avrupa’da ard arda şeker fabrikaları açılmış. 1815 yılına gelindiğinde İngiltere’de kişi başına şeker tüketimi, 115 yıllık süre içinde tam bin 200 kat artmış ve 6 kiloya çıkmış. Bugün Orta Avrupa’da yıllık kişi başına şeker tüketimi bir kişinin kendi beden ağırlığından fazla; tam 70 kilo! Ve 1815’ten günümüze kadar şeker tüketim artış eğrisiyle, kanser, kalp hastalığı, inme, diyabet ve obezite gibi kronik hastalıklarda artış eğrisi bire bir örtüşüyor.

*Merak ettim, siz şeker kullanıyor musunuz?
Hiç. 38 senedir ne çayıma ne kahveme şeker koyuyorum. Onun dışında tatlı hiç yemiyorum.

*Ama hep denir ki şeker, yani glikoz beyin hücrelerini çalıştırır...
Doğru, çok iyi hatırlattınız. Eritrositin, omurilik ve beyin hücrelerinin enerji kaynağı glikozdur. Ama şeker yiyerek daha akıllı olmuş bir insan gördünüz mü siz? Çünkü vücut gereksinim duyduğu o glikozu yağdan da, proteinden de kendisi üretmeyi becerebiliyor. Mesela spermin enerji kaynağı fruktozdur. Peki siz hiç çok meyve yiyen müthiş bir erkek gördünüz mü? Göremezsiniz, çünkü testis hücresi spermin ihtiyaç duyduğu fruktozu kendisi üretir. Fruktoz çok dikkatli alınmalıdır. Çünkü, şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker, yani bilimsel adıyla ‘sakaroz’ (bir yapay tatlandırıcı olan sakarinle karıştırılmamalı) iki ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır. Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar.

* Nasıl?
Eğer çok fazla miktarda şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker, insülin aracılığıyla ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek, ki vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır ve orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü, ya da insülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecektir. Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacaktır. Ama insülin salgılanırken bir de leptin denilen tokluk hormonu salgılanır. Dolayısıyla belli bir miktar glikoz yedikten sonra vücut “Pes” diyor, “Artık yeme!” Doyuruyor sizi. Yani hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş oluyor. Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz ise; insülin salgılatmadığı için tokluk hissi de yaratmaz. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. İşte bu çok tehlikeli. Fruktozun günde 15 gram kadarı vücudumuzda değişik kimyasal süreçlerde kullanılabiliyor. Eğer bundan fazla fruktoz alınırsa karaciğerde trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Hem karaciğer yağlanmasına, hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Amerika’da son 30-35 yıldır ortaya çıkan obezite salgını, meşrubatların, bisküvilerin, dondurmanın ya da diğer tatlıların mısır şurubuyla, yani fruktoz ağırlıklı üretilmiş olmasına bağlanıyor. Çok şükür biz de Amerikanlaştık! Çünkü bizde de mısırdan tatlandırıcı üreten 5 fabrika var. Baklava şerbeti bile artık mısır şurubundan üretiliyor... Böylece eskiden baklavayla şişmanlamamızdan daha fazla şişmanlamamız sağlanmış oldu.

* Ama meyvedeki fruktoz doğal?
Doğal sözcüğüne bayılıyorum. Akrep zehiri de doğal, bir porsiyon ister misiniz? İster dondurmadan ister elmadan alın, fruktoz fruktozdur. 15 gramdan fazlası alındığında yağa dönüşür, kolesterolü oksitleyerek damar sertliğine yol açar. Ama yine de meyvenin meyve suyuna üstünlüğü var. Meyve suyunda hiç posa bulunmadığından, fruktoz tümüyle emilirken, meyvedeki posa fruktozun hiç değilse bir bölümünün emilmesini engellemektedir. Ama posa da meyveyi tümüyle masumlaştırmamaktadır. Yani siz fazla meyve yiyerek kendinize iyilik ettiğinizi düşünüyorsunuz. Ama bir avuç trigliserit elde ediyorsunuz.

