Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

09.10.2007, 12:45

Hz.Peygamber a.s.m. hiç müşrik öldürdü mü? - İslam'da savaş

Soru
Efendimiz (s.a.v.) Hayatı boyunca hiç müşrik öldürdü mü?


Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;

Bedir Harbinden önceydi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz harp sahasında dolaşırken, "Burası Ebû Cehil'in, burası Utbe'nin, burası Ümeyye'nin, buralar da filânın ve filânın öldürülecekleri yerlerdir. Übeyy bin Halefi de ben kendi elimle öldüreceğim" buyurmuştu.
Bedir'de haber verdiği gibi, Ebû Cehil, Utbe ve Ümeyye bin Halef, mücahidler tarafından gösterilen aynı yerlerde öldürülmüşlerdi. Geriye Übeyy bin Halef kalmıştı. Bu adam Kureyşin ileri gelenlerinden biri idi. Peygamberimize, her karşılaşmasında şöyle derdi:

"Ey Muhammed. Bir atım var. Her gün ona on altı ölçek darı yedirip besliyorum. Birgün gelir, onun sırtında seni öldürürüm."

Peygamber Efendimizin ise, bu azgın ve şaşkın adama cevabı sadece şu oluyordu: "Belki, ınşallah, ben seni öldürürüm."

ışte Übeyy bin Halef, Bedir'de mücahidler tarafından canı Cehenneme yollanan kardeşi Ümeyye'nin intikamını almak ve Peygamber Efendimizin vücudunu ortadan kaldırmak üzere yemin ederek, Uhud'a çıkıp gelmişti.

Hz. Resûlullahın şi'b'e doğru çıktığı sıradaydı. Übeyy'in gelmekte olduğu görüldü. Mekke'de günde on altı okka darı ile beslediği atının üzerindeydi. ıntikam dolu bakışlarla Peygamberimize yaklaşıyordu. Bunu fark eden Sahabîler önüne çıkıp, hesabını görmek istediler. Ancak Hz. Resûlullah, "Bırakın, gelsin" diyerek mücahidlerin karşı çıkmasına mâni oldu. Resûl-i Ekreme oldukça yaklaşan bu azgın müşrikin ağzından, "Ey Muhammed, sen kurtulursan, ben kurtulmayayım" lafları dökülüyordu.
Bu sözleri duyan Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bir anda celâllendi. Elindeki mızrağıyla heybet ve haşyet verici adımlarla hasmının üzerine yürüdü. Übeyy, bir anda şaşkına döndü. Hz. Resûlullahın heybet ve haşyet verici tavrı karşısında duramayıp, geri kaçmaya başladı. Peygamber Efendimiz peşini bırakmıyor ve arkasından, "Nereye kaçıyorsun, ey yalancı" diye sesleniyordu.

Bu kaçışla Übeyy kendini kurtaramadı. Peygamber Efendimizin fırlattığı mızrak, miğferle zırhı arasındaki kısma saplandı ve Übeyy sığır böğürmesi gibi böğürerek atından yere yuvarlandı.

Müşrikler, yaralı halde onu alıp götürdüler. Yarasından kan akmıyordu. Ağrısına sızısına zor dayanıyordu. Zaman zaman arkadaşlarına, "Vallahi, Muhammed beni öldürdü" diyordu. Arkadaşları bu sözünü ciddiye almıyorlar ve yarasının önemsiz olduğunu ifade ederek teselli etmeye çalışıyorlardı. Ne var ki, Übeyy, kurtulamayacağını anlamıştı.

Arkadaşlarına şöyle dedi:
"O bana (Mekke'de) 'Seni öldüreceğim' demişti. Vallahi, o benim üzerime tükürse, yine beni öldürür."

Übeyy bin Halef, birgün bile yaşamadan, "Susadım, susadım!" çığlıkları arasında ölüp gitti. Resûl-i Kibriyânın, Allah'ın izniyle, istikbalden haber vermiş olduğu bir mûcizesi de böylece tahakkuk etmiş oldu.

Müslümanların bozulup dağılmaya yüz tuttukları bir sıradaydı. Azılı müşriklerden Abdullah bin şihab-ı Zührî, Utbe bin Vakkas, Abdullah bin Kamia ve Übeyy bin Halef bir araya gelerek Peygamber Efendimizin hayatına son vermek için sözleşip and içmişlerdi.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, bu dört azılı müşrik hakkında, "Allah'ım, onların hiçbirisi senesine ulaşmasın" diye duâ etti.

Sa'd bin Ebî Vakkas der ki: "Vallahi, Resûlullahı vuran veya yaralayanlardan hiçbirinin üzerinden bir yıl geçmedi."

Bunlardan biri olan ıbni şihab'ı, Mekke yolunda ak benekli, dişi bir yılan ısırıp öldürdü. Resûl-i Kibriyâ Efendimizin yüzünü yaralayan ıbni Kamia ise, Uhud'dan Mekke'ye döndükten sonra, davarlarının yanına gitti. Dağın en yüksek tepesinde davarını buldu. Önünü kesip tutmak isteyince, bir koç üzerine yürüyerek onu boynuzlarıyla toslaya toslaya didik didik edip parçaladı.

Selam ve dua ile...
Sorularla ıslamiyet Editör
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

2

09.10.2007, 12:51

Yine sitedeki bir makalede, 23 yıllık nübüvvet boyunca savaşlarda şehit olan müslüman sayısı 150, karşı taraftan öldürülen sayısı 250 civarında olduğu yazıyor.

ınşaAllah, savaş ile ilgili bazı yazılar koyacağım, mutlaka okuyun. Çünkü bugün youtube de, El-Cezire televizyonuna konuşan bir mürted kadını gördüm, iftira ve iltibas ile ıslam'a saldırıyordu. O videoya 60 bin civarı yorum yazılmış, kimisi çok incitici sözler. Bu konuda bilgimizin olması iyi olur.

Not: Sayıdan emin değilim, 750 bin de olabilir yazılan yorum sayısı, başka çirkin videolar vardı. En kızdıklarımdan birisi, bir Türk'ün koyduğu, Kuran ile tuvalet kağıdını, haşa karşılaştırdığı, hiç olmazsa tuvalet kağıdı bir işe yarıyor dediği video idi. Vahşet içeren hayal mahsüllerimi kendime saklıyorum şimdilik, kelimelerle tarif edilemeyecek bir kızgınlığım var o şerefsize. Elimden gelse bu namussuz, şerefsiz, utanmaz arlanmaz mürtedlerin hepsini haklarım. Allah'ın beklettiği azabıyla hemen tanışsınlar diye.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

09.10.2007, 13:14

ıstihza ve tahkir ile Hz.Peygamber a.s.m. hakkında atıp tutan birisine verilen cevap.


Soru

muhammet insanlara siyasetin çirkin yüzlerini niye göstermedi? insanlar hala sen şiisin ben sünniyim diye ırakta birbirleini öldürmek suretiyle 50 insan öldürüyor.. bi kaç yıla adam kalmaz inanın.. hem tarihte ali ve yandaşlarından tutunda tüm islam devletlerinde çok kanlı sonuçlanan siyasi kavga ve kargaşaların önünü sözleriyle( o muhterem sözler) alabilirdi... kendisi de adam öldüren muhammet yaptığı savaşlarla insanlara siyaseti iyi öğretmiş... baksanıza..


Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;

Ne peygamber nede islamiyet insanlara birbirinizle savaşın bozgunculuk çıkarın diye emretmez .Kişi müslümanda olsa islama uygun davranmadığında bunun zararını hem dünyada hemde ahirette görür. Kur'anın ifadesiyle peygambere düşen tebliğdir. Devamlı olarak insanların başlarında bekçi gibi durup bunu uygulatmak değildir. Hz.peygamber müslümanlara kendi aralarında ve diğer insanlara karşı hangi merhamet ölçüleri çerçevsinde yaklaşmaları gerektiğini açıklamıştır. Bu konu veda hutbesinde ayet ve hadislerde açıkça bildirilmiştir.

Hem Hz.peygamberin savaştaki amacı adam öldürme değildir. Ya bir saldırıya karşı savunma veya Zorba yönetimlerin tasallutunda olan halkların serbestçe ve kendi iradesiyle islamı seçmelerinin yolunu açmak ve bu zorbalığa son vermektir. Esirleri serbest bırakması, kendisini öldürmeye teşebbüs edenleri bile affetmesi amacının insan öldürmek olmadığını gösterir.

Hem 23 yıllık peygamberliğinde yaptığı savaşlarda müslümanlardan toplam 150 civarında, karşı taraflardan ise 250 civarında insan ölmüştür.(Bknz.Muhammed Hamidullah, Hz.Peygamberin savaşları)

Amaç adam öldürme ve katliam olsaydı herhalde sayının yüzbinleri geçmesi gerekirdi.

ıslâm Tarihi meydandadır. ıslâmlar içinde bir iki vukuattan başka dahilî dini muharebe olmamış. Hristiyanlığın Katolik mezhebi ise, dört yüz sene dahili karışıklıklara sebep olmuş. Dahili karışıklıklara islam dini sebeb olmaz. Çünkü ıslam dinine göre dahilde kılıç çekmek caiz değildir.

Selam ve dua ile...
Sorularla ıslamiyet Editör
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

09.10.2007, 13:19

"Ben insanlar Allah'dan başka ilâhın olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namaz kılıncaya, zekât verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum" hadisi ıslam'ın barış dini olmasıyla nasıl bağdaşır?

ıbn-i Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Ben insanlar Allah'tan başka ilâhın olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın elçisi olduğuna şehâdet edinceye, namaz kılıncaya, zekât verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. ıslâm'ın hakkı hâriç. Artık (samimi olup olmadıklarına dair) durumları Allah'a kalmıştır" Buhârî, ımân 17; Müslim, ıman 36, (22); Müslim'deki rivayette "ıslâm'ın hakkı hâriç" ibâresi mevcut değildir.

Hadiste, ıslâm'ın şartlarını yerine getiren kimsenin mal, can ve namus... emniyetinin sağlanacağı, kimsenin artık onu rahatsız edemiyeceği belirtiliyor.

“Ben insanlarla Allah’tan başka ilahın olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın elçisi olduğuna şehadet edinceye, namaz kılıncaya, zekat verinceye kadar onlarla savaş etmekle emrolundum. Bunları yaptılar mı, kanlarını, mallarını bana karşı korumuş (emniyet altına almış) olurlar. ıslâm'ın hakkı hariç. Artık samimi olup olmadıklarına dair durumları Allah’a kalmıştır.” Hadisi okurken şu hususlara dikkat gerekiyor:

1) Hadiste öldürülmesi emredilen “nâs” müşrik Araplardır. Çünkü onlar Rasulullah’ın Arap topraklarında emniyetli bir vatan tutmasına karşı çıkıyordu. Bu aşırı kin ve husumete karşı, o da, “Arabistan'da iki din kalmayana kadar” savaşı emretti.

2) Hadisin bir rivâyetinde “nâs” kelimesi “Arap müşrikleri” lafzıyla gelmiştir. Hadisi bitirirken Rasulullah’ın “Sen sadece nasihat ver. Onlara zor kullanacak değilsin” (el-ğaşiye, 21-22) âyetini okuması da bu mânâyı destekler.

3) Mekke’nin fethindeki tavrı da zikredilen hususun doğruluğuna delildir. Yıkılan putlarına ağlayan insanları bile “dine girmeye” zorlamadı; bilakis, “Bugün siz serbestsiniz” diyerek imanın tabiî olarak kalblerine girmesinin yolunu açtı.


Devamı uzun ama okursanız iyi olur.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

6

09.10.2007, 14:24

eklentiler için ALLAH razı olsun...
şu âlemde mü'minin mü'mine karşı en büyük yardımı dua iledir.Barla -247

7

09.10.2007, 15:17

âmîn ecmaîn,
o mürtedi görünce bunu yapmayı zorunluluk hissettim,
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

8

09.10.2007, 15:20

Hz. Ömer r.a. zamanında yaşasanız ne olurdu diye merak ediyoruz :lol: ani müdahalelerde benziyorsunuz :roll:

9

09.10.2007, 15:28

O kadar çok eksik yanımız var ki, o bize ani müdahale ederdi. Kendimizi düzeltmekten başkasını düşünmeye vakit bulamazdık.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

10

23.10.2007, 22:50

ıSLAMDA şıDDET YOKTUR


Yüce Allah, insanı en güzel şekilde yaratmış, şan ve şeref sahibi kılmış, ona kendi ruhundan üflemiş, yerde ve gökte bulunan herşeyi onun emrine vermiş, onu sayılamıyacak kadar nimetlerle donatmış ve ona iki cihan saadetini elde etmenin yolunu gösteren, “Allah’a ibadet edin, tağuttan (azdırıcıdan) yüz çevirin” (Nahl, 16/36) diye uyaran peygamberler göndermiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.), son din de ıslâmdır. (Âl-i ımran, 3/19)

ıslam; sevgi, barış, hoşgörü ve uzlaşı demektir.

Müslüman ise; seven, sevilen, merhamet eden, herkesle hoş geçinen ve kendisi ile hoş geçinilen; ailesiyle, içinde yaşadığı toplumla ve bütün insanlıkla barış içinde olan insandır.

Sevgili peygamberimiz (s.a.s), müslümanı; “Eli ve dili ile başkalarına zarar vermeyen, kötülüklerinden emin olunan insandır” diye tarif etmiştir. Temeli barış ve hoşgörü olan Yüce dinimiz ıslam; birliği, dirliği, sevgi ve saygıyı, kardeşliği, hoşgörüyü emretmiş; zülmü, azgınlık ve taşkınlığı yasaklamış, terör ve tedhişi şiddetle menetmiştir.

Bir kudsi hadiste, “Ben zulmü kendime haram ettim, size de haram kıldım, birbirinize zulmetmeyiniz” buyurulmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.s) insanlara zarar vermeyi ve zulmetmeyi yasaklamış, onlara merhametli olmayı emretmiş, “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz” buyurmuşlardır.

Yüce Rabbimiz, haksız yere cana kıymayı haram kılmış, cezasının ebedi kalınacak cehennem olduğunu bildirmiştir. Aynı şekilde, haksız yere bir kişiyi öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek, bir kişiyi kurtarmayı da bütün insanlara hayat vermek olarak kabul etmiştir.

Hz. Peygamber ise, bırakın haksız yere bir insanın kanını akıtmayı, savaş ortamında bile kadınların, çocukların, yaşlıların, ibadetleriyle meşgul din adamlarının öldürülmesini, hatta ibadethanelerin yıkılmasını, ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini yasaklamıştır.

şu halde ismi ne olursa olsun, terör, şiddet ve anarşinin ıslam diniyle yakından uzaktan ilişkisi yoktur. ıslam dini, her türlü anarşi, fesat, bozgunculuk, zulüm, işkence, eziyet, kısaca ifade etmek gerekirse, terör ve şiddeti kesin olarak yasaklamıştır.

Bu durum karşısında bize düşen, her türlü fitne, fesat, şiddet ve terörden uzak durmak, birbirimizi sevmek, birlik-beraberlik ve kardeşlik içinde yaşamaktır. Nitekim Yüce Rabbimiz; “Ey iman edenler! Toptan barışa girin. Sakın şeytanın peşinden gitmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır” buyurmuştur.

Konuma (hutbeme) son verirken, ismi ne olursa olsun, her türlü terörü nefretle kınıyor, birlik ve beraberliğimizin devamını Cenab-ı Haktan niyaz ediyorum.


Mehmet Emin BAYAR
Din Hizmetleri Müşaviri
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

11

23.10.2007, 22:52

Buraya bu ve bunun gibi daha cok konularin eklenmesi lazim,
özellikle yurtdisinda yasayanlarin islam, siddet ve terörle ilgili cok sorulari oluyor.
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

12

23.10.2007, 23:20

Bazı kavramların iyi tanımlanması gerek, hak edilen cezaların, şiddet adı altında, zulüm olarak gösterilmesine karşıyım. Mesela tüm dünyada, tecavüzcülere idam cezası olsa ne güzel olurdu, savaş, barış her şart ve zamanda. şimdi merhamet adı altında, idam yasası kaldırılıyor, suçluya yaptığın merhamet ile, mazluma merhametsizlik yapıyorsun. Misal, dünyada tecavüze uğrayıp da, suçlunun idamını istemeyecek bir tek kişi olsun zannetmiyorum. Ama adillerin (!) adaleti ucuza malediyor bunu, bir insanın hayatı kayarken, diğeri yaşamına vicdansızca devam ediyor. Herkes adil güya yasalar karşısında, ama bazıları daha adil (!) oluyor. Buna adalet diyenin o ağzını kırmak isterim. Merhamet, hoşgörü, güzellik vaazları veren medeniyetçi takılan bu bazı insanlar, zulüm altında inletilerek dünyanın bilinmeyen köşelerinde ezilen, öldürülen, sindirilen, tecavüze uğrayan insanları, kadınları, çocukları tahtakurusundan değersiz ve önemsiz görüyor. Allah görüyor, O unutmaz...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

13

24.10.2007, 20:19

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

suçluya yaptığın merhamet ile, mazluma merhametsizlik yapıyorsun.


:tamam:

Said abi, yazdiklarina aynen katiliyorum, yazin cok güzel, keske biraz daha uzun olsaydi diyesi geliyor insanin.
BIz burda ne yazikki en basta, Islamda siddet ve terör sorulariyla karsilasiyoruz, Islamdaki sefkat, merhamet, ve sevgiden bi haberler.

bir cok kitapta, Islam savaslarla yayildi seklindeki yazilar insanin kanini donduruyor malesef.
o yüzden cok bilgiye sahip olmak lazim. ön yargilari insaallah yikariz.
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

14

28.10.2007, 00:12

Allah razı olsun Said abi çok güzel ve üzerinde çokça durulması gereken bir konuya değinmişsin...
verdiğin linkteki o uzun yazı gerçekten takdire şayan...
çok güzel açıklamalar yapılmış... bende şimdi yarısından çoğunu okudum..ama resmen islamın özeti gibi..çok güzel hazırlanmış..(Allah onlarda razı olsun) kesinlikle okunması gerek... (okurken bildiğimiz şeyler nasılsa deyip geçmemek lazım tabi..)

ayrıca din ve hürriyet başlığındaki şu paragraf çok güzel bir açıklama

Alıntı

ınanma ve amelde tanınmış olan bu hürriyetin sınır noktası yok mudur? Elbette vardır ve olmalıdır da. Çünkü insan yaratılış itibariyle hem hayra, hem de şerre kabiliyetlidir. ınsanın akıl, şehvet ve gadab gibi hisleri mutlaka kayıt altına alınmalıdır. ınsan ruhunun kuvvelerine fıtraten bir had tayin edilmemiştir. Zulüm, tecavüz, kendine ya da gayrına zarar, eşyayı tahrip, dünyayı fesada verme gibi kötülüklerin menşeinde bu vardır. Sübjektif olmayan, insanı yanıltmayan bir sınırlama ölçüsü “küllî bir akıl” olan şeriattır.20 Zira kayıtsız bir hürriyet, bir vahşettir, hayvanlıktır. Hudutsuz hür yaşamak nefsin ve şeytanın esiri olmaktır. şeriat dairesinde olmayan bir hürriyet rezil bir esarettir. Demek ki, imana ne kadar kuvvet verilirse hürriyet de o kadar parlar.21 Çünkü insan hür olsa da “abdullah”tır. Allah’ın kulu olmaktan kurtuluş yoktur. Öyle ise onun koyduğu sınırlayıcı kaidelere uymak gerekir


Said abi devamını bekliyoruz ınşAllah...
zehracanın düşüncelerine katılıyorum..tam benim senin yazındaki alıntı olarak yapacağım yazıyı o yapmış...
(suçluya yaptığın merhamet ile, mazluma merhametsizlik yapıyorsun.)
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

15

28.10.2007, 10:36

Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=4333"

Kastamonu Lahikasın'da Üstad Bediüzzaman[/url]"]şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan; elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmeten Lilalemîn Zatın mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat elbette merhamet ve şefkat değildir, belki dalalete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı rûhî ve bir sakam-ı kalbîdir. Mesela, kafir ve münafıkların Cehennemde yanmalarını ve azap ve cihad gibi hadiseleri kendi şefkatine sığıştıramamak ve tevile sapmak, Kur'an'ın ve edyan-ı semaviyenin bir kısm-ı azîmini inkar ve tekzib olduğu gibi, bir zulm-ü azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir. Çünkü, masum hayvanlan parçalayan canavarlara himayetkarane şefkat etmek, o bîçare hayvanlara şedid bir gadr ve vahşî bir vicdansızlıktır. Ve binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i îmanı sû-i akıbete ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkarane taraftar olmak ve merhametkarane cezadan kurtulmalarına dua etmek; elbette o dua, o mazlûm ehl-i îmana dehşetli bir merhametsizliktir ve şenî bir gadirdir. Risale-i Nur'da katiyetle ispat edilmiş ki; küfür ve dalalet, kainata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-ü azîmdir ve rahmetin ref'ine ve afatın nüzûlüne vesîledir. Hatta deniz dibinde balıklar, canilerden şekva ederler ki; "ıstirahatimizin selbine sebep oldular" diye rivayet-i sahîha vardır. O halde, kafirin ve münafığın azap çekmesine acıyıp şefkat eden adamlar, şefkate layık hadsiz masumlara acımıyorlar.



Yani, Alemlerin Rabbi olan, herşeyi en iyi ve kusursuz bilen Alîm ve her işi hikmetli olan Hakîm olan Allah'ın merhametinden fazlası, merhamet değildir.


Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1845"

Üstad Bediüzzaman 11.şua'da[/url]"]
Birinci Nükte

Cehennem fikri, geçmiş ımân meyvelerinin lezzetlerini korkusuyla kaçırmıyor. Çünkü, hadsiz rahmet-i Rabbâniye, o korkan adama der: "Bana gel, tevbe kapısıyla gir. Tâ Cehennemin vücudu, değil korkutmak, belki sana Cennetin lezzetlerini tam bildirsin ve senin ve hukuklarına tecavüz edilen hadsiz mahlûkatın intikamlarını alsın, sizi keyiflendirsin."

Eğer sen dalâlette boğulup çıkamıyorsan, yine Cehennemin vücudu bin derece idam-ı ebedîden hayırlıdır ve kâfirlere de bir nevi merhamettir. Çünkü insan, hattâ yavrulu hayvanat dahi, akrabasının ve evlâdının ve ahbabının lezzetleriyle ve saadetleriyle lezzetlenir, bir cihette mes'ut olur. şu halde, sen ey mülhid, dalâletin itibariyle ya idam-ı ebedî ile ademe düşeceksin veya Cehenneme gireceksin. şerr-i mahz olan adem ise, senin bütün sevdiklerin ve saadetleriyle memnun ve bir derece mes'ut olduğun umum akraba ve asıl ve neslin, seninle beraber idam olmasından, binler derece Cehennemden ziyade senin ruhunu ve kalbini ve mahiyet-i insaniyeni yandırır. Çünkü Cehennem olmazsa Cennet de olmaz. Herşey senin küfrünle ademe düşer. Eğer sen Cehenneme girsen, vücut dairesinde kalsan, senin sevdiklerin ve akrabaların ya Cennette mes'ut veya vücut dairelerinde bir cihette merhametlere mazhar olurlar. Demek, herhalde Cehennemin vücûduna taraftar olmak sana lâzımdır. Cehennem aleyhinde bulunmak ademe taraftar olmaktır ki, hadsiz dostlarının saadetlerinin hiç olmasına taraftarlıktır.

Evet, Cehennem ise, hayr-ı mahz olan daire-i vücudun Hâkim-i Zülcelâlinin hakîmâne ve âdilâne bir hapishane vazifesini gören dehşetli ve celâlli bir mevcut ülkesidir. Hapishane vazifesini de görmekle beraber, başka pek çok vazifeleri var. Ve pek çok hikmetleri ve âlem-i bekaya ait hizmetleri var. Ve zebâni gibi pek çok zîhayatın celâldarâne meskenleridir.

ıkinci Nükte

Cehennemin vücudu ve şiddetli azabı, hadsiz rahmete ve hakiki adalete ve israfsız, mizanlı hikmete zıddiyeti yoktur. Belki rahmet ve adalet ve hikmet, onun vücudunu isterler. Çünkü, nasıl bin mâsumların hukukunu çiğneyen bir zâlimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zâlimi affetmek ve canavarı serbest bırakmak, birtek yolsuz merhamete mukabil, yüzer biçarelere yüzer merhametsizliktir.

Aynen öyle de, Cehennem hapsine girenlerden olan kâfir-i mutlak, küfrüyle hem esmâ-i ılâhiyenin hukukuna inkâr ile tecavüz, hem o esmâya şehadet eden mevcudatın şehadetlerini tekzip ile hukuklarına tecavüz ve mahlûkatın o esmâya karşı tesbihkârâne yüksek vazifelerini inkâr etmekle hukuklarına tecavüz ve kâinatın gaye-i hilkati ve bir sebeb-i vücudu ve bekası olan tezâhür-ü rububiyet-i ılâhiyeye karşı ubûdiyetlerle mukabelelerini ve aynadarlıklarını tekzip ile hukukuna bir nevi tecavüz ettiği haysiyetiyle öyle azîm bir cinayet, bir zulümdür ki, affa kabiliyeti kalmaz, "Muhakkak ki Allah, Kendisine ortak koşulmasını affetmez. (Nisâ Sûresi: 4:48.)" âyetinin tehdidine müstehak olur. Onu Cehenneme atmamak, bir yersiz merhamete mukabil, hukuklarına taarruz edilen hadsiz dâvâcılara hadsiz merhametsizlikler olur. ışte o dâvâcılar Cehennemin vücudunu istedikleri gibi, izzet-i celâl ve azamet-i kemal dahi kat'î isterler.

Evet, nasıl bir serseri âsi ve raiyete tecavüz eden bir adam, oranın izzetli hâkimine dese, "Beni hapse atamazsın ve yapamazsın" diye izzetine dokunsa, elbette o şehirde hapis olmasa da o edepsiz için bir hapis yapacak, onu içine atacak. Aynen öyle de, kâfir-i mutlak, küfrüyle izzet-i celâline şiddetle dokunuyor. Ve azamet-i kudretine inkâr ile dokunduruyor. Ve kemâl-i rububiyetine tecavüzüyle ilişiyor. Elbette Cehennemin pek çok vazifeler için pek çok esbab-ı mucibesi ve vücudunun hikmetleri olmasa da, öyle kâfirler için bir Cehennemi halk etmek ve onları içine atmak, o izzet ve celâlin şe'nidir.



Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=3272"

Yine Üstad Kastamonu Lahikası'nda[/url]"]
Meselâ, kâfir ve münafıkların Cehennemde yanmalarını ve azap ve cihad gibi hadiseleri kendi şefkatine sığıştırmamak ve tevile sapmak, Kur'an'ın ve edyân-ı semâviyenin bir kısm-ı azimini inkâr ve tekzip olduğu gibi, bir zulm-ü azim ve gayet derecede bir merhametsizliktir.
Çünkü masum hayvanları parçalayan canavarlara himayetkârâne şefkat etmek, o biçare hayvanlara şedit bir gadr ve vahşi bir vicdansızlıktır. ve binler Müslümanların hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın su-i âkıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara şefkatkârâne taraftar olmak ve merhametkârâne cezadan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i imana dehşetli bir merhametsizlik ve şenî bir gadirdir.
Risale-i Nur'da kat'iyetle ispat edilmiş ki, küfür ve dalâlet, kâinata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-ü azimdir ve rahmetin ref'ine ve âfâtın nüzulüne vesiledir. Hatta, deniz dibinde balıklar, cânilerden şekva ederler ki, "ıstirahatimizin selbine sebep oldular" diye rivayet-i sahiha vardır.
O halde kâfirin azap çekmesine acıyıp şefkat eden adam, şefkata lâyık hadsiz masumlara acımıyor ve şefkat etmeyip ve hadsiz merhametsizlik ediyor demektir. Yalnız bu var ki, müstehaklara âfât geldiği zaman masumlar da yanarlar; onlara acımak olmuyor. Fakat, cânilerin cezalarından zarar gören mazlumların hakkında gizli bir merhamet var.
Bir zaman, eski Harb-i Umumîde, düşmanların ehl-i ıslama ve bilhassa çoluk ve çocuklara ettikleri katl ve zulümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda şefkat ve rikkat ziyade olduğundan, tahammülüm haricinde azap çekerdim.
Birden kalbime geldi ki, o maktul masumlar şehîd olup veli olurlar; fâni hayatları, bâki bir hayata tebdil ediliyor. Ve zâyi olan malları sadaka hükmünde olup bâki bir malla mübadele olur. Hatta o mazlumlar kâfir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevî âfâttan çektikleri belalara mukabil rahmet-i ılahiyenin hazinesinden öyle mükâfâtları var ki, eğer perde-i gayb açılsa, o mazlumlar haklarında büyük bir tezahür-ü rahmet görüp, "Ya Rabbi, şükür elhamdü lillâh" diyeceklerini bildim ve kat'î bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum.




Bazen öyle zulümler oluyor ki, insanın Zebanî olası geliyor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

16

28.10.2007, 21:35

çok yararlı oldu bu konu...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

17

28.10.2007, 22:11

zulum yapanların hali

O gün, mülk Allah'ındır. ınsanlar arasında hüküm verir. (Bu hüküm gereği) iman edip iyi davranışlarda bulunanlar Naim cennetlerinin içindedirler." (Hacc, 22/56)
Mevlâ Teâlâ, kahhar ve cebbar olduğunu anlamaları için o gün tasarrufatını açar ve kullar anlar ki bugün Mevlâ'nın kahhariyeti ve cebbariyeti karşısında yapacakları hiçbir şey yoktur, herhangi bir yardımcı da bulmaları mümkün değildir.
O zâlimler, o fâsıklar, o münâfıklar, o kâfirler dünyada istedikleri gibi bağırmış, çağırmış, zulüm ve isyanda onlara müsaade edilmiş, herhangi bir müdahalede bulunulmamıştı. şimdi hesap günüydü, bu günde onların hiçbir iş, hareket ve fiiline müsaade yoktur. Hatta özür dilemelerine bile müsaade edilmeyecektir. Mevlâ'mız bu durumu bize şöyle haber vermektedir:
"O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay hâline! Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür." (Mürselat, 77/34–35)
Hiçbir çare yok, hüküm Mevlâ'mızın kudret elindedir. Dünya hayatında yapacağınızı yaptınız, birbirinizi kırdınız geçirdiniz. ınsanların kalplerini kırdınız, zulüm ve işkence ettiniz. ınsanlara bunları reva görmek maharet değildir. Maharet; kırmak değil düzeltmektir, zulmetmek değil yardım etmektir. En büyük maharet ve hüner de ıslâm şeriatını korumak, din–i ıslâm'ı yaşamaktır. Allah hepimize bu hüneri verir inşallah.
ışte o büyük hesap gününde Mevlâ Teâlâ, dünya hayatında yaptığı isyan ve zulümlerden dolayı, insanı cehenneme koyacaktır. Koyar mı? Koymaz mı? Koyar. ışte bu nedenledir ki, çok dikkat edelim, zulme yanaşmayalım, değil insana hiçbir canlıya zulüm yapmayalım. Zulüm çok çirkin bir iştir. Zulüm o kadar çirkin bir iştir ki, velev ki bir kediye karşı yapılacak olsa bile bunun ceza–i müeyyidesi çok ağırdır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Bir kadın açlıktan ölünceye kadar hapsettiği kedi, yüzünden cehenneme girdi, azap gördü."
M.ustaosmanoğlu(k.s.)
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

18

02.11.2007, 22:27

Canlı kalkan olmanın dinimizce hükmü nedir?

Dünya halklarının ve sağduyunun ayağa kalkmasına ve yüksek sesle tepki vermeye devam etmesine rağmen, kuvveti elinde tutan bir dünya devi gururlandı mı, kibirlendi mi, gözü mü döndü, gözünü kan mı bürüdü, ne oldu bilinmez, gözü kara bir yaklaşımla, hakka, hukuka, ahlâka, akla, iz’ana, vicdana, insanlığa, şefkate ve merhamete karşı aymaz, ayıkmaz, arlanmaz, utanmaz ve uslanmaz biçimde korkunç ve akıl almaz derecede tehlikeli bir başkaldırı sergiliyor. Çaresiz seyrediyoruz.

Binlerce masum ve günahsız sivili olumsuz etkileyeceğinden korktuğumuz bu korkunç başkaldırı, gerçekte Amerika’nın kendi kendisini imhâ edişi mi, seyirden başka etkili bir şey yapmayan insanlığın kendi kendisini intiharı mı? Kıyamete doğru hızla yol mu alıyoruz? Yoksa, yoksa, kıyametin pimini insanlık mı çekecek?

Filistin’de akan kan yetmezmiş gibi… O orada kanamaya ve akmaya devam ederken… Anasız ve babasız kalan binlerce çocuğa her gün yenileri eklenirken… Yeni bir kan senaryosu!

Ve insanlık seyrediyor! Dehşet!

Müslüman ülkelerin bir durdurma ve barış çabası yok. Müslüman yöneticilerin basîreti bağlanmış olabilir belki, güçleri de yetmeyebilir; yıllarca ne ektiler ki, şimdi biçsinler? Ya Müslüman halklara ne demeli? Suskun, sessiz ve tepkisiz! Sokaklara dökülmek ve sokakları aşındırmak günah mıdır? Zalimlerin anlayacağı dilden “No war!” diye bağırmak günah mıdır? Efendiliklerinden, seviyelerinden, vakarlarından, rahatlarından mı olacaklar? Müslüman örgütler, gönüllü kuruluşlar, dernekler, vakıflar, sendikalar ne iş yaparlar? Neden ses vermezler? Müslüman olmayan dünya halklarının verdiği tepki, bizim tarafta neden yok?

Böyle onursuz, böyle saygısız, böyle ahlâksız savaş olur mu? O cânî ve küstah adamı devirmenin başka bir yolu yok muydu? Neden fatura hep masumlara çıkar? On yıl önce Halepçe’de binlerce insanı, çoluk ve çocuğu öldüren o eli kanlı kâtil için böyle bir sonun aslında ucuz düştüğü söylenebilir. Fakat o gün bu katliamlara neden seyirci kalınmıştı? O gün bu adama neden cesâret verilmişti?

Güç kimin elindeyse, yalnızca masumları ağlatıyor ve inletiyor! Oh, ne ala memleket! Suyun, ekmeğin, hayatın ve dünyanın tadı kalır mı böyle zâlimler arasında?

Devletlerin bu savaşı durdurmaya güçleri yetmiyor; belli oldu! Keşke dünya halkları seslerini ve tepkilerini daha gür çıkarabilselerdi! Keşke milyonlar değil de, milyarlar sokaklara yürüyebilseydi! Milyonlar sokaklarda yürürken, geri kalanlar işlerini güçlerini çok rahat mı yaptılar, gözlerine uyku girdi mi bilmiyorum. Halklar durdurabilirdi bu savaşı, diyorum ben. Fakat halkların sesi, savaş lobisinin iğrenç plânlarını bozmaya yetmedi! Daha gür çıkmalıydı! Dünyayı başlarına yıkmalıydı! Benim endîşem, savaş lobisini savaştan caydıracak ölçüde tepki vermeyen, sesini daha güçlü çıkarmayan dünya insanının bu zaafiyetinin, ılâhî gayrete dokunma kabiliyeti taşıması! Her insan, bu savaşı durdurmak için kendisini görevli ve sorumlu bilmeliydi!

Canlı kalkan olmak birkaç kişinin veya birkaç grubun cılız ve etkisiz bir sesi olarak kaldı. Fakat yine de ilginç bir tepki idi. Aslında ölüme atlamaya gerek yok! Canlı kalkan olana kadar daha başka, daha meşrû ve daha ölümcülsüz tepki yolları vardı; yeterince denenmedi.

Çaresiziz. Tek gücümüz, duâmız. Allah’a sığınıyoruz. Zâlimleri Allah’a havâle ediyoruz.

Allah’ım, bu ateşi masum halk üzerinden al. Zâlimleri Kahhâr ism-i şerifinle sustur! Tuzaklarını kendi ayaklarına dola! Zâlimlerin, durdurmaya güç yetiremediğimiz zulümleri ve fitneleri yüzünden Allah’ım, mâsumları helâk etme. Bu şer ve tehlikeli gelişmeleri hayra tebdil eyle. Allah’ım, tek güç ve tek kudret Sen’dedir. Sen, tek emir ve irâde Sahibisin. Emir komuta Sen’dedir! Sen tek Sultan’sın! Sen tek Melik’sin! Allah’ım, şer güçlerin Müslümanlar üzerindeki bu baskılarını ve saldırılarını durdur. Müslüman’lara birlik ve berâberlik rûhu ver, Müslüman’lara güç ve kudret ver, Allah’ım!

Âmîn… Âmîn… Âmîn…

http://www.fikih.info/
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

19

25.11.2007, 22:14

:uykucu:
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

20

02.10.2008, 20:01

ıslam’a göre savaşmak neden kutsal bir şey sayılıyor? ıslam barış demekse, Müslümanlar neden savaşmıştır?


ıslam’da savaş kutsal sayılmış dersek hata olur. ıslam’da kutsal sayılan cihaddır. Savaş ise cihadın bir şekli olup gerekli görüldüğü zaman yapılır. Peygamber Efendimiz gelmeden önce kavimler birbirleriyle savaş halindeydi. Peygamberimiz geldi onları barıştırdı. Fakat bu barışa katılmayanlar da oldu. Dinin anlatılması, güzelliklerin yayılması esnasında bundan hoşlanmayan karanlık ruhlar, harekete geçerek Müslümanlara karşı ordu oluşturdular.

Müslümanlar da oturup bekleyemezlerdi elbette. Silahlandılar onlar da, kendilerini savundular. Yenilen düşman, bundan sonra bir daha durmak bilmedi, hep öç alma duygusuyla hareket etti. Peygamberimiz de bunları önceden haber alarak hazırlıklarını yaptı.

Savaşların sebeplerine baktığımızda, başlangıç itibarıyla düşman birinci sebeptir. 12 yıllık Mekke hayatında hiç savaş olmadı. Düşmanın tahrikine rağmen savaşa meydan verilmedi. Medine döneminde düşmanın başlattığı savaşlar yapıldı ama peygamberimiz hep barış aradı. Nihayet Hudeybiye’de on yıllık bir barış imzalandı. Fakat düşman bu süreci hazmedemeyerek bir yolunu bulup, müttefik kabilelerini kullanarak anlaşmayı bozdu. Neticede anlaşmayı bozanın üzerine yürümek lazımdır. Peygamberimiz hazırlıklarını yaptı ve Mekke’yi aldı. Kimsenin kanına dokunmadı. Sadece insanları kışkırtan münafık tipleri yakalatıp öldürdü. Bunların sayısı da beşi geçmez. Bütün Mekkelilere sordu: Bugün benim size nasıl muamele yapacağımı bekliyorsunuz. Onlar da dediler ki, sen merhametli bir peygambersin. Peygamber Efendimiz de bugün hepiniz hürsünüz, size kınama yoktur dedi ve yirmi yıl kendisine her türlü işkenceyi çektirenleri toptan affetti. ışte ıslam ve ıslam Peygamberi bu.

Cihad, bugünkü yanlış anlayışa göre sadece savaş manasına gelmez. Cihad, gayret göstermek, çalışmak demektir. Allah ile insanlar arasındaki engelleri kaldırmak, gönüllere Allah sevgisini ulaştırmaya gayret etmek demektir. Bu konuda, en tesirli silah, ıslam’ı yaşayarak temsil etmektir. Bir taraftan da anlatmaktır. Savaş çok mecbur kalınan durumlarda olur ve savaşmadan önce şunlar asker ve komutanlara hatırlatılır: Kadınlara, çocuklara, ağaçlara, mabetlere, mabetlerde ibadet edenlere, eli silah tutmayanlara dokunulmayacak.

Sadece eli silah tutanlarla savaşılacak. Savaşlar hep böyle yapılmış, esir alınanlar da insanca muamele görmüşler. Bedir savaşında esir edilenler, Medinelilere okuma yazma öğretmek suretiyle serbest bırakılmışlardır. Öldürülmemişlerdir, çünkü ıslam’ın derdi adam öldürmek değil, insana ebedi mutluluğu kazandırmaktır. Bu da inandırmakla olur. Onun da yolu gönülden kalpten geçer. Katılıkla gönüller Allah’a ısınmaz. Dolayısıyla, katılıkla, sert üsluplarla, radikal metodlarla ıslam adına ortaya çıkanları tasvip etmiyor, yaptıklarını doğru bulmuyor ve hatta bu tutumlarını ıslam’a karşı bir haksızlık olarak görüyoruz.



Ali ıhsan Er
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir