Giriş yapmadınız.

21

22.07.2006, 13:03

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

şimdi, alıntı yaptığın yere dönersek, fatihada, bu kadar çok mahlukat içinde, vahidiyeti bulmak için, iyyake nabudu demek herkese yetmiyor. Bu sistemleri tefekküre herkes güç yetiremiyor, fikri dağılıyor, tefekkür edecem derken afaki alemlerde kayboluyor.

Bu kadar çok mahlukatın üstünden vahidiyeti bulmak ve bu vahidiyetin sahibi Zat-ı Ehadı karşına alıp -teşbihte hata olmasın- , iyyake nabudu ve iyyake nesteıyn , Sana kulluk eder Senden isteriz, demek, her yiğidin harcı değildir.

Bu yüzden, bu sırra binaen, ehadiyet üzerinden yakîn sağlanıyor. Ta ki herkesin gücü tefekkürüne yetsin ve yakîni artsın. Meselâ, şu mükemmel hücreyi yaratan, beni yaratan, şekil veren, şunu yapan Yüce Zat diye tefekkür ederek -teşbihte hata olmasın- karşısına alıp, ona iyyake nabudu ve iyyake nesteıyn desin.


Bir hocamızdan duydum. Namazda surelerden herhangi birini okurken çok derinlere dalınmasının, tafsir manada her kelimenin ayrı ayrı düşünülüp idrak etmeye çalışmanın namazına sıhhatine engel olacağını söylüyor.

Bu ne kadar doğru veya doğru olduğuna inanıyorum ama ben ne kadar doğru anladım. Bunun izahını yapar mısınız? Bunun kararı nedir?

Selametle

22

22.07.2006, 13:12

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Not: Üstad namaz sırasında bu tefekkürleri yapacam diye kendinizi kasmayın, namazın huşusu kaçar buyuruyor. Bu tefekkürleri namaz dışında yaparsın, namaz sırasında ise bunlar film şeridi gibi gözünün önünden geçer, ne okuduğun ayeti sureyi şaşırırsın, ne huşun kaçar yani.


Kusura bakmayın yazının tamamına gelmeden sorduğum sorunun cevabı altta yazıyormuş. Ama yine de açıklayabilirsiniz. Yani bunu orta hali nedir. Ne kadar düşünmeliyiz ve tefekkür etmeliyiz.

şu an tefekkür etme derinlere dalmak gibi bir payeye ermedim eremedim ama inşaallah-u Rahman nasip edecektir.

Selametle

23

22.07.2006, 13:33

Zor bir soru sordun vesselâm. Hâller kişiden kişiye değişebileceği için, net birşey söylemek zor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

24

22.07.2006, 16:40

Alıntı sahibi ""yunusum""

bunu anlamak için sadece biz sana ibadet ederiz demekle olmadığını bunun yanında biz yalnız senden yardım dileriz beraber dersek bunu anlamış oluruz.demek biz ancak senden yardım dileriz kelimesinide kullandığımızda bütün varlıkların Allaha ibadet etmiş olduklarını anlamış oluruz.her varlık Allahdan yardım istemeye muhtaçmı bu sorunun cevabını düşünecek olursak varlıkların Allahdan başkasına ibadet etmeyeceklerinide anlamış oluruz.) Ve bu sırra binâen, cüz’iyâtta zâhir bir sûrette sikke-i ehadiyeti gösterdiği gibi, herbir nev’de sikke-i ehadiyeti göstermek ve Zât-ı Ehadi mülâhaza ettirmek için, hâtem-i Rahmâniyet içinde bir sikke-i ehadiyeti gösteriyor. Tâ, külfetsiz, herkes her mertebede "ıyyake na'büdü ve iyyake nesteıyn" deyip, doğrudan doğruya Zât-ı Akdese hitâb ederek müteveccih olsun




Burada şunu söyleyebilir miyiz? "ıyyake na'büdü " deyince bütün mevcudatın Allah'a ibadet ettiğini idrak edemiyoruz. Yani acizliğimiz ortaya çıkıyor. Bu acizlik karşısında hemen imdadımıza ve iyyake nesteıyn yetişiyor. Yani Allah'ım bu acizliğim karşısında sende yrdım diliyorum ve senden medet umuyorum. Böyle düşünebilir miyiz?

Yani Allah bu idrak edemediğimiz şeyler karşısında kendisine muhtaç olduğumuz bildirmek mi istiyor?

Selametle

25

22.07.2006, 18:01

Adamın biri, namaz kılarken yanındakinin niyet ettim 4 rekatlık namaza, 2 rekatlık namaza şeklinde niyet ettiğin duymuş. Cemaat dağılırken, mescidin dışında demiş:
"Niye 4 rekat kılacağım diye niyet ediyorsun. Belki Cenab-ı Hak, fazl-u rahmetinden 40 rekat sevabı yazacak."

Aynı o misal, ubudiyet, kulluk yelpazesi geniştir. Zararlı bid'ata ve dalalete doğru mecra almadıktan sonra, tefekkür ve fikir üretmek iyidir. Ondan olsa gerek, fatihanın bir sürü tefsiri vardır.Bu tefsirlerden biri haksa diğeri batıl diyemezsin, ama aralarında, ehakka, yani en hakka doğru olan sıralama olabilir. Biri murad-ı ılahîyi daha iyi kavramış, rıza-yı ılahîye daha çok yaklaşmıştır.
Üstad da böyle bir tefsir yapmış, ama kesin çizgiler koyarak sınırlamamış, bu tefsir dahi tefsir ve tefekküre açık.

Not: Linki verilen yazı hoşuma gitmişti, zamanında foruma eklemiştim, meatteessüf, şimdi forumda bulamıyorum o başlığı, eminim ya bir teknik hata kurbanı (data kaybı) ya da forum arama motoru, sürekli yamalana yamalana bi hal olan veritabanından veri bulmakta zorlanıyor. Kısaca, güzel yazı, okumanızı tavsiye ederim, hatta ben de bir kere tekrar okudum.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

26

24.07.2006, 13:12


Namaz sırasında tefekkür.Bu konuya yoğunlaşalım inşaALLAH.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

27

24.07.2006, 15:46

Nur Küllîyatında, “ıyyake na’büdü” “Biz ancak sana ibadet ederiz.” ayetinin açıklaması yapılırken, ayet-i kerimede niçin ben değil de biz denildiğine dikkat çekilir ve böyle denilmekle üç ayrı cemaatin kastedildiği ders verilir. Bunlardan birisi bütün müminler, diğeri vücudumuzda vazife gören ve her biri kendine mahsus bir ibadetle meşgul olan bütün organlar, hücreler, duygular,.., üçüncüsü ise bütün bir varlık âlemi.

Demek oluyor ki insan, bütün varlık alemi namına “ıyyake na’budü” diyebilecek bir kabiliyettedir. ışte tek başına da namaz kılsa, ferdiyetten kurtulup bu üç cemaatin ibadetlerini Rabbine takdim eden insan küllî bir ibadet yapmış demektir.

ınsanın bu kâinata meyve olması da böyle bir neticeyi doğurmaktadır. Bir ağacın bütün birimlerini şuurlu farz verseniz, en küllî tefekkürü meyve yapacaktır. Çünkü meyvenin içindeki çekirdek bütün ağaçtan süzüldüğü için o meyvede ağacın tümünün ibadetlerini temsil etme, tefekkür etme kabiliyeti bulunacaktır.

Bu küllî ubudiyeti en ileri derecede yapanlar kâinat ağacının en mükemmel meyveleri olan peygamberler ve özellikle Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’dir(asm.).

“Maksad-ı âlâ ve ubudiyet-i küllîye” manalarıyla şu kutsî hadis arasında yakın bir ilgi vardır:
“Sen olmasaydın ben felekleri yaratmazdım.”
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

28

24.07.2006, 15:50

Allah razı olsun.
hakikaten nur damlası gibi yazıyorsunuz.
bütün damlalar nurdan geliyor.selam.

inan

Acemi

Mesajlar: 1

Meslek: genetikçi

Hobiler: tıp

  • Özel mesaj gönder

29

21.10.2006, 19:48

arkadaslar Allah hepinizden razı olsun şu internet nimetini bu güne kadar bu kadar seviyeli ve ilmi bir konuda ve bildiğini diğer insanlarla paylaşma çabasında olan bir sohbet ortamında kullanmadım farkınız fark ediliyor Allah yardımcımız olsun bu nhakikatlere aç olan insanlara ulaştırmayı nasip etsin Amin

30

11.12.2007, 12:32

Bu 14. Lemanın ikinci makamını -sanırım- 4. kez okuyorum. Aslında dördüncü okuyuşumda arka arkaya 3 kez okudum 7 etti.

Risale-i Nur'a ilk başladığımda böyle ağır bir konunun daha başta neden yer aldığını anlamıyordum.
Haşiyede ise nefsi nefsimden hüşyar" talebelerinin tasviplerine sunuyordu. Haşa elbette Üstad'tan hüşyar değilim. Ancak, açıkçası nasıl hüşyar olunur bilemiyordum. Ayrıca 14. Lemanın ikinci makamının akla değil kalbe bakması beni eziyordu.

ılk okuyuşta hiç bir şey anlamadım. ıkincisinde ise aklen sorgulamaya başladım. Diyordum;bu kısımda murad nedir? Bu konunun burayla ne alakası var? Üçüncüsünde biraz bir şeyler anlar gibi oldum. En azından yüzeysel manası biraz gözüktü. Dördüncüsünde ise 14. Lemanın ikinci makamının neden başa konduğunu anladım.

Aslında bir kapasitemetre vazifesi görüyordu. Her başa geldiğimde ne kadar yol kat ettiğim ortaya çıkıyor ve acı acı kendi yerimi görebiliyordum. Sonra "hüşyar" olmayı anladım.

Mesela, sen bir caddeden geçtin. Sana soruyorlar "cadde ne vardı" Sen dersin "balonlar vardı". Ancak sana deseler "şimdi geç ve caddede gençlerin ne ile iştigal ettiğine bak" Artık ne aradığını biliyorsun.

ışte hüşyar olmak budur,anladım. 14. Lemanın ilk makamını okuduğumuz vakit balonlarla ilgileniyor ve aklen anlamaya çalışıyoruz. Zira, ne aradığımızı bilmiyoruz. Neye nasıl bakacağımızı anlamıyoruz. Sonra Risale-i Nur'u okuma miktarımıza bağlı olarak tekrar geldiğimiz vakit, her seferinde balonlarla değil içeriğe bakıyoruz. Aklımızdan çok kalbimizi işletmeye çalışıyoruz. Her seferinde kalb daha hüşyar bir vaziyete giriyor.


Bu kapasite metreyi önemesemek lazım. Acı da olsa teşvik veriyor. Hele bir de ufacıkta olsa bir şey anladığınız vakit, keyfe diyecek olmaz.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

31

11.12.2007, 14:14

şayan-ı dikkat bir sır keşfetmişsiniz Ceka ağabey, Allah razı olsun paylaştığınız için...

32

11.12.2007, 14:54

Allah razı olsun.

Ben haşiyesini sayısız kez okudum. O haşiyenin gereksiz bir balon olmadığını bildim.
Mesela yine haşiyede bir prensip veriliyor.

Diyor;

Besmelenin rahmet noktasında parlak bir nuru, sönük aklıma uzaktan göründü. Onu kendi nefsim için nota sûretinde kaydetmek istedim ve yirmi otuz kadar sırlar ile, o nurun etrafında bir daire çevirmek ile avlamak ve zaptetmek arzu ettim.

Ordaki Nur lafzını hakikat olarak tevil ettim. Sonra o hakikatin etrafında daire çevirmek ile avlamak ve zaptetmek nasıl olur düşündüm.

Sonra beşinci sırdaki " Muhakkak ki Allah, insanı Rahmân ismini tamamıyla gösterir bir sûrette yaratmıştır. " hadisinin tevilinin bu lemaya neden ve hangi makamda yazıldığını ve alakasının anlamaya çalıştım.

Baktım daha birinci sırla başlanarak bir ava çıkılmış; kainat, arz ve insan simsında ki üç sikke-i rubbiyetten başlayan ve "arz simsındaki nebâtât ve hayvanâtın tedbîr ve terbiye ve idaresindeki teşâbüh, tenâsüb, intizam, insicam, lütuf ve merhametten tezâhür eden sikke-i kübrâ-i Rahmâniyettir ki, "Bismillahirrahman" ona bakıyor," nüktesinde ki Adetullah tarifi ile devam eden daireyi gördüm. Sonra biri birileri ile alakalı meseleler olduğunu anladım. Ta ikinci sırdan üçüncü sırdaki "Evet, kâinatın envâını hikmet dairesinde insanın etrafında toplayıp bütün hâcâtına kemâl-i intizam ve inâyet ile koşturmak, bilbedâhe, iki hâletten birisidir:" nüktesini o dairenin bir parçası ve ustaca bir atkı örüldüğünü anladım. Sonra bu hakikatler ile tefsiri yapılan hadisin hakikatinin nasıl zapt edildiğini farkettim. Bize bir metod verdiğini ve sair meselelerde nasıl işlememizi öğrettiğini anladım.

Dalaleti bana aittir. Daha yazmaktan korktum kısa kestim.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

33

11.12.2007, 15:03

Sonra bu kadar ilmi ve her nüktesinde yüksek bir akıl olan bu Lemanın neden akla değil de kalbe hitab ettiğini anlamaya çalıştım.

Baktım ki, her bir ilim ve her bir kaide kökü yüksekte bir ağacın dallarından sarkıtılmış. Dallarını elimize vermiş ve bize atkı yap ,demiş. ışte Üstad o Nur; hakikatlar ile bir atkı örmek murad etmiş. Bakmış ki 20- 30 kombinasyon çıkratmış. Ancak, 5-6sını örmeye muvafak olmuş. O atkının deseni onun kalbine bağlıdır ve zevk ona aittir.

Elbette ordaki hakikatleri anlamak ilimle olur ve akla bakar. Ama o hakikaktlerden örülen atkı zevke , yani kalbe bakar. Elbetet o dallarla nasıl atkı örmek istesen hakikattir. Zira, ipi sağlam bir atkının kendiside sağlam olur. Sen ne kadar usta isen ve kalbin ne kadar hüşyar ise o kadar iyi desenler çıkartısın. Elbette o desenleri bize kalben beğendirmek istiyor. Yoksa hakikatler ilimdir, ona lutf edilmiş. Elbette o hakikatler akla bakar.

Doğrusunu Allah bilir.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

34

11.12.2007, 15:14

Yahu benim gibi bir insan sadece haşiyesinde bunca harikalar görebiliyorsa, müdakki ve kalbi hüşyar abi, abla ve kardeşler ne sırlar keşfetmiştir.

Sadece haşiyesinde bunca sır varsa Lemanın kendisinde ne sırlar vardır. Sanırım ömrüm bu sırları keşfetmekle geçecek. Biter mi? Bitmez!

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

35

07.09.2008, 10:24

Cevat abican bu son yazdıkların dikkatimden kaçmış, istifade ediyoruz. Allah razı olsun.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

36

07.09.2008, 10:53

Hâfız Ali’nin dersini ne tarzda anladığını gösteren bir fıkrasıdır.
Muhterem Üstadım,
Otuz Birinci Mektubun On Dördüncü Lem’asının ıkinci Makamını bir defa kendim okudum. Pek cüz’î istifadeyle, dimağımda bir lezzet hissettim. ıkinci ve üçüncü tekrarlarımda öyle bir zevk-i ruhanî uyandırdı ki, eğer kalb ve kalemim ruhuma tercüman olabilseler, belki bir derece siz Üstadıma minnettarane arza cür’et eylerdim. Heyhât, ne kalbim ve ne de kalemim ve ne ruhum, aczle önüme çıktılar ve itiraf-ı kusur ediyordular.


Sevgili Hocam, Sözler ünvanıyla neşr-i envar ve feth-i bab-ı rahmet eden envâr-ı Kur’âniye esasen has, mahsus bir sikke-i hâtemi taşımaktadırlar. Herbir parçasından, şümullü rahmet-i ılâhiyeye cüz’î, küllî bir kapısı var gösteriyor ve göstermekle kapıları açık bırakıyorlar.

Bu mübarek risaleyi, Süleyman, Zeki, Zekâi ve Lütfi kardeşlerimle okurken, hayalime bir büyük müzeyyen bir saray gösterildi. Aslı ve hakikatini ve vüs’atini ve müzeyyenatını temâşâ için ruhen çıktım. Baktım ki, yorgun ve nazarım kesik bir tarzda geriye döndüm. Zekâi kardeşim devam ediyordu. Tekrar o saray şeklinde mutantan, revnaktar, kıymetçe, mahiyetçe aynı, ufak bir saray-ı vücut âlemi gördüm.

37

07.09.2008, 11:10

Ve feth-i bâb edip temâşâ etmek istedim. Anahtarı yoktu. Birden kardeşimin ağzından [img:222:40]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/barla/b482.gif[/img] işittim. Kapı açıldı. [img:248:35]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/barla/b483.gif[/img]-1- dedim. Gördüm ki, büyük sarayın müştemilâtı ve tezyinatı, o küçük sarayda derc edilmiş. Adeta çarklardan mürekkep bir saat ve çok ipleri hâvi bir nessacdır. Dikkat ettim, o saati kuran ve işleteni ve o ipleri gûna gûna boyayıp dokuyanı, gündüzü gündüz eden güneş olduğu gibi, pek parlak bir surette izah buyurulunca gördüm. Tekrar Elhamdü lillâhi dedim ve şu âlem-i kübrânın fihristesini ve nümunesini elime alınca artık pervasız seyahate çıktım.

38

07.09.2008, 11:13

Muhterem Üstadım,
şu söz öyle bir hakikati ders veriyor ki, daha insana yabancı ve bilinmesi mümkün olmayan birşey kalmıyor. Her gördüğü mûnis bir arkadaş oluyor ve susuz vadiler ve geniş sahralar ve koca küre-i arz bir bahçe hükmünde Halık-ı Rahîm tarafından ihzar edilmiş ve tılsımı da [img:222:40]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/barla/b484.gif[/img] olduğu ve tılsımı bulunmazsa ve alınmazsa, o bahçede yaşamak mümkün olmadığı ve yaşasa da her tarafta yabancı olarak ve her hatvesinde istiskal edilerek, hayat değil, belki câmid olarak bulunacağını izah buyuruyorsunuz. Hele bizi her zaman, günde kırk defa havsalamız almayarak "âh" ile geri dönen mirâc-ı mü’min olan namazda [img:150:36]http://www.risaleinurenstitusu.org/tr/kulliyat/images/books/barla/b485.gif[/img] -2- sırrı öyle bir düğme olarak gösteriliyor ki, her mü’min kendi vücut âleminde bir elektrik fabrikası görüyor. Ve düğmesini açınca bütün dünyayı ziyayla gösteriyor.
Sevgili Üstadım, "Cenab-ı Hak bu kıymetli eserleri kıyamete kadar mü’min kullarına yetiştirsin" duasıyla hatm-i kelâm eylerim, efendim.
Kusurlu talebeniz
Hafız Ali
• • •

1 Nûr-u îmân ve hidâyet-i Rahmân için Allah’a hamd olsun.

2 "Ancak sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz." Fâtiha Sûresi, 1:5.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir