Giriş yapmadınız.

21

17.12.2009, 00:31

Yani Allah'ın lütfuyla verdiği ve ihsan ettiği fethi, kendi kesbi gibi görüp kendine pay çıkaranlar. Ki bu, Allah muhafaza, hem ihlası bozup, hem amelleri yakabilir, şeytanın en tehlikeli silahlarındandır, Allah korusun kalbimizi. Metnin ilk cümlesiyele bu birbirini tamamlıyor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

22

17.12.2009, 00:35

Vakit müsaadesizliğiyle ;

Meselâ şahsını ziyaret etmek için gelenlerin nazarını hep dâvasına ve Risâle-i Nur'a tevcih edilmesini istemesi..

Şâyet insanların Şahsı etrafında pervane olmak için can attığı en rahat dönemlerinde dahî, mezarının bile gizli kalmasını istemiş ise..

Bundan âlâ tevazû mu olur..?

23

17.12.2009, 20:56

"Yere göğe" nasıl sığmamışlar, sığmayanlar..?

Demek ki onların hayat standartları değişmiş. Yaşam tarzları değişmiş. Ulaşılmaz olmuşlar.
Ben Üstadım Bediüzzaman (R.A ) ın doğduğu evi gördüm , taş duvardan yapılmış harç olarakta çamur kullanılmış toprak damlı , tipik bir köy evi. Barla'daki evini gördüm. İsparta'daki evini gördüm. Gayet mütevazi , fakir bir köy evi bile o evlerdeki kullanılan eşyalardan daha lükstür.
Bu mütevazi insanın eşyalarını gördüm. Abdest ibriği , çaydanlık, hırka, yetmiş yamalıklı cübbe, AHİR ÖMRÜNE KADAR DÜNYALIĞI BU.
Yok muydu peki ? O günün dünyasında insanların hayat standartları böyle miydi? Asla ve kat'a. Debdebeli , tantanalı , dünyanın her türlü nimeti ayakları altında olan binlerce insan yaşıyordu , o günün şartlarında.
Nurs'taki hali neyse Urfa'daki halide oydu.
Barla'daki hali neyse Urfa'daki hali de oydu. Bu sıradan bir insan değildi. Bu Bediüzzaman'dı. Ama hiç değişmedi. Barla'da arkasında üç- beş kişi vardı ; üç - beş sene sonra bu üç- beş kişi üç yüz binler , beş yüz binler olacaktı ama O hala aynı mütevazi ve fakir dünyasını koruyacak , dünyalık hiç bir şeye tamah etmiyecekti.
Belki hayattayken milyonlarca tabiisi olacak , ama aynı mütevaziliği devam edecekti. O hiç bir zaman ulaşılmaz olmayacaktı. Halktan biri , halkın içinde , hayatı halkla birlikte yaşıyacaktı.
Kendisine dudak uçuklatan dünyalıklar teklif edilecek ; Said Halim Paşa yalısını elinin tersiyle geri çevirecekti.
Üç Yüz Banknot maaşı , milletvekilliğini , şark umum vaaizliğini daha nice dünya nimetlerini elinin tersiyle geri çevirecekti.
Ya dün ?
Ya bu gün ?
Kiminle kıyasa gelir bu anlayış ve bu yaşayış ?
Islahatçı derken ; toplumu ıslah etmek isteyen tüm anlayışları ve , siyasi veya gayr-i siyasi her anlayışı tartın ve teraziye vurun.
Kim hareketinin ilk başlangıcındaki haliyle durmaktadır. Durana helal olsun.
Yere göğe sığıyorlar mı acaba bir bakın.
Bir Allah'ın kulu Üstadımız Bediüzzaman'la ilğili ; aldı , vurdu , çaldı , çırptı , yedi , malı götürdü dedi mi , diyebildi mi , diyebilir mi???
Niye diyemez ?
İlkinde neyse sonunda da oydu da ondan.
İsmi dünyayı tutmuştu, Hayranları milyonları bulmuştu ama O'nun hayat düsturları hep aynı kalmıştı.

24

17.12.2009, 21:07

Şâyet insanların Şahsı etrafında pervane olmak için can attığı en rahat dönemlerinde dahî, mezarının bile gizli kalmasını istemiş ise..

Bundan âlâ tevazû mu olur..?

Güzel bir noktaya temas etmişsin Ruhefza Allah razı olsun.
Bu gün kendisine lahit yaptıranları , Mezarlarını bronzlarla kaplatanları nazara alırsanız ; bu gerçek daha iyi farkedilecektir.
Milyonlar sizin peşinizden koşacak , siz diyecek siniz ki , '' Benim mezarımı bir kaç talebemden başka kimse bilmesin '' Bu kadar mütevazi , bu kadar ihlaslı , bu kadar alçak gönüllü var mıdır acep?

25

17.12.2009, 21:13



Ağabey, 1 mesaj üstteki 23. no.lı uzunca mesajınızı makale olarak gazeteye gönderseniz..?

Güzel, ispatlı bir izahat olmuş..
BârekAllah..

26

17.12.2009, 21:21

Allah razı olsun Ruhefza. Hiç aklıma gelmemişti. Bakalım kısmet. Biz dersanede Risale-i Nur derslerimizde özellikle bu zamanda bu konuları sık ders yapıyoruz. Talebelerimizin donanımlı yetişmesi birinci planda olduğu için , o dediğin hiç aklıma gelmedi. Eskiden değişik isimlerde yazardım öğrenciliğimizde.
Ayrıca bir konu başlığı açtım özellikle katkılarını bekliyorum İnşallah.

27

19.12.2009, 01:32

URFALI KAMİL EFENDİ VE ÜSTADIN TEVAZUSU

Abdülvahit Mutkan beyin Üstad Bediüzzaman’ın yakın talebelerinden merhum Refet Barutçu(1886-1975) beyden dinlediği şu hatıra
Bediüzzaman hazretlerinin tevazusuna ve kişilere uygun konuşmasına güzel bir misal:
“Eski dersiamlardan Mahmud Kâmil bey Beyazıt camiinde öğle vaktinde bir saat vaaz verir,Beyazıt camii ağzına kadar dolardı..
Gençlik mahkemesi münasebeti ile İstanbul’a gelen üstadımızı Mahmud Kamil bey ile Akşehir palas otelinde ziyarete gittik..
Üstad’ın oturduğu odaya kontrplak döşenmiş, içeriye ayakkabılar çıkarılarak giriliyor..
Avukatlık da yapan Mahmud Kamil bey boylu, poslu çok heybetli bir zat.
Odaya girdikleri zaman Üstad;
“Kamil beye kürsü getirin” diyerek sandalye getirtip, karyolanın karşısına, sandalyeye oturttu..
Odadaki diğer misafirler yerde diz çökerek oturdular..
Mahmud Kamil bey kendini tanıttı, avukatlık yaptığını anlattı..
Ayrıca bir eski hatıraya temasla,“Ben Urfa’da tahsilime devam ederken, siz Van’da ders okutuyordunuz. .
Ben sizden ilm-i maani ve Beyan dersi almak için Van’a gelmeye hazırlandım, fakat nasip olmadı” deyince Üstad:
Ben bu kardaşıma ders verecek iktidarda değilim” deyince, o heybetli, uzun boylu zat kendini sandalyadan yere atıp, diz çöktü ve üstadımızın yine ellerinden öptü..
Üstad devamla:“Fakat Kur’an’ın bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nur hepimize ders veriyor” dedi.
Bir Üniversiteli nur talebesine Gençlik Rehberindeki Hüve nüktesini okuttu. Bazı yerleri de izah etti.
Bu dersi dinleyen Kamil bey heyecanlanarak benim dizime dokundu ve;
İşte âlim bu eserin sahibine derler, bize âlim demezler” dedi..

28

19.12.2009, 12:36

İşte âlim bu eserin sahibine derler, bize âlim demezler” dedi..

Evet ,o kadar..!

29

31.12.2009, 20:32

Şefkat ve Merhameti
Büyük Üstad, hak ve hakîkati ta çocukluğunda bulmuştu. Kalbinin feryadını ve rûhunun münacatını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile, ibadet ve taatten, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir "Arif-i Billah" idi.
Lakin, karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kabusunun Müslüman dünyasını ve dolayısıyla memleketimizi kaplamak üzere olduğu o tehlikeli günlerde, yatağından fırlayan bir aslan gibi, yanardağları andıran bir kükreyişle cihad meydanına atıldı. Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes davaya feda etti. Ve işte bu hikmete mebnîdir ki, o günden beri, her sözü bir dilim lav, her fikri bir ateş parçası olmuş; düştüğü gönülleri yakıyor, hisleri, fikirleri alevlendiriyor.
Büyük Üstadın tam bir uzlet ve inzivadan sonra, tekrar irşad ve cemiyet hayatına atılması, aynen İmam-ı Gazalî’nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihî merhaleye benzemektedir. Demek ki, Cenab-ı Hak, büyük mürşitleri, böyle, bir müddet inzivada terbiye, tasfiye ve tezkiye ettikten sonra tenvir ve irşad vazifesiyle mükellef kılıyor. Ve bu sebepledir ki, bir ma-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalplere akseder etmez, bam başka tesirler icra ediyor.
Arz ettiğim gibi, İmam-ı Gazalî’nin bundan dokuz yüz sene evvel ahlak ve fazîlet sahasında yapmış olduğu fütuhatı, bu asırda, Bediüzzaman îman ve ihlas vadisinde başarmıştır.
Evet, Hazret-i Üstadı bu müthiş cihad meydanlarına sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur. Ve bunu bizzat kendisinden dinleyelim:
"Bana, `Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, îmanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, îmanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler

Tarihçe-i Hayat - Önsöz

Yirmi sekiz sene sürgün , on dokuz defa zehirlenme , tek kişilik hücre hapisleri , idam sehpaları , yalnızlık , kimsesizlik , gurbet......
Ve Ümmete duyulan Şefkat...Tüm bu çilelere Ümmetin İmanını kurtarmak uğruna katlanış....Bu nasıl bir şefkat ?

30

04.01.2010, 15:38

Evet, Hazret-i Üstadı bu müthiş cihad meydanlarına sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur.


Üstadımız Hz.leri kendisi zaten Allah'ın bir şefkati..Allah kıyamet asrındaki kullarını ne kadar sevdiğini göstermek için Üstadımızı görevlendirmiş..Bir düşünsenize bir an Üstadımızın olmadığını..Tüm samimiyetimle söylüyorum ben kim bilir hangi karanlıklarda olacaktım..Kopkoyu bir küfür bataklığından kurtulmama sebep Üstadım Hz.leridir. Allah ebediyyen O'ndan razı olsun. ve benim gibi niceleri...Biz O'nun şefkatinin eseriyiz adeta..O bizim yüzümüzden, bizi kurtarabilmek için nice çilelere katlanmış. Bize duyduğu şefkatten hiç bir zulme aldırış etmemiş.Ben O'nun hakkını ödeyemem..
Kim var başka meydanda bu ümmete şefkat besleyen..Ümmete şefkat iddasında olan bedelini de ödemeye razı olacak..Hem bedel ödemiyeceksin hemde Ümmete şefkat iddiasında olacaksın bu olmaz..Üstadım bu konuda da örnek bir şahsiyet..bu konuda da O'nun eline kimse su dökemez.
Ahirzaman şahıslarıyla alakalı İmam-ı Şarani'nin naklettiği bir Hadis-i Şerif var sizinle paylaşmak isterim..çok ilginç. Ama mütalaa 'yı benim kendi kendimle yapmaktan da beni kurtarın :)

31

04.01.2010, 19:14

Ağabey "kim var başka meydanda" demeyelim de, "onun gibisi yok" diyebiliriz..mi..?

32

04.01.2010, 21:17

Evet haklısın cümleyi düzeltiyorum..'' O'nun gibisi yok ''
Allah razı olsun..Sanırım bizim gibilerin O'nu tanımadan önceki konumumuzun farklılığından olsa gerek o ifadeler...

33

04.01.2010, 21:53

Elbette ki Ağabey, her Nur talebesinin -farklı da olsa-

"Bediüzzaman öncesi" ve "Bediüzzaman sonrası" diye birbirinden bambaşka iki hayatı vardır..

Hamd olsun ki, bu "sonra"nın farkındayız en azından..

Herkes kendi âlemine aksetmiş Nur'un tesirini az-çok farkeder illâ ki..

34

13.01.2010, 09:56

Üstadımız Hz.lerinin hayatını üstün körü okuduğumuzda bile karşımıza çok çarpıcı bir gerçek çıkar. Şefkat...
Risale-i Nur'un yazılış saiklerinin içerisinde bana göre en başta Ümmet-i Muhammed'e (A.S ) duyulan şefkat gelir. Bakın kendisini idamla yargılayan ve O'na olmadık zulümleri reva gören Savcı'ya tam beddua edecekken , savcının küçük çocuğunu hapishanenin bahçesinde görünce ; bu çocuk kimin ? diye sorar. Savcı Bey'in cevabını alınca , o masumun hatırına bedduadan vazgeçer. Bunun belkide yüzlerce misalini vermek mümkündür.
İmam Şarani'de bir hadis geçmektedir. Kitabın adı ; Ahirzaman - kıyamet ve ahiret. Tabii tercüme yapıla yapıla son haliyle çok sadeleşmiş diyelim biz. İmam Şarani muteber bir kaynak.
Risale-i Nur'da da Üstadımız İmam Şarani'den bahseder. Bir hatıraya göre Üstadımızın anne tarafından dayısı olmaktadır. Şöyle ki ; Hatıraya göre , Üstadımız Hz.leri Van- Erek dağında inzivada iken bir sabah talebelerinden Molla Resul Ağebey'e ; bu gece bir rü'ya gördüğünü anlatır. Rüyasında ıssız bir çölde , bir sahrada olduğunu , her hangi bir yol bir olmayan çölde ne yöne gideceğini tahayyürde kaldığını susuz ve sıkıntı halinde olduğunu bu esnada kendisini bir sesin çağırdığından bahseder. '' Said bu yöne gel , Said dayına gel '' diye bir sada işittiğini anlatır. Baktım ki İmam Şarani beni çağırıyor. '' der. Sonuçta bu bir hatıra. Ama şurası bir gerçek ki , İmam Şarani ve İmam Hz. Ali ( R.A ) Üstadımız Hz.leri ile çok alakalıdır. İmam Hz. Ali'nin ( R.A ) alakasını Risale-i Nur'dan teferruatıyla öğreniyoruz. İmam Şarani'de Kıyamet- Mehdi -deccal konularında çokça Hadis naklettiğinden alakasını anlıyoruz.
İmam Şarani'nin kitabında bahsi geçen Hadis-i Şerif şöyledir :
Mealen aktarıyorum : '' Allah kıyameti koparacağı sırada Mehdi Allah'a karşı nazlandı ve dedi ki ; Ya Rabbi bu ümmete bir fırsat ver. Allah ü teala O'na , sen ümmeti bırak ya kulum kendin için dua et buyurdu. Mehdi tekrar nazlandı Ya Rabbi Ümmete bir fırsat ver. Ümmeti bırak ya kulum sen kendin için dua et buyurdu tekrar Allah. Mehdi tekrar nazlandı bir fırsat istedi. Sonunda Allah buyurdu ki Ey kulum sen buna razı mısın ? Mehdi razıyım Ya Rabbi .'' dedi. Ve Hz. Mehdi bu şekilde görevledirildi anlaşılan. Ve Ümmetin ömrünün uzamasına bir sebep bir vesile oldu.
Üstadımız Hz. lerinin bidayetinde yaşadığı döneme ve şartlara baktığımızda bunu daha iyi tahlil etmek mümkündür.
Buradan anlaşılan ; O'nda Ümmete duyuduğu şefkati net olarak anlayabiliriz. O kadar çileli bir hayat, o kadar mazlum bir hayat , zehirlenmeler , işkenceler , ızdıraplar hastalıklar , hakaretler , tarassutlar , takipler , İdamla yargılanmalar vs..vs.
Tüm bu olağanüstü olumsuzluklara , olağanüstü bir direnişin ve Müslümanların ve beşerin İman'nı kurtarma mücadelesi verişin Şefkat'in dışında bir izahı mümkün mü ?
Rabbim O'ndan ebediyyen razı olsun ve himmetini üzerimizden eksik etmesin , ve bizi O'na layık Nur Talebesi eylesin İnşallah. Amin.

36

13.01.2010, 12:33

Amin Allah razı olsun Ruhefza bu arada '' Bir ders yapalım mı ? ''da ders bitti yorumlarını alabilir miyim ? eleştiri ve katkı anlamında.

Bu mesaj 1 defa düzenlendi, son düzenlemeyi yapan "Atilla Yılmaz" (13.01.2010, 12:55)


37

16.01.2010, 15:21

İnşAllah, müsait bir zamanda Ağabey..

Ama şu da var, söylenecek çok fazla şey de yok bu dersin üstüne..

Bu konuyu değerlendir