Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

20.11.2009, 11:35

“Genetiği bozdurulmuş gıdalar” yönetmeliği… (1)

“Genetiği bozdurulmuş gıdalar” yönetmeliği… (1)

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Roma’daki Dünya Gıda Güvenliği zirvesinde dünyada açlığa, dünya zenginlerinin bencil ve israfçılığının ve bencilliğinin sebep olduğu belirtildi.

Gittikçe yaygınlaşan “domuz gribi”ne karşı aşı güvenliği tereddütleri, “açılım” atışmaları, yargıya havale edilen “belge” tartışmaları, Yargıtay’a uzanan dinleme skandalları, yeni “ihbar mektupları” ve diğer iç ve dış gelişmeler ortasında apar-topar çıkarılan “genetiği bozdurulmuş gıdalar”a dair yönetmelik, tartışmaları bir başka boyuta taşımakta…

Aylardır hükümetin bu hususta Meclis’e bir yasa tasarısı sevk edeceği beklenirken, alelacele yasa olmadan çıkarılan “yönetmelik”le, daha baştan genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların ve ürünlerin ithalatını, işlenmesini ve ihracatını serbest bıraktırmakta…

Her ne kadar Tarım Bakanlığından yapılan açıklamalarda amacın “genetiği değiştirilmiş gıdalar”ın kontrol ve denetimi” olduğu bildirilse de, 26 Ekim’de Resmî Gazete’de yayınlanan ve peşinden yürürlüğe giren yönetmeliğin, “genetiği bozdurulmuş gıdalara” ülkenin kapılarını açtığı, evvelâ “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” isminden anlaşılıyor.

GDO’lu gıdaların ve ürünlerin engellenmesi için değil, tam tersine ithal ve tüketiminin esas alındığı, yönetmeliğin metninden açıkça okunuyor…

YÖNETMELİK, GDO’LU GIDALARI YASAKLAMIYOR, “DÜZENLİYOR”!

Meselâ, “izin koşulları” başlığı altında, “Genetiği değiştirilmiş gıda ve yemlerin işleme ve tüketim amacıyla ithali, piyasaya sürülmesi, tescili, ihracatı ve transit geçişleri”nin yönetmelikle genel hükme bağlanması ve “yönetmelik kapsamındaki ürünler için GDO ya ilişkin ek bir belge aranmaması” bu gerçeği ortaya koymakta.

Keza yönetmelikte, öncelikle “izin verilen GDO ve diğer GDO’larla ilgili bilgileri Bakanlık internet sitesinde yayımlar” cümlesi de, GDO’lu ürünlerin ithalini, işleyişini ve piyasaya sürülmesinin sağlandığını ele vermekte.

Yine yönetmelikteki, “Bakanlık, GDO’lu gıda ve yemlerin ithalat ve ihracat kapılarıyla ilgili gerektiğinde düzenleme yapabilir” ibaresinde bu husus açıkça sırıtmakta. Yetkililerin, yönetmeliği savunurken bile “Yarın-öbürgün bir sıkıntı çıkabilir, garanti etmiyoruz” diye “şüpheli” konuşup güvence vermemesi de bu gerçeği su yüzüne çıkarmakta…

Ayrıca, “GDO’lu ürünlerin işlenmesi ve depolanması” başlığı altındaki maddede, “İthal edilen GDO ve ürünlerinin gıda veya yem maddelerinin üretiminde kullanılabilmesi için bu ürünlerin izin, ruhsat ve tescil başvuruları”nı düzenlemesi de, yönetmelikte halktan gerçeğin gizlendiğini göstermekte.

Bir diğer husus, “GDO’lu gıdalar”ın ithalinde inceleneceğinin, ancak yönetmelikte yazıldığı şekliyle bu ithal ürünlerin “GDO’lu olup olmadığı incelenmesi”nin ithal edenlerinin beyânına bağlı olduğunun yönetmelikte açıkça ikrar edilmesi.

Bütün bunların yanı sıra, örneğin yönetmeliğin “denetim ve kontrol”e dair 17. maddesinde, “GDO ve ürünlerinin denetim ve kontrolleri bu yönetmelik hükümleri ile birlikte ilgili mevzuata göre yapılır” ifadesi, genetiği bozdurulmuş gıdaların Türkiye’ye ithali, işlenmesi, piyasaya sürülmesi ve tüketimine artık bir engelin kalmadığının bâriz belgesi…

GDO’LU ÜRÜNLERİN İTHALİNİN GEREĞİ NEDİR?

Peki, daha “biyogüvenlik yasası” çıkarılmadan AKP hükûmetinin Meclis’i bypass ederek yasasız “genetiği bozdurulmuş gıda yönetmeliği”ni çıkarmasının gereği nedir?

Tarım Bakanı, yönetmeliğe göre “kanun tasarısı”nın Meclis’e sevk edileceğini ifâde edi-yor. Bu durumda insan ve çevre sağlığı için fevkalâde riskler taşıdığı bütün dünyada kabul edilen, kanserden kısırlığa, felçten çeşitli kalıcı hastalıklara ve ölüme sebebiyet veren “genetiği değiştirilmiş gıdaları” yasaklamak yerine “yasa”yla yasallaştırılmasının zorunluluğu nedir?

Tarım ilâçlarını ihtiva eden, böcek ilâcını ve birçok kimyasal maddeyi ve virüsü içine alan, yaratılıştaki mükemmel, sağlam ve fıtrî yapısı bozdurulmuş ve bağışıklık sistemini alt üst edip yok eden bu “genetiği değiştirilmiş gıdalar”a bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin ne ihtiyacı var?

Sonra mevcut durumda bile doğru dürüst denetimleri yapamayan Tarım Bakanlığı, tamamen bir zehirden ibaret olan bu “bozdurulmuş gıdalar”ın pazarını ve piyasasını nasıl ve hangi personelle kontrol edecek?

Belirlenen “üç laboratuvar,” Türkiye çapında bütün bu ürünlerin kontrol ve analizini nasıl yapacak? Zararlı maddelerle “genetiği bozdurulmuş,, insan, hayvan ve bitki sağlığını bozan, ekolojik dengeyi altüst eden ve çevreyi kirleten toksit ve zehirli etki yaptığı belirlenen bu ürünleri teste yetecek mi?

Gerçekten, hazırlanan yönetmelikte bile “GDO’lu gıda ve yemin risk değerlendirmesinin sonucuna göre insan veya hayvan sağlığındaki olumsuzluğu”nun belirtilmesine karşılık, bu “zehirli” gıda ve ürünlerin yurda girişini, satılmasını ve tüketilmesini aynı yönetmelikle “düzenlemek” ne tür bir mantığın eseri?

AKP hükümetinin, ille de bu gıdaları ithal etme ve halka yedirme “mecburiyeti” mi var? Varsa buna nasıl “egemenlik” ve “vesâyetsiz politika” deniliyor? Gerçekten, tıpkı Mahkemeden dönen “mayın yasası” gibi, hükümetin “genetiği bozdurulmuş gıdalar”da ısrar etmesinin sebebi nedir?

Anlamak mümkün değil…

20.11.2009


2

20.11.2009, 11:39

CEVAP: “Genetiği bozdurulmuş gıdalar” yönetmeliği… (1)



AKP hükümetinin, ille de bu gıdaları ithal etme ve halka yedirme “mecburiyeti” mi var? Varsa buna nasıl “egemenlik” ve “vesâyetsiz politika” deniliyor? Gerçekten, tıpkı Mahkemeden dönen “mayın yasası” gibi, hükümetin “genetiği bozdurulmuş gıdalar”da ısrar etmesinin sebebi nedir?

Anlamak mümkün değil…

20.11.2009


Pirinçte koruma sözde, üretici sahipsiz kaldı

Helin Pirinç'in usulsüz gelir elde ettiği iddialarıyla gündeme gelen pirinç ithalatında referans fiyat uygulanması kararının yasal temeli olmadığı ortaya çıktı.

Hükümetin pirinç üreticisini korumak için ithalata getirdiği "ton başına 570 dolarlık referans fiyat" uygulamasının yasal temele dayanmadığı iddia edildi. Mısır'dan 305 dolara pirinç ithal ederek "usulsüz kazanç" elde ettiği öne sürülen Mehmetoğlu A.Ş., "570 dolar fiyatın dayanağı yok. Hiçbir mevzuatta ve yönetmelikte bundan söz edilmiyor. Bize özel bir şey yapılmadı. Diğer firmalarda haklarını bilselerdi" dedi. Trakya Çeltik Üreticileri Derneği Başkanı Gürsel Şimşek ise "Uygulamalar ve istismarlar yüzünden olan üreticiye oluyor. Koruyoruz diye getirilen referans fiyatın dayanağı yok. Hasat döneminde izin verilen ithalat ise fiyatları tepe taklak etti. Üretici zor durumda" diye konuştu.

Türkiye'de çeltik üretimi 600-650 bin, pirinç ise 380 bin ton. Üretimin tüketimi karşılamaması nedeniyle yıllık 150-200 bin ton pirinç ithal edilmesi gerekiyor. Belli dönemlerde ithalata izin veriliyor. Dünya fiyatlarının Türkiye'den düşük olması nedeniyle ithalatta yerli üreticiyi korumak isteyen hükümet, bazı koruyucu tedbirler alıyor. 2004 yılından itibaren Tarifeli Kontejan uygulamasına başlayan hükümet, ithalatı yapacak firmaya yerli üreticiden de belli oranda pirinç almasını zorunlu kılıyordu.

Bu uygulama 2006 sezonunda pirinç ithalatında önemli bir yere sahip olan ABD Pirinç İdaresi'nin Türkiye'yi Dünya Ticaret Örgütü'ne şikayeti üzerine yılın ilk aylarında değiştirildi. Bu değişikliğe göre Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in mart ayındaki ABD ziyaretinden sonra nisan ayında ithalata izin verildiği açıklandı. Ancak 1 Ağustos tarihine kadar hiçbir firmaya pirinç ithalatı yapması için izin verilmedi.

Tarım Bakanlığı'nın yeni düzenlemesinde artık yerli üreticiden alım şartı kaldırıldığı gibi ithalatın pirincin bollaştığı hasat dönemine denk getirilmeme kuralı da bozulmuş oldu. Hükümet bu kararların üreticiyi sıkıntıya sokmaması için bir tek ton başına 570 dolar "referans fiyat" getirdiğini açıkladı. Referans fiyatın uygulanması ise ithalat fiyatı ne olursa olsun 570 dolar üzerinden yüzde 43 vergi olarak belirlendi. Ancak vergilendirmenin Dış Ticaret Müsteşarlığı'na bırakıldığı uygulama için Resmi Gazete'de yayımlanan ya da Bakanlar Kurulu'ndan herhangi bir karar açıklanmadı. İthalatta son günlerde gündeme gelen tartışmanın özü de buna dayanıyor. AKP Balıkesir Milletvekili Turan Çömez'in Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen'in cevaplamasını istediği soru önergesinde "Bir firmanın İskenderun Gümrüğü'nden top başına 570 yerine 305 dolar vergi ödeyerek Mısır'dan 42 bin ton pirinç ithal ettiği ve bu sayede 5 milyon dolar usulsüz kazanç sağladığı" öne sürülüyordu. Çömez'in iddialarına konu olan firma Helin markalı pirinç ticareti yapan Mehmetoğlu Dış Ticaret A.Ş.'nin Genel Müdürü Abbas Yaşar, iddiaların gerçekçi olmadığını belirterek "Yasal olmayan hiçbir şey yapmadık" dedi. Usulsüz kazanç sağlamadıklarını aksine 570 dolar üzerinden ödeyecekleri vergi için "teminat mektubu" verdiklerini dile getiren Yaşar, bu mektubu vermelerine karşın uygulamanın yasal olmadığını ve bu parayı geri alacaklarını savundu.

Yaşar'ın bu konuda dayandığı nokta ise "mevzuat boşluğu." Çömez ilgili gümrük müdürlüğüne bu firma bu fiyata ithalat yaptı mı diye sorsa evet cevabı alırdı" diyen Yaşar, şöyle devam etti:

"Gümrük Kanunu ve Anayasa'nın 73'üncü Maddesi'ne göre vergiler kanunlarla konur ve kaldırılır. 570 dolar gibi referans fiyat dayatılamaz. Neye göre belirlendiği belli değil. Ortada sadece Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın yazısı var. Gümrük İdaresi'nin işlem yapması söz konusu değil. Ben 305 dolardan satın aldığımız açık. Malı alabilmek için 570 dolardan teminat mektubu verdik ama geri istiyoruz. İşlemler devam ediyor. Teminatı da geri alacağız. Bize özel bir uygulama olmadı. Diğer firmalar da alış ve satışta haklarını bilselerdi. Kanunları bilmemek mazeret değil. 570 dolar kanun diye biliyorlar oysa kanun değil ki."



Davayı kazanırlar üretici ortada

Trakya Çeltik Üreticileri Derneği Başkanı Gürsel Şimşek ise hasat dönemine denk gelen ithalatla fiyatların gerilediğini ve üreticinin sıkıntılı günler yaşadığını söyleyerek, ithalatın haksız olduğunu açıkladı.. Mısır'dan getirilen pirinç yüzünden yerli ürünün hasat döneminin de etkisiyle 1.1 YTL'den 90 Ykr'ye gerilediğini dile getiren Şimşek, "Uygulamalar ve istismarlar yüzünden olan üreticiye oluyor. Koruyoruz diye getirilen referans fiyatın dayanağı yok. Bu sektördeki tüm kesimler hükümete güvenini tamamen yitirdi. Üretici yaşanan sıkıntılar yüzünden 60-70 milyon YTL zarar etti" diye konuştu. Mehmetoğlu AŞ'nin hükümete dava açsa kazanabileceğini dile getiren Şimşek, "Bu konuda bir çözüm bulunmalı. Referans fiyat olmalı ancak sağlam temellerle. Tüm tarım ürünleri bu nedenle tehlikede" dedi. Pirinç ticaretiyle uğraşan Mehmet Reis ise referans fiyatının üreticiyi korumanın yanı sıra devleti de koruduğunu öne sürerek "Bu uygulama sürmek zorunda. Eskiden 400 dolardan alınan pirinç 200 dolardan gösteriliyordu. Buna göre vergi yatırıyordunuz. Bu da haksız rekabete neden oluyordu. Böyle bir karar alındıysa uygulanmak zorunda. Yasal çerçevede sorun yok" dedi.

gidasanayii.com

KAYNAK: REFERANS GAZETESİ Selma Şimşek Bektaş





3

20.11.2009, 11:49

Helin marka firması neden Mırsır'dan usulsüz ithal yapıyor?

Çünkü orda ucuz da ondan..Yalnız pirinç değil o markanın (tabii Konya şeker dışında, diğer markaların nerden ne getirttiğini bilmiyoruz) toz şekeri de şaibeli sâir ürünleri de..

Neden, ne var işte bir müslüman ülkeyle ithalat yapmak suç mu?

Normal şartlarda suç değil tabi ki..Fakat söz konusu ülke Mısır olunca şaibe başlar.

Çünkü Mısır ABD ürünlerinin gümrüksüz giriş yaptığı ülkelerden..

Yâni genetiği bozuk tüm ABD üretimi gıdalar çöp gibi yığınak yapılmış o ülkeye..

Üç kuruş için de bizdeki bir kesim çakal, sanki usulsüz ithalden Türkiye'den kazandıkları yetmiyormuş gibi, getirdikleri malın da en adisini lâyık görüyorlar ithalde..

Aslında her firmanın Tüketici hakları dahilinde, paketlediği her ürünün tohum menşeini bile pakette yazma mecburiyeti vardır..

Bizde -tüketici- haklarını bilmeyince, neyi paketleyip karnımıza doldurdukları da belli olmuyor işte böyle..



4

07.12.2009, 09:52


“Genetiği bozdurulmuş gıdalar” yönetmeliği… (2)


Apartopar çıkarılan yönetmeliğin, ciddî sakıncalar taşıdığı uzmanlarca belirtiliyor. Ziraat ve gıda mühendisleri, gofretten çikolataya, hazır çorbadan paketlenmiş ürünlere kadar birçok yiyecek ve içeceğin içine konulan, “genetiği değiştirilmiş gıdalar”ın, zararlarını ve risklerini sayıyorlar…

Yönetmeliğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, bundan böyle Türkiye’de “genetiği değiştirilmiş (bozdurulmuş) gıdalar”ın Türkiye’ye girişinin ve üretilmesinin önünde hiçbir engel kalmamakta.

İstastikler, dünyada üç milyon ton kimyasal ilâç olduğu yönünde. İşin garibi, hazırlanacak “yasa” da, alelacele çıkarılıp yayınlanan yönetmeliğe göre hazırlanacak. Böylece, Tarım Bakanı, “Ben GDO’lu ürünleri yemem” derken, diğer yandan “çekidüzen vermek” perdesinde, bu gıdaların ithalinin ve üretilmesinin önü açılmakta. Zira yönetmeliğe GDO’lu gıdalara açıkça “kısmî izin” verilmekte.

Hangi merkezlerde ne denli etkin denetleneceği bir yana, “GDO yönetmeliği”ni savunan hükûmetin bir diğer gerekçesi de, “izin verilecek gıdalar”ın “binde 9 oranında genetiği değiştirilmiş olacağı” iddiası.

Oysa dünyada tartışılan konu, sıkı bir denetim olsa bile “binde 9”un da ciddî riskler ve tehditler taşıdığı, insan sağlığına ve çevre tahribine büyük tehlikeler oluşturduğu yönünde. Ne yazık ki hükûmet bunu da halktan gizlemekte ve konu göz göre göre saptırılmakta.

TÜRKİYE’NİN GDO’LU GIDALARA NE İHTİYACI VAR?

Antibiyotik başta olmak üzere ilâçların insan bünyesi ve canlılar üzerindeki etkisini ve bağışıklık sistemini yok eden, kanser, erken doğum, felç ve çeşitli hastalıklara yol açtığı tespit edilen “genetiği değiştirilmiş gıdalar”ın, bebeklere yasaklandığı ve bebek mamalarına konulmadığı Tarım Bakanlığı yetkililerince açıklanıyor. Sonra da bu “GDO’lu gıdalar” serbest bırakılıyor.

Peki, devlet ve kamu otoritesi niçin var? Anayasa’nın korunmasını devlete ve hükûmete yüklediği halkın sağlığını açıkça tehdit eden ve nesiller boyu büyük tahribat yapacak, tohumları, toprakları bozacak “genetiği değiştirilmiş gıdalar”a karşı tedbir alacağı yerde, hükûmetin “ithali”nin ve “piyasaya sürülmesi”nin önünü açmasının nedeni nedir?

Gerçekten, sâdece “bebek mamaları”na konulmasının engellenceğinin duyurulduğu bu gıdaları, hamileler ya da emziren annelerin yemesi durumunda ne olacak? Serâpa zarar ve hastalık taşıdığı neden kamuoyundan saklanıyor? Sonra, AB’nin engellemekte zorlandığı bu “bozdurulmuş gıda” tahribatını Türkiye nasıl engelleyecek? Yolgeçen hanına dönen Türkiye gümrüğünden nasıl ayıklanacak? ABD’nin isteğiyle yeni yönetmeliğe göre bir ürünün üstüne “genetiği değiştirilmiş organizma yoktur” ibâresini koymak yasak olduğuna göre, halk nasıl ayırt edecek?

Diyelim ki “paketlenen” gıdalara sıkı bir denetim getirildi; bu durumda meyve ve sebzelerin “genetiği değiştirilmiş organizma”lı olup olmadığı nasıl anlaşılacak?

Sahi, bir tarım ülkesi olan ve dünyada kendi kendine yetebilecek ülkelerin başında gelen Türkiye’nin “genetiği bozdurulmuş gıdalar”a ne ihtiyacı var? Değilse, hükûmet neden vatandaşları riske atan; insanların sağlığını bozan GDO’ların ithalini ve üretimini meşrulaştırmakta?

Yabani otlara ve böceklere karşı böcek ilâcı enjekte edilen, bitkileri öldüren, asidik zehir salgılayan, kısır tohumla her ekimde kendinden almaya mecbur eden şifreleri değiştirilmiş zehirli gıdalara, Türkiye’nin ne ihtiyacı var?

AKP HÜKÛMETİ, NEDEN GDO’DA ISRAR ETMEKTE?

GDO’ların en çok olduğu pamuk, kanola, soya, mısır başta olmak üzere genetiği bozdurulmuş gıdaların üretiminin yüzde 99’unun Amerikan firmalarınca üretildiği bilinmekte. Çoğu uluslararası Yahudi sermayesindeki şirketler, çoktan bunun tekelini oluşturmuş. Amerika’da bile tıbbî hatadan ve bu tür ilâçlardan resmî rakamlara göre 250 bin, gayr-ı resmî 800 bin insanın hastalandığı bildiriliyor.

Çoğu ABD’nin ihraç ettiği ve Dünya Ticaret Örgütünü kullanarak dünya piyasalarına pazarladığı bu ürünlerin AB’ye rahatça girdiği de doğru değil. Uluslararası firmalar zorlamasına karşı AB, 2002 yılından yaptığı düzenlemelerle bu gıdaların ithalini ve piyasaya sürülmesini yasaklamış, engellemeye çalışıyor.

İnsanları GDO’lu ürünlerle hastalığa sürükleyip, ardından bunun ilâcını piyasa süren, para ve menfaat endeksli çoğu Amerikan ve çıkarcı Batı ilâç holdinglerinin insanlığı felâkete atan bu dehşetli “ticaret” komplosuna karşı başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, bütün dünyada etkin tedbirler alınırken, hükûmet, neden bu yönetmeliği çıkarmakta?

AKP hükûmetinin “genetiği değiştirilmiş gıdalar”ı üreten ve pazarlayan uluslararası tekelleri, önemli bir kısmı Yahudi lobisine çalışan ve ifsad komitelerine finansörlük yapan Amerikan ve diğer yabancı küresel şirketleri, memnun etme mecburiyeti mi var?

Kısacası, İsrail firmalarının önde geldiği uluslar arası ecnebi şirketlerine sınırdaki toprakları “kiralatma ihâlesi”yle 44 yıllığına kullandırma yasasında olduğu gibi AKP hükûmeti, niçin bu yasada ısrar etmekte?

Doğrusu merak konusu…

21.11.2009


Bu konuyu değerlendir