Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

21

29.06.2006, 10:09

Ey biçareler! Mezaristana göçtüğünüz vakit, "Eyvah, malımız harap olup sa’yimiz hebâ oldu. şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik" demeyiniz, feryad edip meyus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz

22

29.06.2006, 11:17

Bismillah

Her bahar mevsiminde tum agaclar tohumlar yumurtalar, gözümüzle gördügümüz göremedigimiz ilim üzerine mükemmel bir insaa baslar , bu öyle bir insaadir ki bir sinkten tut her bir hayvanat tum cihazati ile donatilir ve herbirine layik gida hazirdir , her biri yasaya biecegi en rahat uygun zemindedir SANKI KAINAT ONUN RAHATI ICIN INSA EDILMISTIR bunu her bir canli lisani hali ile der gibidir...

yazin kemalini bulan bu gördügümüu her sey kisa dogru kemallerinin tamami ile bir kisminin vazifelerini terhis ile birakip bizce degisim dedigimiz, kimi tohumlara nuve kimi yumurtalara bir öze kimi topraga bir meyille kis mevsiminde gelecek olan bahar mevsimi icin , kendilerine uygun vazifeyi bulunduklari konumdan tekrar baslayarak bir terakkiye4 girerler bu terakki ve ilerlemeler elemeler degisimler dönüsümler topraktan sudan bitki meratibine ordan hayvan meratibine ordan insan meratibine , birer FENA YASAYARAK adeta kendi özelliklerini terakkkide terkederek yukseldikleri makamin geregi olan halle hallenmek icin orda bir fenaya girerler yeniden bambaska bir sekilde hayatlarina devam ederler...

Her sey Allahin tahti tasarrufunda ilmi ile esmasinin ve sifatlarinin tecellileri ile esyanin ve maddenin kabiliyeti nisbetinde o sanatlarla donatilmasi sanatkarin harika sanatlarini herbir harika sanat kendi ustasini yapanini yaradanini ilmi ile kudreti ile esma ve sifatlari ile derecesine göre bildirir gösterir...

bu terakki insan denilen canlinin kalbinin tasfiyesi, nefsinin tezkiyesi, ruhunun terakkisi , aklinin tekammulu neticesinde ve meratibinde nurlanir ruh galib olmaya baslayinca cesed ona tabi olmaya ve saflasmaya baslar burda evliyalar, kutublar aktablar, abdallar, muttakiler , alimler, müceddidler muctehidler ... kendi esmalarina muvaffik yer ve unvanlari alir ve islerini yaparlar dahada ileri gidilse, sehidlerin derece i hayatlari, alemi-i ervah- cinniler- melaikeler gibi kendi arasinda uygun makamlar alan , bu meratibi (1. mektup) ta meratibi hayat meselesinde bulabiliriz...

bu yazdiklarimiz aktardiklarimiz, sadece konunun geregi olarak genelleme yapilarak aktarildi , yazilanlar daha duzenli ve tam meratiblerinde zikredilse güzel olurdu, insallah onuda bir kardesimiz yapar...

Bu ve benzeri aktarimlar Risale i nurdan alinma anlamalar eksenli oldugundan merkezinde marifetullah ilmi vardir bundandirki ne kadar yazilsa acilsa anlatilsa ne anlatan nede dinleyen doyamaz doymaz, Allah azze ve celle bizleri gunahlardan sakinilmasi gereken hallerden sakindirip haddi bilerek verdigi nimetlere sukrederek ,halis sadik nur talebeleri olmayi nasib etsin amin...
Ümitvar olunuz..

23

29.06.2006, 13:49

Ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubudiyet boşu boşuna gitmez. Bir dâr-ı mükâfat, bir mahâll-i saadet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. ıbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelâlin vaadine ımân ve itimad et. Ona, vaadinde hulf etmek muhâldir. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. ışlerine acz müdahâle edemez. Senin küçük bahçeni hâlk ettiği gibi, Cenneti dahi senin için hâlk edebilir ve hâlk etmiş ve sana vaad etmiş. Ve vaad ettiği için, elbette seni onun içine alacak.
Madem bilmüşahede görüyoruz: Her senede, yeryüzünde hayvânat ve nebâtâtın üç yüz binden ziyade envâlarını ve milletlerini kemâl-i intizam ve mizanla, kemâl-i sürat ve suhuletle haşredip neşreder. Elbette böyle bir Kadîr-i Zülcelâl, vaadini yerine getirmeye muktedirdir.
Hem madem her senede, öyle bir Kadîr-i Mutlak, haşrin ve Cennetin numunelerini binler tarzda icad ediyor. Hem madem bütün semâvî fermanlarıyla saadet-i ebediyeyi vaad edip Cenneti müjde veriyor. Hem madem bütün icraatı ve şuûnâtı hak ve hakikattir ve sıdk ve ciddiyetledir. Hem madem, âsârının şehadetiyle, bütün kemâlât Onun nihayetsiz kemâline delâlet ve şehadet eder. Ve hiçbir cihette naks ve kusur Onda yoktur. Hem madem hulfü’l-vaad ve hilâf ve kizb ve aldatmak, en çirkin bir haslet ve naks ve kusurdur. Elbette ve elbette, o Kadîr-i Zülcelâl, O Hakîm-i Zülkemal, o Rahîm-i Zülcemal, vaadini yerine getirecek, saadet-i ebediye kapısını açacak, Âdem babanızın vatan-ı aslîsi olan Cennete sizleri, ey ehl-i iman, ithâl edecektir.

24

29.06.2006, 16:12

nurhuda bacım

ALLAH cc.razı olsun istifade ediyoruz.

böyle feyizli yazılarınızın devamını bekliyoruz

25

29.06.2006, 22:11

Değerli Kardeşlerim; Sizi kıskanmıyorum,imrenmiyorumda. Gıpta da yok. Yalnız sizin gibi insanların olduğu bir cemaatten dolayı Allah'a hamd ediyorum.
Kafamda güzel şekiller oluşuyor. Sanki Risaleleri nasıl anlamam gerktiğini daha da iyi öğreniyorum.
Devam ya!
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

26

29.06.2006, 22:59

Alıntı sahibi ""cevat uykan""

Değerli Kardeşlerim; Sizi kıskanmıyorum,imrenmiyorumda. Gıpta da yok. Yalnız sizin gibi insanların olduğu bir cemaatten dolayı Allah'a hamd ediyorum.
Kafamda güzel şekiller oluşuyor. Sanki Risaleleri nasıl anlamam gerktiğini daha da iyi öğreniyorum.
Devam ya!




bismillah
ya mubarek bilirsinki bir insanin iyi ve guzel vede degerli olan seylerin degerini bilmesi icin kendi ic aleminde o guzelliklerin olmasi gerekir mesela hz. ebubekr r.a hin icinde öyle güzellik vardirki s.a.v mirac hadisesini duydugunda o demisse dogrudur der tasdik eder...

bu güzellikler sizin husnu zanniniz ve muhabbetinizin meyvesidir , ve yine bilirinizki iktiran vardir sizde talebi ihlas ve samimiyyete binaen Allahin size ulastirdigi o guzelliklere birer nakledici olmaktan baska haddimiz yok bizde sizinle beraber istifade etmekteyiz...
insallah sizdeki bu muhabbet ve husnu zan oldukca digerlerinin size kazandiracagi istigadelerden daha fazlasini insallah bulursunuz

NOT: BU (yazi metinlerini yazan)KARDESINIZ NURUHUDA NIKLI KARDESINIZIN BEYIDIR YANI BEN ESiMIN NIKI ILE YAZIYORUM, RISALE -I NURDAN IFADE ETMEK ISTEDIKLERINI IFADEDE YETERSIZ KALDIGI KANAATI ILE, ISI BIZE HAVALE EDIYOR, BIZDE OKUMUSLUGUMUZUN FAZLALIGINDAN VE DERSLERINI DINLEDIGIMIZ ISTIFADE ETTIGIMIZ nimetleri TAKATIMIZIN YETtIGI KISMINDAN NAKIL YAPMAYA CALISIYORUZ, arada bir yazarsam kusuruma bakmayin ...
Ümitvar olunuz..

27

30.06.2006, 09:12

Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuz ıkinci Sözün âhirinde denildiği gibi, dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbuplarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, Onun cilve-i cemâlinin ve hüsn-ü esmâsının bir nevi gölgesi; ve bütün Cennet, bütün letâfetiyle, bir cilve-i rahmeti; ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizaplar ve câzibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mâbud-u Lemyezelin, bir Mahbub-u Lâyezâlin daire-i huzuruna gidiyorsunuz. Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.
Hem şu kelime şöyle müjde veriyor, diyor ki:
Ey insan! Fenâya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz. Siz fenâya değil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sahip ve Mâlik-i Hakikînin tarafına gidiyorsunuz. Ve Sultan-ı Ezelinin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firaka değil, visale müteveccihsiniz.

28

01.07.2006, 13:43

Nurhuda Kardeşimiz demiş ki;
yine bilirinizki iktiran vardir

ıktiran tabirinin fiziksel boyutunu inceleyen oldu mu?
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

29

01.07.2006, 14:12

bismillah

iktiranla ilgili yazacaklarinizi bekliyoruz insallah...
Ümitvar olunuz..

30

01.07.2006, 19:03

Ben batıl inançaların sebebinin de bu iktiran ve yaknesak istimrarın tanımında saklı olduğuna inanıyorum.
(Holografik dünya meselesi ayrı)
Biri yeni doğmuş bir bebeğin altına süpürge çalısı koyar. Cin bebeğe başka bir sebepten musallat olamaz.Oda gider birine tavsiye eder. O da gider aynı sonucu alır. Bir kaç tekrardan sonra bu durumu Yaratıcının adeti zanneder. Bu hep böyle tekrar edecek diye inanır. Belli bir süre sonra dinin bir parçası sanılır olmuştur
Ben sadece istihraç ettiğim bir meselesini yazdım. Araştırıyorum. Buyrun bir şey bulan olursa yazsın. ınanın harika bir konu.
Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

31

01.07.2006, 19:17

bismillah


bu meselede tevefuk kanunun cari oldugu kanaatindayim ve ister iktiran olsun ister tavafuk bunlarin ser-i ölcüler icinde olmasina bakilir , yani bir mizana mihenge tabidirler ki olmalarida gerekir iste bu bu ilmin isleyisinin icine disardan bir seylerin girmesine mani olur kanaatindeyim...
Ümitvar olunuz..

32

01.07.2006, 19:47

Nurhuda Kardeşim unutmayın ki bu forumda ben varım. Bü yüzden saygı bekliyorum. Lütfen;benim seviyemde güzelce anlatabilir misin? :D
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

33

01.07.2006, 21:24

bismillah


Allah sizden razi olsun kardesim ...

estagfirullah sizlere saygimiz gereyincedir insallah haddi asarsak kusurumuza bakma insallah...

tevafuk Allahin denk getirmesi demektir bu manada kullanilir , genelde toplum icinde tsaduf denilen asli tevafuk olan hadise, Allahin kullarinin ihtiyaclari vede baska sebeblerle denk getirdigi hadiselerde denilebilir...
iktiranda Allahin ikram etme halinin kulun birinde istek ve ihtiyac bir digerinde ifade etmek yardim etmek onun o maddi veya manevi ihtiyacina uygun halle hallenmesi fakat burda o nimeti Allahin kendi vesilesi ile iletildiginin farkinda olup olmasi gerektigi halde olan istifade edenlerden olur... lakin bunu böyle bilmeyip kendi mali gibi hareket eden bu nimetten mahrum olup nasiblenemedigi gibi gurua dusmesi de zarara dusecegi hallerden bir kaci olsa gerek...

bu iktiran vede tevafukta ustadimizinda isaretlerinden anladigimiz o durki miheng kullanilmalidir yani , hayre guzele tesvik varsa yani kalbden ruhtan nakile varsa alinir , enfsten veya hevadan nakile olurs a alinmaz bu minval uzere hareket eden kalb ve ruhun Allah tan gelen ilhamata ve benzerlerine telefonun bir ahizesi gibi nakile oldugunu ve nefs ve hevaninda seytanin vesveselerine ahize ve nakile oldugunu bilir...

buraya kadar yazilan hakkinda dusuncenizi yazin insallah ilerleyebilirsek Allahin ihsanindan birlikte istifadeye devam etmeye calisiriz ihtiyac nisbetinde insallah mesele acilir acilanlar Allahin ihsanidir birlikte istifade ederiz insallah....

bu minvalde dogrular alinir yanlis varsa nefsimize aiittir atilir...
Ümitvar olunuz..

34

03.07.2006, 20:19

bismillah


bu kadar kapsamli esma-i ilahiyenin alemi sehadetteki meratibindeki tecelli konusu olan ve ilimlerin fenlerin bize görünen kismi olan bu konu daha ilerilere gitmeli idi tikandik insallah ilimlerin nevilerince ve o ilimlerdeki esmalarla detaylica acilir acan kardeslerimiiz olur istifade ederiz...
Ümitvar olunuz..

35

03.07.2006, 21:14

Bir olayla berber başka bir olayın olması "iktirandır". Bunun hep böyle ceryan etmesi ise "yeknesak istimrar"dır. Bu Adetullah'tır.Mesela;Yağmur yağınca yerlerin ıslanması. şimdi bazıları diyorlar ki Üstad'ın bu adeti izah etmesi bilimin yaptırımcı ve belirleyici olmasına darbe vuruyor. Quantumcular ise bu felsefeye,anlayışa ikinci bir öldürücü darbe vurmuştur.
ışte bu noktada tıkanıyorum.Bu nasıl oluyor?Yanlış anlamış olabilir miyim?
Ya bir şeyler avlıyorum kaçıyor. Amacım sizinde katkınızla bu konuyu daha iyi anlamak.
Sorusunu bile soramıyorum yavf!
Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

36

03.07.2006, 21:53

bismillah


kardesim anlayabildigimiz kadari ile...

iktiran ihtiyar sahibi olan insanlar arasinda vuku bulan bir hal yagmur bahsi adeullahin geregi emri takvinin kanunlarinin icrasidir...

bir seyin vucud bulmasi icin birlerce sart gereklidir, olmamais icin ise ihtiyar sahibi olanlardan birinin vazifesini terk etmesi iledir,

ilimler makam ve mertebe degisince , aldiklari ifade sekli veya isim degisiyor... ve tatbik edildikleri hususi konumlara bakmak gerek... ilimlerin veya esyanin terakkisindeki meratibde sartlara riayet etmek gerek mesela
Allah u teaala esyayi belirli sartlarlar terakki ettiriyor o sartlara uymayan acele eden atlar duser...

sabir 3 tur
1- ubudiyetlerde ibadetlerdeki SABIR, bu makami mahbubiyyete sevk eder(salih amel)
2-bir bela musibete ugradigindaki SABIR ki bu teslimiyyettir tevekkuldur
3- gunahlardan ve yasakli seylerden fenaliklardan sakinip cekinmek ictinab etmek teki SABIR bu sabir takvadir...

gibi tatbik edildigi hal uzre aldigi unvan hitab sekli oluyor...

ihtiyar sahibi INANC SAHIBI- ILMI HAKIKATIN MUHATABLARINA VERILEN DERSTIR IKTIRAN , daha islamiyetten ilmi hakikatten haberi olmayanlara veya ihtiyar shibi olmayan cari kanunlara tatbik edilmese gerek diye bu kardesin simdilik bu kadar yazsa yeterli bulurmusun dahada acilmasi icin Allaha dua edelim hak ve hakikati bizlere acsin ... insan hatadan salim degildir Allaha siginiriz. ve sizin gayretiniz ile istifademiz de ziyade oluyor Allah sizden razi olsun ... bu yazilanlar sahsi malllarimiz degildir iktiran kanunu ile bizde sizin gibi istifade ediyoruz ...
Ümitvar olunuz..

37

04.07.2006, 08:59

iktiran bir nimetin ikji kişiye beraber gelmesidir.

yağmurun iktiranla ne ilgisi var cevat.

bakın üstadın iktiranla ilgili yazısına ondan sonra yazdıklarınızı düzeltin.

Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan, iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, iktiran tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem birşeyin ademi, bir nimetin mâdum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki, o şeyin vücudu dahi o nimetin vücuduna illettir. şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünkü bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddemâtına ve şerâitine terettüp eder. Halbuki o nimetin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor.
Meselâ, bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine sebep ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka, yüzer şerâitin vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakikî olan kudret ve irade-i Rabbâniye ile vücuda gelir. ışte bu mağlâtanın ne kadar hatası zâhir olduğunu anla ve esbabperestlerin de ne kadar hata ettiklerini bil.
Evet, iktiran ayrıdır, illet ayrıdır. Bir nimet sana geliyor. Fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti o nimete mukarin olmuş. Fakat illet olmamış. ıllet rahmet-i ılâhiyedir. Evet, o adam ihsan etmeyi niyet etmeseydi o nimet sana gelmezdi, nimetin ademine illet olurdu. Fakat, mezkûr kaideye binaen, o meyl-i ihsan, o nimete illet olamaz. Ancak yüzer şerâitin bir şartı olabilir.
Meselâ, Risale-i Nur’un şakirtleri içinde Cenâb-ı Hakkın nimetlerine mazhar bazı zatlar (Hüsrev, Refet gibi), iktirânı illetle iltibas etmişler, Üstadına fazla minnettarlık gösteriyorlardı. Halbuki, Cenâb-ı Hak onlara ders-i Kur’ânîde verdiği nimet-i istifade ile, Üstadlarına ihsan ettiği nimet-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş.
Onlar derler ki: "Eğer Üstadımız buraya gelmeseydi biz bu dersi alamazdık. Öyleyse onun ifadesi, istifademize illettir."
Ben de derim: Ey kardeşlerim! Cenâb-ı Hakkın bana da, sizlere de ettiği nimet beraber gelmiş. ıki nimetin illeti de rahmet-i ılâhiyedir. Ben de sizin gibi, iktirânı illetle iltibas ederek, bir vakit Risale-i Nur’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şakirtlerine çok minnettarlık hissediyordum. Ve diyordum ki: "Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmî bir biçare nasıl hizmet edecekti?" Sonra anladım ki, sizlere kalem vasıtasıyla olan kudsî nimetten sonra, bana da bu hizmete muvaffakiyet ihsan etmiş.

38

04.07.2006, 15:49

bismillah


halk arasinda bir söz vardir söyle tam yerinde ve okkali zikredilen bir söze
KITABIN TAM ORTASINDAN DERLER ya... yunusum kardesimizdede bir kabiliyyet varki kitabin tam ortasindan konusuyor yaziyor. Allah razi olsun... itifademizi ziyade etsin bu kardeslerimizin sayisini artirsin insallah...
Ümitvar olunuz..

39

04.07.2006, 17:02

Sual: Kâinattaki mütemadiyen şu hayretengiz faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir? Neden şu durmayanlar durmuyor, daima dönüp tazeleniyorlar?
Elcevap: şu hikmetin izahı bin sayfa ister. Öyleyse, izahını bırakıp, gayet muhtasar bir icmâlini iki sayfaya sığıştıracağız.
ışte, nasıl ki bir şahıs, bir vazife-i fıtriyeyi veyahut bir vazife-i içtimaiyeyi yapsa ve o vazife için hararetli bir surette çalışsa, elbette ona dikkat eden anlar ki, o vazifeyi ona gördüren iki şeydir:
Birisi: Vazifeye terettüp eden maslahatlar, semereler, faydalardır ki, ona "ille-i gaiye" denilir.
ıkincisi: Bir muhabbet, bir iştiyak, bir lezzet vardır ki, hararetle o vazifeyi yaptırıyor ki, ona "dâi ve muktazî" tabir edilir.
Meselâ, yemek yemek, iştahtan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır ki, onu yemeğe sevk eder. Sonra da, yemeğin neticesi, vücudu beslemektir, hayatı idame etmektir.
Öyle de, , şu kâinattaki dehşet-engiz ve hayretnümâ hadsiz faaliyet, iki kısım esmâ-i ılâhiyeye istinad ederek iki hikmet-i vâsia içindir ki, herbir hikmeti de nihayetsizdir:
Birincisi: Cenâb-ı Hakkın Esmâ-i Hüsnâsının had ve hesaba gelmez envâ-ı tecelliyâtı var. Mahlûkatın tenevvüleri, o tecelliyâtın tenevvüünden geliyor. O esmâ ise, daimî bir surette tezahür isterler. Yani nakışlarını göstermek isterler. Yani, nakışlarının aynalarında cilve-i cemallerini görmek ve göstermek isterler. Yani, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen feânen tazelendirmek isterler. Yani, yeniden yeniye mânidar yazmak ve herbir mektubu, Zât-ı Mukaddes ve Müsemmâ-yı Akdes ile beraber bütün zîşuurların nazar-ı mütalâasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler.
ıkinci sebep ve hikmet: Nasıl ki mahlûkattaki faaliyet bir iştah, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor. Ve hattâ herbir faaliyette katiyen lezzet vardır. Belki herbir faaliyet bir nevi lezzettir.
Öyle de, Vâcibü’l-Vücuda lâyık bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var.
Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var.
Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var.
Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabir caizse, hadsiz bir lezzet-i mukaddese var.
Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlûkatın, faaliyet-i kudret içinde ve istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş’et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahmân-ı Rahîme ait, tabir caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor.

En yüce sıfatlar Allah’ındır. Nahl Sûresi: 60.



ışte, şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü ve câmid esbabı, şu gayet derecede alîmâne, hakîmâne, basîrâne faaliyete karıştırmışlar, dalâlet zulümatına düşüp nur-u hakikati bulamamışlar.
-1-
-2-
-3-

-4-
Said Nursî


1 "Sen ’Allah’ de, sonra da bırak onları, daldıkları batakta oyalana dursunlar." En’âm Sûresi: 6:91.

2 "Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin." Âl-i ımrân Sûresi: 3:8.

3 Allahım! Kâinatın tılsımını bizlere açan Efendimize ve âl ve ashabına, yer ve gökler devam ettikçe, mevcudatın adedince salât ve selâm et.

4 Baki olan yalnız Allah’tır.

40

04.07.2006, 17:54

bismillah



Konu tekrar yusufum kardesin güzle vede yerinde eklemesi ile rayina girdi ilerliyor insallah...

Yani, nakışlarının aynalarında cilve-i cemallerini görmek ve göstermek isterler.

Tüm kainat esma ve sifata derecesi nisbetinde ayinedarlik ederken , Allahin sonsuz sanatlarini derecesi nisbetinde seyreden derecelerde mertebelerde mahlukati vardir ,meleklerden ruhanilere kadar , bu saltanatta yapilan mudhis tasarruflari seyreden her bir mahluk Sübhanallah diyor,ne kadar güzel yapiyor yapan neye nazar etsek hem maddesi itibari ile hem birbirine zid görünen bir cok seyi bir arada cem edip hayatlandirmak birbiri arasinda derece-i hayat meratibini insa eden Allah azze ve celle nin sanatina da esmasinada sifatinada idrakimiz nisbetince bakip MARIFETULLAH MUHABBETULLAH ne guzel nimetlerdir demek ..

Katiyyen bilki, HILKATIN en yüksek gayesi ve FITRATIN en yüce neticesi,IMAN-I BILLAHTIR.Ve insaniyyetin en ali mertebesi ve beseriyyetin en büyük makami, iman-i billah icindeki MARIFETULLAHtir.Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatli nimeti, o marifetullah icindeki MUHABBETULLAHtir. Ve ruhu beser icin en halis sürur ve kalb-i insan icin en safi sevinc, o muhabbetullah icindeki LEZZET-I RUHANIYEDIR...

Evet, Bütün hakiki saadet ve halis surur ve sirin nimet ve safi lezzet, elbette MARIFETULLAH ve MUHABBETULLAHTADIR.onlar onsuz olamaz.Cenab-i Hakki taniyan ve seven , nihayetsiz SAADETE, NIMETE, ENVARA, ESRARA ya BILKUVVE veya BILFIIL mazhardir. (2. mektup mektubat)
Ümitvar olunuz..

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir