Giriş yapmadınız.

Bîçare S.V.

Profesyonel

  • "Bîçare S.V." bir erkek
  • Konuyu başlatan "Bîçare S.V."

Mesajlar: 712

Konum: İstanbul/ Çamlıca

Meslek: Gazeteci/ Arşiv-Kütüphane

Hobiler: Kitap okuma (Sesli)

  • Özel mesaj gönder

1

10.07.2010, 09:18

Risâle-i Nur derslerinde başınızdan geçen enteresan bir şey var mı?

[b]Risâle-i Nur derslerinde başınızdan geçen
enteresan bir şey var mı?
[/b]









Risâle-i Nur derslerinde başınızdan geçen,


enteresan bir şey var mı?



Zübeyir Ağabey rahmetli olunca, onun cenazesine gitmek
için iş yerinden izin istedim. “Ağabeyimin cenazesine gideceğim” dedim.
Cenazeden döndükten sonra “ağabeyin adı ne” diye sordular. "Zübeyir
Gündüzalp” dedim. “Bu nasıl iş soyadın bile tutmuyor?” dediler. “Manevî
ağabeyimdir” deyince, maaşımdan on yevmiye ceza kestiler.




Yeni Asya arşivi burada saklı



Yeni Asya gazetesinin kırk yıllık okuyucusu İsmail Yaman tam bir
arşiv aşığı...







Takdim: İsmail Yaman bizim kırk küsur senedir
hukukumuzun olduğu kadim bir ağabeyimiz. Ankara EGO otobüs şirketinde
belediye otobüs şoförüydü. Babam ve ağabeyimle mesai arkadaşlarıydılar.
Babam tanıştırmıştı. Bizi severdi, tabiî o zamanlar biz gençliğimizin
ilk çağlarındaydık. Onun otobüsüne bindiğimizde konuşur sohbet ederdik.
1970 yılında Cenâb-ı Hakkın nasip etmesiyle bizler de nurlarla
müşerref olmuştuk, ama birkaç sene ne İsmail Ağabey beni, ne de ben onu
Nur Talebesi olarak bilmiyorduk. Zaten bizi öğrendikten sonra, çok
sevindi ve muhabbetlerimiz daha da güzel devam etti. Devamlı münasebet
halinde bulunduğum yine eski sadık Nur Talebelerinden; Rahmetli Mustafa
Özsoy, Refik Koçak ve hâlâ hayatta olan Durmuş Irkılata Ağabeylerle de
eski dâvâ arkadaşlıklarının olması hasebiyle de samimiyetimiz daha
başkaydı. Ama tabiî hepsinden mühimi de, dâvâ kardeşiydik. 1981
senesinde Ankara’dan ayrılmama rağmen yine münasebetimiz eksik olmuyor,
görüşüyorduk. Geçtiğimiz günlerde “Ankara’da üç gün” başlıklı
yazımızda belirttiğimiz gibi, çıktığı günden beri Yeni Asya’nın
arşivini tutan İsmail Yaman Ağabeyle hizmet hayatını konuştuk.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Adım İsmail Yaman, 1935 doğumluyum 55 yıldır Ankara’da ikamet
etmekteyim. İşçi emeklisiyim. Yeni Asya gazetesi çıktığından beri
arşivini yaptım. Yeni Asya’dan önce İttihad, Uhuvvet, İhlâs, İrşad gibi
gazetelerin de arşivini yaptık.

Risâle-i Nurlarla ne zaman tanıştınız?

1963 senesi ben bir Amerikan şirketinde
çalışıyordum. İsmail Ambarlı kardeşle komşu idik. Bir gün bize,
diyanetten Mustafa Öztürk “Akşam bir yere gideceğiz, gelir misin?” diye
teklifte bulundu. “Gelirim yalnız, mevzu ne? “ dedim. Dinî bir sohbet
olduğunu duyunca hemen kabul ettim. İsmail Ambarlı’yı aldık. Bir arabaya
5 kişi sıkıştık, gittik. Bir eve selâm vererek girdik. Baktık ki evde
ne sandalye var, ne koltuk minderler yere dizilmiş. Samanpazarında bir
dershaneydi. Said Özdemir’le orada tanıştık. O zamanlar Ankara’da
haftada bir ders olurdu.

Derse gelen kaç kişi oluyordu?

İlk zamanlarda 40-50 kişi oluyordu sonraki zamanlarda bu sayı 90-100
kişiye kadar çıktı. Halbuki ihtilâlde yeni olmuştu. Maltepe’de şöyle bir
şey oldu. Biz ders yaparken polisler şikâyet üzerine geldiler. Orada
yaklaşık 120 kişi vardı. Hep beraber kalktık. Bu kadar kalabalık görünce
polisler “Hepinizi nereye götüreceğiz. İçinizden birkaç kişi seçilsin
onları götürelim” dediler. Aramızdan birkaç kişi gönüllü oldu.

Risâle-i Nur derslerinde başınızdan geçen enteresan bir şey var mı?

Zübeyir Ağabey rahmetli olunca, onun cenazesine gitmek için iş
yerinden izin istedim. “Ağabeyimin cenazesine gideceğim” dedim.
Cenazeden döndükten sonra “ağabeyin adı ne” diye sordular. "Zübeyir
Gündüzalp” dedim. “Bu nasıl iş soyadın bile tutmuyor?” dediler. “Manevî
ağabeyimdir” deyince, maaşımdan on yevmiye ceza kestiler.

İsmail Ambarlı kardeşin kamyonu ile derse gidip geliyorduk. Bir gün
dersten çıktık, kamyonun yanına geldik. İçinde çadır varmış onu
çalmışlar. Şuraya, buraya gidelim karakola gidelim dedik. En sonunda
İsmail Ambarlı minareyi çalan kılıfını hazırlar, hiç boşuna
endişelenmeyin dedi. Onun bu tevekkülü çok hoşuma gitmişti.

Meselâ Durmuş Mustafa ile tanıştık. Tabiri caizse eskinin arabanın
tekerine taş konulmaz efelerinden, külhan beylerindendi. Elinde tesbih,
gömleğin yakası tamamen açık, ayakkabı yumurta topuk. Allah’a çok şükür
böyle olan birçok kişi hizmete döndü.

Gündüz işte çalışıyorduk gece de eserler matbaada basılmadığı için
kendi aramızda toplanarak yazardık. Uykusuz olduğumuz için Ambarlı’nın
evinde ard arda çay içerdik. Yenge hanım çok güzel çay yapardı. Sonradan
ünü herkese yayıldı” Ambarlı’nın çayı “diye meşhur oldu.

Yeni Asya gazetesini çıktığından beri biriktirip arşivlediniz. Bu
aşk nasıl başladı?


Gazetelerin içindeki dinî muhtevalı yazılar benim çok hoşuma giderdi.
Bugün gazetesinden başladım biriktirmeye. Daha sonra bizim camiamızda
“Tek sayfa da olsa kendi gazetemizi çıkaralım” fikri doğdu. İttihad,
İrşad, İhlâs, Uhuvvet gazetelerinin hepsini biriktirdim. Tabiî Yeni
Asya’yı da…

Hapishaneye girdiniz mi?

Ben hapishaneye girmedim, ama Ambarlı kardeşim girdi. Said
Ağabeylerle beraber 7 kişiydiler. Onlara destek için mahkemeye gidenler
çoktu. Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanırken, mahkeme çok
kalabalık olduğu için Mersin’e naklettiler. Aynı kalabalık Mersin’e
gitti. “Biz bu kalabalığı dağıtmak için Mersin’e aldık, aynı insanlar
buraya da geldi” diye şikâyetçi oldular.

Geçmişten bu güne baktığınızda gazetede değişiklikler var mı?

Olmaz mı? Birçok şey değişti, ama çizgisi değişmedi. Kuruluş gayesi
neyse aynı yoldan gidiyor.

Röportaj: OSMAN ZENGİN

Yayına hazırlayan: ELİF NUR KURTOĞLU

Fotoğraflar: SELAHADDİN VATANSEVER











__________________

[b]"İyyake
nâ'büdü ve İyyake nesteîn."


'Ancak Sana kulluk eder,
ancak Senden
yardım isteriz' (Fâtiha Sûresi)




"İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah'a
da şükretmez.!" (H.Ş.)
[/b]





'Bırak bîçare feryâdı, belâdan; gel
tevekkül kıl'


(17.Söz.)



"Şimdi 'OKU' kabirde
okuyamazsın"
(Z.Gündüzalp)




'ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR'
(YENİASYA)



Selâm ve duâyla. Bîçare S.V
"İyyake nâ'büdü ve İyyake nesteîn."
'Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz.'
"İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a da şükretmez.!"
'Bırak bîçare feryâdı, Bîçare S.V.

2

10.07.2010, 21:27

Vayy be. Arşivini satın almak istesem kaça satar acaba?
Allah, yar yar... (Cem Karaca'nın vefatından önce yazıp söylediği son şarkısı)

3

17.07.2010, 15:52

Kardeşler dediğim gibi derslere ilgili.. Konuşmaları, soruları kadar cevapları da oldukça muzip.. Konuşmaları, soruları ümitlendiriyor, şevklendiriyor bizleri.. Fakat bazen yaramazlıkları yoruyor, acaba küçükken kamplarda ablalarımıza çok mu çektirdik de şimdi bize de yaramaz kardeşler düşüyor demeden geçemiyorum. Bir Rabia’mız var, yaşıtlarına göre biraz ufakça, ama beni utandıracak derecede de ilmi var, bazen çok hayret ediyorum nasıl bu kadar şeyi biliyor diye.. “Gülümse Çocuk” derslerinde ablalarından çok şey öğrenmiş.. Arkadaşlarını toplayıp onlara ilâhî söylüyor.. Arkadaşlarından alaka gördükçe daha da artırıyor söylediklerini. Derste sorduğu o acib sorular, arkadaşlarının dikkatini çekiyor.. Bu sebebten derslerimiz de oldukça neşeli.. Bir defasında kardeş tesbihat ezberi yapıyor. Yanındaki kardeş de konuşuyor.. Ona dönüp, telkinde bulunuyor hafif kürdî şivesiyle: Yâhu bi’ sussana “tepsiyat” yapıyorum. Uzun süreli bir gülüşme oluyor kızlar arasında.. Hemen savunuyor kendini küçük hanım: “Ne yapayım ya dilim sürçtü..”

Bir defasında da ilmihal dersinde mezhepleri yapıyoruz, kardeşin biri hangi mezhepten olduğunu bilmiyor.. Dersten sonra annesine sormuş.. Sevinerek bize geldi, diyor ki: “Ablaaaa, çok sevindiiiiim ben “hanife”ymişim..” Yine gülüşmeler, tebessümler.. Rab istikametten ayırmasın bu masumları..

yazının tamamını okumak için şu linke tıklayın:
http://www.yeniasya.com.tr/2010/07/17/lahika/default.htm

4

18.07.2010, 19:24

Derslerle ilgili olmayabilir ama , dersane hayatıyla alakalı; Bu gün her biri farklı mekanlarda hizmet eden Türkiye ölçeğinde belki uluslararsı ölçekte bulunan Nur Talebeleri'nin bulunduğu dersanedeyim.Çok farklı bir kulvardan gelmişim dersaneye. Nurlar'ı tanıyışımın ilk haftaları. Yer sofrasına oturuyoruz. Her sofrada dikkatimi bir şey çekiyor; yemeğe başlarken '' Ya Şafi'' diyorlar. Kardeşlerin ekseriyeti de Kürt. Bende düşünüyorum, her halde bunlar Şafi oldukları için yemeğe başlarken Mezhep İmamlarının isimlerini söyliyerek yemeğe başlıyorlar.Bir akşam sofraya oturduğumuzda , yemeğe başlarken yüksek sesle '' Ya Hanefi '' dedim.
''One? ''Dediler. Ne olacak dedim, siz in imamınız var da benim İmamım yok mu?
İstisnasız sofradaki herkes gülmekten sırt üstü yatmıştı.
Tabi gülme krizleri bittikten sonra, Şafi ile Hanifi'yi ayırt ettiler, anlattılar.

5

19.07.2010, 23:31

Alıntı

yüksek sesle '' Ya Hanefi '' dedim.


:)
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

Mesajlar: 6

Konum: HUZURU RİSALET

Meslek: ABDULLAH :)

Hobiler: KİTAP OKUMAK

  • Özel mesaj gönder

6

29.08.2010, 14:24

Hikmetilillah

bir gün inzivaya çekilmiş Risale i Nur okuyordum(sözleri)bu arada dağ gibi bir yer idi bulunduğum yer.... sesli okuyor ve mütaalasını kendi kendime yapıyordum. birden bir at nalı sesi duydum... yukarıya bakıyorum kimse yok aşağı bakıyorum kimse yok neyse sesi dinleyeyim dedim bi baktım ses benim yanımdaki kayaların dibinden geliyor fesubhanallah dedim korkup kaçtım sonra Risale-i Nurun hikmeti olduğunu anladım :'( saygı dua ve hürmetle hayırlı günler....
Sürekli Tesir İçin Evrensel Dil Gereklidir; O da Hal Dilidir....

Bu konuyu değerlendir