Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

41

12.11.2007, 09:06

bıR KARDEşDE BÖYLE ANLAMIş;

abi acizane ancak anladığımı yazabilirim....

Geçen sene istanbulda bir resim sergisi açıldı...Sabancı sponsorluğunda..Sergide picassonun Tabloları vardı...Daha öncede yaşadığı yıllarda Sergiler açar ve ücretsiz milletin gelip seyretmesini istermiş..Ücret almadan....Hiç maddi menfeati olmadan insanların gelip ızlemesi Picassonun hayat zevkiydi

11.sözde üstad saray bahsini izah ediyor.yani sarayı yapan zat varlığını eseriyle bildirmek ister...

29.Pencerede sarı çiçek bahsinde vardırya..Her bir sarı çiçek bir mührü rabbani..şimdi çiçek çok antika bir sanat..Güzel işlenmiş bir mühürdür..şımdi toprak üstünde o çiçek mükkemel yazılmış bir mühür ise O çiçek aynı zamanda bir imzadır...Allah Müzeyyen Rahiim ...Kalemi ile o çiçeği işlemiş...


ışte abi anladığım şu kiii Allah Özellikle risalei nur talebelerine bu mutalaa zeminini hazır etmiş...Demiş ki siz bu ilmi aldınız ...O zaman bana bu pencereden bakın...

selim akif
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

42

12.11.2007, 09:06

Sâdisen: Eşyanın yaratılışında ve masnuâtın san'atındaki latîf incelik ve nâzenin güzellikleri temâşâ ile tenzih makamında, Fâtır-ı Zülcelâl, Sâni-i Zülcemâllerine muhabbet ve iştiyak vazifesine girdiler.

şıMDı BU VAZıFEYE GELDıK?BURDA ANLATILMAK ıSTENEN NEDıR?NE ANLIYORUZ KARDEşLERıM..
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

43

14.11.2007, 14:44

selim akif böyle anlamış;

Mimar Sinana Duyulan saygı nedendir?
Yaptığı eserler değilmidir.O eserlerin Hizmeti değilmidir?

şimdi Çok maharetli bir usta Usalık derecesine göre saygi görür..Eşiri benzeri olmayan bir usta daha fazla itibar görüyor..

Mesela Bir cerrah....
Mesela Bir Mühendis...Hep Saygı görmeleri ilimlerindendir..

Kainatta Bir Saray veya Eser ise..

Evet, nihayet derecede sanatlı, dikkatli şu işler, kendi kendine olmak bin derece muhâldir ki, kendilerinden ziyâde, sanatkârlarını gösteriyorlar. Hem bunları işleyici, öyle mu'ciznümâ bir zâttır ki, hiçbir iş ona ağır gelmez. Bin kitap yazmak, bir harf kadar ona kolay gelir.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

44

14.11.2007, 14:45

çok güzel selim kardeşim...

verdiğiniz örneklerle Allahın sanatını kıyas yaparsak..anlarız ki..

dünyada en mükemmel sanat eseri dikkatle incelensin..sonra Allahın yarattığı bir göz incelensin ..aralarında ne kadar büyük fark vardır...

gözde kusur yok..ama insani eserde kusur vardır..zaman geçtikçe insani eser kendini yenileyemiyor..eskiyor..ama göz her an aynıdır ..hiç eskimiyor..

başka örneklerde verilebilir..

demekki Allahın sanatındaki incelik bambaşka..bunuda fenleri okumakla öğrenmiş oluyoruz..birde risalei nurun gözlüğünü takmakla..
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

45

14.11.2007, 14:46

Demek, kâinata ve âsâra bakıp, gâibâne muâmele-i ubûdiyetle mezkûr makamâtta mezkûr vezâifi edâ ettikten sonra, Sâni-i Hakîmin dahi muâmelesine ve ef'âline bakmak derecesine çıktılar ki, hazırâne bir muâmele sûretinde, evvelâ Hâlık-ı Zülcelâlin Kendi san'atının mu'cizeleriyle Kendini zîşuura tanıttırmasına karşı, hayret içinde bir mârifet ile mukabele ederek, -1- dediler: "Senin tarif edicilerin, bütün masnuâtındaki mu'cizelerindir."

sonra devam ediyor?BURDA ne anlıyoruz?
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=105

şu ana kadar yaptığımız açıklamlar hepsi gaibane mi oldu?


dünyaya gelen ve dünyanın Yaratanını arayan ve on sekiz adet mertebelerden çıkan ve arş-ı hakikate yetişen bir mirac-ı imanî ile gaibane marifetten hâzırâne ve muhatabâne bir makama terakki eden meraklı ve müştak yolcu adam, kendi ruhuna dedi ki:
"Fatiha-i şerifede, başından tâ "ıyyake" kelimesine kadar gâibane medh ü senâ ile bir huzur gelip "ıyyake" hitabına çıkılması gibi, biz dahi doğrudan doğruya gaibane aramayı bırakıp, aradığımızı aradığımızdan sormalıyız. Herşeyi gösteren güneşi, güneşten sormak gerektir. Evet, herşeyi gösteren, kendini herşeyden ziyade gösterir. Öyleyse, şemsin şuââtı ile onu görmek ve tanımak gibi, Hâlıkımızın Esmâ-i Hüsnâsıyla ve sıfât-ı kudsiyesiyle, Onu kabiliyetimizin nisbetinde tanımaya çalışabiliriz.

Yedinci şuanın ahirinde bir nebze değinilmiş,,
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

46

14.11.2007, 14:49

Sâlisen: Rahmet-i ılâhiyenin hazînelerinde iddihar edilen nimetlerini, zâhir ve bâtın duygularla tadıp anlamak makamında, şükür ve senâ vazifesini edâya başladılar

bir kardeş sormuş..iddihar kelimesni biraz açarmısınız ..diye..bir damla nur kardeş soruyor..

cevaben demişiz;

HAZıNE KELıMESıNE DıKKAT ET..

sonra iddihar kelimesini düşün..

hazinede ne var?vereceğin cevab iddiharın kendisi..

ve anla ki hazinenin içinde birikmiş olanlara ;ıDDıHAR demiş..

Allahın rahmetini hazineye benzetmiş..ve bu hazinede biriktirilenlere iddihar demiş..

bu biriktirilenlerden istifade edecek duygularıda insana vermiştir...

örnek;hazinede rızık var..rızıktan hoşlanan mide vermiş,dil vermiş..

tekrar soruyor damla nur kardeş;

Peki abi biz iddihar edilen şeyleri zahirde görmektemiyiz.

cevaben demişiz;

beş duyula olanı görünüyorsun zaten..ama risale sayesinde öğrendik..

farkında değildik..

diğer duygularınla olanıda risale okudukça göreceğiz..

sana risaleden bir örnek ekliyeyim..

diyerek risaleden cevabı veriyoruz şimdi;bekleyin..
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

47

15.11.2007, 09:31

Nasıl ki mide bir rızık ister; öyle de, kalb ve ruh ve akıl ve göz ve kulak ve ağız gibi insanın lâtifeleri ve duyguları dahi Rezzâk-ı Rahîmden rızıklarını isterler ve müteşekkirâne alırlar. Herbirisine, ayrı ayrı ve onlara lâyık ve onları memnun ve mütellezziz eden rızıkları, hazine-i rahmetten ihsan edilir. Belki Rezzâk-ı Rahîm, onlara daha geniş rızık vermek için göz ve kulak, kalb ve hayal ve akıl gibi o lâtifelerin herbirisini hazine-i rahmetinin birer anahtarı hükmünde yaratmış. Meselâ göz, kâinat yüzündeki hüsün ve cemal gibi kıymettar cevher hazinelerinin bir anahtarı olduğu misilli ötekiler dahi, herbiri birer âlemin anahtarı olur, ımân ile istifade eder. Yine sadedimize dönüyoruz.
Bu kâinatı yaratan Zât-ı Kadîr-i Hakîm, nasıl ki kâinattan hayatı bir hülâsa-i câmia olarak halk edip, umum maksatlarını ve isimlerinin cilvelerini onda temerküz ettiriyor. Öyle de, hayat âleminde dahi, rızkı bir cemiyetli merkez-i şuûnât yaparak, iştah ihtiyacını ve zevk-i rızkîyi zîhayatta halkederek, hilkat-i kâinatın en ehemmiyetli bir gayesi ve bir hikmeti olan daimî ve küllî bir teşekkür ve minnettarlık ve perestişlikle rububiyetine ve sevdirmesine karşı mukabele ettiriyor. 7.şua
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

48

15.11.2007, 09:33

Sonra -hasbuna- daki -na- da bulunan eneye, yani nefsime baktım, gördüm ki: Hayvanat içinde beni dahi menşeim olan bir katre sudan yaratan yaratmış, mucizâne yapmış, kulağımı açıp gözümü takmış, kafama öyle bir dimağ, sineme öyle bir kalp, ağzıma öyle bir dil koymuş ki, o dimağ ve kalp ve dilde rahmetin umum hazinelerinde iddihar edilen bütün Rahmânî hediyeleri, atiyeleri tartacak, bilecek yüzer mizancıkları, ölçücükleri ve Esmâ-i Hüsnânın nihayetsiz cilvelerinin definelerini açacak, anlayacak binler âletleri yaratmış, yapmış, yazmış; kokuların, tatların, renklerin adedince târifeleri o âletlere yardımcı vermiş.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

49

15.11.2007, 09:40

Hem kemâl-i intizamla bu kadar hassas duyguları ve hissiyatları ve gayet muntazam bu mânevî lâtifeleri ve Bâtınî hâsseleri bu cismimde derc etmekle beraber, gayet sanatlı bu cihazatı ve cevârihi ve hayat-ı insaniyece gayet lüzumlu ve mükemmel bu kadar âzâ ve âletleri bu vücudumda kemâl-i hikmetle yaratmış. Tâ ki, nimetlerinin bütün nevilerini ve umum çeşitlerini bana tattırsın ve ihsas etsin ve hadsiz tecelliyat-ı esmâsının ayrı ayrı zuhurlarını o duygular ve hissiyatla ve hassasiyetle bana bildirsin, zevk ettirsin ve bu ehemmiyetsiz görünen hakir ve fakir vücûdumu, her müminin vücudu gibi kâinata bir güzel takvim ve rûznâme ve âlem-i ekbere muhtasar bir nüsha-i enver ve şu dünyaya bir misal-i musağğar ve masnuatına bir mucize-i azhar ve nimetlerinin her nevine talip bir müşteri ve medar ve rububiyetinin kanunlarına ve icraat tellerine santral gibi bir mazhar ve hikmet ve rahmet atiyelerine ve çiçeklerine numune bahçesi gibi bir liste, bir fihriste ve hitabât-ı Sübhâniyesine anlayışlı bir muhatap yaratmış olmakla beraber, en büyük bir nimet olan vücudu, bu vücudumda büyütmek ve çoğaltmak için hayatı verdi. Ve o hayatla o nimet-i vücudum âlem-i şehadet kadar inbisat edebiliyor.
Hem insaniyeti verdi. O insaniyetle o nimet-i vücud mânevî ve maddî âlemlerde inkişaf ederek insana mahsus duygularla o geniş sofralardan istifade yolunu açtı.
Hem ıslâmiyeti bana ihsan etti. O ıslâmiyetle o nimet-i vücud âlem-i gayb ve şehadet kadar genişlendi.
Hem iman-ı tahkikîyi in'am etti. O imanla o nimet-i vücud, dünya ve âhireti içine aldı.
Hem o imanda mârifet ve muhabbetini verdi. Ve mârifet ve muhabbetle o nimet-i vücud içinde daire-i mümkinattan âlem-i vücuba ve daire-i esmâ-i ılâhiyeye kadar hamd-ü senâ ile istifade için ellerini uzatabilir bir mertebe ihsan etti.
Hem hususî olarak bir ilm-i Kur'anî ve hikmet-i imaniye verdi. Ve o ihsanıyla çok mahlûkat üstüne bir tefevvuk verdi.
Ve sâbık noktalar gibi çok cihetlerle öyle bir câmiiyet vermiş ki, ehadiyetine ve samediyetine tam bir ayna ve küllî ve kudsî rububiyetine geniş ve küllî bir ubûdiyetle mukabele edebilen bir istidat vermiş. Ve enbiyalarla insanlara gönderdiği bütün mukaddes kitapların ve suhufların ve fermanların icmâıyla ve bütün enbiya ve evliya ve asfiyanın ittifakıyla bu bendeki bulunan emaneti ve hediyesi ve atiyesi olan vücudumu ve hayatımı ve nefsimi -âyet-i Kur'aniyenin nassıyla- benden satın alıyor. Tâ ki, elimde faydasız zayi olmasın. Ve iade etmek üzere muhafaza edip satmak pahasına saadet-i ebediyeyi ve Cenneti vereceğini katî bir surette çok tekrarla vaad ve ahdettiğini ilmelyakîn ve tam ımân ile anladım. http://www.risaleara.com/oku.asp?id=1702
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

50

15.11.2007, 09:46

Alıntı:
bir_damla_nur´isimli üyeden Alıntı
Peki abi biz iddihar edilen şeyleri zahirde görmektemiyiz.

Üçüncü kâr: Her âzâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkar. Meselâ, akıl bir âlettir. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, öyle meş'um ve müz'ic ve muacciz bir âlet olur ki, geçmiş zamanın âlâm-ı hazinânesini ve gelecek zamanın ahvâl-ı muhavvifânesini senin bu bîçare başına yükletecek yümünsüz ve muzır bir âlet derekesine iner. ışte bunun içindir ki, fâsık adam, aklın iz'âc ve tâcizinden kurtulmak için gâliben ya sarhoşluğa veya eğlenceye kaçar. Eğer Mâlik-i Hakikisine satılsa ve Onun hesâbına çalıştırsan, akıl öyle tılsımlı bir anahtar olur ki, şu kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar. Ve bununla sahibini, saadet-i ebediyeye müheyyâ eden bir mürşid-i Rabbânî derecesine çıkar.
Meselâ, göz, bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenâb-ı Hakka satmayıp, belki nefis hesâbına çalıştırsan, geçici, devamsız bâzı güzellikleri, manzaraları seyr ile şehvet ve heves-i nefsâniyeye bir kavvat derekesinde bir hizmetkâr olur. Eğer gözü, gözün Sâni-i Basîrine satsan ve Onun hesâbına ve izni dairesinde çalıştırsan, o zaman şu göz, şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu'cizât-ı san'at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi ve şu küre-i arz bahçesindeki rahmet çiçeklerinin mübârek bir arısı derecesine çıkar.
Meselâ, dildeki kuvve-i zâikayı Fâtır-ı Hakîmine satmazsan, belki nefis hesâbına, mide nâmına çalıştırsan, o vakit midenin tavlasına ve fabrikasına bir kapıcı derekesine iner, sukut eder. Eğer Rezzâk-ı Kerîme satsan, o zaman dildeki kuvve-i zâika, rahmet-i ılâhiye hazînelerinin bir nâzır-ı mâhiri ve kudret-i Samedâniye matbahlarının bir müfettiş-i şâkiri rütbesine çıkar.
ışte ey akıl, dikkat et! Meş'um bir âlet nerede, kâinat anahtarı nerede?
Ey göz, güzel bak! Adi bir kavvat nerede, kütüphâne-i ılâhînin mütefennin bir nâzırı nerede?
Ve ey dil, iyi tad! Bir tavla kapıcısı ve bir fabrika yasakçısı nerede, hazîne-i hâssa-i rahmet nâzırı nerede?
Ve daha bunlar gibi başka âletleri ve âzâları kıyas etsen anlarsın ki, hakikaten mü'min Cennete lâyık ve kâfir Cehenneme muvâfık bir mahiyet kesb eder. Ve onların herbiri öyle bir kıymet almalarının sebebi, mü'min, imâniyle Hâlıkının emânetini, Onun nâmına ve izni dairesinde istimâl etmesidir. Ve kâfir, hıyânet edip nefs-i emmâre hesâbına çalıştırmasıdır.

altıncı sözden
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

51

15.11.2007, 10:05

başka sorusuda var..onuda sonra sizlerin tefekkürlerinize sunacağım inşaallah..
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

52

15.11.2007, 10:36

Abi Allah razı olsun

Yine sindirilmiş ve harika cevaplar.

şimdi bir soru daha ;

Üçüncüsü: şu teşhirgâh-ı dünyada, mahlûkat nazarında, Esmâ-i ılahiyyenin sana taktıkları garib san'atlarını ve lâtif cilvelerini bilerek hayâtında teşhir ve izhâr etmektir.

Beşincisi: Nasıl bir asker pâdişahından aldığı türlü türlü nişanları, resmî vakitlerde takıp padişahın nazarında görünmekle onun iltifâtât-ı âsârını gösterdiği gibi, sen dahi esmâ-i ılahiyenin cilvelerinin sana verdikleri letâif-i insâniye murassaâtıyla bilerek süslenip o şâhid-i Ezelî'nin nazar-ı şuhûd ve işhâdına görünmektir.


Abi bu ikisi arasında fark nedir? Yani her ikisinde de esmayı yansıtmaktan bahsediyor.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

53

26.11.2007, 10:58

sen dahi esmâ-i ılahiyenin (ALLAH'IN GÜZEL ıSıMLERıNıN) cilvelerinin( SANA YANSIMASIYLA) sana verdikleri letâif-i insâniye(MANEVı DUYGULARIN) murassaâtıyla(SÜSLERıYLE) bilerek süslenip o şâhid-i Ezelî'nin ( Ezelden ebede her şey nazar-ı şuhudunda olan Cenab-ı HakKIN )nazar-ı şuhûd ( görmesiNE) ve işhâdına(şAHıTLıK ETTıRMESıNE) görünmektir.

aNLADIğIMA GÖRE..insanın manevi dyguları hep esmanın yansımasıyla oluşuyor..
işte bu yansıyan esma ile süslenip Allaha kendimizi gösterip şahitlik ettirmektir..

mesela;Allah hakim dir..herşeyi hikmetle yapar..bizde bu isme ayna olarak hep hikmetli hareket etmeli..ve hikmetli hareket ederek Allahın nazarına ve iltifatına layık oluruz..

Kuddus isminin cilvesinide maddi ve manevi temizliği yaparak kendimizde göstermiş oluruz.Böyle yapınca Allahın nazarının -tabiri caizse- bize dönmüş olur ve iltifat eder..

Allahın ahlakıyla ahlaklanın manası işte budur..en kolay çaresi vardır..

oda sünneti seniyyeye uymaktır..bunla ilgili ifadelere bakacağız risalede..

54

26.11.2007, 11:01

Zât-ı Vâcibü'l-Vücudun hadsiz cemal ve kemâli vardır. Çünkü, bütün kâinatın aksâmına inkısam etmiş olan cemal ve kemâlin bütün envâı, Onun cemal ve kemâlinin emâreleri, işaretleri, âyetleridir. ışte, herhalde, cemal ve kemal sahibi bilbedâhe cemal ve kemâlini sevmesi gibi, Zât-ı Zülcelâldahi cemâlini pek çok sever. Hem kendine lâyık bir muhabbetle sever. Hem cemâlinin şuââtı olan esmâsını dahi sever. Madem esmâsını sever; elbette esmâsının cemâlini gösteren san'atını sever. Öyleyse, cemal ve kemâline ayna olan masnuatını dahi sever. Madem cemal ve kemâlini göstereni sever; elbette cemal ve kemâl-i esmâsına işaret eden mahlûkatının mehâsinini sever. Bu beş nevi muhabbete, Kur'ân-ı Hakîm, âyâtıyla işaret ediyor.
ışte, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, madem masnuat içinde en mükemmel ferttir ve mahlûkat içinde en mümtaz şahsiyettir.
Hem san'at-ı ılâhiyeyi bir velvele-i zikir ve tesbihle teşhir ediyor ve istihsan ediyor.
Hem esmâ-i ılâhiyedeki cemal ve kemal hazinelerini lisan-ı Kur'ân ile açmıştır.
Hem kâinatın âyât-ı tekviniyesinin, Sâniinin kemâline delâletlerini parlak ve kati bir surette lisan-ı Kur'ân'la beyan ediyor.
Hem küllî ubudiyetiyle rububiyet-i ılâhiyeye aynadarlık ediyor.
Hem mahiyetinin câmiiyetiyle bütün esmâ-i ılâhiyeye bir mazhar-ı etemm olmuştur.


Elbette bunun için denilebilir ki, Cemîl-i Zülcelâl, kendi cemâlini sevmesiyle, o cemâlin en mükemmel âyine-i zîşuuru olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever.

Hem kendi esmâsını sevmesiyle, o esmânın en parlak aynası olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma benzeyenleri dahi derecelerine göre sever. http://www.risaleara.com/oku.asp?id=998&a=benzeyenleri

55

26.11.2007, 11:03

Hem san'atını sevdiği için, elbette Onun san'atını en yüksek bir sadâ ile bütün kâinatta neşreden ve semâvâtın kulağını çınlatan, ber ve bahri cezbeye getiren bir velvele-i zikir ve tesbihle ilân eden Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve ona ittibâ edenleri de sever.


Hem masnuatını sevdiği için, o masnuatın en mükemmeli olan zîhayatı ve zîhayatın en mükemmeli olan zîşuuru ve zîşuurun en efdali olan insanları ve insanların bil'ittifak en mükemmeli olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı elbette daha ziyade sever.


Hem kendi mahlûkatının mehâsin-i ahlâkiyelerini sevdiği için, mehâsin-i ahlâkiyede bil'ittifak en yüksek mertebede bulunan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmı sever ve derecâta göre ona benzeyenleri dahi sever.

Demek, Cenâb-ı Hakkın rahmeti gibi, muhabbeti dahi kâinatı ihata etmiş. ışte, o hadsiz mahbuplar içindeki mezkûr beş veçhinin herbir veçhinde en yüksek makam, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma mahsustur ki, "Habîbullah" lâkabı ona verilmiş.

ışte bu en yüksek makam-ı mahbubiyeti, Süleyman Efendi, "Ben sana âşık olmuşum" tabiriyle beyan etmiştir. şu tabir bir mirsad-ı tefekkürdür, gayet uzaktan uzağa bu hakikate bir işarettir. Bununla beraber, madem bu tabir şe'n-i rububiyete münasip olmayan mânâyı hatıra getiriyor; en iyisi, şu tabir yerine "Ben senden razı olmuşum" denilmeli.

http://www.risaleara.com/oku.asp?id=999

56

26.11.2007, 11:05

Demek, kâinata ve âsâra bakıp, gâibâne muâmele-i ubûdiyetle mezkûr makamâtta mezkûr vezâifi edâ ettikten sonra, Sâni-i Hakîmin dahi muâmelesine ve ef'âline bakmak derecesine çıktılar ki, hazırâne bir muâmele sûretinde, evvelâ Hâlık-ı Zülcelâlin Kendi san'atının mu'cizeleriyle Kendini zîşuura tanıttırmasına karşı, hayret içinde bir mârifet ile mukabele ederek, -1- dediler: "Senin tarif edicilerin, bütün masnuâtındaki mu'cizelerindir."

sonra devam ediyor?BURDA ne anlıyoruz?http://www.risaleara.com/oku.asp?id=105

şu ana kadar yaptığımız açıklamalar hepsi gaibane mi oldu?

57

28.11.2007, 13:21

Alıntı sahibi ""Hulusi5""

başka sorusuda var..onuda sonra sizlerin tefekkürlerinize sunacağım inşaallah..

kim soruyor bu soruları?

58

28.11.2007, 15:00

yukarda ismi var..dikkatli okursan bulursun..

59

25.12.2007, 12:45

Allah ilmini artırsın Yunusum abican.

Bu cevaplardan sohbet gruplarımızın hepsi istifade ediyor Allah razı olsun.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

60

08.01.2008, 19:32

Tecelli-i ehadiyete, cilve-i samediyete ayineliktir.

Yani, bütün âleme tecelli eden esmanın nokta-i mihrakiyesi
hükmünde bir câmiiyetle Zat-ı Ehad-i Samede ayineliktir.
Bütün isimleri göstermesi sebebiyle kalb samediyete ayinedir..

bütün kainata tecelli eden esmanın insandaki tecellisine de tecelli ehad denir..
Nasılki bütün ilimler biaraya gelerek bir mersedes yaparsa..bu mersedes bütün ilimlere ayna olmuş oluyor..

öylede bütün isimlerin insanın kalbinde tecelli etmesiyle ..kalb bütün isimlere ayna olmasıyla samediyete ayna olmuş oluyor..ondan başkasına razı olamaz..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir