Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

11.12.2010, 13:01

“Uzun bir ayrılıktan sonra” Eşref Edip’i rahmetle anarken

“Uzun bir ayrılıktan sonra” Eşref Edip’i rahmetle anarken


<img src="http://www.yeniasya.com.tr/2010/12/11/resim/es.jpg" align="left" />


Risâle-i Nur okuyan ve Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatını merak
eden hemen herkes, “Tarihçe-i Hayat”ta yer alan “Tahliller”in ilki olan
“Uzun bir ayrılıktan sonra” başlıklı yaklaşık 4 sayfalık ‘tahlil’i (s.
540) de bilir.

1952 yılında yazılan ve her defasında beğenerek okunan bu coşkulu
tahlilin altında “Eşref Edip” imzası var. İşte bu tahlile imza atan
merhum Eşref Edip Fergan, 1882 yılında Serez’de doğmuş ve 15 Aralık 1971
yılında İstanbul’da Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş. Vefat yıldönümü
vesilesiyle bu kuvvetli kalem sahibini rahmetle anıyoruz.

HAYATI HAKKINDA

İsterseniz önce Eşref Edip merhumla ilgili olarak ‘ansiklopedik bilgi’leri hatırlayalım:

Eşref Edip Fergan (d. 1882, Serez – ö. 15 Aralık 1971, İstanbul), gazeteci ve hukuk doktoru.

Mehmed Akif’in şiirlerini yayımladığı “Sırat-ı Müstakim” (sonraki
adıyla Sebilürreşâd) adlı derginin sahibidir. 1908’den başlayarak
1966’ya kadar çeşitli aralarla 58 yıl boyunca 1107 sayı bu dergiyi
yayımlamıştır. Kurtuluş Savaşı sırasında dergi yoluyla millî mücadele
hareketini desteklemiştir. Hayatı boyunca batı yanlısı fikirlere karşı
İslâmî düşünceleri savunmuş.

Ailesi ve öğrenimi: 1882’de Selanik’e bağlı bir sancak merkezi
olan Serez’de dünyaya geldi. Babası İslâm Ağa, annesi Nefise Hanım’dır.
Sıbyan mektebini ve Rüştiyeyi Serez’de okudu. Öğrenimini İstanbul’da
Mekteb-i Hukuk’ta sürdürdü. Bir yandan da Çemberlitaş’taki Atik Ali Paşa
Camii’nde medrese derslerine devam etti. Bu yıllarda tanıştığı Ebül’ula
Mardin ve Mehmed Âkif ile dostluğunu ömür boyu sürdürdü.

Yayıncılık yönü: Manastırlı İsmail Hakkı Efendi gibi dönemin
tanınmış vaizlerinin vaazları ve Mekteb-i Hukuk hocalarının ders
notlarından yaptığı derlemeleri yayımlayarak yayın hayatına başladı.
1908’de çıkarılmaya başlayan Sırat-ı Müstakim adlı derginin
kurucularından birisi oldu. Bu haftalık dergi, İslâm Birliği
düşüncesinin yayın organı idi. İlk 182 sayıyı Ebül’ula Mardin ile
birlikte yayımladı. Ebül’ula’nın üniversitede ders vermeye başlaması
üzerine dergiyi tek imtiyaz sahibi olarak yayımlamaya devam etti. 183.
sayıdan itibaren derginin adı “Sebilürreşad” olarak değişti.

Eşref Edip, I. Dünya Savaşı yıllarında İttihad ve Terakki
yönetiminin bazı faaliyetlerini sert bir şekilde eleştirdi. Bu sebeple,
1916’dan 1918 yılının ortalarına kadar bir buçuk yıl süreyle
Sebilürreşâd’ın yayımına ara vermek zorunda kaldı. Savaştan sonra
Sebilürreşâd’ı işgal altındaki İstanbul’da tekrar yayınlamaya başlayan
Eşref Edip, başta Abdullah Cevdet olmak üzere “asrîlik” ve “Garpçılık”
taraftarları ile mücadeleye devam etti.

Millî mücadeleye katkıları sebebiyle Ankara’ya davet edilip Âkif
ile birlikte Taceeddin Dergâhı’na yerleşen Eşref Edip, 3 Şubat 1921’den
itibarense dergiyi Ankara’da çıkarmaya başladı. Dergide Mehmed Akif’in
yurdun değişik yerlerinde verdiği vaazların metinlerini yayımlayarak
millî şuurun uyandırılmasına katkıda bulundu.

Ankara’da bulunduğu sırada Mehmed Âkif, Bediüzzaman Said Nursî ve
Şeyh Ahmed Sunûsî ile birlikte Sivas’ta bir İslâm şûrasının toplanması
çalışmalarına katılan Eşref Edip, Millî Mücadele’nin kazanılmasından
sonra tekrar İstanbul’a döndü ve yayın faaliyetine burada devam etti.

Eşref Edip, Cumhuriyetin ilânından sonra hızlanan batılılaşma
hareketine şiddetle muhalefet etmekteydi. Sebilürreşad’ı İslâmî düşünce
doğrultusunda yayınlamayı sürdürdü. Şeyh Said hadisesi üzerine birçok
gazete ve dergiyle birlikte Sebilürreşâd da kapatıldı. Eşref Edip
tutuklanarak Şark İstiklâl Mahkemesi’ne gönderildi. Önce Ankara, sonra
da Diyarbakır’da yargılandı. Sebilürreşâd’ın yayımını durdurmak şartıyla
13 Eylül 1925’te serbest bırakıldı.

Çok partili dönem: Eşref Edip, Türkiye’de çok partili hayata
geçiş safhasındayken Sebilürreşâd’ı yeniden yayımlamaya başladı.
Sebilürreşâd’ın Mayıs 1948’de başlayan yayımını Şubat 1966’ya kadar 362
sayı devam ettirdi.

Vefatı: 15 Aralık 1971’de vefat etti, Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.

“ACABA BU ZÂT YAŞIYOR MU?”

(1. Sayfa'dan devam)

YENİ Asya ve İttihad’da da yazıları yayınlanan Eşref Edip
merhumun “tahlil”inini okuduğum ilk yıllarda, “Acaba bu zât yaşıyor mu?”
diye merak etmiş ve bilenlere sormuştum. Vefat ettiğini öğrendiğimde de
“Keşke bu zâtla tanışmış olsaydım” diye hayıflandığımı hatırlıyorum.
Tıpkı, Tarihçe-i Hayat’a ‘Önsöz’ yazan merhum Ali Ulvi Kurucu gibi. “Bu
önsöz, Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlim tarafından
yazılmıştır” notunu okuyunca, “Bu zât her halde vefat etmiştir” diye
düşünmüştüm, ama merhum Kurucu’nun o tarihlerde (1980’ler) hayatta
olduğunu ve Suudi Arabistan’da yaşadığını öğrenince “Acaba görüşme nasip
olur mu?” diye düşünmüştüm. Merhum Kurucu ağabeyimizle, İstanbul’a
geldiğinde (1990 sonrası) görüşmek nasip olmuştu.

Eşref Edip 1952 yılında yazdığı bu meşhur ‘tahlil’inde “Üstadla
tanışmamız kırk seneyi geçti” diyor. Demek ki, Eşref Edip merhum,
Üstadla bir değil, çok defa görüşmüş. Bediüzzaman’ı anlattığı aynı
tahlilde, “Bütün hedefi iman ve Kur’ân” tesbitini yapmış.

“Devr-i Saadet’te, Müslümanlığın ilk kuruluş zamanlarında
olsaydı, Hazret-i Peygamber, Kâbe’deki putların parçalanması vazifesini
ona (Bediüzzaman’a) verirdi. Şirke ve putperestliğe o derece düşmandır”
tesbiti de Eşref Edip’e ait.

“Uzun bir ayrılıktan sonra” başlığıyla harika bir tahlil kaleme
alan ve Sebilürreşad gibi paha biçilmez dergiler yayınlayan “kıymetli
mücahid gazeteci” yeni nesillerce ne kadar tanınıyor, biliniyor? Bu
konuda iyi bir imtihan vermediğimizin farkında mıyız? Yoksa, sahip
olduğumuz değerlerin kıymetini vefat edince dahi bilmiyor muyuz?

Geçen günlerde bir gazeteci arkadaşımız arayarak “Eşref Edip’i
vefat yıldönümünde mezarı başında anmak istiyoruz. Ama mezarının yerini
bilenleri de bulamadık. Yardımcı olabilir misiniz?” dedi. Doğrusu,
şimdiye kadar bu merhum “kıymetli mücahid gazeteci”nin mezarına gitmemiş
olmaktan dolayı kendimi de ayıpladım. Hemen, bilmesi muhtemel bir iki
büyüğümüze sorduk. Cenazesine katılanlar bile mezar yerini tam olarak
hatırlayamadı. Sonra, yaptığımız bir araştırmada “Edirnekapı’daki
Sakızağacı Mezarlığı”nda olduğunu öğrendik. İlk fırsatta bu mezarlığa
giderek ‘yetkililere’ sorduk ve mezarın “1. Ada, 254 nolu mezar”da
olduğunu öğrendik. Mezarlığı gezerek mezar yerini tesbit edip
fotoğrafladık.

Ancak mezar taşındaki ‘vefat tarihi’ ile kayıtlardaki tarih
arasında fark olduğunu da bu vesileyle öğrenmiş olduk. Mezar taşında
“Eşref Edip(e) Fergan” yazılmış. Maalesef ismi bile doğru yazılmamış,
Edip yerine Edibe olarak yazılmış; ancak daha sonra ‘E’ harfi
silinmiş... Mezar taşına dikkatle bakıldığında bunu anlamak mümkün. Aynı
mezar taşında vefat tarihi olarak da “10.12.1971” yazıyor. Evet, cenaze
namazı 15 Aralık’ta kılınmış, ama mezar taşındaki bilgiye göre vefat
tarihi 10 Aralık 1971. Acaba, vefatı ile defin günü arasındaki süre
niçin uzun? Bunu şimdilik bilemiyoruz.

Eşref Edip’le ilgili olarak elbette söylenecek çok söz var.
Nihayetinde, o da, tıpkı Bediüzzaman gibi üç devrin büyük çalkantılarına
şahit olmuş doksan senelik bir ömrün sahibi. Ama şimdilik bu kadarla
kifayet ediyor, “kıymetli mücahid gazeteci” Eşref Edip Fergan’ı bir defa
daha rahmetle anıyoruz.

Kaynaklar:

- wikipedia.com

- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 1994

Bediüzzaman onun için ne demişti?

Bediüzzaman talebelerine yazdığı bir mektubunda şu ifadelere yer
vermektedir: “Eşref Edip kırk seneden beri iman hizmetinde benim
arkadaşım ve Sebilürreşad’da makale yazan ve şimdi vefat eden çok
kıymetli kardeşlerimin mümessili ve hakikî İslâmiyet mücahidlerinden bir
kardeşimdir. Ve Nurun bir hâmisidir…” (Emirdağ Lahikası, s. 281). Bunun
yanında, ayrı bulundukları zamanlarda, İstanbul’a giden talebelerine
Eşref Edip’i ziyaret edip selâmlarını iletmelerini tembihleyen
Bediüzzaman, ona verdiği değeri müşahhas bir şekilde gösterdi. Selâmı
götüren ve kendisiyle görüşen Mustafa Sungur, Eşref Edip’in duyduğu
memnuniyeti ve gösterdiği alâkayı hatıralarında nakletmektedir.
(Necmeddin Şahiner, Son Şahitler 4, İstanbul 1994, s. 35-37).
[http://www.risaleinurenstitusu.org]

Eşref Edip Fergan

MAHİR İZ'in 23 Aralık 1971 tarihli Yeni Asya’da "Eşref Edip Fergan" başlığıyla yayınlanan yazısı:

Kaybolan kıymetlerin arkasından yazılan mersiyeler, fazilet
örneğini gelecek nesle göstermek içindir, insanın insan olarak birçok
eksikleri, olgunlaşmamış tarafları, herkese benzemeyen hususiyetleri
olabilir. İnsanoğlu nedense hemcinsinin önce eksik taraflarını, şahsî
hüviyetini görür ve inceler. Hükmünü de ona göre verip geçer.

Halbuki cemiyet hayatında bir insanın bakılacak, tahlil edilecek,
işlenip ortaya konulacak tarafı, işidir. Cemiyete olan faydasıdır.

Herkeste, normal beşerî münasebetlerde, dergâhın istediği kemali
aramak, hele asrımızda neticesiz bir yorgunluktur. Her devrin kendine
mahsus bir seli vardır. Çörçöpü kolaylıkla, dallı budaklı kütükleri
güçlükle sürükler. Hayat felsefesini sosyologlara bırakalım. Biz bugünkü
kayıplarımızı belki iş karakterine örnek olur düşüncesi ile tahlil
etmeye çalışalım.

Herkes, cemiyet hayatında haiz olduğu kabiliyeti meydana koyunca bilinir.

Eşref Edip Bey hemen bir asra yaklaşan ömrünün altmış yılını,
kanaatine, inancına tercüman olan kalemi ile geçirmiştir. Ne yorulmuş,
ne bıkmış, ne de üzücü ve ezici hâdiseler onu yolundan alıkoymuştur.

Genç yaşında daha hukuk mektebine devam ederken devrinin âlimleri
arasında tanınmış olan büyüklerin meclisine devam eder, derslerinde,
vaazlarında bulunur, notlar alır, istikbaldeki tasavvurlarına inkişaf
zemini hazırlardı.

KUDSÎ HİZMET

Meşrûtiyeti müteakip Hukuk Fakültesi profesörlerinden EBÜL ULÂ
MARDİNÎ Beyin yazı ailesi başkanlığında Kandilli Rasathanesi Müdürü,
yüksek matematik profesörü HOCA FATİN EFENDİ, BEREKETZÂDE İSMAİL HAKKI
BEY, Ayasofya Kürsi Şeyhi Reisül ulema ve sonradan ayan azası olan
Manastırlı İSMAİL HAKKI EFENDİ, İzmirli İSMAİL HAKKI BEY ve şair Mehmet
Âkif Bey ve emsali güzide ve mümtaz âlimlerimizle tesis ettiği (SIRAT-I
MÜSTAKİM) mecmuasını çıkardı. Bir müddet sonra daha zengin kadro ile
“SEBİL-ÜR REŞAD” adı altında neşriyatına devam etti. O, kıymetli
muharrirler, vefat gibi, rahatsızlık gibi mücbir sebeplerle ayrıldıkları
zaman yerlerini doldurmak için azamî gayret sarfederek boşluğu
hissettirmemeye çalışmıştır.

Millî Mücadeleden sonra gazetesini Anadolu’ya nakletmiş, büyük ve
kudsî hizmetine devam etmeye başlamıştır. Yanlışlıkla İstiklâl
Mahkemesine kadar sevkedilen ve her zaman olduğu gibi zimmet-i
tebriyeden müstağni bulunan o örnek ilmî mücahit son nefesine kadar
vicdanından aldığı emri ifadan bir an geri kalmamıştır.

Sebil-ür Reşad mecmuasının altmış yaşını doldurup kapanacağı
devre kadar tek başına kaldığı zamanlar olmuş, fakat yine bu
yalnızlıktan yılmadan ve korkmadan o tâkatfersa mesaisine devam
etmiştir. Safahat’ı birkaç kere bastırmış. Mehmet Âkif Beyin tercüme ve
nesirleri ile ilim ve edebiyat âlemini nurlara gark etmiştir.

Ayrıca tesis ettiği (Âsâr-ı İlmiye Kütüphanesi) ile ve bilhassa
merhum Ömer Rıza Doğrul Beye yaptırdığı tercümelerle birçok kıymetli
ilmî ve tarihî eserleri Millî Kütüphanemize hediye etmiştir.

1908 Meşrûtiyetinden evvel İKDAM gazetesi sahibi AHMET CEVDET
Beyin başladığı kıymetli neşriyatın daha muayyen ve mânevî sahada bir
örneğini merhum EŞREF EDİP Bey vermiş ve cidden çok kıymetli eserlerle
kütüphanelerimizi süslemiştir.

BİR HATIRA

Aramızda şöyle küçük bir hatıra vardır. Sekiz on sene evvel
kıymetli muharrir ve tarihçilerimizden İSMAİL HAMİ DANİŞMENT Bey
“Kur’ân-ı Kerimde Türkçe Kelimeler” başlıklı bir yazı neşretmişti. Ben
bu yazıya bir cevap verilmesini merhum üstad HASAN BASRİ ÇANTAY’dan rica
etmiştim. O da kendisinin yazacağını, fakat benim de yazmaklığımı
istedi. Ben yazarsam müsteâr isim kullanacağımı söyledim, kabul etti.


FARUK ÇAKIR cakir@yeniasya.com.tr

*******************************
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

12.12.2010, 09:31

merhum Eşref Edip Fergan, 1882 yılında Serez’de doğmuş ve 15 Aralık 1971
yılında İstanbul’da Rahmet-i Rahman’a kavuşmuş. Vefat yıldönümü
vesilesiyle bu kuvvetli kalem sahibini rahmetle anıyoruz.

allah rahmet etsin,ruhuna fatiha...
Biz nefse köle değil, Allaha kul olmaya geldik.

Bu konuyu değerlendir