Giriş yapmadınız.

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

1

14.09.2004, 18:23

Izzet ve azamet isterki esbab perdadari desti kudret ola.

Kardeslerim su basliga koyulan cumle cok muhim ve derin bir cumledir. Lakin bana o derinlik kendini fazla gostermiyor. Bunu kavramama yardim edermisiniz....

hurmetler
Barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

Sedat

Orta Düzey

  • "Sedat" bir erkek

Mesajlar: 167

Konum: Frankfurt

Meslek: Sürücü kursu ögretmeni

  • Özel mesaj gönder

2

14.09.2004, 22:05

gectigi yer

baris kardes cümlenin gectigi yeri tam verirsen memnun olurum

selam ve dua ile Sedat

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

3

15.09.2004, 03:04

Sedat kardes
Cumle bircok yerde geciyor ama mesela ornek olarak 22. Sozun 2. Makaminda geciyor. Ilk paragraflarda acikliyor bunu.

hurmetler
Barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

4

15.09.2004, 09:47

Barish kardeşim;
ne zamandır sizin açtığınız konulara birkaç satır yazayım dedim;
bir türlü nasip olmadı.
hatta 1.lema ilgili başlığın(positivizme karşı savaş mı?) altına bu açtığınız başlıktaki konuyu ekleyemeyi düşünüyordum ki, siz bu hususu yeni bir başlık altında açtınız.
zaten sizin gibi dikkatli ve Risaleleri anlamaya cehd eden bir kardeşin böyle bir soru soracağı da belli idi.

bu hususa geçmeden önce 1.Lema ile ilgili bir hususu dile getirmekte fayda var.
1.Lemada Yunus(as)ın kıssasından anladığımız şu:

Bu hadise ile Cenab-ı Hak bir peygamberine aynel-yakin ve hakkal-yakin bir iman ve tevhid dersi vermiştir. Öyle ki gece vakti denize atılmış, balık onu yutmuş, onu o halden kurtaracak ancak ve ancak denize balığa ve karanlığa hükmedecek bir zattır.
Ki, Yunus(as) da bu dersi tam olarak anlamış ve direk olarak Müsebbebül-Esbab olan Cenab-ı Hakka yönelerek hakkal-yakin iman dersini tekmil etmiştir.
zaten bu derse vesile olan hadise de Yunus(as)ın Cenab-ı Hakk'ın emrini beklemden kavmini terk etmesidir. Bu hadisede yüksek bir tevhid dersi ile birlikte önemli bir ikaz da vardır.
böyle hadiseler normal insanların da başına gelebilir.
Mesela Yusuf ıslam da olduğu gibi.
Yusuf ıslam müslüman olmazdan evvel bir gün denizde yüzerken birden dalgalar onu açık denize çekiyor. tam boğulma noktasına gelip deniz onu yutacak iken birden Cenab-ı Hakka yöneliyor, ve ondan kendisini kurtarmasını istiyor.
Cenab-ı Hak da onu o halden kurtarıyor ve sonrasında Müslüman oluyor.
işte bu ve benzeri hadiseler ile Cenab-ı Hak bütün sebeblerin arkasında gendi güç ve kuvvetinin olduğunu gösteriyor ve Müsebbebül-esbab olduğunu hadiselerin dili ile ilan ediyor.
Nur-u Tevhidi gösteriyor.
Yani risale dili ile , Tevhid ve celal istiyor ki esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikikden...

peki bu noktada ne yapacağız?
sebepleri bütün bütün reddedip bir kenara mı atacağız?
elbette ki hayır...
bu dünya sebepler dünyası.
sebepler olmasa idi imtihan olmaz,
imtihan olmasa idi bu dünya açılmaz ve yaratılmaz,
bu dünya açılmasa ve yaratılmasa idi cin ve ins olmaz;
cins ve ins olmasa idi Cenab-ı Hak tanınmaz, O'nun isim ve sıfatları bilinmez, kainatın yaratılmasındaki hikmet ve sır tecelli etmezdi.
Bu dünya hikmet dünyasıdır.
Yani şu görünen alemde Hakim ismi esastır.
diğer isimler hakim ismine tabidir.
şayet siz denize atılsanız ve önünüzde de bir can simidi olsa;
bu can simidini bırakıp da Cenab-ı Hakka "yarabbi beni kurtar " diye yalvarsanız bir kaç dakika sonra hem balıklara yem olur, hem de sorumlu olursunuz.
Çünkü Hakim isminin gereği olarak "can simidine" yapışmamış, doğrudan Kadir ve Rahim isminin tecellisini istemiş olursunuz ki, bu da Hikmet tecellisine uygun düşmez.
Bu noktadandır ki;
peygamberimiz savaşa gideceği zaman iki zırh giyerdi.
hem de;
"deveni bağla, sonra Allah'a tevekkül et" derdi.
ışte Cenab-ı Hak hem hikmeti gereği isim ve sıfatlarının tecelli etmesi için sebepleri yaratmış, hem de bu yolla izzet ve azametini muhafaza etmiştir.
Zira bu hikmetin içinde zahiri manada bazı cüzi şerler ve insanların hoşuna gitmeyecek bazı şeyler de vardır.
işte bu sebeplerden dolayı itirazların direk olarak Cenab-ı Hakka yönelmemesi için sebepler perdesi ortaya konmuştur.

ama Mümin bir insan her sebebin arkasında Müsebbebül-esbab olan Cenab-ı Hakkı görür ve Onun hikmetinden ve taksimatından razı olur.
"Hayrihi ve şerrihi" denilen Kadere iman eder.

barish kardeşim şimdilik bu kadar.
inşallah sohbete devam edelim.
saygılar

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

5

16.09.2004, 04:31

Alah razi olsun guzel abim
Bizim kalplerimize bir aydinlik icin vesile oldunuz...

Aslinda "sebeplere ittibayi nasil gormeliyiz?" sorusunu ustad baska bir bahiste
"Duaniz olmasa ne ehemmiyetiniz var " mealindeki ayetle ilgili bir soruyu cevaplarken vermis oluyor. Inshallah aklimada kaldigi kadari ile biraz paylasayim sizlerle. Eksiklikler bu fakir ve gunahkar kardesinizden ve guzellikler Allahtandir. Nurlara tercuman olmak bizim haddimiz olmasa da sizlere bir miktar yazayim:

Duanin nev'i ikidir:

1. Fiili Dua: Yani kisinin hareketleri ile yaptigi dua. Ayati tekviniyeye ittiba etmek bir nevi fiili dua oluyor. Sebeplere ittiba etmek fiili dua oluyor. Aslinda bize sebeplere ittiba etmeyiniz denmiyor. Sadece bunu yaparken bir dua neshvesi icinde yapmamiz isteniyor.

Iste size "Leyselul insane illa ma sa'" ayetine muslumanlarin uymayi biraktigini gosteren muhtemelen Ustaddan ya da F. Gulen Hocaefendiden okudugum ama suan kaynagi aklimda olmadigi icin sanki kendimden mis gibi gelen(bu yuzden de sersem nefsimi bir miktar oksayan) bir yorum:

Muslumanlar bu ayete ittiba ederken Allaha dua ediyorlardi onceden. Ciftci eskiden topragi surerken de, tohumu atarken de, hasati yaparken de bir ibadet nesvesi icinde yapiyordu. Onun icin muhim olan asil Allaha teveccuh etmis olmanin bir yolunu bulmakti. Iste o zaman urun bereketli de oluyordu. Cunku urunun bereketi kanaatten geliyordu. Yoksa miktarinin coklugundan degil. Ayni sekilde bugun muslumanlarin geri kalmisliginin ve tembelliginin sebebi yaptiklari islerde dua havasini solumuyor olmalari olabilir gibime geliyor. Aslen benim nefsime de research yapmak gidip hakikati insanlarla paylasmaktan daha zor geliyor. Oysa tersinin olmasi lazim degil mi?

2. Kavli Dua: Yani dille yapilan dua. Kisinin Allaha yakarisi ve ondan dileyisi. Aslen mazlumun duasinin makbul olduguna dair bir hadis var. Sanirim bunda Nuru Tevhidin icinde Sirri Ehadiyetin mazlumun halinde tecelli etmesi etkili oluyor.

Demekki bizler icin hadis ve Kur'an isiginda cok onemli bir dustur var:

Bu dunya hikmet dunyasi ve fiili duanin bu dunya islerinde kavli duaya bir makbuliyeti var. Yani ciftci once tarlayi surup tohumu topraga atacak ve sonra yagmur ve urunde bereket icin dua edecek. Yoksa sirasi farkli olunce bunda bir garabet var derler...

Birde hem Ustaddan hem de F. Gulen Hocaefendiden duydugum(okudugum) cok onemli bir konudan cikarimlar:

Muslumanlarin bugun hakimiyeti kaybetmesi ve ne yazikki zelil olmasinin en buyuk sebeplerinden birisi onlarin Kainat kitabini ve Kur'ani Kerimi icice okumayi birakmis olmalaridir. Onlar ya Kur'ani guzel bir kilifa koyup astilar ya da sadece Kur'ani okumak yeter deyip tekkeye zaviyeye kapandilar. Oysa Kur'an Kainat kitabi okunmadan anlasilmaz ve Kainat kitabi da Kur'ansiz okunmaz. Okunsa da insana fayda saglamaz. Bakiniz bugun teknoloji cok gelismis olsa bile insanlar huzurdan cok uzaktirlar....

Inshallah bu fakirin nefsinin karistigi amma aslini Allahin daha makbul kullarindan okudugu bir kac yorum sizlerle paylastim. hakkinizi helal ediniz ve yanlis yazdigim birsey var ise muhakkak paylasiniz ki diger okuyanlar yanilgiya dusmesinler......

hurmetler
barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

6

16.09.2004, 09:19

Allah razı olsun barish kardeşim;

sizin de ifade ettiğiniz gibi bu dünya şartlarında fiili dua önemli.
zira rahmet çoğu kez bu yolla geliyor.
yani siz toprağı şartlarına uygun ekip biçerek enab-ı Hakkın Rahim isminin tecellisine vesile oluyorsunuz.
hatta sebeplere müracaat ederek de Hakim isminin tecellisini gösteriyorsunuz.
demek ki sebepler doğru yer ve şekilde kullanıldığı zaman Tevhid delilleri oluyor, Müsebbebül-esbab olan Hakim-i Zülcelali tanıtıyor.
ama yanlış anlaşıldığında da materyalist düşünce bataklığına saplanmaya vesile oluyor.
ışte Mümin herşeyden Cenab-ı Hakka yol bulan insandır.
kafir ise en açık yolları bile kendine tıkayandır.

saygılar

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

7

18.09.2004, 11:50

Bunu yeniden soyleme ihtiyaci hissettigim icin kardeslerim affeylesin. Onlari saf yerine koydugumdan degildir. Mesele cok muhimdir, onun icin....

1. Dunya'da adaleti koruma gorevini Allahin muslumanlara yeniden vermesi icin muslumanlarin sebeplere ittiba etmeyi ogrenmesi ama bunu yaparken de onlara vucud-u hakiki vermemeyi ogrenmesi sarttir. Cunku Allahin Hakim ismi bu kainatta islemekte en on planda bir abimizin dedigi gibi ve Hakim ismine en mukemmel dua ise fiili duadir.
Bize
"Sebeplerin var oldugu yerde onlara ittiba eden ama sanki sebeplerin hicbiri yokmus gibi hisler tasiyan babayigitler lazimdir"


2. Sebeplerden kendimizi kurtarmamizin baslica yollarindan birisi icinde yetistigimiz pozitivist mantiktan kendimizi arindirmak ve Kur'ani mantiga ulasmaktir. Risale-i Nur'un -diyebilirizki- en buyuk savasi bu ve benzeri konularladir...

3. Allahin sebeplere bilerek ya da bilmeyerek vucud-u hakiki verenlerin imanina ne sekilde mukabele edecegini bilmiyoruz. Cunku kisi bilmese de kabul etmese de sirke girer. Allah sekarat aninda iman ile gocmeyi nasip etsin.....

hurmetler ve baki selamlar
BArish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

8

23.09.2004, 10:00

Sebeplerin Allah'a birer perde olması ne demektir?

“Esbap bir perdedir. Fakat iş gören Kudret-i Samedaniyyedir.”

(Sözler)

Bu âlemde de bütün sebepler Üstadımızın ifadesiyle birer tenteneli perde. O perdenin aralıklarından hakikat kendini gösteriyor. Ne meyve ağacın öz malı, ne ağaç toprağın eseri, ne insan anne ve babanın ortak mamulü. Bunların hepsi sebep, bunların hepsi perde. Az bir dikkatle bakıldığında bunların elinde hiçbir icat bulunmadığı ve iş görenin Kudret-i Samedaniyye olduğu akıl gözüne görülecektir.

Bu dünya hikmet dünyası, bu âlem imtihan yurdu. Burada eşyanın yaratılmasında sebepler perde olarak vazife görüyorlar.

Bu perdelere dikkatle bakanlar, onlarda sergilenen eserlerin onların kendi malları olmadığını hemen keşfeder ve o perdelerde ılahi sanatları, hikmetleri, rahmetleri okurlar. Her varlık ilahi isimlerin tecellilerine bir ayna olur.

Memurlar, maaşlarını mutemetten alırlar, ama çok iyi bilirler ki, mutemet bir perdedir. Bize o maaşı kendi servetinden vermiyor. Devlet, memurlarının maaşını perdeli olarak vermektedir.

Gaflet içinde yaşayan, sadece cemiyet hayatının problemlerine kafa yora yora, ne kendini ne de içinde yaşadığı âlemi düşünmeye fırsat bulamayanlar için sebepler yine perde; ama bu defa onlar için bir gaflet vesilesi., bir hicap; yâni seyre mâni, bilmeye engel.

Cehil ilme, günah feyze perde.

Bu perdeler aşıldıkça insan mânen yükselir ve önüne ayrı ayrı mârifet tabakaları ve muhabbet mertebeleri açılır.

Meselenin bir başka yönü:

Biz bu çıplak gözümüzle, kâinatın ancak maddî güzelliklerini görebiliyoruz. Halbuki perde arkası çok daha güzel. Bu âlemde huri elbisesi gibi kat kat güzellikler var. Ama biz ancak en üsttekini görüyor ve onu hayran hayran seyre koyuluyoruz; içi güzelliklerle kaynaşan muhteşem bir sarayın dış duvarlarını seyreder gibi...

Kalp nasıl seviyor, akıl nasıl anlıyor, hayal nasıl kucaklıyor, korku nasıl büzülüyor, heyecan nasıl taşıyor, gurur nasıl kabarıyor, endişe nasıl ürküyor, tereddüt nasıl titriyor? Bunların hepsini seyredebilsek, işte o zaman, sinemada perdeyi unuttuğumuz gibi burada da karşımızdaki şahsın bedenini unutur, dalar gideriz.

Beden kâinata, bedendeki bu gaybî faaliyetler de âlem-i gayba bir misal. Gaybı ve şehadetiyle bütün âlemlerdeki her nev’i güzellikler Esma-i ılâhiyye’den geliyor. Beden ve kâinat perdelerini aşan, yahut bu iki perdeyi de geçen ulvî ruhlar, bütün güzelliklerin menbaı olan esmayı buluyor ve ondan Sıfat-ı ılâhiye intikal ediyorlar.




http://www.sorularlarisaleinur.com/modul…soru&op=1&id=16

9

23.09.2004, 10:33

Abdülkadir said kardeşim;

bazen nakil yapmak da kişinin kendi kabiliyet ve yeteneklerinin gelişmesine bir perde olur.

bizce nakil yapmak yerine;
kendimiz iyice öğrenip,
kavrayıp,
öyle yazarsak daha iyi olur diye düşünüyorum.

saygılar

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

10

23.09.2004, 14:50

Aslinda bir kardes ile son donemde bunun tartismasini yapiyoruz.

O kendisi ISmail Mutlu abinin serh dusulmus olan Sozler kitabini aldi. (Sanirim 3 cilt) . Ben de ona dedim ki once kendin oku kendin anla ve notlar al, sonra gider ordan okursun ve de fikir edinirsin. Kolaya kacmak oluyor seninkisi. O hak verdi ama zaman mefhumundan bahsetti ve bu yuzden direk olarak okuyacagini soyledi. Inshallah beraber muzakere edecegiz.

Degerli Ahmedsaid abim

Sizin dediginize yerden goge katiliyorum. Lakin ortada bir sorun var. Nurlar kendilerini onlara cok emek vermis abilerimizin zahirliginde cok daha iyi aciyor. OZellikle Turkiye disinda (hatta icinde bazi yerlerde) boyle guzel abilere ulasmak zor. Iste bicaktan farksiz olan teknoloji devreye giriyor burda. Siz ekemek kesmek icin kullaniyorsunuz onu. Insan kesmek icin degil. Sonucta gidip fikir sahiplerinin o konulardaki fikirlerini okuyorsunuz. Onlarin fikri size cok sey katiyor. Tabi sizi sartlandirma tehlikesi ise apacik ortada. Bu ise sizin kendi cikarimlarinizin ortadan kalkmasi demek.

Abdulkadir Abimin yazdigi kisimla alakali ince bir temas:

Ali Mermer bey bulundugumuz sehre bizi kirmayip iki gunlugune gelmisti ve de biz cok yogun bir program gecirmeye calismistik. Onun bu konular uzerine konusurken cok hos bir yorumu vardi sebeplerin tenteneli perde olmasi konusunda:

Dedi ki:
Imami Ali r.a. "Eger perde kalksa yakinim artmaz" diyor. Bunda mana sudur ki, tenteneli perde arkasina bakildiginda bazi seyleri gosterir. Perdeye konsantre olursaniz, o zaman arkasini goremezsiniz. Ama eger perde arkasinda var olan seylere konsantre olursaniz, bir sure sonra bu size oyle bir yakin temin edebilirki sanki perde yokmus gibi gorme ihtimaliniz var. Iste Imami Ali r.a. bu seviyeye ulastigi icin boyle demistir.
Sorularimiza elimizi delikli perde olarak kullanip bunu denememizi tavsiye ederek mukabele etti.
--------------------------------------------------------

Deriz ki: Cok guzel soylemis. Hem ilmin kapisi olan Imam-i Ali r.a. diger sahabiye bu konuda bir ruchaniyeti olmasina ragmen ashabdan coklari benzer tabirler kullanmislar. Iste ashabi bu seviyeye getiren ise PEygamberimiz Efendimiz SAV rehberliginde, Kur'ani yani kainati okumayi en dogru bicimde ogrenmis olmalaridir.

Yine deriz ki: Her asrin muceddidi insanlara o gunku seviyeye ve bu meslege engelolan seylere gore bir recete sunar. iste bu helaket ve felaket asrinin insani olan Bediuzzaman hazretleri de RA bize ayni seyi ders vermektedir. Yani, "Kainati Kur'an rehberliginde okuma dersi"

hurmetler
Barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

11

24.09.2004, 09:40

Barish kardeşim;

nakil konusunda, Abdülkadir kardeşime nazımız geçtiği için,
latife yoluyla bir hatırlatma yaptık.
elbette ki bazen direk veya dolaylı nakil yapılabilir.

bir sual vardır, ve o suale alim bir ağabeyimiz tam bir cevap vermiştir,
o yazı veya söz nakledilir.

bizim dikkat çektiğimiz konu ise bunu alışkanlık haline getirmemek.

şayet kişi sıklıkla nakil yaparsa öğrenme kabiliyeti tam inkişaf etmez.
kolaycılık zihni tenbelliğe yol açar.

diğer söylediklerinize tam olarak katılıyorum.
elbette ki bir çok ağabey nurları hem okuyarak, hem yaşayarak
tam bir "fena-fil-nur" olmuşlar.
bu ağabeyleri dinlemek mutlaka ki çok istifadeye medardır.
hatta şerh türü eserler okumak da anlayışı arttırır.

saygılar

12

24.09.2004, 12:11

Alıntı sahibi ""ahmetsaid""


nakil konusunda, Abdülkadir kardeşime nazımız geçtiği için,
latife yoluyla bir hatırlatma yaptık.
elbette ki bazen direk veya dolaylı nakil yapılabilir.


:)

Kendi aramızdaki sohbetlerde 11.Söz,Kader risalesi, Vahdet-i Vücud konusunun geçtiği 18.Mektub (sanırım) gibi zorlayıcı konularda "bi de bunu çok okumuşlardan,bilgisi olanlardan dinlesek" dediğimiz oluyor,çünkü bazı ifadeleri yanlış anlayabiliyoruz,ifade birkaç şekilde anlaşılabiliyor,kelimenin Arapça anlamı Türkçe'de bizim kullandığımızdan farklı olabiliyor ve diğer bazı sebeplerle...

Dediğiniz şekilde (bir beyin fırtınası mı desem) yapmak iyi, ama bir de o sohbette ağır toplardan bir abi bulunması gerekebiliyor :)

13

24.09.2004, 13:28

haklısın abdülkadir kardeşim;

barish

Orta Düzey

  • Konuyu başlatan "barish"

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

14

24.09.2004, 19:24

bu aslen bir topragi kazmaya benziyor. Herkes elinde kurek calisirken bir anda koca bir kaya cikiveriyor. O kayayi kiramamyinca onlarda AShabin Peygamaberimize SAV basvurdugu misillu onun bu konulara hakim bir tilmizine basvuruyor. O da gelip kayayi kiriveriyor..

Aslen bu ornek cok hos ama nefsimin boyle dusunmek hosuna gitti. Bu da beni uzdu. Allah affetsin bu cuma gununde....

hurmetler
BArish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

15

05.10.2007, 09:05

Allah razı olsun,

"Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden."

sözünü daha iyi anlamamı sağlayan risaleden iki bölüm, tamamlayıcı olur belki:


Bazı şeylerde veya işlerde görünen hakaret, çirkinlik, eşyanın mülk cihetine aittir.

Yani dış yüzüne nazırdır ve bizim nazarımızda öyle görünür.

Ve bunun için, eşya ile yed-i kudret arasına perde olarak esbab-ı zahiriye vaz edilmiştir ki, sathi nazarımızda yed-i kudretin o gibi eşya ile mübaşereti görünmesin.


Fakat melekut ciheti, yani içyüzü ise şeffaf ve yüksektir.


Kudretin taalluk ettiği bu cihette, hiçbirşey kudretin taallukundan hariç değildir.


Evet, azamet-i ılahiye esbab-ı zahiriyenin vaz'ını iktiza ettiği gibi, vahdet ve izzet-i ılahiye de kudretin bütün eşyaya şumulünü ve kelamın herşeye ihatasını iktiza ederler.



ışaratül ıcaz

16

05.10.2007, 09:07

Ey esbâbperest gâfil!

Esbâb, bir perdedir.

Çünkü, izzet ve azamet öyle ister.

Fakat, iş gören kudret-i Samedâniyedir. Çünkü, tevhid ve celâl öyle ister ve istiklâli iktizâ eder.

Sultan-ı Ezelinin memurları, saltanat-ı rubûbiyetin icraatçıları değillerdir. Belki o saltanatın dellâllarıdırlar ve o rubûbiyetin temâşâger nâzırlarıdırlar.


Ve o memurlar, o vâsıtalar; kudretin izzetini, Rubûbiyetin haşmetini izhâr içindir; tâ umûr-u hasîse ile kudretin mübâşereti görünmesin.

Aczâlûd, fakrpîşe olan insanî bir sultan gibi, acz ve ihtiyaç için memurları şerik ittihaz etmiş değildir.

Demek esbâb vaz' edilmiş, tâ aklın nazar-ı zâhirîsine karşı kudretin izzeti muhâfaza edilsin.

Zîrâ aynanın iki vechi gibi, her şeyin bir mülk ciheti var ki, aynanın mülevven yüzüne benzer, muhtelif renklere ve hâlâta medâr olabilir; biri melekûttur ki, aynanın parlak yüzüne benzer.

Mülk ve zâhir vechinde, Kudret-i Samedâniyenin izzetine ve kemâline münâfi hâlât vardır; esbâb, o hâlâta hem mercî, hem medâr olmak için vaz' edilmişler.

Fakat, melekûtiyet ve hakikat cânibinde, her şey şeffaftır, güzeldir, kudretin bizzat mübâşeretine münâsiptir, izzetine münâfi değildir.

Onun için, esbâb sırf zâhirîdir, melekûtiyette ve hakikatte tesir-i hakikileri yoktur.


Hem, esbâb-ı zâhiriyenin diğer bir hikmeti şudur ki:

Haksız şekvâları ve bâtıl itirazları âdil-i Mutlaka tevcih etmemek için, o şekvâlara, o itirazlara hedef olacak esbâb vaz' edilmiştir. Çünkü, kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor. Bu sırra bir misâl-i latîf sûretinde bir temsil-i mânevî rivâyet ediliyor ki:

Hazret-i Azrâil Aleyhisselâm, Cenâb-ı Hakka demiş ki: "Kabz-ı ervâh vazifesinde Senin ibâdın benden şekvâ edecekler, benden küsecekler."
Cenâb-ı Hak lisân-ı hikmetle ona demiş ki, "Seninle ibâdımın ortasında musîbetler, hastalıklar perdesini bırakacağım; tâ şekvâları onlara gidip, senden küsmesinler."

ışte bak:

Nasıl hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenâlıklara mercîdirler ve kabz-ı ervâhta hakikat olarak olan güzellik, Azrâil Aleyhisselâmın vazifesine mütealliktir; öyle de, Hazret-i Azrâil dahi bir perdedir, kabz-ı ervâhta zâhiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemâline münâsip düşmeyen bâzı hâlâta mercî olmak için, o memuriyete bir nâzır ve kudret-i ılâhiyeye bir perdedir.

Evet, izzet ve azamet ister ki, esbâb perdedâr-ı dest-i kudret ola aklın nazarında; tevhid ve celâl ister ki, esbâb ellerini çeksinler tesir-i hakikiden.

17

20.06.2008, 23:15

Allah razı olsun...Çok şey öğrendim çookkk...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir