Giriş yapmadınız.

1

10.09.2010, 09:48

Şekerci Handa Sual Sormaya Gelenler

Bediüzzaman'ın "Her suâle cevap verilir" levhâsı astığına bizzat şahit olan pek çok değerli ilim adamı vardır. Şimdi bunlardan bâzılarının hâtıralarına yer verelim.,

Cumhuriyet yıllarında Diyanet İşleri Müşâvere Kurulu azalığı yapan Hasan Fehmi Başoğlu o günleri şöyle anlatıyor:

"Ben zaman-ı Meşrutiyette Fatih medresesinde okurken Bediüzzaman adında bir gencin [Bediüzzaman o sırada otuz iki yaşlarında idi> İstanbul'a gelip bir handa yerleştiğini ve hatta odasının kapısına: 'Burada her müşkül hallolunur, her meseleye cevap verilir. Fakat suâl sorulmaz' diye levha astığını işittim. Böyle bir iddia sahibinin ancak bir mecnun [deli> olabileceğini düşündüm.
Bediüzzaman Hazretleri hakkında sitayişkâr tavsiyeler ve cemaatlerle ulemâ ve talebe gruplarının kendisini ziyaret ve hayranlıklarını işittikçe, bende de bir ziyaret arzusu yandı. Ve kat'i karar verdim ki, en güç ve en ince meselelerden sualler tertip edip sorayım. Ben de o zaman medresenin ileri gelenlerinden sayılıyordum.
Nihayet bir gece ilâhiyat ilimlerinden bahseden gayet derin ve bir kaç kitapta ifâde edilebilen bâzı mevzular seçerek suâl halinde hazırladım. Ertesi gün kendisini ziyarete gittim. Aldığım cevaplar çok acayip ve harika olmuştu. Sanki o akşam beraber imişiz ve kitaba beraber bakıyormuşuz gibi suallerimin cevaplarını tam olarak verdi. Ben tamamen mutmâin oldum ve yakînen anladım ki, onun ilmi bizim gibi kesbî değil, vehbîdir [Çalışarak kazanılan bir ilim değil, Allah vergisidir>


. ......


"Sonra bir harita çıkararak Şarkta dâru'l-fünun açılması icâbettiğini ve bunun ehemmiyetini izâh etti. O zaman Şarkta Hamidiye Alayları vardı. O suretle idâre ediliyordu. Şarkın bu şekilde idâre tarzının noksâniyetlerini ifâde ile mâarif, sanat ve fen noktasından Şarkın [Doğunun> uyandırılması lâzım geldiğini muknî olarak bize izâh ile, bu gayenin tahakkuku için İstanbul'a geldiğini anlattı ve diyordu ki: 'Vicdanın ziyâsı ulûm-u diniyedir. Aklın nuru fünûn-u medeniyedir. [Vicdan din ilimleri ile ışıklanır. Akıl da fen ilimleriyle nurlanır.>"

. ......

Bediüzzaman'a suâl soranlardan birisi de, Dehrî lakabıyla bilinen Hüseyin Kâmi Dehri (1878–1912) isimli,

âlimlerle yaptığı münazaralarla tanınan bir zâttı.

Bu zât Bediüzzaman'a sorduğu suâllerden tamamına istisnâsız cevap almıştır..

Münâzara sonunda da, "Ya şimdi Bediüzzaman da bana bir suâl sorarsa, ben ne yaparım?" diye telaşa kapılmış,

onun suâl sormasına fırsat vermeden müsâade isteyerek oradan uzaklaşmak isterken

Bediüzzaman kendisine hitâben şöyle demiştir:

"Kardeşim sen talebe misin, yoksa hoca mısın?"

Dehrî Efendi o telaş içerisinde, "Efendim ben talebeyim" demiş ve sür'âtle oradan ayrılmıştır.

. ......

Abdullah Enver Efendi ise Fatih Dersiamlarından Harbizâde Tavash Hasan Efendiden naklen şunları anlatmıştır:

"Fatih dersiâmlarından Harbizâde, Tavaslı Hasan Efendi, âlim ve muhterem bir zâttı.

Doksan yaşlarına kadar ömür sürdü. Hayatının son günlerine kadar ders okuttu.

Bir gün bile vazifeye gitmediği, derse gelmediği görülmeyen bir kimse idi.

Bu zât bütün hocalık hayatında bir gün derse gidememişti.

İşte o gün Hasan Efendi talebelerine hitaben:

'Bugün derse gelemeyeceğim.

Çünkü Şarktan Bediüzzaman lakabıyla anılan bir zât gelmiş.

Onun ziyaretine gideceğim' diyerek medreseden ayrılır.

Ve Şekerci Hanın da Bediüzzaman'ı ziyaret eder.

Ziyaretten sonra medresesine döndüğü zaman talebelerine

'Böylesi görülmemiştir. Böyle bir zât nâdire-i hilkattir.

Bu zat gibisi henüz gelmemiştir' diye hayret ve muhabbet [sevgi> hislerini ifâde eder."

. .....


Mısır Câmiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi, İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İslâm ulemâsı, Şeyh Bahît'ten bu genç hocanın (Bediüzzaman'ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahît de, bu teklifi kabul ederek bir münâzara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Câmiinden çıkılıp çayhâneye oturulduğunda, bunu fırsat telâkkî eden Şeyh Bahît Efendi, Bediüzzaman Said Nursî'ye hitâben:
"Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir?"

Şeyh Bahît Efendi Hazretlerinin bu suâlden maksadı Bediüzzaman Said Nursî'nin şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değildi. Zaman-ı istikbâle âit şiddet-i ihâtasını ve idâre-i âlemdeki siyâsetini anlamak fikrinde idi.
Buna karşı Bediüzzaman'ın verdiği cevap şu oldu:
"Avrupa bir İslâm Devletine, Osmanlı Devleti de bir Avrupa devletine hâmiledir. Bir gün gelip doğuracaklardır."

Bu cevaba karşı, Şeyh Bahît Hazretleri, "Bu gençle münâzara edilmez. Ben de aynı kanaatte idim; fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifâde etmek, ancak Bediüzzaman'a hastır" demiştir. (Sözler, Konferans)

. .....

Eski temyiz reislerinden Ali Himmet Berkî de o günleri şöyle anlatır:

"Ben o yıllarda Medresetü'l-Kuzat'ta talebe idim. Talebe arkadaşlar arasında ileri bir derecemiz vardı. Bütün İstanbul'a Bediüzzaman'ın ismi ve şöhreti yayılmıştı. Bütün ilim muhitlerinde herkes ondan bahsediyordu. Fatih'te bir handa misâfireten kalıyormuş, Herkesin her çeşit sualine cevap veriyormuş diye hakkında çok rivÂyetler duyuyorduk. Talebe arkadaşlarla gidelim diye karar verdik. Bir grup arkadaşla bu meşhur zâtı ziyarete gittik.

O gün Fatih'te bir çayhanede olduğunu, sorulan suallere cevap verdiğini işittik. Hemen oraya gittik. Çok kalabalık bir meclisi ve sırtında çok garip bir elbisesi vardı. Bir hoca kisvesi [elbisesi> yoktu. Şarkın mahalli kıyâfeti ile oturuyordu. Biz yanına vardığımızda Bediüzzaman kendisine sorulan suallere cevap veriyordu. Etrafındaki ilim sahipleri, derin bir sessizlik ve hayranlık içinde dinliyorlardı kendisini. Herkes verdiği cevaptan memnun ve tatmin oluyordu. Felsefecilerden, sofistlerin iddia ve fikirlerine cevap veriyordu. Aklî, mantıkî delillerle onların görüşlerini çürütmüştü.

. ....
Bediüzzaman, Ömer Nasuhi Bilmen ve diğer bâzı mühim zâtlarla Fatih Medresesinde temaslarda bulunan Hafız H. Hasan Sankaya ise o günleri şöyle anlatıyor:

"Birgün ulema Fâtih Camiinin avlusunda bir mevzuu münakaşa ediyorlardı. Fakat bir türlü birbirlerini tatmin edip meseleyi halledemiyorlar, mevzuu sarahate ve vuzuha kavuşamıyordu. Münâzara devam edip gidiyordu. Tam o sırada, başında külahı, üzerinde şaldan bir elbise, basit bir kıyafetle Bediüzzaman oraya geldi. Ben kendisini tanıyor, ilmî mes'elelerdeki vukufıyetini biliyordum. O şekilde durumu temâşa edip dinledim.

"Bediüzzaman ulemaya; 'Nedir bu mevzu, ben de bileyim, bana da anlatır mısınız?' dedi.

"Üzerindeki basit kıyafeti gören ulema, 'Çoban efendi, senin aklın bu işlere ermez. Sen geç işine bak' dediler.

"Bediüzzaman bu cevaba hiç aldırmadı.
Mevzuyu ele alıp âyet ve hadislerle öyle güzel izâh edip halletti ki, herkesin ağzı hayretten açık kaldı.
Bütün ulema o mes'ele hakkında tam bir kanâat sahibi oldular.
Âyetleri o kadar güzel izâh ediyordu ki, sanki o âyet indiğinde Bediüzzaman, Resulü Ekremin (a.s.m.) yanı başında idi.
Bu izâh üzerine âlimler, 'Yaşta küçük, ilimde büyüksün, elini öpelim' dediler.
Bediüzzaman da, "Lüzum yok" deyip gayet mütevâziyâne oradan ayrıldı."

mny

Acemi

  • "mny" bir erkek

Mesajlar: 39

Konum: Kahramanmaraş

Meslek: Öğrenci

Hobiler: Risale-i Nur okumak Boş zamanlar değil ama dolu zamanlar oluyor

  • Özel mesaj gönder

2

10.09.2010, 16:48

Üstadımız BEDİÜZZAMAN'dır bu lakabı ozamanın alimleri tasdik ediyor. tabi bunun yanında çekemeyen hocalarda oluyor bunu iyi bilmek lazım çünkü o hocaların talebeleri şuan siyasi kanatta çalışıyorlar.

3

10.09.2010, 17:50

o kadarrrrrrr.......... mny kardeşim tebrikler....12'den bir tespit

anlayana sivrisnek saz,anlamayana davul zurna az.......

4

10.09.2010, 20:43

BarekAllah Kahramanmaraş'ın Nur kahramanlarına!

Rabbim sizleri ebediyyen muhafaza eylesin.

5

10.09.2010, 22:49

Amin. Allahümme amin.

  • "ıspartalı" bir erkek

Mesajlar: 123

Konum: Almanya

Meslek: Ticaret

  • Özel mesaj gönder

6

11.09.2010, 04:33

:risaleokumak: :risaleokumak: :risaleokumak:

Okumak. Okumak. Okumak.

Tahminimce okumakla bire bir baglantili. Yani Okumak = meselelere vukufiyet, ölcü ve prensiplerde tavizsizlik, istikrar, vs..

Bir de televizyon seyretmemek.
O sihirli kutunun basina oturanlarin hali duman.


Kardeslerim, ben evime televizyon almiyorum ve tüm samimiyetimle söylüyorum; evime girdigim anda o kadar büyük bir ferahlik duyuyorum ki tarif etmek güc.
Selamlar...
Dualar...
Zaman ihtiyarlandıkça, Kur'an gençleşiyor.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

7

11.09.2010, 14:12

allah razı olsun
hy120 nickim değişti

Bu konuyu değerlendir