SİZİ KADIN, BENİ ERKEK YAPAN KOLESTEROLDÜR

* Bu trigliseritin önemi ne peki?
Kolesterol masum bir maddedir. Ve bütün hormonlarımızın hammaddesidir. Sizi kadın, beni erkek yapan kolesteroldür. Kolesterol olmazsa hormonlarımız olmaz. Nitekim sıfır beden mankenlerimizin kolesterol almadıkları için hormonları çok azalır ve adetten kesilirler. Ve maalesef tamamen sağlıklarını kaybederler. Anne sütü o yüzden kolesterolden zengindir. Doğa kendi kendine zarar vermez. Çocuğun kolesterole ihtiyacı var ki, anne sütünde de kolesterol var. Ama eğer siz kolesterolün oksitlenmesine yol açarsanız o zaman damar sertliği olur. Dolayısıyla kolesterolün kendisi zararlı değil, oksitlenmiş kolesterol zararlı. Kolesterolü oksitleyen dört madde var. Bunlardan biri de fruktoz. Dediğim gibi sihirli sınır da 15 gram fruktoz. Diyelim ki biz bir restorana gittik ve Sayın Başbakan’ın önerdiği gibi bonfilenin yanında bir bardak şarap içmedik, sağlıklı olalım dedik, o yüzden bir bardak taze sıkılmış portakal suyu içtik. Bir bardak portakal suyunda yaklaşık olarak 60 gram şeker, 30 gram fruktoz vardır. Bu miktar ise 15 gram sınırını aşıyor. Dolayısıyla yemekte bonfileden aldığımız kolesterol meyve suyundan veya meyveden aldığımız fruktozun fazlasının karaciğerde trigliserite dönüşmesi sonucu oksitlenerek damar sertliğine yol açıyor.........

YEMENİZ GEREKEN EN SON ŞEY BEYAZ PEYNİRLE KARPUZ

* Çoğu beslenme uzmanı meyve ve sebze serbest diyor...
Bir kere meyve ve sebze aynı satıra yazılmayı hak etmiyor. Meyveden almak istediğimiz tüm antioksidanlar, vitaminler ve mineraller sebzede de var. Halbuki meyvede, sebzeden farklı olarak oksitleyici şeker mevcut. Burada Taş Devri Diyeti önerenlere bir hatırlatmamız olmalı. O dönemki meyvelerin şeker içeriği bugünkü meyvelerden üç kat daha azdı. Kültür bahçeciliği ile biz meyveleri giderek şekerlendirdik. Yani 10 bin sene önce elmanın şeker içeriği bugünkü domatesin şeker içeriği kadardı. Biz aslında meyveleri sağlığımıza zarar verecek hale getirdik. O yüzden Taş Devri Diyeti’nde “İstediğiniz kadar meyve yiyin” deniyor. Ama hayır. Meyve sakıncalı. İçindeki fruktoz oranı yüzünden sakıncalı......

* Vallahi ben yıllardır Başbakan’ın söylediği gibi yapıyorum. Hiç içki içmiyorum ve çok meyve yiyorum. Özellikle de üzüm...
Ve kendinize zarar veriyorsunuz. Çünkü bütün meyveler hem glikoz hem fruktoz hem de o ikisinin birlikteliğinden oluşan sakaroz içerir. Unutmayın, bugün Amerika’da alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

* Öyleyse ne kadar meyve yiyebiliriz?
Meyveleri, az, çok ve orta şekerli diye, tabii ki geçişler var ama kabaca üçe bölmemiz mümkün. İlkbahar meyveleri, kiraz, vişne, erik, kayısı bir dereceye kadar az şekerli meyveler arasına giriyor ve başka hiçbir şeker tüketmediyseniz, yani hiç pasta kek yemediyseniz, çayınıza, kahvenize şeker katmadıysanız, günde 400 gram bu meyvelerden yiyebilirsiniz. Elma, armut, şeftali, portakal mandalina orta şekerli meyveler sınıfına giriyor. Bunlardan da 300 gram yiyebilirsiniz. Ama yine çayınıza, kahvenize hiç şeker koymamış , sabah kahvaltıda bal ve reçel yememiş olmak koşuluyla. Eğer yediyseniz onları da bu miktardan düşmek gerekir. İncir, muz ve üzüm gibi çok şekerli meyvelerden ise günde en fazla 200 gram yiyebilirsiniz. Yani yaklaşık olarak 3-4 incir, bir muz gibi...

* Peki ya karpuz ve kavun?
Karpuz az şekerli meyve sınıfına giriyor. Kavun da az şekerli ile orta şekerli arasında... Ama ben biliyorum ki mesela “Yazın ne yemeli?” diye bir diyetisyene sorduğunuz zaman, “Hafif yemeli. Mesela beyaz peynir ve karpuzla öğlen yemeğini geçiştirmeli” der. Tebrik ederim, yapmanız gereken en son şey bu. Çünkü beyaz peynirden aldığınız kolesterolü karpuzdan aldığınız fruktozla oksitleyerek damar sertliğine yol açmış oluyorsunuz. Bu arada, sorunuza gelecek olursam, karpuz bir dilim yenir, ama bir dilim karpuz yiyen insan görmedim şimdiye kadar. Halbuki en fazla 400 gram, yani bir dilim yenmelidir. Fazlası sağlığa zararlıdır.

16

18.01.2011, 01:01

Sağlık



Görüştüğümüz konu uzmanı doktorların ittifak ettiği acı gerçek: Şekerle birlikte vücuda giren zararlı maddeler, hiçbir şekilde dışarı atılamıyor.

Yani, fazla yağları hareket etmekle, spor yapmakla yakabilir, eritebilirsin. Tuzun fazlasını da terleme yoluyla dışarı atabilirsin. Ancak, bilhassa kesme şekerin içindeki maddeleri hiçbir şekilde dışarı atamıyorsun. Bunlar, zaman içinde hastalık yapıyor, ya da çeşitli hastalıklara zemin hazırlıyor, kolaylık sağlıyor.



* * *



Şeker özlemi bastırılabilir mi?



Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
(Hürriyet, 12 Ocak 2011)



Büyük küçük, genç yaşlı fark etmiyor, hepimiz fazla miktarda şeker tüketiyor, şekerli şeyler yiyip içiyoruz.
Bu durumun suçlusu yalnız biz değiliz, yiyecek içecek üreticilerinin de payı var: Onlar da şekeri (veya fruktoz şurubunu) eskisinden daha çok kullanmaya başladılar.
Neticede bedenlerimiz binlerce yıldır makul miktarlarına alıştığı şekerin hücumuna uğrayınca şaşırıp kaldı. Bu şaşkınlık yalnız metabolizmamıza değil, davranışlarımıza bile yansıdı.
Şeker deyince hepimizin aklına çaya, kahveye attığımız şeker ya da yemek üstüne yediğimiz tatlılar geliyor. Oysa sorun oldukça farklı.
Yüzlerce yiyeceğin, içeceğin orasına burasına bir şekilde şeker de sokuşturulmuş durumda! Biz onları farkına varmadan ama sürekli ve düzenli bir şekilde tüketip duruyoruz.
Örnek vermek gerekirse; bir kutu meşrubatta (veya bir şişe gazozda) neredeyse 8-10 adet kesme şekere eşdeğer şeker var! Marketten aldığımız et suyunun, hazır çorbaların, dondurulmuş bazı gıdaların içinde şeker olabiliyor.
“Sağlık olsun diye” yediğimiz meyveli yoğurtlar bile şeker bakımından masum değil, tat versin diye onlara da şeker ekleniyor. Kahvaltı gevrekleri ve daha pek çok yiyecek içecek şeker ihtiva edebiliyor.



NEDEN ÖNEMLİ?

Son zamanlarda en tehlikeli sağlık sorunları haline geldikleri tekrar tekrar yazılıp çizilen, haklarında uyarıcı toplumsal kampanyalar düzenlenen “insülin direnci, metabolik sendrom, kilo fazlalığı, obezite, şeker hastalığı” gibi sorunların da arkasında öncelikle işte bu aşırı şeker tüketimi sorunumuz var. Yani temel suçlu önce o!
İnsanlığın geleceğini tehdit eden en büyük belalardan biri haline gelen çocuk obezitesi probleminin temel nedenlerinden biri de aynı: Şeker tüketiminin artması! Yaşlı insanları korkutan Alzheimer hastalığının da fazla şeker tüketimi ile yakından ilişkili olduğu biliniyor.
Mesela Amerika'da yapılan yeni bir çalışma (Alabama Üniversitesi), kötü beslenme alışkanlıkları içinde Alzheimer'ı en çok tetikleyen şeyin aşırı şeker tüketimi olduğunu gösterdi.
Şeker tüketiminin fazlalaşması, diş sağlığı için de önemli bir tehdit. Özellikle çocukluk yaşlarından başlayarak aşırı şeker tüketmek diş sağlığını önemli ölçüde bozuyor.
Fazla şeker tüketiminin kanser ile de ilişkisi olabileceği biliniyor. Mesela dört yıl önce İsveç'te yapılan bir çalışma, fazla şeker tüketiminin pankreas kanserine yakalanma ihtimalini artırdığını net bir şekilde ortaya koydu.

Ne yapmalı?

Aşırı miktarda şeker tüketme yanlışından en kısa zamanda, hatta hemen bugün dönmemiz lazım.
Son 50 yılda insanlık âlemi yeni bir hayat döngüsüne girdi. Bu döngüde daha fazla kalori tüketmek, ayaküstü atıştırmalarla yetinmek, yemeği bir zaman kaybı gibi düşünmek ve hazır besinlere daha çok güvenmek gibi yüzlerce yanlış var.
Bunların bir kısmını hemen düzeltmek mümkün değil. Ama en azından şeker tüketimi konusunda (tuz tüketiminde olduğu gibi) dikkatli davranmalıyız.
Mesela yiyecek içeceklerimizi şeker eklenmemiş olanlardan tercih etmeli, şeker ihtiyacımızı doğal yollardan özellikle de meyvelerden karşılamaya çalışmalıyız.
Besinlere mümkünse şeker eklememeli ya da en azı ile yetinmeliyiz. Paketlenmiş gıdaları satın alırken içinde aşırı şeker yükü bulunup bulunmadığını kontrol etmeliyiz.
“Sağlıklı şeker” aldatmacalarına kanmamalı, vücut açısından beyazı, kahverengisi, fruktoz şurubu gibi farkların söz konusu olmadığını unutmamalıyız. Yapay tatlandırıcılardan uzak durmalıyız.
Meyve tüketirken bile fazla miktarda fruktoz yüklü olanlar (incir, üzüm, karpuz) yerine diğerlerini (elma, portakal, mandalina) tüketmeli, meyve suyu konsantrelerini yüzde 100 saf da olsalar makul miktarlarda içmeliyiz.
Ölçüsüz ve dikkatsiz şeker tüketiminin bizi de çocuklarımızı da hasta edeceğini lütfen unutmayalım.



………………………

İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü'nde yapılan bir araştırma, birçok hastalığın oluşum ve gelişiminde risk azaltıcı etkisi olan antioksidanın insanının vazgeçilmez içeceği olan çayın balla tatlandırılması durumunda antioksidan değerinin arttığını ortaya koydu.
Yazının devamı aşağıdaki linkte



http://www.sentezhaber.com/ailesaglik/ba…eri-artiyor.htm

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

17

19.01.2011, 00:53

Hastalar risalesinde hic seker yemeyin yazmiyor.

yani sekeri seven keyfine baksin.

da seker hastasi olma riski olanin seker yememesi yerindedir.

18

19.01.2011, 14:42

evde yapılan kek-pasta vb.yiyecekleride mi yemiyelim?
risale-i nur;ıslah eder,ifsad etmez,imar eder,harap etmez,mesud eder,perişan etmez.


19

20.01.2011, 17:59

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
19 Ocak 2011
Can boğazdan gelir de, gider de…
Onun için,
Az ye çok yaşa!

Sağlıklı yaşlanıp zinde ve formda bir hayat sürmenin amacı, “daha az hastalanmak” ve kısmetinizde varsa “daha uzun yaşamak”tır.

Yaşlanma üzerine yapılmış bin araştırma varsa, 999'u şunu gösteriyor: Bir; iyi yaşamak ve güzel yaşlanmak istiyorsanız her şeyden önce beslenmenize dikkat edin. İki; mutlaka aktif, hareketli bir hayat sürün.
İyi yaşlanmanın iyi beslenmeyle ilişkisini şimdiye kadar “daha çok yemek” şeklinde anladık, yani yanlış yaptık. Çünkü bu çok olumsuz sonuçları olan ciddi bir yanılgıydı.
Daha çok yemek yalnızca kilo aldırmakla kalmıyor, kan yağlarını yükselttiği, şeker hastalığına zemin hazırladığı, kan basıncını artırdığı, bağışıklık sistemini baskıladığı, kısacası vücutta iyi yaşlanmak adına ne kadar fonksiyon varsa hepsini zora soktuğu için tersine zarar bile verebiliyor.
“İyi beslenmek, protein, karbonhidrat ve yağları dengeli kazanmak, mineral, vitamin ve antioksidan yüklü besinleri daha sık tüketmek, besin seçimi yaparken temiz, kimyasallarla kirlenmemiş, taze, doğal olanlarını yemeye çalışmak...”
Bunların tümü önemli ama en az bunlar kadar önemli olan bir şey daha var: Kalori kısıtlaması!

CAN BOĞAZDAN GİDEBİLİR DE...

Çok yaygın bir deyimimiz var: “Can boğazdan gelir”. Oysa, bu “ye yavrum ye!” yaklaşımı her yaş için (genç de olsanız) aslında yanlış ve tehlikeli bir anlayış. Özellikle yaş 40'ı geçince, hele bir de 50'ler virajına girince “can boğazdan gelmiyor, gidiyor!”.
Eğer yaşlanmanın yavaşlatılması, daha sağlıklı ve kaliteli hale getirilmesi için kutsal bir formül arıyorsanız, bunun birinci maddesinin “daha az yemek” yani kazanılan kalorileri kısıtlamak olduğunu lütfen unutmayın.
Biz yaşlandıkça bedenimizin kalorileri yakma, taşıma, depolama ve işleme yeteneği de azalıyor. Bu nedenle yaşımız ilerledikçe vücudumuza giren her kalorinin değerini sorgulamamız gerekiyor. Biz kalorileri kısıtladıkça metabolizmamız daha az yükleniyor. Daha az sayıda serbest radikal oluşturuyor ve metabolizmamız daha verimli çalışıyor.

NE YAPMALI?

Kalori kısıtlaması kan şekerini düşürdüğü, insülin dalgalanmalarını engellediği için damarlara adata bir ilaç gibi geliyor.
Kalori kısıtlaması, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Vücudun kolesterol, trigliserid ve diğer yağlarla ilgili dengelerini iyileştiriyor. Kan basıncının yükselmesini önlemede de önemli katkılar sağlıyor. Tabii ki kilo kazanımını azalttığı için de önemli bir faydası var.
Eğer iyi yaşlanmak istiyorsanız, hangi yaşta olursanız olun “aşırı beslenme” veya “gereksiz yere kalori tüketme” yanlışından hemen vazgeçin.
Ve yukarıda söylediğimiz şu cümleyi kulağınıza küpe yapın: “40'ından sonra can boğazdan gelmez, olsa olsa gider!”

Balık da yiyin!

Çok sık yazıp çizsek, faydalarını çok sık tekrarlasak da halkımız yeteri kadar balık yemiyor. Bu, biraz balıkla tanışıklığımızın yeni olması (eğitim eksikliği) biraz da balık üretimimizin azlığı (ve belki de balığı sevmememiz) ile ilgili bir sorun olmalı. Ayrıca balık yemek denince aklımıza genellikle arada bir yapılan “rakı-balık muhabbetleri” geliyor.
Tavuk tüketimi açısından da yüz güldürücü durumda olduğumuz söylenemez. Özelikle son birkaç yıldır tavuk üretiminde antibiyotikler, hormonlar ve diğer bazı kimyasalların kullanıldığının sıkça konuşulması doğal olarak hepimizde tavuk etine karşı bir tereddüt oluşturdu.
Biz kırmızı et yemeyi seviyoruz daha çok. Özellikle de kebaba bayılıyoruz. Evimizde “et” yoksa canımız sıkılıyor. Özellikle kadınlar “etsiz yemek pişirmek” konusunda isteksiz davranıyor.

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

20

20.01.2011, 18:52

Balik unutkanlik yapar, kuzu iyidir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir