Giriş yapmadınız.

1

10.08.2005, 12:41

Mektubat´ta bahsi geçen sarıklı genç

mektubatta geçen bu bahisteki sarikli genç ve rüyanin devaminda bahsedilen hususlarla ilgili fikirlerimizi paylasabilir miyiz?

“Senin müjdeli, mübarek ve güzel rü'yanın tabiri, Kur'an için ve bizim için (1) çok güzeldir. Hem zaman tabir etti ve ediyor, (2) tabirimize ihtiyaç bırakmıyor. Hem kısmen (3) tabiri güzel olarak çıkmış. Sen dikkat etsen anlarsın. Yalnız bir-iki noktasına işaret ederiz. Yani bir hakikat beyan ederiz. (4) Senin hakikat-ı rü'ya nev'inden olan (5) vakıalar, (6) o hakikatın temessülâtıdır.(7) şöyle ki:

O vasi' meydanlık, âlem-i ıslâmiyettir. Meydanlığın nihayetindeki mescid, Isparta vilayetidir. Etrafı bulanık çamurlu su, hal ve zamanın sefahet ve atalet ve bid'atlar bataklığıdır. Sen selâmetle, bulaşmadan, sür'atle mescide eriştiğin; herkesten evvel envâr-ı Kur'aniyeye sahib çıkıp, kalbini bozmadan sağlam kaldığına işarettir. Mesciddeki küçük cemaat ise; Hakkı, Hulusi, Sabri, Süleyman, Rüşdü, Bekir, Mustafa, Ali, Zühdü, Lütfü, Hüsrev, Re'fet gibi Sözler'in hameleleridir.(8) Ufak kürsü ise, Barla gibi küçük bir köydür. Yüksek ses ise, Sözler'deki kuvvet ve sür'at-i intişarlarına işarettir. Birinci safta sana tahsis edilen makam ise, Abdurrahman'dan sana münhal kalan yerdir. O cemaat; telsiz âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikatı ise inşâallah tamamıyla sonra çıkacak.(9) şimdi efradı birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i ılahî ile birer şecere-i âliye hükmüne geçerler. Ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar. Sarıklı küçük genç bir zât ise; Hulusi'ye omuz omuza verecek belki geçecek birisi, naşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir. Bazılarını zannederim, fakat kat'î hükmedemem. (10) O genç, kuvve-i velayetle (11) meydana atılacak bir zâttır. Sair noktaları sen benim bedelime tabir et.”

2

10.08.2005, 14:00

Ittihad.com.tr > Sarıklı genç ve mahiyeti

Üstad'ın talebelerinden birisi, kendisi için Üstad tarafından söylenen bi iltifatın, mecazî anlamda ve teşvik için olduğunu söyledi. "Benim yaşamım seninle devam edecek." şeklindeki bu iltifatın hem teşvik hem şahs-ı manevî için olduğunu söylemişti abi, üstüne de örnek olarak bu "sarklı genç" misalini vermişti. O abi Mustafa Sungur muydu, iltifat yukarda geçen miydi, tam hatırlamıyorum, muhakkak başka duyan olmuştur, eğer bu söz Sungur abi tarafından, en son Selçuk'ta yapılan Ahmed Feyzî abi vesileisyle yapılan mevlidde sarfedilmişse.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

3

10.08.2005, 14:05

ittihad com hak.

daha önce burada baska mülahazalarla ilgili forum yazismalarnda ittihad com dan yapilan alintilar dikkate alinmiyordu. şimdi oranin linkinin verilmesi ilginc geldi bana. bir de bazi agabeylerin risale-i nur derslerinde görüntülü cd lerde birkac kere sahid oldum. sarikli olarak ders yapmalari acaba buradaki iltifata mazhar olabilmek için mi?

4

10.08.2005, 15:01

Dikkate alınmıyordu değil, uzun olduğundan okunmuyordu diyelim. Sarıklı yapılmasının sebebi sünnet olmasıdır, giyme sebepleri ilk olarak sünnet sevabını almak olsa gerek.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

5

11.08.2005, 08:08

Ihtar: Sakin olaki kardesler bizim asagidaki yaziyi birileri su sarikli genctir turu bir ima ile yazdigimizi zannetmesin. Evet kendimize ait bir fikrimiz olmakla birlikte bu yazdiklarimiz o fikri desteklemek gayesini gutmuyor. Hem zaten biz gorusumuzun saglamligini da iddia etmiyoruz. Kit kanaatimizle oyle oldugunu zannediyoruz o kadr. Herne ise... bizi bu yorumu yazmaya zorlayan sey bu yorumun biraz zoraki oldugu fikridir. yoksa baslangicta da dedigimiz gibi "bu dogru degil! Sarikli genc su zattir vs " turu imali bir yazi degildir bu....Tabi bu yaziyi kaleme alanlarla fakirin ilmi mukayesesi mumkun olmadigi icin de biz okuyucuya ittihad.com.tr adresinde gecen yazidaki yorumu bizimkine tercih etmesini tavsiye ediyoruz....
--------------------------------------------------------------------------- ------

kardes konuyu saptirmamak kaydi ile birsey soylemek istiyorum.

Fakir kanaatim bana eger bu yazinin sonunda Hulusi abinin sozleri olmasa "nerden cikti bu yorum?" dedirtecekti. Yani aslen eger Hulusi abiden yapilan alintilar olmasa idi hakikaten kaynagi cok zaif bir yorum gibi gelecekti. Buna sebebim sudur ki:

Orada sarikli gencin bir sahsi manevi oldugu fikri var. zaten buyuk hizmetlere vesile olan zatlar da yalniz baslarina olmaz ki. Onlar da bir sahsi manevinin dellallaridirlar. Bu yuzden bu yorum bir sahsin da nazara veriliyor olmasina karsi bir yorum degil....

Ikinci olarak. Burada sarikli genc ile neden ansizin Hulusi abinin yaninda bahsi gecenin "sarikli ve genc olan ve bu istidata sahip olan herhangi bir kisi" olabilecegini kavrayamadim. Cunku hakikaten Hulusi abinin sahsina bakan bir yorum var burda. Neden onun yanina sadece genel bir yorum koyuldu anlayamadim. Evet kabul ederiz ki bu gencin sarikli olmasi onun seairi ikame etme noktasinda buyuk bir vazife eda edecegi manasina gelebilir. Ama bu noktada sarikli olan bircok genci bir anda getirip Hulusi abi gibi Ustad'in bir nevi Ebu Bekiri RA olan bir zati sahanenin yanina koydugunu kavramis degilim.

Hem Hulusi abinin cumlelerinde nedense bir nevi konuya yogunlasmayi engellemeyi saglayici bir genel yaklasim sezinliyorum ki bu o zamanin geregi olarak oyle bir zata yogunlasmanin konjekturel acidan yanlisligindan olabilir. Tabi bu mesnedsiz bir yaklasim. SAdece bir cevaptan cok gencleri bir tesvik olmasi hasebi ile bu beni dusunduruyor.

Geriye birtek Ustadin verdigi cevap var ki bu da beni garip bicimde dusunduruyor. Sanki onda da bir gizlilik sezinliyorum.

hurmetler
BArish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

6

11.08.2005, 23:37

Alıntı

SARIKLI GENÇ
Mektubat 349. sahifede geçen bu tabirin mahiyeti nedir?

http://www.ittihad.com.tr

Evet, senelerden beridir bazı şahıslara mal edilmek istenen bu sarıklı gencin hakikatı bir şahıs değil bir şahs-ı manevi olması gerekir. Çünkü Risale-i Nur’da tekraren beyan edildiği üzere zaman, cemaat ve şahs-ı manevi zamanıdır.

Evet, Hazret-i Üstad der ki: “Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet, şahs-ı manevîye göre olur. Maddî ve ferdî ve fâni şahsın mahiyeti nazara alınmamalı.” (Kastamonu Lahikası sh: 6)

Yine Hazret-i Üstad diyor:

“Risale-i Nur'un şakirdleri şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir. Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. şirket-i maneviye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı ılahiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemalât ve kerameti aramıyorlar.” Emirdağ L. :87 şeklindeki beyanlar, bu meselede de nazara alınmalıdır.

Keza, ıslam cemiyetinde sarık en yaygın ve en üstün dinî bir kisvedir.

Evet, en mühim ve en zâhir şeairden olan sarık (imame) hakkında gelen ehadiste, şeair ciheti daha çok nazara verilmiştir.Bir hadis mealinde: “Camilere sarıklı olarak gitmek, müslümanların simasından (alâmetinden) dir” buyurulur. (Ramuz-ul Ehadis. sh: 5)

“Yine ıncil'de "Sahib-üt Tâc"dır. Evet "Sahib-üt Tâc" ünvanı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a mahsustur. Tâc, ımame yani sarık demektir.” Mektubat:170

Yani ıncil, Peygamberimizi A.S.M. şerefli sarık alâmeti ile nazara veriyor.

Sarığın muhafazası uğrunda ve sarığa karşı çıkarılan şapkaya muhalefetle idamı göze alan Bediüzzaman Hazretlerinin bir hadisesi şöyle nakledilir:

“ıslâmî kıyafeti kat'iyyen ve aslâ tebeddül etmeyen ve kıyafetine ilişmek isteyen ve sonra kendi kendini öldürmekle tokadını yiyen Nevzad isminde Ankara valisine: "Bu sarık bu başla beraber çıkar" tarzında konuşarak boynunu göstermesi...” (Emirdağ L:19) sarık uğrunda gösterilen şehamet-i imaniyenin ibretlik bir hadisesidir.

Gayr-i müslimlerin ıslâm şeairine muhalefet göstermeleri de büyük şeair olan sarığın lüzümuna delildir.

Mesela: “Bir âdi Bulgar'a veya bir nefer-i ıngiliz'e veya bir serseri Fransız'a "Sarık sar. Sarmazsan hapse atılacaksın!" denilse, taassubları muktezasınca diyecek: "Hapse değil, öldürseniz bile, dinime ve milliyetime bu hakareti yapmayacağım!" (Mektubat 438)

Evet, sarığın şeair cihetiyle ıslâmî hayat ve hissiyatı, millî bünyede sosyolojik te’siri ile idame ettirdiğindendir ki gizli cereyan öncelikle sarığı hedef almış ve faaliyetine baştan başlamıştır. Bid’atları tamir etmekle manen vazifedar Bediüzzaman Hazretlerinin de, sarık için hayatını ortaya koyması, çok manidar ve dikkat çekici tarihî bir hadisedir.

Bediüzzaman Hazretleri bir mahkeme müdafaasında diyor ki:

“Yirmisekiz sene, gâvurlara benzememek için inzivayı ihtiyar eden bir ıslâm fedaisi ve hakikat-ı Kur'aniyenin fedakâr hizmetkârına maslahatsız, kanunsuz denilse ki; "Sen Yahudi ve Hristiyan papazlarına benzeyeceksin, onlar gibi başına şapka giyeceksin, bütün ıslâm ülemasının icmaına muhalefet edeceksin; yoksa ceza vereceğiz" denilse, elbette öyle her şeyini hakikat-ı Kur'aniyeye feda eden bir adam, değil dünyevî hapis veya ceza ve işkence, belki parça parça bıçakla kesilse, cehenneme de atılsa, kat'iyyen yüz ruhu da olsa, bütün tarihçe-i hayatının şehadetiyle, feda edecek.” Emirdağ Lahikası 2: sh.166

Bediüzzaman Hazretlerinin şeairi korumada gösterdiği bu azimkâr ve metanetli tavrının sebebi ise: Bütün müslüman ırkların cem olmuş olduğu Müslüman Türk milletinin, bin seneden beri ruhunda ve vicdanında yerleşen dinî hissiyat ve yaşayışına muhalif olan tecavüzlere karşı; ve hem bütün hür dünyada değişmez prensipler olan din ve vicdan hürriyetlerini açıkça çiğnemek hareketine karşı, Bediüzzaman’daki bu metanet ve fedailik, ıslamî şahsiyetinin icabıdır. Bunlar, unutulmaması gereken tarihî vak’alardır.

şu halde sarık, umum şeairi temsil etme hakkına sahibdir. Buna göre sarıklı genç tabirinin bir işarî manası olarak, bid’alara karşı ve şeairi korumada hassas ve gayretli Nurun keyfiyetli şahs-ı manevilerine işaret ettiği düşünülebilir. Nurculuk hareketinin bu tarz muhafızlarının muhalifleri olduğu gibi müdafileri de olur. Kadın-erkek bütün müdafiler, bu şahs-ı manevide manen ortak oldukları gibi böyle şahs-ı maneviyi de onlar teşkil ederler.

şimdi rü’ya bahsinde sarıklı gencin geçtiği kısma giriyoruz. Yani Bediüzzaman Hazretlerinin rüyadaki hakikatlerin te’vili ile gösterdiği işaretlerine başlıyoruz. şöyleki:

“Senin müjdeli, mübarek ve güzel rü'yanın tabiri, Kur'an için ve bizim için (1) çok güzeldir. Hem zaman tabir etti ve ediyor, (2) tabirimize ihtiyaç bırakmıyor. Hem kısmen (3) tabiri güzel olarak çıkmış. Sen dikkat etsen anlarsın. Yalnız bir-iki noktasına işaret ederiz. Yani bir hakikat beyan ederiz. (4) Senin hakikat-ı rü'ya nev'inden olan (5) vakıalar, (6) o hakikatın temessülâtıdır.(7) şöyle ki:

O vasi' meydanlık, âlem-i ıslâmiyettir. Meydanlığın nihayetindeki mescid, Isparta vilayetidir. Etrafı bulanık çamurlu su, hal ve zamanın sefahet ve atalet ve bid'atlar bataklığıdır. Sen selâmetle, bulaşmadan, sür'atle mescide eriştiğin; herkesten evvel envâr-ı Kur'aniyeye sahib çıkıp, kalbini bozmadan sağlam kaldığına işarettir. Mesciddeki küçük cemaat ise; Hakkı, Hulusi, Sabri, Süleyman, Rüşdü, Bekir, Mustafa, Ali, Zühdü, Lütfü, Hüsrev, Re'fet gibi Sözler'in hameleleridir.(8) Ufak kürsü ise, Barla gibi küçük bir köydür. Yüksek ses ise, Sözler'deki kuvvet ve sür'at-i intişarlarına işarettir. Birinci safta sana tahsis edilen makam ise, Abdurrahman'dan sana münhal kalan yerdir. O cemaat; telsiz âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikatı ise inşâallah tamamıyla sonra çıkacak.(9) şimdi efradı birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i ılahî ile birer şecere-i âliye hükmüne geçerler. Ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar. Sarıklı küçük genç bir zât ise; Hulusi'ye omuz omuza verecek belki geçecek birisi, naşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir. Bazılarını zannederim, fakat kat'î hükmedemem. (10) O genç, kuvve-i velayetle (11) meydana atılacak bir zâttır. Sair noktaları sen benim bedelime tabir et.” M:349

şimdi de altı çizili yerlerin her zamana bakıp hisse verebilir olan manalarına bakalım:

1- Kur'an için ve bizim için: Yani hakaik-ı Kur’aniyeye ve hizmet-i Nuriyenin inkişafına bakan müjdelerine dikkat çekiliyor manasında....

2- ediyor :Yani rüyanın gelecek zamana bakan işaretleri var manasında...

3- kısmen: Yani rüyanın görüldüğü zaman bir kısım manası çıkmış ileride de çıkacak.

4- hakikat beyan ederiz. : Yani bu rüya hayalî değil, levh-i mahfuz ve misal aleminde mukadder olup onun temessülatı olan hakikattır.

5- hakikat-ı rü'ya: “Rü'ya üç nevidir: ıkisi, tabir-i Kur'an’la (edğasü ehlam) da dâhildir; tabire değmiyor.” M:347 ifadesiyle bildirilen hayalî rüya değil, gerçek rüya kısmından olan.

6- vakıalar: Lügatta, var olan mevcûd bir hâdise demektir.

7- temessülâtıdır: var olan görüntüleridir.

8- Sözler'in hameleleridir: Yani, Nurcular dairesindeki hâlis ve sâdık şakirdlerden naşir, hâmi, muhafız gibi sıfatlara sahib haslar taifesi kıyamete kadar bulunacaktır. Burada zikredilenler, saff-ı evvel olan zatlardır.

9- sonra çıkacak: Yani saff-ı evvelin devamı manasında olan mu’temed taife, teknik gelişmeler neticesi olarak hakaik-ı Kur’aniye olan Risale-i Nur derslerini bütün dünyaya tebliğini devam ettirecek.

10- Yani Nurculuk hareketinin zaman zaman zaafa düştüğü ve asliyetini muhafaza etmek ihtiyacının doğduğu devrelerde, muhafızlık hareketine, yani şahs-ı manevinin teşekkülüne vesile olan bazı hamiyetkâr şahıslara da müşevvikane işaret olabilir. Yani Hz. Üstad, böyle muhafız bir şahs-ı maneviyi umum zaman ve mekânlara teşmil ve teşvik için muayyenlik vermiyor diye anlıyoruz.

11- “kuvve-i velayetle” Yani Risale-i Nurda esas alınan velayet-i kübradır.

“Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u ılahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur'aniyeden tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.” Mektubat sh:356

Mezkûr velayet bu manada nazara alınmalıdır.

Ezcümle, neviler içinde bazı mümtaz ferdler ve meziyet sahibleri bulunur. Bunlar taayyün etmedikçe, kıyamete kadar kuvve-i maneviyeyi koruyan ümid ve şevk vesilesi olurlar. Eğer muayyen olsalar, yalnız zamanlarına münhasır kalıp gelecek zamandaki insanlar me’yusiyete düşebilirlerdi diye Bediüzzaman Hz. şu izahatı veriyor:

“Meziyetin Varsa Hafa Türabında Kalsın; Tâ Neşvünema Bulsun

Ey zîhassa-i meşhure! Taayyünle zulmetme, ger perde-i hafanın altında sen kalırsan, ihvanına verirsin ihsan ve bereketi.

Herbir ihvanın altında sen çıkması, hem de o sen olması imkân ve ihtimali, herbirine celbeder bir nazar-ı hürmeti.

Eğer taayyün edip perde altından çıksan, mükrim iken altında; üstünde zalim olursun. Güneş iken orada; burada gölge edersin.

ıhvanını düşürttürüp hem nazar-ı hürmetten. Demek taayyün ve teşahhus, zalim birer emirdir, sahih doğru böyle ise, hem de böyle görürsün.

Nerede kaldı yalancı tasannu' ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret? ışte bir sırr-ı azîm ki hikmet-i ılahî, hem o nizam-ı ahsen…” Sözler:720

şu halde böyle ümid vesileleri, sarahaten taayyün etmemesi gerektiği gibi, tamamen de mechul olmayıp işarî haberle varlığı muhtemel mertebede olmalı.

Bu meselede dikkat edilecek cihetler vardır. Bu en büyük fitne zamanında bu mu’temed şahs-ı manevide bazı meziyet ve hususiyetlerin bulunması zaruridir. şöyle ki:

1. Bu fitne-i ahirzamanın esası olan bid’alara cidden muhalif ve şeaire de cidden sahip ve nâşir olmaları ...

2. Kitaplara bağlı kalmak manasında olan sadakatta hassas davranmaları temayülerine göre davranmamaları...

3. Kitaba müstenid olarak yaptıkları hizmetin karşılığında ne dünyevî ve ne de uhrevî bir maksad ve menfaatı gaye etmemiş olmaları, fiiliyatlarında görülmesidir. Bu ise ihlasın hakikatıdır.

4. Mektubat’ın 349. sahifesinden alınan parçada geçen: “...naşirler ve talebeler içine girmeye namzeddir” ifadesiyle bildirilen: Nurun derslerini neşretme, şahsa bağlılık yerine kitaba bağlı kalma, yani talebelik sıfatına tam sahip olmak şarttır ve bu hükümler külliyattan alınan sarih hükümlerdir.

Mezkûr hakikatlar müvacehesinde Hz.Üstad’ın şu hükmü dikkat çekici oluyor: “Nerede kaldı yalancı tasannu' ve riya ile kesb-i teşahhus-u şöhret?” (Sözler:721)

Sarıklı genç meselesine muhatab olan merhum Hulusi Ağabeyimiz şöyle diyor:

“Hulusî Bey, bu mes’elede bazı zatların sun’î şekilde kendilerini o sarıklı genç tasavvur etmelerine üzülüyordu. Ve “Halbuki o mes’ele sun’îlikten uzak olması lâzımdır. Hem de herkesin o olabilme ihtimali vardır. Onu inhisar altına almamak lâzımdır. Edenler ne oldu sanki!.. Evet, herkes evvela gençtir. Ve her bir genç nur talebesi de o olabilme imkânı vardır. Bu açık kapılı ihtimal içindir ki, her zaman da öylesi ferdlerin çıkması mümkündir” diyordu.”

Hz. Üstâd’ımız 1955 senesinde, Isparta’da bir gün “Ben bir zaman o sarıklı genç Ceylan’dır demiştim... Hakikatta o bir kişi değildir. Muteaddid kişilerdir” demişlerdi. (Mufassal Tarihçe-i Hayat Cild 2 Sh:784 dipnotu- ıkinci Baskı)
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

7

12.08.2005, 11:48

ittihad com hak.

ben sahsen ittihat com sitesindeki risale-i nurlar mehaz gösterilerek ve bol bol alinti yapilip aralara risale-i nur lisanina benzeterek sahsi yorumlar serpistirilmesini uygun bulmuyorum. bazen farki mülahazalarla yazilmis bir nur hakikati burada tamamen alakasiz bir fikri desteklemek için kullanilabiliyor. oradan bilgisayarima indirdiğim e-kitaplari inceleyince bunu farketim ve sildim

8

12.08.2005, 11:52

Oradaki kitapların hepsi ıttihad heyeti tarafından yazılmış değil, kimisi Abdulkadir Badıllı abi gibi farklı kişilerin telifi. Senin kastın hangisi?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

9

12.08.2005, 11:56

ittihad com hak.

şu anda bilgisayarimda oradan alinmiş kitap bulunmadigina göre demek ki hepsini silmişim

10

27.11.2006, 09:55

Üstad yanında kalan abilere sormuş?
Hanginiz Sarıklı gençsiniz?
Kendi cevaplamış;
Demiş ki;Hiçbiriniz.

Sarıklı genç sizin şahsı manevinizdir.

11

27.11.2006, 10:45

mesele hulusi kardeşin dediği gibidir.

her nur talebesi bir sarıklı genç olabilir.

12

29.11.2006, 19:33

bunu tek kişiye atf etmek yanlış olur
zaten üstad da ben ceylan diye düşündüm lakin tek kişi değil daha fazla olduğunu solemiş
benim fehmime gore
bu sarıklı genç her biryerde nur hizmetleri ile ciddi ilgilenen abilere verilebilir
zaten nur talabesi olmanın şartları var
daireleri var
bazı kardeşlerin tahmin ettiği kişilerin sarıklı olmaktan once nur talabesi olma şartlarını yerine getirmeleri elzemdir
hakiki bi ziyaeddin sevmek hayali bi ziyaeddin sevmekten ii dir

he şehirde her ilçede bi sarıklı genç vardır efkarındayım
aabilerin hatıralarıda mühimdir bu konuda
zaten onlar belli bi şahsa vermiyolar
fiemanillah ...............
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ

misildak

Stajyer

Mesajlar: 82

Konum: ıstanbul

Meslek: Maden Müh.

Hobiler: Bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

13

08.03.2007, 01:52

sarıklı genç x şahsı olsa neyi değiştirir. bu tarz izlenim verilmemeli kanımca.
bakın Üstad bu tarz konuşmaları kılıçla keser nevinden ne söz söylemiş. ihlas adına elinin tersiyle ittiği değerler burda tartışması yapılan sarıklı genç kavramından üstün mü değil mi? dilerim kimse değildir, biri ise de bu sarıklı genç rütbesi ihlasını zedelemiyordur ıNşAALLAH...(Üstad'ın çektiği zahmetleri günümüzde çeken bir kardeşimizin/abimizin olduğunu sanmıyorum. bu noktayıda gözden kaçırmazsanız, o şartlarda bile Üstad talep etmediğini düşününce bu "sarıklı genç" kavramı gözümde pek değer ifade etmiyor.)

"Nasıl ki Risale-i Nur'u ve hizmet-i imaniyeyi, dünyevî rütbelerine ve şahsım için uhrevî makamlarına âlet yapmaktan sırr-ı ihlâs şiddetle beni men ettiği gibi; öyle de, Kendi şahsımın istirahatine ve dünyevî hayatımın güzelce, zahmetsiz geçmesine, o hizmet-i kudsiyeyi âlet yapmaktan cidden çekiniyorum. Çünkü, uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz'î bir zevk için sarf etmek, sırr-ı ihlâsa muhalif olmasından, kat'iyen haber veriyorum ki, târikü'd-dünya ehl-i riyâzetin arzu ve kabul ettikleri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mecbur biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâkî meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için, nefsim de kalbim gibi kabul etmemeye rıza gösteriyor. Fakat kast ve niyetimiz olmadan, inayet cihetinde gelen bereket gibi ikrâmât-ı Rahmâniye, hizmetin makbuliyetine bir alâmet olduğundan, nefs-i emmâre karışmamak şartıyla ruhumla kabul ederim. Her neyse, bu mesele bu kadar kâfi.
Emirdağ Lâhikası | Afyon Hapsinden Sonra Emirdağı´nda Yazılan Mektuplar | 260 "

14

08.03.2007, 10:11

Çok güzel yazmışsın kardeşim Allah razı olsun
Söylediklerine harfiyen katılıyorum
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

SpyOmur

Acemi

Mesajlar: 25

Konum: TARSUS

Meslek: makına Teknisyeni ögrencisi

Hobiler: Bilgisayar/internet/kitap/ insanın kalben tatmin edecek diniyönden herşey ilgili alanımdır

  • Özel mesaj gönder

15

09.03.2007, 21:32

s.a herşey hoş güzelde abiler cok uzun olunca okuyamıyoruz....

16

24.03.2007, 14:28

Sarıklı genç tek bir adamsa o zaman ona şahs-ı manevi demek hata olur. Belki şahs-ı manevinin önemli bir şahsiyet-i manevisi hükmündedir. Yani,Sarıklı genç dendiği gibi tek bir genç dahi olsa şahs-ı maneviye hizmet edecektir. Zira, Üstad'ın bahsettiği şahs-ı manevi gücünü meşveretten alır. Meşveretten çıkan kararları uygulama meselesinde ise o bahsettiğiniz genç uygulama ve uygulamada kontrol mekanizmasının lideri olabilir. Saltanat tarzı bir padişahlık meşverette olamaz. Hem Üstad bu tarz bir liderliğin kalktığını, eski halin muhal olduğunu net bir şekilde söylemiş ve izah etmiş.

Madem Peygamberimiz işlerinde istişareyi esas almıştır,bizim de peygamberimizin istişare ettiği şu'ranın yapısını bilmemiz ve ona da uymamız icab eder.
Liderlik şudur ki;şu’ranın meşveretini esas alıp sonucu uygulama merciidir. Peygamberimizin Sünneti işte budur. Meşveretin gösteren ayetin emri dahi budur. Yoksa meşveretten çıkan hak, akıl, marifet ,kanun ve efkar-ı amme’nin kararları Sarıklı genç ne kadar büyük olsa üstüne çıkamayacaktır.Tek başına hiç bir zaman meşveretin hak, akıl, marifet ,kanun ve efkar-ı amme ile bulduğu doğruların üstünde sözü olamıyacaktır.


Üstad'tan daha büyük birini göndermek Cenab-ı Hakkın kudertine elbette zor gelmez. Ancak vaad ettiği ahir zaman fitnesinde o fitneyi izale edecek en büyük adamın geleceğini vaad etti ise o vaad ettiği adamın üstünde tekrar bir adam göndermesi hulf'ül vaadtır. Bu ne kudretine, ne hikmetine, ne de adaletine uygun gelmiyor. Bu bakış açısından şöyle diyebiliriz; madem ahirzamanın en büyük fitnesi imanın esaslarına ilişilmesi ve inkar-ı uluhiyetin meydan bulmasıdır. Madem bunu Risale-i Nur izale etmiş.En büyük vazifeyi kim yaptı ise Mehd-i Azam da odur. Sarıklı genç tek bir adam dahi olsa ne Mehdi-i Azam dan büyük olur. Ne onun şahs-ı manevisinden büyük olur.Ne Allah 'ın kudretine münafi olur. Hem yukarıda belirtiğim gibi Sarıklı genç tek bir adam olsa Meşveretin kanunlarını esas alacak. Madem meşveretin kanunlarını esas alıyor madem o meşveret şahs-ı maneviden müteşekkildir. O zaman sarıklı genç şahsiyet-i manevisi dahi şahs-i maneviden büyük değildir. Madem şahs- ı maneviden büyük olmayacak. Bizim öyle birini beklememiz luzumsuzdur. O zaman ben derim Sarıklı genç sadık samimi, alim her bir Has Nur talebesidir.

Madem iman ve inkar-ı uluhiyet noktasında birinci ve en büyük vazifeyi Risale-i Nur ifa etmiş. Bundan sonra gelen Sarıklı Genç tek bir adam olsa dahi görevi ikinci ve üçüncü derecede kalan Siyasi ve içtimai hayatın talim ve icrasıdır,diye düşünüyorum. Siyaset ve ıçtimai hayata dair meseleler sanata bakar. Mesela sarhoş bir adam ayıkken çok iyi saat yapabilir. Sen, sarhoş, diye saat işini bir dindar acemiye versen, muhtemeldir ki paran bad-ı hava gidecektir. ışte siyaset bir sanattır ve ehline vermek gerekir. Ehil olmak içinde diyanet bakılmaz. Zira Üstad jön türkleri bu açıdan desteklemiştir. Yani, diyanete bakmamış işlerinde usta oldukları için, işi ehline vermek adına sahip çıkmıştır. (Başka bir hususu daha var,meselemiz o değil)
Burdan anlaşılıyor ki sarıklı genç diyanetini iyi bilen bir adam dahi olsa siyaseti Meşrutiyet-i Meşruaya hizmetkar yapacağından Meşrutiyet ise meşverete baktığından, onun yerine, işi bilen, münafık olmayan, dindar olmayan, ehl-i sanat biri dahi aynı işi yapabilir. Hem Mehd-i Azamın birinci vazifesi olan iman hakikatlerinin vazıh bir şekilde açıklnması yapılmış ,üstüne laf söylenemeyecektir. Dolayısı ile artık Sarıklı Genç gibi adam beklemek beyhudedir.

Zübeyir Abi Yeni Asya'nın başına pek çok abi varken Kutlular Abiyi tavsiye etmek aynı mantığın tezahürüdür. Peygamberimiz yeni Müslüman olmuş, ancak savaş sanatını çok iyi bilen birini,çok önemli bir savaşa ,çok büyük sahbelerin önüne komutan etmesi sanatta işi ehline verme emrinin tezahürüdür.
ışte Meşrutiyet budur. Meşrutiyette her bir sanat dalını ayrı bir lideri olur ve hepsi işin ehlidir. Hiç bir iltimas söz konusu olamaz. Hem herkez her meseleyi bilemez, girse karıştırır. O bahsi geçen zat hem bir komutan hem bir siyasettçi hem bir alim olamayacaktır. Böyle harika haller ancak bir şahs-ı manevide zuhur eder ve toplanır.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

17

27.03.2007, 23:48

risalede gecen sarikli genc kesinlikle hocaefendi (Fethullah Gülen) .. onda süphe yok .. ki zaten su anda hizmetin basindaki de o .. Allah onu ve onun gibilerini basimizdan eksik etmesin .. amin ..

18

29.03.2007, 22:58

Alıntı sahibi ""ab.du.ba""

risalede gecen sarikli genc kesinlikle hocaefendi (Fethullah Gülen) .. onda süphe yok .. ki zaten su anda hizmetin basindaki de o .. Allah onu ve onun gibilerini basimizdan eksik etmesin .. amin ..



Hepiniz yanlış biliyorsunuz, sarıklı genç benim!!!

19

30.03.2007, 09:24

:mrgreen:

Başüstüne Abi. Bir emriniz arzunuz var mı? Kimi sevelim, kimi sevmiyelim? :wink:

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

20

30.03.2007, 09:30

sarigim yok ama bende olabilirim.:)
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir