Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.10.2006, 11:39

Daire-i Kudretten çıkıp Daire-i İlme girmek ne demektir?

15. Mektub Altıncı Sualinizin Meâli kısmında şöyle bir ibare var:

Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer.

Bu ne demek?

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

2

13.10.2006, 13:01

bütün varlıklar önce Allahın ilimde vardır.
ve Allah ilminde olan bu varlıklara kudretiyle dünyada vücud veriyor.ve bunları görmüş oluyoruz.
sonra ölümlerinde yine ilim dairesine gidiliyor.

yani ilim dairesinden alemi şehadete burdan tekrar ilim dairesine gidiliyor.

örnek vereyim :sen bir cümle düşündün .bunu kaleme almak istersen o düşündüğün cümle, ilimden kudret dairesine girmiş oluyor.

aklında olan bilgiler ilim,
bu bilgileri kaleme alıp yazıya dökmek kudret.

işte Allahda ilimde olana bu gördüğümüz alemde kudretiyle vücud veriyor.alemi şehadete getiriyor.
sonra vücudu alıyor tekrar alemi gaybe yani ilim dairesine gönderiyor.

3

13.10.2006, 14:01

Yunusum Kardeşim çok net ve çok güzel anlattın. ıstifadem fevkalde oldu.
Seni çok beğeniyorum kardeşim. Rabbim seni hizmetten ve istikametten ayırmasın. Allah razı olsun.
Bundan sonra, Risale okurken, aklımdan geçemeyen her -ufak,büyük- meseleyi -müsadenizle- forumda sizlere sormaya karar verdim. ınşaallah.

şimdi aynı nükteden bir sorum daha olacak.

Bazı kişiler diyor ki, Melekler dahi ölümü tadacak. En son Azrail (a.s) kalacak oda kendi ruhunu kabz edecek.

Bana bazı noktalardan anlamsız geliyor. şöyle ki,
Kainat Melekler için yaratılmadı ki kainat ölünce Meleklerde ölsün. Hem gerekte yok zaten teklif onlara değil. "Herşey helak olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesna." ,ayetinden böyle bir mana niye çıkarıyorlar anlamıyorum. Zira onlar ikinci kısımdaki "Ona bakan yüzü müstesan" ya dahil olmuyor mu?

Selam ve muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

4

13.10.2006, 14:51

Altıncı Sualinizin Meâli: Herşey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ." Kasas Sûresi: 28:88.
Bu âyetin âhirete, Cennete, Cehenneme ve ehillerine şümulü var mı, yok mu?

Elcevap: şu mesele, pek çok ehl-i tahkik ve ehl-i keşif ve ehl-i velâyetin medar-ı bahsi olmuş. şu meselede söz onlarındır. Hem de şu âyetin çok genişliği ve çok merâtibi var.

Ehl-i tahkikin bir kısm-ı ekseri demişler ki: "Âlem-i bekaya şümulü yok." Diğer kısmı ise: "Âni olarak onlar da az bir zamanda bir nevi helâkete mazhar olurlar. O kadar az bir zamanda oluyor ki, fenâya gidip gelmiş hissetmeyecekler."

Amma, bazı müfrit fikirli ehl-i keşfin hükmettikleri fenâ-yı mutlak ise, hakikat değildir. Çünkü, Zât-ı Akdes-i ılâhî madem sermedî ve daimîdir; elbette sıfâtı ve esmâsı dahi sermedî ve daimîdirler. Madem sıfâtı ve esmâsı daimî ve sermedîdirler; elbette onların aynaları ve cilveleri ve nakışları ve mazharları olan âlem-i bekadaki bâkiyat ve ehl-i beka, fenâ-yı mutlaka, bizzarure, gidemez.

Kur'ân-ı Hakîmin feyzinden şimdilik iki nokta hatıra gelmiş; icmâlen yazacağız.

Birincisi: Cenâb-ı Hak öyle bir Kadîr-i Mutlaktır ki, adem ve vücut, kudretine ve iradesine nisbeten iki menzil gibi, gayet kolay bir surette oraya gönderir ve getirir. ısterse bir günde, isterse bir anda oradan çevirir.

Hem adem-i mutlak zaten yoktur. Çünkü bir ilm-i muhît var. Hem daire-i ilm-i ılâhînin harici yok ki, bir şey ona atılsın. Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricîdir ve vücud-u ilmîye perde olmuş bir ünvandır. Hattâ, bu mevcudat-ı ilmiyeye, bazı ehl-i tahkik "a'yân-ı sâbite" tabir etmişler. Öyleyse, fenâya gitmek, muvakkaten haricî libasını çıkarıp, vücud-u mânevîye ve ilmîye girmektir. Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer.

ıkincisi: Çok Sözlerde izah ettiğimiz gibi, herşey, mânâ-yı ismiyle ve kendine bakan vecihte hiçtir; kendi zâtında müstakil ve bizatihî sabit bir vücudu yok. Ve yalnız kendi başıyla kaim bir hakikati yok. Fakat Cenâb-ı Hakka bakan vecihte ise, yani mânâ-yı harfiyle olsa, hiç değil. Çünkü onda cilvesi görünen esmâ-i bâkiye var. Mâdum değil; çünkü sermedî bir vücudun gölgesini taşıyor. Hakikati vardır, sabittir, hem yüksektir. Çünkü mazhar olduğu bâki bir ismin sabit bir nevi gölgesidir.

Hem Herşey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ." insanın elini mâsivâdan kesmek için bir kılıçtır ki, o da, Cenâb-ı Hakkın hesabına olmayan fâni dünyada, fâni şeylere karşı alâkalarını kesmek için, hükmü, dünyadaki fâniyâta bakar. Demek, Allah hesabına olsa, mânâ-yı harfiyle olsa, liveçhillâh olsa, mâsivâya girmez ki, Herşey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ."
kılıcıyla başı kesilsin.

Elhasıl: Eğer Allah için olsa, Allah'ı bulsa, gayr kalmaz ki " başı kesilsin. Eğer Allah'ı bulmazsa ve hesabıyla bakmazsa, herşey gayrdır. Herşey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesnâ."
kılıcını istimal etmeli, perdeyi yırtmalı, tâ Onu bulmalı.

5

13.10.2006, 14:56

yukardaki alıntının kaynağı 15.mektub/mektubat kitabı/62 sayfada

yukardaki alıntı güzel oku cevat kardeş.

6

13.10.2006, 15:01

yukarda üstadın izahları var.senin sorduğun sorudaki azrail as la ilgili olanıda imamı gazalinin ilahi nizam kitabında geçiyor.

zaten üstad yukarda diyor ya;
Ehl-i tahkikin bir kısm-ı ekseri demişler ki: "Âlem-i bekaya şümulü yok." Diğer kısmı ise: "Âni olarak onlar da az bir zamanda bir nevi helâkete mazhar olurlar. O kadar az bir zamanda oluyor ki, fenâya gidip gelmiş hissetmeyecekler.(işte bu ikinci cümleyi iamam gazali hazretleri söylüyor.yani en son azrail as kendi ruhunu kabzediyor.sonra bir anda bütün varlıkları Allah yaratıyor.öyle bir anlık ki gidip geldiğini bile fark edemiyorlar)

üstadın anladığı izahda yukardaki alıntıda .
anlamadığın nokta varsa yaz.pazartesi cevablarım.inşaallah.

7

13.10.2006, 15:05

Ben onu dün akşam okudum. Tabiki her şeyi anlamak zor oluyor. Hem soru sormakta ilimle olur. ılim az olunca sorulan sorular bazen "pes doğrusu bu da sorulur mu dedirtir" ışte o anda sabır lazım.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

8

13.10.2006, 15:09

meleklerde vefat edecek bunu üstad kabulleniyor sonra diyorki
Âni olarak onlar da az bir zamanda bir nevi helâkete mazhar olurlar. O kadar az bir zamanda oluyor ki, fenâya gidip gelmiş hissetmeyecekler

9

13.10.2006, 15:45

Risalede şöyle yazıyor
Ehl-i tahkikin bir kısm-ı ekseri demişler ki: "Âlem-i bekaya şümulü yok.". bundan yola çıkarak ben meleklerin vefat etmiyeceğine kani olmuştum. Ancak şimdi anladım.
Daire-i Kudretten bir an-ı seyyale çıkıp daire-i ilme girecek sonra tekrar bir iade olacak. Melekler bunu hissetmeyecek.

Bir soru daha sormak isterim.

Çünkü, Zât-ı Akdes-i ılâhî madem sermedî ve daimîdir; elbette sıfâtı ve esmâsı dahi sermedî ve daimîdirler.

Denmiş, acaba fiilide sermedi midir? Mesela, Allah Münezzil'dir. Vahiy inidirme fiili bu isimden gelmektedir. ısim sermedi ve daimidir. Ama vahiy indirme fiili bitmiştir.
Doğru mu anlamışım?
muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

10

16.10.2006, 07:48

doğru anladığım kadarıyla.

isme mazhar olanında ebedi olarak yaşayacağını anlatıyor.çünkü isimler ve sıfatlar daimi olan Allaha ait.bunlar daimiyeti Allahdan alıyorlar.öyle olunca isme ve sıfata mazhar olan eşyada daimiyet yani beka kazanıyor.
dediğin gibi ilim dairesine geçende fiil bitsede fiiin mazhar olduğu isim daima mahfuz dur hafiz ismiyle.böyle oluncada tekrar kudret dairesine geçince otomotikman o ismin mazhar olduğu fiilde devreyegiriyor.

selam ve muhabbetle.cevat.
maşaallah az okuduğun halde bizden daha çok iyi anlıyorsun.kim bilir külliyatı 20 sefer devredince senden ders almaya başlacağım.

tefekküre devam.başka sorun var mı?

11

17.10.2006, 07:55

Re: daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girmek ne demektir?

Alıntı sahibi ""cevat uykan""

15. Mektub Altıncı Sualinizin Meâli kısmında şöyle bir ibare var:

Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer.

Bu ne demek?

Muhabbetle


cevat abim www.sorularlarisaleinur.com a sordum bende sayenizde ilmimi artırmış ıoluyorum araştırrken Allah razı olsun.



Sual:Yani, hâlik ve fâni olanlar, vücud-u haricîyi bırakıp, mahiyetleri bir vücud-u mânevî giyer, daire-i kudretten çıkıp daire-i ilme girer. Bu ne demek?

Cevap:Değerli kardeşim bu dünya ebedi olmadığından gelen gidiyor. Demek yaradılanlar üzerinde halik ve fani damgası yazılı.

Yani insanda doğumdan ta gençliğe kadar bir tekamül sonra yavaş yavaş ihtiyarlık ve yıkım başlamaktadır.Güneşin doğup ta zirveye kadar gelmesi ve sonra batmaya ,kaybolmaya meyletmesi gibi...

Vücudu harici denilen şey insanın bedeni, bu beden ölmekle bu vücut toprakta çürümeye bırakılıyor.Ama insanın mahiyeti denilen özellikleri insanın ruhuyla birlikte ebedi aleme gidiyor...Bizler yani gerek hayvaniyet yani canlılık ;gerekse de bitkiler yani kısacası tüm mevcudat bu dünyaya gönderilmeden cenabı hakkın ilminde idik.Sonra bu dünyaya gönderildik.Ardından ölmeklede tekrar onun yani cenabı hakkın ilmine döneceğiz.Selam ve dua ile

12

17.10.2006, 08:00

sorman güzel.
ilminin artması güzel.

hele sende şimdi anladığını yazsanda ne olur.

cevabını aldın.aldığın cevabında ne anladın nuraşığı.
aklına başka ne geliyor.bunu paylaş bizimle.

selam.

13

17.10.2006, 08:47

peki inşaallah bende yazmaya çalışacağım bundan sonra.. nurdan soruların yine cavapları yine nurlardan çıkıyor elhamdülillah..


şimdi anladığım kadarını yazayım o halde dünya fani ve biz ebedi aleme göçeceğiz fani olan bu beden çürüyecek baki olan mahiyet ise oda bizimle birlikte gelicek.mahiyet itibarıyla nasıl gelecek diye düşünürsek mesela insan, Allahu Tealanın ism-i âzamına mazhar ve bütün esmasına en cami bir aynasıdır.bu mahiyeti bu yönüyle Bâki cemale bir ayna oluyor..bu esmalarda bizimle birlikte geliyor..

Ayrıca mesela fani olan vücudumuz çürüyüp gidiyor fakat baki olan ruhumuz ebedi aleme bizimle birlikte geliyor..Üstadımın bir sözü vardı :Ruh, vücud-u harici giydirilmiş bir kanundur .


o bölümün tamamını ekleyeyim inşallah

Ruh, vücud-u haricî giydirilmiş bir kanundur.
Ruh bir nurânî kanundur, vücud-u haricî giymiş bir nâmustur, şuuru başına takmış.
Bu mevcud ruh, şu mâkul kanuna olmuş iki kardeş, iki yoldaş.
Sabit ve hem dâim fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi hem âlem-i emr, hem irâde vasfından gelir.
Kudret vücud-u hissî giydirir, şuuru başına takar, bir seyyâle-i latîfeyi o cevhere sadef eder.
Eğer envadaki kanunlara kudret-i Hâlık vücud-u haricî giydirirse, herbiri bir ruh olur.
Ger vücudu ruh çıkarsa, başından şuuru indirirse, yine lâyemut kanun olur.


Sözler | Lemeât | 643

koyu yazılan yer herşeyi açıklıyor gibi :)

dua ile..

14

22.11.2006, 12:59

Daire-i kudretten çıkıp daireyi ilme girip şehadet aleminden gayb alemine tegayyüre uğraması nüktesini terisine işlettik.

Gaybı bilme meselesini konuşuyorduk bu nükte ile yola çıkıp avlamaya çalıştık.
Bakalım anlamışmıyız.
Her şey ezelde Allah'ın daire-i ilmindeydi. Gaybtı. Bütün olmuş olacak ve murad ettiklerini Levh-i Mahfuza yazdı. Sonra Lehv-i Mahfuzdan Lehv-i mahf ve ispat denilen kitaba kayıt etti. Yani gayb olan daire-i ilminden daire-i kudretine tegayyür etti. şehadet alemine gelmeden önce daire-i hikmeti ile tezahhür etti.
Gaybı bu nüktenden anlamaya çalıştık.

Bilgi edinme bizim için gayb olan bir meseleyi öğrenmek içindir. Bilgi edinme yolları muhteliftir. ılham, hiss-i kablel vuku, akletme, duygular ,cifir...

Mesela yağmurun yağma saati gaybtir. Ancak günümüzde bazı ilim erbabı bunu bilebiliyor. Çözümünü bu nükteden çıkardık.:
Allah yağmur yağmadan hatta hiç bir alameti olmadan önce daire-i ilminde olan muradını daire-i kudretine getirir hikmet dairesi ile yağdırır. Hikmet artık şehadet alemininde işlemey başlar. Süreç başlamıştır.Bilim adamı yağmurun hikmeti olan bazı olayları işin başında anlar. Bir tahminde bulunur. Onun için gayb olmaktan çıkan bu mesele bizim için hala gaybtır, bize ilhamda edilebilir. Sonra bulutular oluşur, rüzgarda müsaittir, bilim adamları artık yağmurun yağış saatini daha yakın bir bilgi ile bilirler. Bulutları gören bazı akil kişiler yağmurun yağacağını anlar. Bu noktada hiss-i kable'l vuku da devreye girer. Artık yağmaya başlar ve tamamen gayb olmaktan çıkmış o ana kadar onlar için gayb olan avamın dahi duyularına teslim edilmiştir.

Bazı kişiler gaybı Allah'tan başkası bilmez, nüktesini anlamayıp bazı işaretleri çözen akıllı ve alim kişilerin tevillerden , ilhamdan, cifirden yada sair ilimelerden daire-i ilimden daire-i kudrete ordan daire-i hikmete inkılap edip tezahür eden alametleri çözmesine şirk nazarı ile bakıyor, falcılık olarak nitelendiriyor. Oysa mesele tamamen alametlerin bilgi edinme yollarından muhtelif olanlarını bilgiye veya akleteme kapasitesine göre anlamasından ve yorumlamasından ibarettir.
Kıyamet saatini sadece Allah'ın bilmeside öyledir. Meslela, Peygamberimize Ahir zaman peygamberi denmiş. Demek daire-i iliminden daire-i kudretine bu zamanda tegayyür etmiş. Artık kıyametin kopmasına sebep olan esbabın daire-i hikmette tezahür etmesi ve vaki olan zamanda kıyametin şehadet alemine çıkması gerçekleşecektir. Daire-i hikmetinde cereyan eden olayları ilhamen , ilmen ,aklen takib edebilen kişiler olayları bizim bilmediğimiz anlamadığımız bir şekilde yorumlayıp yaklaşık tarih vermesi gaybı bilmek değil, gayb aleminden şehadet alemine gelmiş bazı alemetlerin bilgi edinme yolları ile keşf edilmesinden ibarettir. Bu yolların içinde cifir de vardır.Cifiri red etseniz bile belirmeye başlamış Kıyamet alametleri avama bile kıyamet saatini yaklaştığını göstermektedir.


Eleştirinizi beklerim.

Baki Selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

15

22.11.2006, 14:13

Bazı ehli ilime bildirildiği için bilirler,
Lakin bildirilmezse hiçbir şey bilmezler,
Yoksa kimin aklına gelir şu ayetin cifir hesabını yapmak,

Demek bildirilmiş ki vaziyet böyle gösteriyor.
Lehvi mahfuzdaki kuran gibi yazmak ,der üstadım.
Nerden bilmiş ki tevufuklu kuran levhi mahfuzdaki gibi,
Demek ona gösterilmiş veya bildirilmiş.

Daireyi kudretten daireyi ilme gelmiş oluyor sanki tevafuklu kuran.

16

22.11.2006, 16:54

Maaşallah kardeşime, Allah razı olsun.

Mesela bilgisayar 100 sene önce gaybtı. Bazı ehl-i ilim bilgi edinme yollarını kullanarak icat etti. ışte bu noktada çok ince bir sınav var. Biri derki bu benim aklım ve ilmimle oldu. Biri derki ben bir hikmete binaen üzerime düşeni yaptım mucid-i hakiki ilham etti ve bana nasip düştü. Benim payım hiç hükmündedir.
Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

17

24.11.2006, 10:11

Ben daire-i Kalem'e daire-i ilim daire-i kudret yanında yada arasında bir yer bulamadım.
Bilgisi olan var mı?

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

18

04.12.2006, 13:32

Kudret dairesi; kalem dairesini kullanarak kainattaki ayetleri yazdırıyor.

Kudret daireside ilim dairesindekileri yazıyor;
Ama nasıl yazıyor?
Kalem dairesini kullanarak.

Demek kalem dairesi kudret dairesiyle birlikte iş görüyor.

Kudret ne şekilde yazmak istese o şekilde yazılıyor.
Kudrette lehvi mahfuzu azamda olanlara göre şekil verip yazdırıyor.?

Demek ilim kimin ise kudrette ve kalemde O'nundur.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

19

04.12.2006, 16:42

Başka bir forumda da bu soruyu sormuştum. Çok yakın cevap aldım.
Ya çok basit anlatma kabiliyetiniz var yada ben böyle basit şeyleri dahi anlayamıyorum.
ışim zor.
Allah razı olsun.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

20

05.12.2006, 08:40

Birinci şık doğru,Basit anlatmadan dolayı,
Yoksa hakikatlar dediğin gibi çok ağır,
Bizden daha iyi anlatanlar vardır.
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir